IŞİD Sempatizanı Korkak Din Adamları [Ömer Sağlam]
Gruplarımıza ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansürlenmemiştir. Nisan 2012′den''
beri de redakte edilmemekte; doğru ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır
Eskiler, "sükut ikrardan gelir" demişler.
Bana göre de el-hak öyledir; sükut ikrardan gelir. Eğer siz, insanlara zararı
dokunan kötülük, çirkinlik, pislik, engel ve tehlike karşısında tepkinizi
göstermeyip susuyorsanız o kötülüğe, çirkinliğe, pisliğe, engele ve tehlikeye
ortaksınız demektir. Bazen yerli, yersiz söyleniyor olsa da son zamanlarda sık
sık tekrar edilen çok güzel bir slogan vardır; "susma sustukça sıra sana gelecek". Onun için
susmamak ve Firavun'a karşı İbrahim'in yanında yer alan karınca misali tarafını
belli etmek gerekiyor.
Hz. Peygamber'in bu konuda söylenmiş çok güzel
hadisleri vardır. Onlardan birisi şöyledir: "Bir yerde bir kötülük gördüğünüzde, onu elinizle def ediniz.
Elinizle def etmeye gücünüz yetmiyorsa dilinizle uyarınız. Ona da gücünüz
yetmiyorsa kalbinizden buğuz ediniz. Ancak bu sonuncusu imanın en zayıf
derecesidir"
Ben Hz. Peygamber'in yukarıdaki hadisini şöyle
anlıyorum: Bir yerde bir kötülük ve insanlara zarar veren potansiyel bir
tehlike gördüğünüzde onu güç ve kuvvet kullanarak ortadan kaldırınız. Buna tek
başına gücünüz yetmiyorsa; sesinizi yükselterek başka insanların da bu
tehlikeden haberdar olmasına ve onların desteğini almaya çalışınız. Buna da
takatiniz yoksa bu kötülüğü (hiç değilse Allah'ın sizin tavrınızdan ve
niyetinizden haberdar olması için)
kalbinizle lanetleyiniz...
Sustuk, Sonunda Sıra Bize Geldi
Tahmin edeceğiniz gibi sözü IŞİD'e getirmek
istiyorum. Bu örgüt ortaya çıktığında Türkiye'deki siyasi iktidar genelde
sessiz kalmıştır. Hatta iddialara göre; Suriye'de Alevi (Nusayri) Esat
yönetimine ve Irak'ta Şii Maliki yönetimine karşı mücadele ettikleri için
devlet yöneticilerimiz bir miktar sempatiyle bile bakmıştır bu örgütü. Ne de
olsa Esat'ı ve Maliki'yi istemiyordu siyasi iktidar. Çok daha önemlisi ve
elbette yine iddialara göre; iktidar, Suriye muhalefeti içinde oldukları için
yardım bile etmiş IŞİD'e! Ne zaman ki; IŞİD gelip Musul Başkonsolosluğumuzu
basarak dış itibarımızı sıfırladı; işte o zaman hükümetin aklı başına dank
etti. Daha doğrusu, hükümet bu konuda büyük ölçüde susmayı tercih edince sıra
bize geldi. Şimdi TBMM, IŞİD'e karşı gerekirse silahlı mücadele etmek
maksadıyla hükümet tarafından getirilen tezkere ile cebelleşiyor.
MHP, her zaman olduğu gibi olaya Milli menfaatler
zaviyesinden bakarak hükümet partisine destek veriyor ve bence de en azından bu
konuda doğru yapıyor. Zira MHP yönetimi, bizim de taşıdığımız kaygıları taşıyor
bu konuda. Nedir o kaygılar? Bunlardan birincisi, PKK'nın Suriye'deki
uzantıları olan PYD ve YPG gibi örgütlerin Suriye sınırımız boyunca
palazlanmaya başlamış olmasıdır. Zira PKK şu anda Kuzey Suriye'de üç ayrı
kanton şeklinde örgütlenmiş bulunmaktadır ve bu yapı, Türkiye'nin hayrına
değildir. Ayrıca, gerek Irak'ta, gerekse Suriye'de Türkmen soydaşlarımız
soykırım ile karşı karşıyadır ve zor şartlarda yaşam mücadelesi vermektedirler.
Sınırımızın Suriye tarafında kurulacak bir tampon bölgenin, işte bu sıkıntıları
ve sakıncaları bertaraf edeceği, ayrıca Türkiye'ye sığınan mültecilerin
oluşturulacak bu bölgeye yerleştirilmesiyle Türkiye'nin katlandığı maliyetin
hafifletilmesi beklenmektedir. MHP, muhtemelen bu gerekçelerle hükümetin meclis
gündemine getirdiği tezkereye "EVET" vereceğini açıklamış
bulunmaktadır.
CHP, o bilindik tavrını yine sürdürüyor ve
tezkereye "Hayır" diyecek. CHP'nin ileri sürdüğü gerekçe bir garip
doğrusu; "Tezkerenin maksadı Beşar Esat'ı devirmek ve Suriye'yi işgal
etmek" diyor CHP. Güya hükümet, Beşar Esat rejimini devirmek için
istiyormuş bu tezkereyi. İnanamıyorum. Tezkerenin amacının bu olduğuna ve
CHP'nin gerekçesine gerçekten de inanamıyorum. CHP'nin ne pahasına olursa olsun
Beşar Esat'ın iktidarda kalması için verdiği canhıraş çabayı da bir türlü
anlamıyorum. Çünkü, 32 yıldır Türkiye'nin başına bela olan PKK'ya en çok
desteği veren Esat ailesinin yönetimindeki Suriye'dir. Ayrıca Suriye veya
diğerleri; Arap dünyası, tarihin hiç bir döneminde Türklere dost ve kardeş
olmamıştır. Şu halde, Suriye yönetimine sonuna kadar sahip çıkmak niye? Tek
sebep, iktidar partisinin dediği gibi Beşar Esat'ın Alevi mezhebine mensup
olması mıdır? Bu nasıl mezheptir ki; insana kendi memleketini bombalatıyor,
kendi halkını katlettiriyor!
Günlerdir "Kobani'ye Yardım" diye
ortalığı ayağa kaldıran,bunun için muhtelif şehirlerde nümayiş yapan HDP de
IŞİD'e müdahale tezkeresine "HAYIR" diyecekmiş. Onların gerekçesi çok
daha farklı ve hin oğlu hince. Türkiye'nin Suriye ve Irak sınırı boyunca tampon bölge kurmasına
karşıymış HDP. Neden? Çünkü Türkiye'nin Irak ve Suriye sınırı boyunca Kürtler
kendi devletlerini kurmuş bulunuyorlar! Türkiye'deki Kürt bölgesi ile
bütünleşmeye ramak kaldı onlara göre. Zira Kuzey Irak'ta neredeyse
bağımsızlığını ilan etmek üzere olan bir Kürt devletinin kurulduğu zaten
biliyor. Suriye sınırı boyunca ise Kürtler üç adet Kanton Devlet kurmuşlar.
Hepsi osuruktan yapılar olmakla birlikte, bu yapılar bile bizim ayrılıkçı
Kürtleri mest etmeye yetiyor da artıyor bile. HDP Genel Başkanı Selahattin
Demirtaş, iki gün önce zorla ve inatla gidip korkusundan ancak bir saat
kalabildiği Kobani dönüşünde "Kuzey
Kürdistan" tabirini kullandı çekinmeden. Neresi Kuzey Kürdistan?
Neresi olacak, elbette Türkiye'nin doğu ve güneydoğusu. Yani HDP, kendilerine
göre Güney Kürdistan'da elde ettikleri başarının, Kuzey Kürdistan'a
yansımasının engellenmemesi için, Türkiye'nin Suriye ve Irak'a girmesini
istemiyor. Bunun için de konuya ilişkin tezkereye "HAYIR" diyor.
Bu Tezkereyi Destekliyorum!
Her ne kadar ABD'nin baskısıyla harekete geçmek
zorunda kalmışsa da, şahsen ben de hükümetin IŞİD konusundaki tezkeresine
destek veriyorum. Elbette gereği adam gibi yapılmak kaydıyla. Zira Türkiye,
Irak ve Suriye'den gelen 1.200.000 civarındaki mülteci için şimdiye kadar 3.5
milyar dolarlık harcama yapmıştır. Sınır boyundaki yerleşim yerlerimizin
tarumar edilmesi ve oradaki
insanlarımızın rahatsız edilmesi de cabası. Üstelik, biz bu insanlara ilanihaye
bakmak ve bunları ülkemizde barındırmak zorunda değiliz. Onlara yapılan her
kuruş harcama, bize doğalgaz ve elektrik zammı olarak geri dönüyor.
Tamam; yardım etmek insanlık görevimiz. Ancak bu yardımı
bundan sonra lütfen mültecilerin geldiği yerleşim yerlerinde yapalım. Bunun
için, "Tampon Bölge", "Güvenlikli Bölge", "Uçuşa Yasak
Bölge", adı her ne zıkkım olursa olsun, lütfen şu mültecileri çekin artık
sokaklarımızdan. Ben, Ankara'da her ışıkta durdukça etrafımı saran Suriyeli
çocuklardan ve caddelerde dilenen Suriyeli kadınlardan artık rahatsızım
kardeşim, neden anlamıyorsunuz bunu. Götürün bu adamları tampon bölgeye, ben
doğalgaza ve elektriğe yapmış olduğunuz zamlardan dolayı yol masraflarını ödemeye
dünden razıyım vallahi.
IŞİD Sempatizanı Korkak Din Adamları!
Kim ne derse desin, bana göre; Irak ve Suriye'de
devam eden kanlı mücadele tam bir mezhepler savaşıdır. Hem de kökü, ta 7.
yüzyılda Hz. Ali ile Muaviye kuvvetleri arasında cereyan eden savaşın devamı
niteliğinde olan kirli bir savaş bu. Hz. Ali ile Muaviye arasında cereyan eden
sadece iki savaşta; Cemel ve Sıffin savaşlarında çoğu sahabeden olmak üzere tam
80 bin küsur Müslüman ölmüştür. Ne için? Tamamen Arap'ın iktidar mücadelesi
için.
Bugün devam eden mücadele de tamamıyla Arap'ın
iktidar mücadelesidir ve bir tarafta Muaviye tarafını temsil eden IŞİD,
El-Nusra ve El-Kaide benzeri yapılanmalar, diğer tarafta da sözüm ona Hz.
Ali'yi temsil eden Irak'taki Şii ağırlıklı yönetim ile Suriye'deki Alevi
(Nusayri) Esat yönetimi. Mücadele, mezhepler üzerinden sürdürülen iktidar
mücadelesi olmakla birlikte, bu kirli savaş geldi yine bizi buldu. Mücadelenin
devam ettiği ülkelerle komşu olmamız ve daha da önemlisi Müslüman olmamız
sebebiyle bu pis ve kirli mücadele bizi de ister istemez mücadelenin içine
çekmiş bulunmaktadır.
Bu mücadele madem ki; mezhepler üzerinden devam
eden bir iktidar mücadelesidir, şu halde bu mücadeleyi kökünden bitirecek
olanlar da Müslüman din adamlarıdır. Ancak gelin görün ki; Müslüman din
adamları, özellikle Türkiye'dekiler inadına korkak, inadına iktidarın emrine
amade olmuş adamlardır. Ramazan ayı ve kutsal geceler geldiğinde abuk sabuk
bilgilerle ekranları işgal eden bu korkaklar ve sünepeler sürüsü, ülkemizi ve
İslam dünyasını ilgilendiren önemli sorunlarda nedense sus pus oluyorlar. Bu
sünepeler ve sürüngenler sürüsü, ötede beride iktidara yalakalık yapmakla,
aferin çekmekle ve alkış tutmakla meşguller. Şöyle bir araya gelip Irak ve Suriye'de
devam eden kirli savaşı dini açıdan ele alan ortak bir bildiriye imza atsalar
ölürler mi? Ölmezler ama korkarlar. Hem de ölesiye korkarlar siyasi
iktidardan. Bunların en cesurlarından
birisi olan ve genç neslin Dekan seviyesindeki temsilcilerinden birsi olan din
adamı, geçtiğimiz 8 Ağustos günü sosyal medyada şöyle bir yorum yapmıştı:
"Yıllarca Irak Türkmenleri dedik durduk. Şimdi Irak Türkmenleri katlediliyor
diye haber aldık. Ama dün en resmi ağızdan öğrendik ki bu Türkmenlerin bir
Şii'si bir de Sünni'si varmış ve birbirlerini katlediyorlarmış. Ne acı ne acı
ne acı."
Hocanın yorumunun altına
"Hocam, biraz açık yazsanız daha iyi olmaz mı? 'En resmi ağız' kimdir..." şeklinde bir yorum eklediğimde bana cevabı şu oldu hocanın; "Ömer
Bey, hiç kimse anlamasa bile sizin anlayacağınızı tahmin ediyordum...".
Anlamıştım anlamasına da hoca da benim niyetimi pek anlamamıştı anlaşılan.
O, sözüm ona benim "Kalın Kafalı" olduğumu ima ediyordu, bense onun "Korkak"
ve "Pısırık" olduğunu. Yapmış olduğu yorumda
anlaşılmayacak bir taraf yoktu çünkü. Zira hocanın "en resmi ağız"
dediği Tayyip Erdoğan idi ve Tayyip Bey, o günlerde;
"Bugün son bir gelişme Telafer gelişmesidir. Telafer gelişmesi tabii
hafife alınamaz gelişmedir. Malum Telafer'de Türkmenlerin ağırlık olduğu yapı
var. Bu Türkmen kardeşlerimizin de biliyorsunuz
yarıya yakını Sünni'dir, yarıya yakını Şia'dır..."(1) şeklinde bir
açıklama yapmıştı ve hoca, Tayyip Bey'i "En resmi ağız" şeklinde
şifrelemişti yorumunda. Tıpkı dönemin gazetecilerinin, istibdatçı ve sansürcü
II.Abdülhamid'i "BURUN" olarak zikretmeleri gibi...
Bakın Bu Korkak Din Adamları Nelerle Uğraşıyorlar?
Malum hac mevsimindeyiz. Hacılar bugün Arafat'a çıkıyorlar. Diyanet İşleri
Başkanı Mehmet Görmez, Mekke'de Kâbe'nin etrafındaki gökdelenleri ve rezidansları kasıtla demeci
patlatmış; "Bizim kültürümüzde Kâbe'ye tepeden bakma yoktur"(2). Doğru olmasına doğru da bizim
kültürümüzde insana tepeden bakmak da yoktur Sayın görmez. Sizin gibi insana
tepeden bakan bir adamın, Kâbe hakkında söyledikleri tamamen lafı güzaftan
ibarettir. Anlaşılan Siz Yunus Emre'yi hiç okumamışsınız. Bakın ne diyor Yunus
Emre:
"Yunus Emre der; hoca,
İster bin kez var hacca,
Hepisinden iyice,
Bir gönüle girmektir."
Siz ise, gönle girme ile gönül kırmayı birbirine karıştırmış bir bedbahtsınız
hoca. Kırdığınız gönlün haddi hesabı yoktur. Şu anda eğer hacda iseniz Allah
bütün hacıların haccını kabul etsin, tek sizinkini kabul etmesin. Zaten kabul
edeceğini de hiç sanmıyorum!
Şu "Kâbe'ye tepeden bakma" konusuna gelince; bu aciz bu
konuyu ta 2000'li yılların başından beri, yani ata yadigârı "Ecyad
Kalesi"nin yıkılarak yerine otel yapıldığı günden beri canlı tutmaya
çalışıyor. Mehmet Görmez'e soralım; Ecyad Kalesi'nin yerine yapılan "Zamzam
Towers" isimli lüks otelde kalan ve oradan devde mülk alan Türk
vatandaşları hakkında ne düşünüyorsunuz? Geçen yıl hacca giden ve Kâbe'ye
tepeden bakan bir otelde misafir edilen 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e "Kâbe'ye
tepeden bakmak bizim kültürümüzde yoktur" diyebildiniz mi? Kâbe'yi
çevreleyen ve Kâbe'den daha alçak olan Kâbe'ye en yakın mesafedeki Osmanlı
Revakları'nın yıkılmaması için Suudi yetkilileri nezdinde herhangi bir
girişimde bulundunuz mu?
Mehmet Görmez'i ve Abdülaziz Bayındır'ı Kınıyorum
Tıpkı Merhum Rıfat Börekçi gibi, Türkiye'deki din bilginlerini toplayıp,
IŞİD örneğinden hareketle İslami terör örgütleri denilen örgütleri kınama ve
mezhep savaşlarının caiz olmadığı konusunda ortak bir bildiri yayınlama yerine,
iş işten geçtikten sonra ve hiç gereği yokken kafayı Kâbe'yi çevreleyen
gökdelenlere takarak "Kâbe'ye tepeden bakmak bizim
kültürümüzde yoktur" demek suretiyle kendisine göre gündem
oluşturmaya çalışan Mehmet Görmez'i ve bu
görüşe karşı çıkarak "Kabe'ye yukarıdan bakılmaz, ayak
uzatılmaz sözleri doğru değil"(3) diyerek
dini kültürümüzü sulandırmaya çalışan
Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır'ı şiddetle kınıyorum.
Buradan
hareketle denilebilir ki; Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi de hiç
şüphesiz yetkin ve ehil din adamlarından yoksun oluşudur. Bizim din adamlarının
büyük çoğunluğu, Mustafa Sabri ve Dürrizade Abdullah Efendi'nin yolundan
giderek siyasi iktidarın yanaşması pozisyonuna düşmüş durumdadırlar. Diğer bir
kısmı ise orijinal fikir üretme adına İslam'ı sulandırıp, yozlaştırmakla
meşguldürler. Allah, her iki grup din adamının şerrinden de hem İslam'ı, hem de
zavallı Müslümanları muhafaza buyursun.
Mübarek Kurban Bayramınız kutlu olsun.
Sevgiyle.
Ömer Sağlam
____________________
1-http://www.stargazete.com/mobil/mobildetay.asp?Newsid=896558,
2-http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/haber91883-Bizde_Kabeyi_tepeden_izlemek_yok.htm,
3-http://www.ensonhaber.com/abdulaziz-bayindira-gore-kabeye-tepeden-bakilabilir-2014-10-01.html
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.