Yazımıza başladığımızda; Balıkesir, Bolu, Çanakkale, Edirne, İstanbul, Kırklareli ve Tekirdağ illerinde hemen-hemen aynı anda başlayan orman yangınları yaşanmaktaydı. Her ne zaman bir orman yangını duysak bizim de yüreğimiz dağlanmıştır. Bu yangın, velev ki dünyânın en uzak ve en bilinmez bir köşesinde olsun. Yangın, hele de bildik bir yer veyâ yakınımızdaysa, duyduğumuz hüzün tarifsiz boyutlara varmıştır. Şimdi, ormanlarımız tutuşmuşken işte böyle duygularla yoğrulmuş bulunmaktayız. Eğer insan kayıplarını gözden uzak tutabilsek; Hiroşima, Nagazaki, New york (11 eylül) fâciâları bile, bize göre orman yangınları yanında hafif ve önemsiz kalacaklardır. Çünkü... New-York’ta yıkılan kulelerin yeniden yapımı günümüz koşullarında bir-iki yıl gerektirirken, yanan bir ormanın aynen geriye dönmesi için belki de yüz yıl beklenecektir. Yazımızda, çocukların dahî bildikleri orman ve ağaçların yararlarını ve yangınların zararlarını sıralamak düşüncesinde değiliz. Biz, aşağıda görüleceği üzere bu konudaki daha başka şeyleri yazmak istemekteyiz. Dünyâ orman varlığı, ağaçlar v.b. gibi...
Hâlen yeryüzünün üçte birini kara parçaları oluştururlarken, bunun da üçte birini çöller ve gene üçte birini ormanlar kaplamaktadırlar. Geriye kalan üçte biri ise; iskân, tarım, sanâyi gibi başka alanlarla doldurulmaktadır. Başlangıçta bütün bir yeryüzünün ormanlarla kaplı olduğu düşünülmekteyken, daha yakın bir zamandaysa üçte iki oranındaki orman örtüsü tahminen değil kesinlikle bilinmektedir. Günümüzde orman varlığının yaygın ve yoğun olduğu kıta Avrupa’dır. Avrupa’da doğudan batıya ve kuzeyden güneye yer-yer dahi olsa, ormanlara rastlanır. Bunu güney Amerika kıtası izlemektedir. Buradaki ormanlar, tamamına yakını kuzeyde olmak üzere yarıdan daha fazladır. Amerika kıtasının kuzeyiyse gene yarıya yakın ormanlarla kaplıdır. Buranın ormanları da çoklukla kuzey bölgesindedirler. Orantılı orman varlığı açısından üçüncü kıta Asya olmaktadır. Burasının da kuzeyiyle, doğusu ve güney doğusu ormanlarla örtülüdür. Afrika ve Avustralya ise orman varlığı îtibârıyla en yoksul kıtalardır. Burada Afrika’nın imajı sarsılacaktır ama, şaşırtıcı gerçek böyledir. Afrika, Büyük Sahra gibi herkesçe bilinen dünyânın en geniş çölüne rağmen, geniş orman alanları olan bir kıta sanılır. Bunda, Afrika ormanlarında yaşandığı varsayılan bir öykünün rolü olsa gerektir! Tarzan denen öykü kahramanının mâcerâları, çocukluğumuzun filmleri arasında belki de birinci sırayı alıyorlardı ki, bunların konuları tamamen sık ormanlar içinde geçmekteydiler.
Ormanlar hakkında Ülke’mize dönecek olursak. Orman geçmişimizi veren bir bilgi kaynağına biz rastlamadık. Ancak... Okuduğumuz ve dinlediğimiz bölük-pörçük bâzı bilgileri birbirlerine eklersek doğruya yakın bir sonuca varabiliriz. Aynı sonuç, bizi mutsuz edecek gerçeğe de götürecektir. Timur ve Yıldırım’ın karşılaştığı 1402 Ankara Savaşı’nın, ormanlar arasında geçtiğini târih bahsinde okumuş ve öğrenmişizdir. Artık yaşamayan bir büyüğümüz, Atatürk öldüğü sıralarda Edirne-Havsa arası meşe ormanıyla kaplıydı, demiştir. Bunu, Havsa-Babaeski, Babaeski-Lüleburgaz, Havsa-Uzunköprü... diye pekâlâ genişletebiliriz. Diğer yandan babamızdan dinlediğimize göre, onun çocukluğundaki Vize’de en kenar evin bahçe arkası ormanmış. Şimdiki Vize’deyse ormanlık alanlar pek o kadar daralmamış olsalar bile, kesimler sonucunda ağaç boyları kısalmış ve çapları incelmiştir. Bütün bunlar ve benzeri diğer bilgilerden anlamaktayız ki, Ülkemizin orman kayıpları, dünyâ ortalamasından daha az olmayıp, muhtemelen de bundan fazlasıdır. Şimdiki ormanlarımızın Ülke alanına yüzdesi yirmiüç dolayındadır. Ancak şu da var ki, bozuk ve seyrek ormanlarla orman bölgelerindeki bodur bitki örtüsü de bu alan ortalamasına dâhildirler. Orman varlığımızın en yoğun olduğu bölge, bilindiği üzere Bulgar sınırından Gürcü sınırına kadar Karadeniz kıyı şerididir. Coğrafya bölgesi olarak da, Karadeniz ormanları toplamın yüzde yirmisekizidirler. Akdeniz bölgesi yüzde yirmibeşe yakındır. Sırasıyla Ege yüzde onaltıya yakın, Doğu-Güney Doğu yüzde onüç, Marmara yüzde ona yakın, iç bölgelerse yüzde dokuza yakın ormana sâhiptirler.
Yaban hayatının başlıca çevresi olan orman, bir başına ağaç demek olmasa bile, biz gene de önce ağaçları hatırlarız. Ağaçlar, bir çalı boyundaki en küçük makilerden başlayarak, yüz metreyi aşabilen yükseklikteki okaliptüs ve sekoya kadar değişen çeşitler gösterirler. Fakat küçük boydakiler bâzen ağaçtan sayılmazlar. Ağaçların tasnifi tabiatıyla bundan ibâret değildir. Başka birinde de, kışın yaprağını dökenlerle dökmeyenler diye ayırım yapılmaktadır. Ağaçların önemli tasnifiyse türler üzerine kurulu olanıdır. Burada ağaç türleri, kendi içlerindeki varyasyonlara göre ayrılmaktadırlar. Ülke ormanlarının ağaç türleri şöyle sıralanmaktadırlar: Karadeniz: Çam, dişbudak, ıhlamur, gürgen, kayın, kavak, kestâne, kızılağaç, köknar, lâdin ve meşe. Akdeniz: Ardıç, çam, kavak, kayacık, kayın, kızılağaç, köknar, meşe ve sedir. Ege: Çam, kayın ve kestâne. Doğu, Güney-Doğu: Ardıç, huş, kavak, meşe ve sarıçam. Marmara: Çam, dişbudak, gürgen, ıhlamur, kestâne, kavak, kayın, köknar ve meşe. İç bölge: Ardıç, çam ve meşe. Bu türler arasındaki çam gibi çok yaygın bir türün yanında, huş, günlük, sedir gibi ender ve korunması gereken türler de bulunmaktadırlar. Bir orman görünümünde olmasalar da, çoklukla sulak yerlerde rastlanan, bâzen yalnız, bâzen de kümeler veyâ sıralar hâlindeki koca çınarları da orman ağaçları sınıfındandırlar. Akdeniz’de, daha çok da Ege ve Marmara’da ormanlarla yan-yana yaşayan zeytin ağaçları, ormandan daha çok kültür ağaçları sayılmaktadırlar.
Dünyânın başka bölgelerinde bizdeki türlerin biraz değişikleriyle, boy-boy ve çeşit-çeşit tamamen başka ağaçlar bulunmaktadırlar. Yeryüzünün en yüksek ağaçlarıysa, Kuzey Amerika’yla Avustralya’da görülürler. Yüksek bu ağaçlardan bâzıları, ayrıca çok geniş bedenleriyle ağaç dünyâsının gerçek devleridirler. Sözün tam anlamıyla ulu denebilecek böyle ağaçlar, ayrıca uzun ömürleriyle ün yapmışlardır. Yaşları binlerce yılla söylenir. O kadar yaşlıdırlar ki, onlara yaşayan fosiller denilir! Bir pinus longaeva (çam) ağacının tam dörtbindokuzyüz yıllık olduğu anlaşılmıştır! Başka bâzı ağaç türlerinde rekor yükseklikler şöyledir: Sekoya yüzkırk metreden fazla, yağmur ormanı ağaçlarında yetmiş mt.ye yakın, lawson servisi altmış mt., Norveç lâdini ellidört mt., batı çınarı elli mt., bir cins meşeyle ABD beyaz çamı kırkbeşer mt., ak dişbudak kırkbir mt., İngiliz kızıl meşesi kırk mt., huş otuzdokuz mt., doğu kayını otuzaltı mt., kara kavak otuzbeş mt., antarktik kayını, hurma otuzar mt. Ayrıca, Etna dağındaki bir kestâne ağacının yere yakın beden çapı ellibir metre ve Kaliforniya’da General Sherman adı verilen bir sekoya ağacının kereste hacmiyse, binyetmiş metre küp gibi müthiş bir miktara varmaktadır!
Ülkemizde de, şurada-burada ulu ağaçlara rastlanmaktadır. Bunlar çoklukla çınar ağaçlarıdırlar. İst.-Beylerbeyi’ndeki ünlü çınarın yaşı üçbinbeşyüz olarak hesaplanmıştır. Edirne ilinde de anıt ağaçlar (çınar ve meşe) vardır. Bunlardan bir kaçı Yüksek Anıtlar Kurulu’na tarafımızdan ihbar edilip tescilleri sağlanmıştır. Edirne’nin mesîre yerleri Sarayiçi ve Söğütlük’teki dişbudaklarla kara kavaklar, otuz metreye yakın boylarıyla, zannımızca Türkiye’nin de en yüksek ağaçlarıdırlar!
Mete Esin
Orman ve Ağaçları [Mete Esin] Orman ve Ağaçları Yazımıza başladığımızda; Balıkesir, Bolu, Çanakkale, Edirne, İstanbul, Kırklareli ve Tekirdağ illerinde hemen-hemen aynı anda başlayan orman yangınları yaşanmaktaydı. Her ne zaman bir orman yangını duysak bizim de yüreğimiz dağlanmıştır. Bu yangın, velev ki dünyânın en uzak ve en bilinmez bir köşesinde olsun. Yangın, hele de bildik bir yer veyâ yakınımızdaysa, duyduğumuz hüzün tarifsiz boyutlara varmıştır. Şimdi, ormanlarımız tutuşmuşken işte böyle duygularla yoğrulmuş bulunmaktayız. Eğer insan kayıplarını gözden uzak tutabilsek; Hiroşima, Nagazaki, New york (11 eylül) fâciâları bile, bize göre orman yangınları yanında hafif ve önemsiz kalacaklardır. Çünkü... New-York’ta yıkılan kulelerin yeniden yapımı günümüz koşullarında bir-iki yıl gerektirirken, yanan bir ormanın aynen geriye dönmesi için belki de yüz yıl beklenecektir. Yazımızda, çocukların dahî bildikleri orman ve ağaçların yararlarını ve yangınların zararlarını sıralamak düşüncesinde değiliz. Biz, aşağıda görüleceği üzere bu konudaki daha başka şeyleri yazmak istemekteyiz. Dünyâ orman varlığı, ağaçlar v.b. gibi... Hâlen yeryüzünün üçte birini kara parçaları oluştururlarken, bunun da üçte birini çöller ve gene üçte birini ormanlar kaplamaktadırlar. Geriye kalan üçte biri ise; iskân, tarım, sanâyi gibi başka alanlarla doldurulmaktadır. Başlangıçta bütün bir yeryüzünün ormanlarla kaplı olduğu düşünülmekteyken, daha yakın bir zamandaysa üçte iki oranındaki orman örtüsü tahminen değil kesinlikle bilinmektedir. Günümüzde orman varlığının yaygın ve yoğun olduğu kıta Avrupa’dır. Avrupa’da doğudan batıya ve kuzeyden güneye yer-yer dahi olsa, ormanlara rastlanır. Bunu güney Amerika kıtası izlemektedir. Buradaki ormanlar, tamamına yakını kuzeyde olmak üzere yarıdan daha fazladır. Amerika kıtasının kuzeyiyse gene yarıya yakın ormanlarla kaplıdır. Buranın ormanları da çoklukla kuzey bölgesindedirler. Orantılı orman varlığı açısından üçüncü kıta Asya olmaktadır. Burasının da kuzeyiyle, doğusu ve güney doğusu ormanlarla örtülüdür. Afrika ve Avustralya ise orman varlığı îtibârıyla en yoksul kıtalardır. Burada Afrika’nın imajı sarsılacaktır ama, şaşırtıcı gerçek böyledir. Afrika, Büyük Sahra gibi herkesçe bilinen dünyânın en geniş çölüne rağmen, geniş orman alanları olan bir kıta sanılır. Bunda, Afrika ormanlarında yaşandığı varsayılan bir öykünün rolü olsa gerektir! Tarzan denen öykü kahramanının mâcerâları, çocukluğumuzun filmleri arasında belki de birinci sırayı alıyorlardı ki, bunların konuları tamamen sık ormanlar içinde geçmekteydiler. Ormanlar hakkında Ülke’mize dönecek olursak. Orman geçmişimizi veren bir bilgi kaynağına biz rastlamadık. Ancak... Okuduğumuz ve dinlediğimiz bölük-pörçük bâzı bilgileri birbirlerine eklersek doğruya yakın bir sonuca varabiliriz. Aynı sonuç, bizi mutsuz edecek gerçeğe de götürecektir. Timur ve Yıldırım’ın karşılaştığı 1402 Ankara Savaşı’nın, ormanlar arasında geçtiğini târih bahsinde okumuş ve öğrenmişizdir. Artık yaşamayan bir büyüğümüz, Atatürk öldüğü sıralarda Edirne-Havsa arası meşe ormanıyla kaplıydı, demiştir. Bunu, Havsa-Babaeski, Babaeski-Lüleburgaz, Havsa-Uzunköprü... diye pekâlâ genişletebiliriz. Diğer yandan babamızdan dinlediğimize göre, onun çocukluğundaki Vize’de en kenar evin bahçe arkası ormanmış. Şimdiki Vize’deyse ormanlık alanlar pek o kadar daralmamış olsalar bile, kesimler sonucunda ağaç boyları kısalmış ve çapları incelmiştir. Bütün bunlar ve benzeri diğer bilgilerden anlamaktayız ki, Ülkemizin orman kayıpları, dünyâ ortalamasından daha az olmayıp, muhtemelen de bundan fazlasıdır. Şimdiki ormanlarımızın Ülke alanına yüzdesi yirmiüç dolayındadır. Ancak şu da var ki, bozuk ve seyrek ormanlarla orman bölgelerindeki bodur bitki örtüsü de bu alan ortalamasına dâhildirler. Orman varlığımızın en yoğun olduğu bölge, bilindiği üzere Bulgar sınırından Gürcü sınırına kadar Karadeniz kıyı şerididir. Coğrafya bölgesi olarak da, Karadeniz ormanları toplamın yüzde yirmisekizidirler. Akdeniz bölgesi yüzde yirmibeşe yakındır. Sırasıyla Ege yüzde onaltıya yakın, Doğu-Güney Doğu yüzde onüç, Marmara yüzde ona yakın, iç bölgelerse yüzde dokuza yakın ormana sâhiptirler. Yaban hayatının başlıca çevresi olan orman, bir başına ağaç demek olmasa bile, biz gene de önce ağaçları hatırlarız. Ağaçlar, bir çalı boyundaki en küçük makilerden başlayarak, yüz metreyi aşabilen yükseklikteki okaliptüs ve sekoya kadar değişen çeşitler gösterirler. Fakat küçük boydakiler bâzen ağaçtan sayılmazlar. Ağaçların tasnifi tabiatıyla bundan ibâret değildir. Başka birinde de, kışın yaprağını dökenlerle dökmeyenler diye ayırım yapılmaktadır. Ağaçların önemli tasnifiyse türler üzerine kurulu olanıdır. Burada ağaç türleri, kendi içlerindeki varyasyonlara göre ayrılmaktadırlar. Ülke ormanlarının ağaç türleri şöyle sıralanmaktadırlar: Karadeniz: Çam, dişbudak, ıhlamur, gürgen, kayın, kavak, kestâne, kızılağaç, köknar, lâdin ve meşe. Akdeniz: Ardıç, çam, kavak, kayacık, kayın, kızılağaç, köknar, meşe ve sedir. Ege: Çam, kayın ve kestâne. Doğu, Güney-Doğu: Ardıç, huş, kavak, meşe ve sarıçam. Marmara: Çam, dişbudak, gürgen, ıhlamur, kestâne, kavak, kayın, köknar ve meşe. İç bölge: Ardıç, çam ve meşe. Bu türler arasındaki çam gibi çok yaygın bir türün yanında, huş, günlük, sedir gibi ender ve korunması gereken türler de bulunmaktadırlar. Bir orman görünümünde olmasalar da, çoklukla sulak yerlerde rastlanan, bâzen yalnız, bâzen de kümeler veyâ sıralar hâlindeki koca çınarları da orman ağaçları sınıfındandırlar. Akdeniz’de, daha çok da Ege ve Marmara’da ormanlarla yan-yana yaşayan zeytin ağaçları, ormandan daha çok kültür ağaçları sayılmaktadırlar. Dünyânın başka bölgelerinde bizdeki türlerin biraz değişikleriyle, boy-boy ve çeşit-çeşit tamamen başka ağaçlar bulunmaktadırlar. Yeryüzünün en yüksek ağaçlarıysa, Kuzey Amerika’yla Avustralya’da görülürler. Yüksek bu ağaçlardan bâzıları, ayrıca çok geniş bedenleriyle ağaç dünyâsının gerçek devleridirler. Sözün tam anlamıyla ulu denebilecek böyle ağaçlar, ayrıca uzun ömürleriyle ün yapmışlardır. Yaşları binlerce yılla söylenir. O kadar yaşlıdırlar ki, onlara yaşayan fosiller denilir! Bir pinus longaeva (çam) ağacının tam dörtbindokuzyüz yıllık olduğu anlaşılmıştır! Başka bâzı ağaç türlerinde rekor yükseklikler şöyledir: Sekoya yüzkırk metreden fazla, yağmur ormanı ağaçlarında yetmiş mt.ye yakın, lawson servisi altmış mt., Norveç lâdini ellidört mt., batı çınarı elli mt., bir cins meşeyle ABD beyaz çamı kırkbeşer mt., ak dişbudak kırkbir mt., İngiliz kızıl meşesi kırk mt., huş otuzdokuz mt., doğu kayını otuzaltı mt., kara kavak otuzbeş mt., antarktik kayını, hurma otuzar mt. Ayrıca, Etna dağındaki bir kestâne ağacının yere yakın beden çapı ellibir metre ve Kaliforniya’da General Sherman adı verilen bir sekoya ağacının kereste hacmiyse, binyetmiş metre küp gibi müthiş bir miktara varmaktadır! Ülkemizde de, şurada-burada ulu ağaçlara rastlanmaktadır. Bunlar çoklukla çınar ağaçlarıdırlar. İst.-Beylerbeyi’ndeki ünlü çınarın yaşı üçbinbeşyüz olarak hesaplanmıştır. Edirne ilinde de anıt ağaçlar (çınar ve meşe) vardır. Bunlardan bir kaçı Yüksek Anıtlar Kurulu’na tarafımızdan ihbar edilip tescilleri sağlanmıştır. Edirne’nin mesîre yerleri Sarayiçi ve Söğütlük’teki dişbudaklarla kara kavaklar, otuz metreye yakın boylarıyla, zannımızca Türkiye’nin de en yüksek ağaçlarıdırlar! Orman ve Ağaçları Yazımıza başladığımızda; Balıkesir, Bolu, Çanakkale, Edirne, İstanbul, Kırklareli ve Tekirdağ illerinde hemen-hemen aynı anda başlayan orman yangınları yaşanmaktaydı. Her ne zaman bir orman yangını duysak bizim de yüreğimiz dağlanmıştır. Bu yangın, velev ki dünyânın en uzak ve en bilinmez bir köşesinde olsun. Yangın, hele de bildik bir yer veyâ yakınımızdaysa, duyduğumuz hüzün tarifsiz boyutlara varmıştır. Şimdi, ormanlarımız tutuşmuşken işte böyle duygularla yoğrulmuş bulunmaktayız. Eğer insan kayıplarını gözden uzak tutabilsek; Hiroşima, Nagazaki, New york (11 eylül) fâciâları bile, bize göre orman yangınları yanında hafif ve önemsiz kalacaklardır. Çünkü... New-York’ta yıkılan kulelerin yeniden yapımı günümüz koşullarında bir-iki yıl gerektirirken, yanan bir ormanın aynen geriye dönmesi için belki de yüz yıl beklenecektir. Yazımızda, çocukların dahî bildikleri orman ve ağaçların yararlarını ve yangınların zararlarını sıralamak düşüncesinde değiliz. Biz, aşağıda görüleceği üzere bu konudaki daha başka şeyleri yazmak istemekteyiz. Dünyâ orman varlığı, ağaçlar v.b. gibi... Hâlen yeryüzünün üçte birini kara parçaları oluştururlarken, bunun da üçte birini çöller ve gene üçte birini ormanlar kaplamaktadırlar. Geriye kalan üçte biri ise; iskân, tarım, sanâyi gibi başka alanlarla doldurulmaktadır. Başlangıçta bütün bir yeryüzünün ormanlarla kaplı olduğu düşünülmekteyken, daha yakın bir zamandaysa üçte iki oranındaki orman örtüsü tahminen değil kesinlikle bilinmektedir. Günümüzde orman varlığının yaygın ve yoğun olduğu kıta Avrupa’dır. Avrupa’da doğudan batıya ve kuzeyden güneye yer-yer dahi olsa, ormanlara rastlanır. Bunu güney Amerika kıtası izlemektedir. Buradaki ormanlar, tamamına yakını kuzeyde olmak üzere yarıdan daha fazladır. Amerika kıtasının kuzeyiyse gene yarıya yakın ormanlarla kaplıdır. Buranın ormanları da çoklukla kuzey bölgesindedirler. Orantılı orman varlığı açısından üçüncü kıta Asya olmaktadır. Burasının da kuzeyiyle, doğusu ve güney doğusu ormanlarla örtülüdür. Afrika ve Avustralya ise orman varlığı îtibârıyla en yoksul kıtalardır. Burada Afrika’nın imajı sarsılacaktır ama, şaşırtıcı gerçek böyledir. Afrika, Büyük Sahra gibi herkesçe bilinen dünyânın en geniş çölüne rağmen, geniş orman alanları olan bir kıta sanılır. Bunda, Afrika ormanlarında yaşandığı varsayılan bir öykünün rolü olsa gerektir! Tarzan denen öykü kahramanının mâcerâları, çocukluğumuzun filmleri arasında belki de birinci sırayı alıyorlardı ki, bunların konuları tamamen sık ormanlar içinde geçmekteydiler. Ormanlar hakkında Ülke’mize dönecek olursak. Orman geçmişimizi veren bir bilgi kaynağına biz rastlamadık. Ancak... Okuduğumuz ve dinlediğimiz bölük-pörçük bâzı bilgileri birbirlerine eklersek doğruya yakın bir sonuca varabiliriz. Aynı sonuç, bizi mutsuz edecek gerçeğe de götürecektir. Timur ve Yıldırım’ın karşılaştığı 1402 Ankara Savaşı’nın, ormanlar arasında geçtiğini târih bahsinde okumuş ve öğrenmişizdir. Artık yaşamayan bir büyüğümüz, Atatürk öldüğü sıralarda Edirne-Havsa arası meşe ormanıyla kaplıydı, demiştir. Bunu, Havsa-Babaeski, Babaeski-Lüleburgaz, Havsa-Uzunköprü... diye pekâlâ genişletebiliriz. Diğer yandan babamızdan dinlediğimize göre, onun çocukluğundaki Vize’de en kenar evin bahçe arkası ormanmış. Şimdiki Vize’deyse ormanlık alanlar pek o kadar daralmamış olsalar bile, kesimler sonucunda ağaç boyları kısalmış ve çapları incelmiştir. Bütün bunlar ve benzeri diğer bilgilerden anlamaktayız ki, Ülkemizin orman kayıpları, dünyâ ortalamasından daha az olmayıp, muhtemelen de bundan fazlasıdır. Şimdiki ormanlarımızın Ülke alanına yüzdesi yirmiüç dolayındadır. Ancak şu da var ki, bozuk ve seyrek ormanlarla orman bölgelerindeki bodur bitki örtüsü de bu alan ortalamasına dâhildirler. Orman varlığımızın en yoğun olduğu bölge, bilindiği üzere Bulgar sınırından Gürcü sınırına kadar Karadeniz kıyı şerididir. Coğrafya bölgesi olarak da, Karadeniz ormanları toplamın yüzde yirmisekizidirler. Akdeniz bölgesi yüzde yirmibeşe yakındır. Sırasıyla Ege yüzde onaltıya yakın, Doğu-Güney Doğu yüzde onüç, Marmara yüzde ona yakın, iç bölgelerse yüzde dokuza yakın ormana sâhiptirler. Yaban hayatının başlıca çevresi olan orman, bir başına ağaç demek olmasa bile, biz gene de önce ağaçları hatırlarız. Ağaçlar, bir çalı boyundaki en küçük makilerden başlayarak, yüz metreyi aşabilen yükseklikteki okaliptüs ve sekoya kadar değişen çeşitler gösterirler. Fakat küçük boydakiler bâzen ağaçtan sayılmazlar. Ağaçların tasnifi tabiatıyla bundan ibâret değildir. Başka birinde de, kışın yaprağını dökenlerle dökmeyenler diye ayırım yapılmaktadır. Ağaçların önemli tasnifiyse türler üzerine kurulu olanıdır. Burada ağaç türleri, kendi içlerindeki varyasyonlara göre ayrılmaktadırlar. Ülke ormanlarının ağaç türleri şöyle sıralanmaktadırlar: Karadeniz: Çam, dişbudak, ıhlamur, gürgen, kayın, kavak, kestâne, kızılağaç, köknar, lâdin ve meşe. Akdeniz: Ardıç, çam, kavak, kayacık, kayın, kızılağaç, köknar, meşe ve sedir. Ege: Çam, kayın ve kestâne. Doğu, Güney-Doğu: Ardıç, huş, kavak, meşe ve sarıçam. Marmara: Çam, dişbudak, gürgen, ıhlamur, kestâne, kavak, kayın, köknar ve meşe. İç bölge: Ardıç, çam ve meşe. Bu türler arasındaki çam gibi çok yaygın bir türün yanında, huş, günlük, sedir gibi ender ve korunması gereken türler de bulunmaktadırlar. Bir orman görünümünde olmasalar da, çoklukla sulak yerlerde rastlanan, bâzen yalnız, bâzen de kümeler veyâ sıralar hâlindeki koca çınarları da orman ağaçları sınıfındandırlar. Akdeniz’de, daha çok da Ege ve Marmara’da ormanlarla yan-yana yaşayan zeytin ağaçları, ormandan daha çok kültür ağaçları sayılmaktadırlar. Dünyânın başka bölgelerinde bizdeki türlerin biraz değişikleriyle, boy-boy ve çeşit-çeşit tamamen başka ağaçlar bulunmaktadırlar. Yeryüzünün en yüksek ağaçlarıysa, Kuzey Amerika’yla Avustralya’da görülürler. Yüksek bu ağaçlardan bâzıları, ayrıca çok geniş bedenleriyle ağaç dünyâsının gerçek devleridirler. Sözün tam anlamıyla ulu denebilecek böyle ağaçlar, ayrıca uzun ömürleriyle ün yapmışlardır. Yaşları binlerce yılla söylenir. O kadar yaşlıdırlar ki, onlara yaşayan fosiller denilir! Bir pinus longaeva (çam) ağacının tam dörtbindokuzyüz yıllık olduğu anlaşılmıştır! Başka bâzı ağaç türlerinde rekor yükseklikler şöyledir: Sekoya yüzkırk metreden fazla, yağmur ormanı ağaçlarında yetmiş mt.ye yakın, lawson servisi altmış mt., Norveç lâdini ellidört mt., batı çınarı elli mt., bir cins meşeyle ABD beyaz çamı kırkbeşer mt., ak dişbudak kırkbir mt., İngiliz kızıl meşesi kırk mt., huş otuzdokuz mt., doğu kayını otuzaltı mt., kara kavak otuzbeş mt., antarktik kayını, hurma otuzar mt. Ayrıca, Etna dağındaki bir kestâne ağacının yere yakın beden çapı ellibir metre ve Kaliforniya’da General Sherman adı verilen bir sekoya ağacının kereste hacmiyse, binyetmiş metre küp gibi müthiş bir miktara varmaktadır! Ülkemizde de, şurada-burada ulu ağaçlara rastlanmaktadır. Bunlar çoklukla çınar ağaçlarıdırlar. İst.-Beylerbeyi’ndeki ünlü çınarın yaşı üçbinbeşyüz olarak hesaplanmıştır. Edirne ilinde de anıt ağaçlar (çınar ve meşe) vardır. Bunlardan bir kaçı Yüksek Anıtlar Kurulu’na tarafımızdan ihbar edilip tescilleri sağlanmıştır. Edirne’nin mesîre yerleri Sarayiçi ve Söğütlük’teki dişbudaklarla kara kavaklar, otuz metreye yakın boylarıyla, zannımızca Türkiye’nin de en yüksek ağaçlarıdırlar!
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.