Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
“Bakü Şehitlik Camii neden ibadete kapandı?” başlıklı yazımızda dedik ki; “…Zaur
Şükürov, haysiyetli bir duruş sergileyerek din baronlarına boyun
eğmemiştir. Yaşadığı sıkıntıların temel sebebi, bence budur. Yoksa 2005
yılında yaşanan bir olayın, 2007 yılında gerçekleştirilen bir işleme
gerekçe gösterilmesi, abesle iştigaldir.”(1) Zira kendisine yazılan savunma yazısına bakarsanız, Bay
Altıkulaç adı geçene karşı tamamıyla “Kurt kuzuyu mutlaka yiyecek”
mantığı ile hareket etmiştir. 01.11.2007 tarih ve 0410.B/830-2689
sayılı ve İSAM Genel Sekreteri Dr. Kamil Yaşaroğlu imzasını taşıyan
savunma talebi yazısından bizim anladığımız budur. 6 madde halinde
sıralanan yazıda bulunan suçlamalardan ikisi şöyledir:
“…
4-Ayrıca 27, 29.10.2007 günleri de İSAM’a hiç uğramadığınız,
…
6-Bu
halinizle, geçen yıllarda bir arkadaşınız yerine bir ay boyunca imza
atarak onun devamsızlığını gözden kaçırmaya çalışma eyleminiz
konusundaki idari hoşgörümüzü gereği gibi değerlendirmediğiniz tesbit
edilmiştir”
*
Atatürk ve Cumhuriyetle başı hiç hoş değildir onların!
Zaur Şükürov’a göre; yukarıdaki 4’üncü soru, kendisine kasten sorulmuştur. Çünkü o soruda belirtilen tarih, Cumhuriyet
Bayramı sebebiyle resmi tatildir ve resmi tatillerde öğrencilerin
İSAM’a gelme zorunlulukları bulunmamaktadır. Ona göre; “İSAM
yöneticilerinin Cumhuriyet Bayramı veya milli bayram diye bir
anlayışları ve kaygıları yoktur. Bu konuda vermiş olduğu cevap ise İSAM
yöneticilerini adeta afallatmıştır”
*
Öte yandan dikkat edileceği gibi; İSAM yönetimi, savunma talep yazısının 6’ıncı maddesinde “Geçmiş yıllarda”
diyerek, 2005 yılında başkasının yerine imza atma şeklinde işlenen bir
suçun hesabını ancak iki yıl sonra sormayı akıl etmiştir! Zaur Şükürov,
Bay Altıkulaç’a diklenmeseydi elbette bu da yapılmayacaktı. Olay örtbas
edilip gidecekti. Çünkü dediğine göre; 2007 yılında bursu
kesilen kişi sadece kendisidir. Uğruna sahtekâr durumuna düşürüldüğü
arkadaşının bursu ise 2010 veya 2011 yılına kadar devam etmiştir. Üstelik yine onun ifadesine göre; eğer sahtekârlık olarak adlandırılacaksa İSAM’da başkalarının yerine imza atma
olayları sık sık yaşanan bir vakıadır. Nitekim savunmasında yukarıdaki 6’ıncı soruya şöyle cevap vermiştir Zaur Şükürov:
“Haklı
olduğum halde haksız bulunduğum bir konuda hiçbir şeyin tarafınızca
unutulmadığını görmem, benim de zamanında söylemediğim bazı hususları
hatırlayarak birkaçını buraya kaydetmeme vesile olmaktadır. Şöyle ki,
geçen yıllarda arkadaşlarının yerine günler boyunca imza atarak
devamsızlıklarını gözden kaçıran, yol ücretlerinin TDV tarafından
ödendiği yıllarda memleketine gideceğini belirtip, aldığı paraları
memleketine gitmeyerek bir süreliğine İSAM’dan saklanmak suretiyle
İstanbul’da yiyen kaç kişi olduğunu ve yaptıklarının zarurî değil, keyfî
eylemler olduğunu bilmem biliyor muydunuz? Peki, bunlar niye tespit
edilmedi? Üstelik bunu yapanlar, üstün başarılı kişiler olarak
tanıtıldıkları gibi, birileri tarafından himaye de görmektedirler.
Söz konusu hususla ilgili idari hoşgörümüzü gereği gibi
değerlendirmediğiniz şeklindeki ifadenize gelince, bir öğrencinin hakkı
olan bursundan altı ay boyunca, her ay yüz lira kesilmek suretiyle,
toplam 600 YTL’lik nereye gittiği belirsiz ve haksız bir ceza ile mağdur
edilmesinin adı hoşgörüyse, o zaman bu konuda savunma yapmama gerek
kalmamıştır.”
*
Zaur Şükürov’un “Vermiş olduğum cevaplar onları afallatmıştı” dediği, yine onun ifadesine göre; dönemin İSAM Başkanı Prof. Dr. M.Akif Aydın ile Tayyar Altıkulaç’ın ise “İçinde son derece sivri ve gereksiz ifadeler var” dedikleri, Zaur Şükürov’a ait 05.11.2007 tarihli savunma yazısında yukarıdaki 4’üncü soruya ise şu cevap verilmiştir:
“27.10.2007
tarihi hafta sonu tatili olduğu için İSAM’a uğramamışımdır. Ben, önceki
yıllarda gönüllü olarak İSAM’da çalışmakla geçirdiğim hafta sonlarının
da dikkate alınmasını isterdim. 29.10.2007 tarihine gelince,
Cumhuriyet Bayramı günü dolayısıyla İSAM’ın kapalı olduğunu düşünmüştüm.
Çünkü, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı günü, tüm resmî ve özel kuruluşlar,
yani bütün resmî daireler, özel işyerleri ve eğitim kurumları resmî
tatildir. Tatil, 28 Ekim 2007 saat 13:00'da başlar, 29 Ekim 2007 akşamı sona erer.”
*
Eğer
doğruysa; bu ne demektir biliyor musunuz? İSAM yöneticilerinin,
Cumhuriyet Bayramı’nı ve bu bayram vesilesiyle o günün resmi tatil
olduğunu kabul etmemeleridir! Öyle olmasa bile en azından, muhatapları
olan yabancı uyruklu bir öğrenciyi, köşeye sıkıştırmak (verilen bursu
kesmek) için kurulmuş tezgâhın bir parçasıdır. Bay Altıkulaç ve onun
yetiştirdiği adamlarda ise bu tür kumpaslardan, tuzaklardan, hilelerden,
düzenbazlıklardan, hatta sahtekârlıklardan bolca vardır.
*
Şahsen
hayatta tanıdığım en şeker ve en sevdiğim insanlardan birisi olan TDV
eski genel müdürlerinden Merhum Şevki Özkan bizzat yüzlerine söyledi
onların bu durumunu. TDV’den emekli olurken düzenlenen “Veda” programında Yüzlerce kişinin önünde yapmış olduğu kısa konuşmada, şakayla karışık “Bizans oyunlarının üstadı olan N.B’ye aynı Bizans oyununu oynayarak koltuğunu ele geçirdim”
diye cümle âleme ifşa etti bu adamları. N.B. ise hayatı boyunca Bay
Altıkulaç’ın koltuk değneklerinden
birisi olarak görev ifa etmiştir Diyanet’te. Bir sonraki yazımızda
bizzat kendi ağızlarından aktaracağız sebep oldukları, üstelik de
uluslar arası boyutu olan sahtekârlıklardan birisini.
Azerbaycan
vatandaşı olan Zaur Şükürov, gerçekten de iyi tespit etmiş bu adamlarda
Cumhuriyet ve Milli Bayram anlayışının olmadığını. Çünkü bu durumu
yakından biliyorum ben. Örneğin Bay Altıkulaç’ın adeta “Sultan” edasıyla ve “Tek adam”
olarak yönettiği Türkiye Diyanet Vakfı’nda 2001 yılına gelinceye kadar
Cumhuriyet ve Atatürk ile ilgili olarak tek bir eser bile
yayınlanmamıştır. Oysa o tarihte adı geçen vakfın yazılı, sesli ve
görsel eserlerinin sayısı 350-400’ü buluyordu. Hatta Bay Altıkulaç’ın
başında bulunduğu İSAM tarafından yayınlanan İslam Ansiklopedisi’nde “Atatürk” maddesine ısrarla yer verilmemiş, Atatürk maddesine “A” harfinde yer vermek yerine, yıllarca düşünüp taşındıktan sonra ancak yıllar ve ciltler sonra “M”
harfinde yer verilebilmiştir. Anlaşılan bu süre zarfında kamuoyundan
gelecek tepkiyi beklediler ve gelen tepkilere göre şekillendirdiler “Mustafa Kemal Atatürk” maddesini. Doğrusu kurnazca planlanmış ve Bay Altıkulaç’a yakışan bir düşünce örneği!
*
Ne
zaman ki; 28 Şubat kararları, ülkede kendini iyiden iyiye hissettirmeye
başladı, işte o zaman kafalarına dank etti bu konu. 2001 yılına gelince
Diyanet yöneticilerinde bir telaş, bir telaş başladı ki; sormayın
gitsin. Hemen, eski bir Diyanet mensubu olan Dumlupınar Ü. Öğretim
üyelerinden Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu’ya Atatürk’le ilgili uyduruk bir
kitap yazdırdılar, TDV’nin fuayesine bir Atatürk büstü yerleştirdiler ve
dönemin vakıf genel müdürünün yakasını çifter çifter Atatürk
rozetleriyle süslediler! Böylece birden en büyük onlar Atatürkçü
oluverdiler…
*
Türk Eğitim Sistemi Alternatif Perspektif
Bunlardan çok daha önemlisi Bay Altıkulaç’ın DYP Milletvekili sıfatıyla vermiş olduğu emirle 1996 yılında “Türk Eğitim Sistemi Alternatif Perspektif” diye
bir rapor kitap yayınlayıp, o sene toplanan Milli Eğitim Şurası’na
sundular. Ki; bu kitap, kitap olmaktan öte, adeta laik demokratik eğitim
sistemine karşı bir başkaldırı manifestosu niteliğindedir. Kitap,
eğitim sistemimizin a’dan z’ye değiştirilerek, tamamıyla din eğitimi
eksenli olmasını ve dini okulların dışındaki okullarda da din eğitimine
ağırlık verilmesini öngörüyordu. 28 Şubatçıların harekete geçmesini
sağlayan etkenlerden
birisi de muhtemelen bu tür yayınlardı.
*
Bay Altıkulaç’ın emriyle hazırlanıp 1996 yılında gerçekleştirilen Milli Eğitim Şurası’na sunulan “Türk Eğitim Sistemi Alternatif Perspektif”
isimli rapor kitapta dile getirilen öneri ve tekliflerin birçoğunun,
yapılan yasal düzenlemelere bağlı olarak içinde bulunduğumuz 2012-2013
eğitim yılından itibaren uygulamaya geçmesi, bir tesadüf olmasa gerekir.
Bunun bir tesadüf olmadığını bize hatırlatansa, kitabı hazırlayan
komisyonun üyelerinin şimdi nerelerde olduğudur. Prof. Dr. Mustafa İsen
ve Prof. Dr. Mümtazer Türköne bu komisyonun üyelerinden sadece ikisidir.
Kitabı
hazırlayanlardan Mümtazer Türköne, o dönemde Sayın Tansu Çiller’in
siyaset danışmanı ve Bay Altıkulaç’ın tek adam olarak yönettiği Türkiye
Diyanet Vakfı Yayın Kurulu’nun da Genel Sekreteridir! Zaten Bay
Altıkulaç’ın DYP’den milletvekili seçilmesinin en büyük sebebi de
Mümtazer Türköne’dir. Altıkulaç’ı Tansu Hanım’a tanıtan, tavsiye eden ve
bu konuda referans olan odur.
*
Darbe süreçlerinin Diyanet İşleri Başkanı
Bu bakımdan bize yazmış olduğu mektupta “Hocam
sonda şunu da belirtmek istiyorum: Her fırsatta Kenan Evren'i öven Bay
Altıkulaç, darbe dönemiyle ilgili birçok kişiyi dinleyen savcılarca
niçin dinlenmez, düşünmeden edemiyorum. Yoksa dinlediler de benim mi
haberim yok?”(2) şeklinde haklı bir soru yönelten Zaur Şükürov’a
katılmamak mümkün değildir. Bu sebeple, ben de en azından, adeta havada
uçan kuşa, yerde yürüyen kurda varıncaya kadar, börtü böcek önüne çıkan
herkesi dinleyip sorguya çeken “TBMM Darbeleri ve
Muhtıraları Araştırma Komisyonu” nun, bir an önce Bay Altıkulaç’ı da dinlemesinin yararlı olacağını düşünmekteyim.
*
Çünkü
adı geçen, 12 Eylül’ün arifesinden (1978) başlayarak ta 1986 yılına
gelene kadar Diyanet İşleri Başkanı olarak görev yapmıştır. 12 Eylül
1980 darbesini yapanlar, siyasi partileri kapatıp, onların işbaşına
getirdiği bürokratları hallaç pamuğu gibi savurdukları halde, her
nedense dönemin Diyanet İşleri Başkanı’na dokunmamışlardır! Bu süreçte
12 Eylül darbecileriyle uyumlu bir çalışma sergileyen Bay Altıkulaç,
başta Süleymancılar ve Milli Görüş Teşkilatı olmak üzere; tarikat ve
cemaatlere karşı yurtiçinde ve yurtdışında yürütülen mücadelede Askeri
konseyin elinde iyi bir enstrüman olmuştur. Bay Altıkulaç’ın 12 Eylül
darbecileriyle, özellikle de, vaktiyle Merhum Başbakan Adnan Menderes’in
idamına “Evet”
oyu veren dönemin Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanı Mehmet
Özgüneş’le yakın ilişki içinde olduğunu öğrenmek içinse Rahmetli Uğur
Mumcu’nun “Rabıta” isimli kitabını okumak sanırım yeterli olacaktır.
*
12
Eylül darbecilerinin kurdurdukları Bülent Ulusu hükümetinde Diyanet’ten
sorumlu devlet bakanı olarak Bay Altıkulaç’ın yurtiçi ve yurtdışı
operasyonlarına sınırsız destek veren Mehmet Özgüneş bakınız nasıl
tanıtılıyor bazı yayınlarda:
“…15
Eylül 1961 günü yapılan oylamada Menderes ve iki arkadaşının idamına
‘evet’ oyu vermiş, idamdan sonra bundan pişman olduğunu belirmiştir.
Oylama başlamadan önce 11'e 11 olan idam taraftarları - karşıtları
dengesini bozarak ‘evet’e dönen iki kişiden biridir.(Ötekisi: Ahmet Yıldız)”(3).
*
Evet,
Bay Altıkulaç 12 Eylül 1980 darbesinin arifesinden (1978) başlayıp 1986
yılına gelinceye kadar Diyanet İşleri Başkanı sıfatıyla bu darbe
sürecinin tam göbeğinde olan bürokratlardan birisidir. 1997 yılının 28
Şubat’ında alınan sert MGK kararları sebebiyle “Post Modern Darbe”
olarak isimlendirilen süreçte yine onun adını görüyoruz her nedense.
Çünkü, 1996 yılında onun emriyle hazırlanıp o sene yapılan Milli Eğitim
Şurası’na sunulan “Türk Eğitim Sistemi Alternatif Perspektif” isimli rapor kitap, 28
Şubatçıların dikkatlerini ve şimşeklerini çekmekte gecikmemiş, sonraki
yıllarda Devlet Denetleme Kurulu tarafından TDV’de gerçekleştirilen
denetimlerde inceleme konusu yapılmış ve adı geçen vakfın yöneticileri,
bu hususta sigaya çekilmişlerdir.
*
Özetle;
12 Eylül sürecinde Diyanet İşleri Başkanı olarak Askeri Konsey ve Ulusu
hükümetiyle uyum içinde çalışan Bay Altıkulaç, 28 Şubat sürecinde DYP
Milletvekili sıfatıyla perde arkasından yukarıda bahsi geçen kitabı
hazırlatarak 28 Şubat post modern darbesine çanak tutanlar arasındaki
mümtaz yerini de almaktan geri durmamıştır. Bu tavrıyla, 28
Şubatçıların, gözlerinin dini eğitim veren kurumlara ve özellikle bu
sahada hizmet veren dernek ve vakıflarla, bu tür vakıf ve dernekleri
finanse eden iktisadi işletme ve şirketlere çevrilmesine sebebiyet
vermek suretiyle bizatihi din hizmetlerine büyük zararlar vermiştir.
*
Kaderin
bir cilvesi olacak; 27 Nisan E-Muhtırası sürecinde yine onun ismi
vardır ortada. Çünkü bu tarihlerde TBMM Milli Eğitim Gençlik ve Spor
Komisyonu Başkanı olarak Türk Milli Eğitimi’ne istikamet vermekle, daha
doğrusu 1996 yılında hazırlatmış olduğu “Türk Eğitim Sistemi Alternatif Perspektif”
isimli raporda yazılanların siyasi alt yapısını oluşturmakla meşguldür.
Bay Altıkulaç, her nedense istikamet değiştirmiş, 2000’li yıllara
gelince birden Milli Görüşçü oluvermiştir! Evet, Diyanet İşleri Başkanı
olduğu dönemde Milli Görüş Teşkilatı’na karşı mücadele veren Bay
Altıkulaç, 2001 yılında kurulan AKP’nin kurucuları arasında yer almış,
2002 yılında yapılan Genel Seçimlerde adı geçen partiden İstanbul
Milletvekili seçilmiş ve akabinde TBMM Milli Eğitim Komisyonu Başkanı
olmuştur. Dolayısıyla (2007 Genel Seçimleri 22 Temmuz’da yapıldığına
göre), 27 Nisan 2007 E-Muhtırası sırasında hazret, Türk Milli
Eğitimi’nin başında (yasama kanadının başında) olan kişidir. Görüldüğü
gibi; 1980-2007 yılları arasında yaşanan 3 darbe ve muhtıra döneminin
değişmeyen tek adamı vardır Türkiye’de, o da Bay Altıkulaç’tır.
Ömer Sağlam
___________