Geçtiğimiz 17 Ağustos depreminden sonra, gösterdikleri jest ve bu çerçevedeki yardımlarıyla ülkeler olarak aramızda taşlaşmış buzları erittiler. Bu suretle ancak barışabildiğimiz Yunanlar, Rumeli'nin etnik toplumlarına ilişkin yazdıklarımızın son konusu ve konuğu olacaklardır.
Onlar için şunu rahatlıkla söyleyebilmekteyiz: Bütün bilinmezlere rağmen; geçmişleri en açık, aydınlık, ayrıntılı toplum Yunanlar'dır. Çok erken çağlarda yerleşik düzende yaşamaya başlayıp, bunun gibi yazıyı da erken hayata geçirmiş olmaları, yukarıdaki görüşümüz açısından önemli bir etken sayılmaktadır. Yunanlar'ın, daha Îsâ'dan önce; astronomi, matematik ve tıpta; edebiyat, tiyatro ve felsefede; resim, heykel ve mîmarlıkta öne çıkışlarında, yerleşik düzene erken geçmiş olmalarıyla, yazının önemli rolü olmak gerekir. Hele de yazının... Yazı, Yunan târihinde MÖ 776'ya kadar gerilere gitmektedir.
Bugünkü Yunanistan'ın Mora'yla birlikte güney ucu, Yunanlılar'ın ana yurtları ve uluslarının doğum yeridir. Yunan ulusu işte bu dar alanda ortaya çıkmıştır. Bunun daha kuzeyiyse Büyük İskender'in Makedonya'sı olur. Nitekim, bir Makedon şehri olan Selânik'in adı da Makedon olan Büyük İskender'in kız kardeşinden gelmektedir. Girit adasıysa, üstündeki halkıyla birlikte ayrı bir ülke sayılacak kadar farklıdır ki, Ada etrâfında dönen şimdiki siyâsal sorunların temelinde zâten bu husus yatmaktadır.
Yunan ulusunun doğduğu yerde ilk yaşayanların, daha MÖ 6500 dolayında tarım yaptıkları anlaşılmaktadır. Tâ MÖ 2000'e kadar bu böyle sürdükten sonra, o sıralar Avrupa ortalarında oturmakta olan Akalar, kuzeyden inip-gelmişler, yerlilerle karışıp yeni bir toplum, yeni bir uygarlık kurmuşlardır. MÖ 1100'lerde, gene kuzeyden inip bu öncekilerin üstlerine inen Dorlar ise, Ülke’yi talan etmişler ve halkını perîşan bir biçimde dağıtmışlardır. Bu hengâmda, şimdi burada “İlkler” diyeceklerimizle Akalar'ın bir çoğu Ege’nin karşı yakası olan Anadolu kıyılarına çıkacaklardır. Târihte, İaon veyâ İon (İyon) diye anılan halklar işte bunlardır. Yerlerinde kalan bir kısım İlkler ve Akalar, üstlerine gelen Dorlar’la, yaşadıkları ortak süreden sonra karışacaklar, toptan Elan, Ellen, Helen, Hellen, (bugün Elen) diye anılacaklardır.
Yunan ana yurdu. Bugün de olduğu gibi, geniş çapta tarım yapmaya uygun bir yer değildir. Yunanlar'ın denize açılmaları, sayıları dörtbin’lerle ifâde edilen Ege adalarına ulaşmak amacından ibâret kalmamıştır. Amaç, yeni ülkelerde yeni imkânlar aramak, bunu sağlamak ve daha iyi yaşamaktır. MÖ'ki bin yılın ilk yarısında, Akdeniz'in kuzey kıyılarıyla Karadeniz'in daha çok batı ve güney kıyılarında kolonyal Yunan şehirleri vardı ki, bunların yarıdan fazlası, Elenler ve İyonlar'ca kurulmuşlardır. Bu kolonilerin önemli bir kısmı, Ülke’miz kıyılarındadırlar ve buralarda, bâzı istisnâlarıyla bugün dahî yaşanılmaktadır. İstisnâlar dediğimiz, bugün bir ören yerinden ibâret koloni yerleşimleri beş-on noktadan daha fazla değildirler.
Ellas, başlangıçta Yunan ana yurdundaki küçük bir bölge adıdır. Burası için, Euboia ve Tesalia'da olarak iki ayrı yer gösterilir. Buraları neredeyse yan-yanadırlar ve dar bir boğazla ayrılmaktadırlar. Bizim, bugün aslında yanlış olarak Yunanistan dediğimiz ülkenin târihsel adı buradan gelmektedir. Elan veyâ Elen ise, Yunan dilinde Ellas'lı demektir. Yâni, ulus, adını doğduğu ülkeden almıştır. Ad’ın, Hellen ve Hellas biçimleriyse, Latince’den Avrupa dillerine, daha sonra bütün bir yeryüzüne yayılmışlardır.
Tevrat ve İncil'de, Yavan diye bir kişiden bahsedilir. Bu kişi, Nuh peygamberin üç oğlundan Yafes'in, her biri bir ulusun atası sayılan yedi oğlundan olup, Nuh'un da torunudur. Târih bilimi ne derse desin, bu iki kutsal kitabın kabûllerine göre, batı Anadolu kıyılarına göçenler O'ndan türemişlerdir! Şu var ki, Yavan deyişi İyon ağzına uymamaktadır. Bu yüzden, Onlar kendilerine, İon (iyon) veyâ İaon (İyaon) demişlerdir. İonia (İyonya) denilen ülkelerinin adı gene buradan türemiştir. İlâhiyat bunu işte böyle demektedir! Öte yandan, doğuda ve o günün dünyâsı için bir hayli uzaktaki Îranlılar (Medler-Persler), güçlü devletler kurmakta ve kabına sığamamaktadırlar. Aralarından çıkardıkları en büyük lider Dara (Büyük Darius) olan Îranlılar, bir gün çıka-gelip İyonlar'la karşılaşacaklardır. Üstlerine egemenlik kurdukları İyonlar'a İyon demek, bu defâ İranlı'ya zor gelecektir! Onlar da, sözü kendi ağızlarına uydurup Yaun ve Yauna diyeceklerdir. Yâni, İyon ve İyonya... Ancak...Bu konuda bir târih tezi daha bulunmaktadır. Bu teze göreyse, Yaun ve Yauna diyenler, güney Ege'den Anadolu ortalarına doğru yayılmış ve daha eski bir toplum olan Luviler'dir. Bunu da bir not olarak buraya ekliyoruz. Yaun ve Yauna diyen Îranlılar, bunda sebat etmeyecek ve sözlerinde durmayacaklardır! Sonuçta, Yaun adı Yunan'a dönecek ve bugünlere varacaktır. Dillerindeki sitân (yer, yurt, ülke) sözünü de ekleyip böylece Yunansitân adını elde edeceklerdir. Adı, Îran'dan alan Türkler de üzerinde işlem yapıp, dillerine uydurarak Yunanistan diyeceklerdir! Yunan ülkesinin adı işte böyle doğmuş olmaktadır.
Yunanistan, Îran egemenliğinden bir gün kurtulacaktır. Bir süre özgürlüğü de tadacaktır. MÖ ikinci yüzyılda Roma'yla başla
yacak yabancı egemenlikler, bundan sonra Doğu Roma (Bizans), Selçuklu ve Osmanlı'yla sürecek, Yunanistan böylece ortadan kalka-caktır. Lozan Anlaşması uyarınca, İstanbul dışındaki Rumlar, yüzyıllar sonra, Yunanistan'a gönderileceklerdir. Bunların Anadolu'daki bir kısmı gerçek anlamda eski İyonlar'dır. Mübâdele denilen bu nüfus değişimiyle, Yunan ve Yunanistan bir defâ daha târihe karışacaktır. Şu da var ki, biz bu gün hâlâ Yunan ve Yunanistan demeyi sürdürmekteyiz. O eski Yunan'ı diriltmek istermişiz gibi! Hem de Yunanlılar'ın bizzat kendileri, Ellas ve Ellada derlerken!..
Akdeniz'deki Yunan kolonileşmesinin en yoğun olduğu yerler, Sicilya'yla birlikte, İtalyan çizmesinin ayak ve bilek kısımlarıdır. Buldum, buldum! diye bağırarak hamamdan sokağa fırlayan Arşimet, Sicilya'nın Sirakuza şehrinde doğmuş olan bir Yunandır. Napoli'nin ilk adı Neapolis (Yenişehir) Yunanca’dır. Yunanlılar'ın, Napoli'nin hemen yanı başında kurdukları ve şimdi bir viranlıktan ibâret Cumae (Küme) şehrinde yaşayan Yunanlılar'a, yerli halkın verdiği isim Graeci'dir. Bunun ne demek olduğunu bilmemekteyiz ama, şu var ki, Grek, Gres, Griech gibi Batılı söylemler buradan türemişlerdir.
İyonlar Anadolu kıyılarına ayak bastıklarında, buraları boş olmadıkları gibi, o zaman için bir hayli yüksek kültürlerin de iskân alanlarıydılar. Samsun-Adana çizgisinin batısında; Hattiler, Luviler ile Traklar'dan inmiş olmaları gereken şu toplumlar yaşıyorlardı: Bi-tinyalılar, Frigyalılar, Kappadokyalılar, Karyalılar, Kilikyalılar, Lelegler, Lidyalılar, Likaonyalılar, Likyalılar, Misyalılar, Pamfilyalılar, Paflagonyalılar, Pisidyalılar vb. Bütün bunlarla, daha küçük bazı toplumların üstlerine gelen İyonlar, İzmir ve çevresiyle bunun güney kıyılarına, ayrıca yakın adalara yerleştiler. Mevcutların yanına ve üstüne kendi uygarlıklarını kurdular. Bundan sonra, gittikçe artırarak varlıklarını hissettirdiler. Yukarıdaki toplumlarla olan ilişkilerinde, muhtemelen ve bizzat kendileri bile fark etmeden bir pota oldular. Bu potada, diğerlerinin hepsini eritip-özümsediler. Bir gün geldi ki, ortada İyon (Yunan) dilinden başkası kalmadı ve konuşulmaz oldu. Kültür, ey kültür!.. Sen nelere kâdirsin ey kültür!
Öte yandan ana yurtta kalan Elenler de, Makedonya ve Trakya'nın kıyı ve içlerinde, aslında ticâret yaparken kültürleriyle yayıldılar. Çok muhtemeldir ki, bunu bir plan ve program çerçevesinde yapmadılar. Kültürlerin karşılaşmasında üstün taraf kazanmış oldu. Makedonlar zâten akrabaydılar. Traklara gelince... Onlar, ilkeldiler ilkel! Elenler'in üstün kültür ve yetenekleri karşısında yenilmeleri kaçınılmazdı ve mukadderdi ve yenildiler. Eridiler, özümsenerek Elenleştiler.
Elenler ve İyonlar ile içlerinde eriyenler, Roma tebaası olduklarından sonra, Roma'ya; devleti, halkı ve ülkesiyle Rum diyen Araplar'ın ağzıyla Rum oldular! Bugün, Orta Doğu ve Akdeniz çevresinde, ama Yunanistan dışında yaşayıp Yunanca konuşanlara Rum denilmektedir. Bu Elenler ve İyonlar'ın bir de denizcilikleri vardı. Akdeniz, Karadeniz ve aradaki Marmara'da kurdukları koloni şehirlerle, o çevreleri de etkilediler. Özellikle de Karadeniz kıyılarını... Bizantion (İstanbul) ve Kalkedon (Kadıköy) bu tür şehirlerin önde gelenleridirler. Elen, Grek ve İyon isimleri altında târihe damgalarını vuranlar, çok ilgi çekicidir ki, bunu öyle güçlü devletler kurarak yapma-mışlardır. Devletler, belli-başlı bir şehri merkez seçip, onun etrafındaki topraklarla yetinen küçük birlik (polis) lerdir. Yukarıda da andığımız üzere, kabûl etmek gerekir ki, yüksek kültür düzey ve birikimleri en büyük silâhları olmuştur.
MS 395'te, Roma İmparatorluğu Katolik-Ortodoks olarak Doğu ve Batı diye ikiye bölününce, İstanbul başkentli Doğu Roma (Bizans)'ın devlet dili gene Latince kalmıştır. Halkın diliyse, büyük-büyük ölçüde Yunanca (Rumca)'dır.
MÖ ikinci bin yılın sonuna doğru, Karadeniz kuzeyindeki düzlüklerden kopup-gelen Oğuz (Guz,Uz), Kuman-Kıpçak ve Peçe-nek Türkleri Balkanlar'da görülmeye başladılar. Bunlar bâzen birbirleriyle, bâzen de biri Bizans'ın yanında yer alıp, gene birbirleriyle savaşa tutuşuyorlardı! Zaman-zaman da, Bizans Bunlarla anlaşıyor ve ülkesinin bir yerlerine yerleştiriyordu. Bir kısım Türkleri, bu çerçevede Anadolu'ya yerleştirdiğini bilmekteyiz. Malazgirt'te, Alparslan'ın saflarına geçen Bizans askerleri bu Türkler'den başkası değillerdir. Anadolu'da Karamanlı denilen Hıristiyan Türkler gene Bunlar’dırlar. Şimdi buraya ciddî bir açıklama getirelim. Anadolu'da bir de Karaman Oğulları vardır ki, bu ikisi Türk olmak ve aynı yörede yaşamak noktasında ortaktırlar. Karaman Oğulları Selçuklu beylikleri içindeki en uygar topluluk olup, Anadolu'ya İran üstünden gelmişlerdir. Karamanlılar ise, yukarıda açıkladığımız gibi Balkanlar'dan gelen kuzeyli Türkler'dirler. Karamanlılar'ın bir kısmı Osmanlı döneminde İslâm'a geçmişlerdir. Geriye kalanlar, Hıristiyan oldukları için üstelik de Türkçe konuşmalarına rağmen, Lozan uyarınca Yunanistan'a göçürülmüşlerdir. Ünlü Karamanlis bu Türkler'dendir! Dramatik, hazin ve son derecede ilgi çekici bu uygulamadan, Atatürk'ün daha sonra üzüntü duyduğu bilinmektedir.
Zengin tarihlerini özetlediğimiz Yunanlılar, atalarından kalan mirastan dolayı bugün bütün dünyada ilgi ve saygı görmektedirler. Bundan şımardıkları açık bir gerçektir. Ne var ki, günümüz Yunanlılar'ının günümüz uygarlığına hiç katkıları görülmemiştir!