AKP Eş Genel Başkanı Yetim Ahmet'in Önlenemez Yükselişi [Ömer Sağlam]
Grup sitelerimizde yayınlanan makaleler hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Nisan 2012′den beri de özel
hâl dışında redakte edilmeyip doğru ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Anadolu için
"bereketli topraklar" derlerdi de inanmazdım! Meğer ne kadar doğruymuş!
Nerede yakın geçmişin, cumhurbaşkanı seçemediğimiz ve başbakansız kaldığımız
günleri, nerede şimdinin elimi sallasam ellisi, saçımı sallasam tellisi
türünden cumhurbaşkanı ve başbakan bolluğu. Hatta artık fiilen de olsa başkanımız
bile var bizim!
Mesela; 1980 askerî
darbesi öncesinde bu ülkede cumhurbaşkanı bile seçilemiyordu. Cumhurbaşkanı
seçmek için TBMM'de tur üstüne tur yapılıyor, ancak bir türlü sonuç alınamıyordu.
Bu sebeple o günün Cumhuriyet Senatosu Başkanı İ.Sabri Çağlayangil yaklaşık bir
yıl süreyle köşke vekâlet etme durumunda kalmıştı. Cumhurbaşkanlığı düğümünü
ise, tıpkı Makedonyalı Büyük İskender'in ünlü "Gordion Düğümü"nü
çözdüğü gibi, yine bir asker olan General Kenan Evren çözmüştü. Elbette yine
Büyük İskender'in yöntemiyle; yani keserek!
Gordion'un Ankara il sınırları
içinde olduğunu düşünürsek, demek oluyor ki; bu topraklarda içinden çıkılmaz
sorunlar yumağını, sabır göstererek ilmek ilmek çözmek yerine, bazen sabırsızlık
gösterip kökünden keserek halletme geleneği yeni değildir. Bu gelenek, uzun asırlar
öncesine dayanan köklü bir gelenektir bu topraklarda.
Aynı durum başbakanlık
konusunda da yaşandı bu ülkede. Mesela Merhum Bülent Ecevit'in, son başbakanlığı
sırasında başbakanlık koltuğu uzun süre fiilen boş kalmıştı. Zira Merhum
Ecevit, ağır hasta idi ve bu sebeple başbakanlık süresinin önemli bir bölümünü
başbakanlık binasında değil, hastane köşelerinde geçirmişti. Arada sırada,
özellikle kritik konuların karara bağlandığı zamanlarda, bazen de kamuoyuna "Ecevit
yaşıyor ve görevinin başındadır" mesajı
vermek düşüncesiyle hastane odasından zoraki alınır, adeta canlı cenaze gibi başbakanlığa
getirilirdi. Hem de ne getirme!
Bunun için eski Başbakanlık
binasının dış cephesine özel asansör bile yaptırılmıştı. Yani asansör binanın
içine değil, dış cephesine kurulmuştu. Merhum; tıpkı bir tabut genişliğindeki
özel asansörüne biner ve hareketsiz bir şekilde başbakanlıktaki ofisine çıkarılırdı.
Bundan maksat, herhâlde halkın Ecevit'i ayakta görmesini sağlamaktı!
Bu türlü siyaset, yeni de
değildir Türk tarihinde. Hatırlanacağı gibi; Muhteşem Süleyman Zigetvar seferi
sırasında vefat etmiş, ancak ordunun dağılmasından ve taht kavgası çıkmasından
endişe eden devlet ricali, iç organları boşaltılmış olan Muhteşem Süleyman'ın
kadavrasını atının üstünde dik duracak şekilde iplerle bağlamak suretiyle
vaziyeti idare etmişlerdir, yerine geçecek şehzade payitahta avdet edinceye
kadar.
Ekonomik krizle boğuşan
kamyoncu esnafı tankerini alıp protesto amacıyla başbakanlığa dayanınca ve
Ankaralı bakkal Hasan Efendi, dükkânının yazar kasasını Ecevit'in başına fırlatınca,
ünlü "Vekâletler Caddesi" beton
bariyerler konularak trafiğe bile kapatılmıştı o günlerde. Özetle o sırada Başbakanlık
fiilen boştu ve o günlerde, ünlü tiyatrocu Levent Kırca'nın yarattığı bir
karakterden esinlenilerek "Hüsam The Kit" olarak
isimlendirilen Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ve bir grup DSP'li ayak
oyunlarıyla meşguldü. Hüsam The Kit ise Rahşah Hanım'a rağmen fiilî başbakan
gibi davranıyordu o günlerde.
Ancak ne mutlu Türk Halkına
ki; o günler çok geride kaldı! Şimdi nur topu gibi iki Cumhurbaşkanımız, iki başbakanımız
var. Hatta köküne bereket, şu anda bir de başkanımız oldu bizim. Özellikle
YSK'nın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarını resmî tutanağa ve mazbataya
bağladığı 15 Ağustos'tan sonra resmen iki cumhurbaşkanımız oldu. Birisi,
örselenmişlikten, görmezden gelinmişlikten ve AKP'nin yeni Genel Başkanı'nı
seçeceği kongre tarihi ve genel başkanın tespiti usulüyle hoyratça kırılmışlıktan
kaynaklanan hüzün duyguları içinde köşkü tahliye etmeye çalışırken, öteki köşke
çıkmazdan önce ortalığı süt liman yapmak için var gücüyle çalışmakta, arkasından
dikensiz bir gül bahçesi bırakmak için yoğun çaba sarf etmektedir. Maksat, köşke
çıktıktan sonra arkasında vızırtılı, cızırtılı ve parazitli ses bırakmamaktır...
Gül Ailesi İntifadaya Hazırlanıyor!
Abdullah Gül için dedik
ki; umursamazlıktan kaynaklanan kırılmışlık ve hüzün duyguları içinde köşkü
tahliye etmeye çalışıyor. Devlet umuru görmüş bir şahsiyet olarak bu durumu
kendisi pek belli etmiyor ama eşi Hayrunnisa Hanım, Gül ailesinin şu günlerde
içinde bulunduğu duygusal ortamı çok güzel özetlemiş bulunuyor. Şu sözler
kendisine aittir:
"Bizi çok
üzdüler. Şimdi fotoğrafta yer almak için yarışıyorlar. İnsan kendisine zor
hâkim oluyor. Bizi hiçbir şey görmüyor, bilmiyor, farkında değiliz mi
sanıyorlar? Her şeyin farkındayız. Abdullah Bey kibarlığından bir şey
söylemiyor. Kendisine çok yanlışlıklar, çok saygısızlıklar yapıldı. Bazı günler
ben okuyup üzülmeyeyim diye gazeteleri önümden alıyordu. Ben girip hakkında
yazılanları okumayayım diye, interneti kapattığı zaman oldu. Bir turnusol
döneminden geçiyoruz. Herkesin ne olduğu ortaya çıkıyor. Neler yazıldığını
gördük! Neler söylendiğini gördük! Bizi en çok üzen de özellikle son yılımızda
bizim camiadan, dindar, Müslüman camiadan yapılan saldırılar oldu. Bu süreçte
bazı yaşadıklarımızı, 28 Şubat döneminde benim başörtümün tartışıldığı günlerde
bile bu kadarını görmedik. Bizi kaç yıldır tanıyorsunuz, çizgimizde bir
değişiklik oldu mu? Hayır. Bir de etrafımızdakilerin geçirdiği değişime bakın.
Neler yazılıyor, söyleniyor, insan inanamıyor. Ben her şeyi biliyorum. Şimdi
ben de susuyorum ama fazla susmayacağım; asıl intifadayı ben
başlatacağım.”
Hayrunnisa Hanım'ın "İntifada" eylemi
başlatıp başlatmayacağını bilemem. Ancak dile getirdiği duyguların, sadece
kendisine ait kadınsı duygular değil, başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak
üzere; büyükten küçüğe tüm Gül ailesine ve ailenin yakın çevresine egemen
duygular olduğunda şüphe yoktur. Hatta Kayseri'de oturan ailenin büyüğü durumundaki
baba Ahmet Hamdi Gül'ün de aynı duygular içinde olduğundan asla şüphemiz
yoktur.
Asılına bakılırsa; Abdullah Gül'ün, cumhurbaşkanı
seçilme yöntemi bile bir tuhaftı. Tayyip Erdoğan "partimizin adayı Abdullah Gül kardeşimdir" deyip
kendisini meydana sürünce anlamıştık zaten Abdullah Gül'ün bağımsız ve tarafsız
bir cumhurbaşkanı olmayacağını ve Tayyip Erdoğan'ın onu asla rahat
bırakmayacağını. Sadece anlamakla yetinmemiş, bu durumu "Cumbaşbakan
Erdoğan" başlıklı yazımızda şöyle dile getirmiştik o günlerde:
"...Abdullah Gül, siyasi hayatında hiçbir
dönemde birinci adam olamamıştır. Sürekli geri planda kalmayı tercih etmiştir.
3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra yapmış olduğu birkaç aylık başbakanlık bile
onun birinci adam olmasına yetmemiştir. Zira orada hep bir emanetçi gibi iğreti
durmuştur ve Erdoğan’ın yasağı kalkınca apar topar Başbakanlığı ona
bırakmıştır. Zaten geçici başbakanlığında bile herhâlde sürekli Tayyip Bey'den
icazet alarak iş yapmış olmalıdır! Şimdi böyle bir insanın Cumhurbaşkanı olması
hâlinde olacakları söylemek gerekirse; A.Gül muhtemelen yine Tayyip Bey'in
etkisinde kalacaktır. Kim bilir belki de gizli Cumhurbaşkanı yine Tayyip Bey
olacaktır. Yani CUMBAŞBAKAN! Türk siyaseti ise 'CUMBABA'dan (Demirel) sonra
yeni bir unvanla tanışacaktır; 'CUMBAŞBAKAN'. Kim bilir belki de önümüzdeki
seçimlerden sonra Abdullah Gül, tıpkı Başbakanlık gibi cumhurbaşkanlığını da
Tayyip Bey'e bırakacaktır..."
Öğünmek gibi olmasın; 7 yıl
sonra geldiğimiz bugünkü noktada dediklerimiz bir bir tahakkuk etmiş
bulunmaktadır. Gül'ün cumhurbaşkanlığı süresince fiilen "Cumbaşbakan"lık
yapan Tayyip Erdoğan, şimdi de fiilen ve anayasaya aykırı olarak kendisini "Başkan" ilan
etmiş bulunuyor. Anayasa'nın 101. maddesindeki amir hükme rağmen, Başbakanlığı,
AKP Genel Başkanlığı'nı ve milletvekilliğini bırakmayarak yetki gaspında
bulunmaktadır. 15 Ağustos 2014 tarihine
kadar fiilen iki cumhurbaşkanı ve bir başbakan tarafından idare edilen Türkiye,
bu tarihten sonra resmen iki cumhurbaşkanı, bir başbakan ve bir de başkan tarafından
yönetilmeye başlanmıştır.
Yetim Ahmet'in Önlenemez Yükselişi
Ayrıca dün itibarıyla başbakan
sayımız da ikiye yükselmiş bulunmaktadır; bir tarafta Başbakan Tayyip Erdoğan,
diğer tarafta Cumhurbaşkanı (fiili başkan) Tayyip Erdoğan tarafından atanmış Başbakan
Ahmet Davutoğlu! Bugün itibarıyla ve elbette Tayyip Erdoğan'ın şahsi hırsları
yüzünden Türkiye, resmen Eş Cumhurbaşkanları, Eş Başbakanlar tarafından,
iktidar partisi olan AKP de Eş Genel Başkanlar tarafından idare edilmektedir, biline.
Şimdi bizim Konyalılar,
özellikle de Taşkentliler, muhtemelen sevinçten göbek atıyorlar ve bazıları da
herhâlde şükür secdesine kapanıyorlardır. Küçük yaşta annesini kaybettiği için
kendisini büyüten halası sevinç gözyaşları içinde şöyle diyordu Ahmet Davutoğlu
için: "Allah daha da yükseklere çıkarsın!" Halası, bu sözleriyle ne
demek istedi bilinmez ama herhâlde uyanık halanın gönlünde, Ahmet Davutoğlu'nun
Erdoğan'dan sonra cumhurbaşkanı olması yatıyordur. Neden olmasın? 5 sene sonra
bizim fiilî başkan Recep Tayyip Erdoğan, "Benden
sonraki köşk adayı Ahmet Davutoğlu kardeşimdir" derse
sakın şaşırmayın. Şahsen ben hiç şaşırmam. Lütfen bu öngörümü de yazın uygun
bir yerinize.
Belki ben o günleri
göremem; ancak içinizde görenler olursa desin ki; "yaa
bir zamanlar Ömer Sağlam diye bir gazeteci çömezi vardı. Kimse kendisini adam
yerine koymadığı için internet köşelerinde yazar çizerdi. Böyle bir öngörüde
bulunmuştu da kendisine 'hadi len sen de' çekmiştik. Meğer adam haklıymış be
ya. Tam 5 yıl öncesinden bunları öngörmüştü; tıpkı 2014'te olacakları 2007 yılında
ön gördüğü gibi..."
Ömer Sağlam
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.