Mu konusunda bir süredir sıkıştırıp duruyorlar beni.
Bazıları Facebook üzerinden sitem bile ettiler. Son zamanlarda aldığım bir uyarıysa hem hoşuma gitti hem de konuya ara sıra dokunmanın bir görev olduğunu hatırlattı bana… Sayın Seniye Özel, “Hem meraklandırıyor hem de o ilginç konulardan mahrum ediyorsunuz bizleri.” diyor. Sayın Rıza Afyonlu ya
da Afyonlu Rıza Bey’se; “Tamam, kafanıza göre takılın ama, bu konuları da böyle es geçip insanların merakını kursaklarında bırakmayın.”
Evet! Atlantis’ten söz eden ilk yazım yayınlandığında, tesadüfler öyle bir oyun oynadı ki; Google uydusu, Afrika’nın batı sahillerine çok yakın bir alanda, dört İstanbul büyüklüğüne eşit bir kent kalıntısının fotoğraflarını koyuverdi önümüze… O konuyu da “Kayıp Kıtalar Aryası” ve “Kayıp Kıtalar Kitabı” serisinin 4. ve 5. yazılarında bulacaksınız. Çok eski yazılarımda da Mu kıtasından söz etmiştim. Bu kez de Mu’yla ilgili kitaplar yayınlanıverdi Türkiye’de…
Uzun uzun yıllar önce; tellal olacak deveyle berber olacak pire daha dünya yüzüne gelmemişken; su üstündeki tüm karalar, Pangea adıyla bir araya toplanmış, mutlulukla kolbastının bir türünü oynarken; sürüden ayrılanı eninde sonunda mutlaka kurtların kapacağını daha hiç kimse keşfetmemişken, bazı bölücü eylemler nedeniyle birbirlerinden ayrılmaya başlarlar. Zaman zamanı kovalar ve sonunda dünyanın çeşitli yerlerinde dev kara parçaları oluşur.
“Triasik Dönem”den kurtulmaya çalışan dünya, Pangea yerine, birçok kıtanın sahibidir artık…
Üstteki haritada, Gondwana ve Lavrasya kıtalarını da içine alan dev bir kıtayı; Pangea’yı dillendirmiştim. Pangea’nın bireyleri olarak kabul edilebilecek tüm kıtalar, daha da eski zamanlarda, birbirlerine iyiden iyiye yapışıkmış. “Triasik Dönem”in belli bir bölümü içinde; aykırı yönlere doğru yüzmeye başlamışlar. Güney Amerika, Hind Yarımadası, Okyanusya, Antarktika, Afrika gibi kıtalar bu yüzmenin Gondwana’da doğurduğu sonuçlardan bir kısmı. Battığı söylenen efsanevi kıtaların tamamı da Gondwana doğumlu. Bu konuyla ilgili görüşlere, bazıları şunları da ekler: Mu kıtasının batmasından, dünya tarihinin devasa genişliğine göre, çok kısa sayılabilecek bir zaman önce, Gondwana kıtasının; Güney Amerika, Hind Yarımadası, Avustralya, Antarktika, Afrika, Atlantis, Eski Atina dışında kalan son parçaları da ebedi istirahatgâh olarak derinlikleri seçti. Bu cümlelerde kurtulmuş gibi görünen; Atlantis’le Eski Atina’nın, yıllar sonra da olsa aynı akıbeti paylaştığına dair belirtiler var. Ya da bazılarının daha beğeneceği tarzda yazayım bunu: Yukarıdaki cümlelerde adları geçen Atlantis’le Eski Atina’nın, bugün dünyanın hiçbir yerinde bulunamadığını söylemek zorundayım.
Bugün hangi kıtaları biliriz ki?
Say deseler, başlarız; “Afrika, Antarktika, Asya, Avrupa, Kuzey Amerika, Güney Amerika ve Okyanusya.
O Okyanusya’yı, bazen yalnızca Avustralya bazen de Avustralya artı Yeni Zelanda” olarak sayarız.
Bazıları da tek bir farkla şöyle sayar: “Afrika, Antarktika, Asya, Avrupa, Arktika, Amerika, Okyanusya”…Öyle ya da böyle, bugünkü kıtalarımız bunlarla sınırlı.
Oysa, yukarıda yazdığım uzun uzun yıllardan sonraki zamanlarda oluşan dev kara parçaları arasında, Pasifik Okyanusu’nda; bugün bazılarının, Pasifika dediği bir kıta vardı. O bazı dediklerimin arasında olan başka bazılarının “Mu”, daha başkalarının da “Pan”dır dedikleri bir kıtadır Pasifika…
Pasifika kimine göre bütün Pasifik bölgesini kaplayan kimine göre de Avustralya’ya yakın büyüklükte bir kıtaymış.
Sonra parçalanarak bir kısmı ada olmuş bir kısmı da karalara yapışıp ana kara rolü oynamaya başlamış. Bilimcinin aklı, emirle yönlendirilemiyor ki tek tip olsun.Bu yüzden, bilim dünyası içinde de yüzüp gezen çok tez var.
İhtimal ki, o yazının başlarına yakın bir yerde, şu sözlerle koyulturum konuyu: “Hint Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusu’na kadar yayılan bir kıta daha vardı.”
adlı serinin bir sonraki yazısı "Lemurya, Muraya, Mu"yu site ana sayfasındaki
"YAZILAR ARŞİVİ" bölümü "Sayfa III"ten seçebilirsiniz.