Yeni
Şafak ise görüntüyü şu açıklama ile
paylaşmış okurlarıyla:
"1999 seçimlerinde milletvekili seçilen Merve Kavakçı başörtülü
olduğundan dolayı Meclis'te DSP'li vekiller ve dönemin başbakanı Bülent
Ecevit'in provokasyonlarına maruz kalmıştı. O an Meclis'te bulunan MHP'li,
DYP'li ve ANAP'lı vekillerse Kavakçı'ya karşı yapılan sözlü saldırılara sessiz
kalarak bu anti-demokratik eyleme destek vermişti."
Anlaşılacağı
gibi; videoda Bülent Ecevit'in, 1999 yılı seçimlerinden sonra yemin etmek için
türbanıyla meclise gelen RP İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı'ya göstermiş
olduğu tepkiye ilişkin görüntüler var.
Hocanın yapmış olduğu yorumun ve paylaşmış olduğu görüntünün altında ise
arkadaşlarınca yapılan yorumlar var. Hakaretin ve sövmenin bini bir para.
Yorumların içinde hocayı ti'ye alan birkaç yorum da var.
Onlardan birisi olan Soner Ünal isimli kişiye ait. Soner Ünal, Merve
Kavakçı'nın aynı zamanda ABD vatandaşı olmasından dolayı, kendisine "Başörtülü kızımız" diyen
bizim hoca efendiye "Kızınız ABD vatandaşıydı" şeklinde bir dokundurma
yapmış. Hoca bu espriyi anladı mı
bilmem. Bu espriye güvenerek hocaya bir dokundurma da ben yaptım ve şöyle
dedim:
"Hocam, Merve Kavakçı'nın sizin kızınız olduğunu
bilmiyordum! Allah bağışlasın; kerimeniz pek de güzel! Sahi Merve kaçıncı
evliliğini yapmıştı? Düğününe davet etmediğiniz için sayamadık da..."
Hoca, benim yorumumu hemen sildi tabi! Ancak durur muyum
hemen şu yorumu ekledim:
"Sevgili hocam ve saygı değer dostum; 14 sene önce
yaşanmış bir olayı tekrar gündeme getirip, insanları Ecevit'e sövdürmekle
elinize ne geçti? Esasen çözülmüş bir problemi ve kapanan bir yarayı kaşımanın
kime ne faydası var? Ecevit, şu ya da bu şekilde bu ülkeye hizmet etmiş
birisidir. Bırakın diğer hizmetlerini, sadece Kıbrıs'taki haklarımızı
perçinlemiş olması bile yeterlidir. Merve Kavakçı'ya milletvekilliğine dair
özlük hakları iade edilmiş, eltisi (Ayşenur İslam) ise bu ülkede bakan olmuş.
Yani mağduriyetler bir şekilde giderilmiş. Daha ne?
İnsanların ayıplarını araştırmak, geçmişini deşelemek bir
Müslüman'a yakışmaz. Yapmış olduğunuz paylaşım; Hucurât Suresi'nin 11. ve 12.
ayetlerinin hükümlerine de aykırıdır. Siz, iki bin küsur takipçisi, binlerce
arkadaşı ve ayrıca bir tv programcısı olarak lütfen şu üç soruma cevap veriniz.
Muhtemelen, takipçileriniz, arkadaşlarınız ve izleyicileriniz sizin bu sorulara
vereceğiniz cevapları merak ediyorlardır:
1- Tedbirsizlik sebebiyle Soma'da 301 vatandaşımızı
ölümüne sebep olan Soma Holding'in sahipleri, Merzifon'da devletten yeni maden
ihalesi almış bulunuyor. Bu konudaki görüşünüz nedir?
2- Zafer Çağlayan'a 700.000 dolarlık saat hediye eden ve
cari açığın %15'ini tek başına karşıladığı söylenen Reza Zarrap, TBMM
Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'nun davetine uymayarak ifade vermeye
gitmemiş. Onun arkasındaki güç kimdir, bu konudaki görüşünüz nedir?
3- Dünya Ekonomik Forumu'nca cinsiyet ayrımı konusunda
hazırlanan bir rapora göre; Türkiye 142 ülke arasında 125. imiş; bu konudaki
düşünceleriniz nedir?"
Hoca, derhal bu yorumumu da kaldırdı duvarından! Daha da
üstüne gitmedim. Hoca hangi kanalda mı program yapıyor? "Bu milletin a..na
koyacağız" diyen adamın patronajındaki TV kanalında yapıyor
elbette. "Zahide Yetiş"
isimli bayan tarafından hazırlanıp sunulan programın sürekli konuğu kendisi.
Geçenlerde evlenen ve düğününü ekranlara taşıyan adı geçene eşiyle birlikte
altın bile taktı kameralar karşısında...
"AKP neden
sürekli kazanıyor" diye merak
edenler varsa, işte cevabımız; Ülkücüler yüzünden! Çünkü bu hoca efendi en
azından 1990'lı yıllarda Ülkücü geçinen bir din adamıydı. Demek ki; yıllar
iyiden iyiye onu da değiştirmiş! Kâmil Hayatı Aydın diye bir Müftü efendi vardı
İstanbul'da. Yaman Ülkücüydü ve kendilerini Ülkücü olarak gösteren diğer
müftüler yaşça onlardan büyük olan Kâmil Bey'in etrafında toplanırlardı.
Kendisine "Ağabey"
derlerdi. Diyanet'ten bir istekleri olunca, hemen devreye Gülnar'ın bu cüssesi
küçük, yüreği büyük çocuğu Kâmil Hayati Aydın'ı sokarlardı. Bizim televizyoncu
müftü de onların arasındaydı bildiğim kadarıyla. Kâmil Bey, İstanbul'da yapılan
toplantılarda Diyanet İşleri Başkanlarını bile tenkit etmekten asla çekinmeyen
yiğit bir adamdı. Yanılmıyorsam, Merhum Türkeş ile de ilişkisi vardı Kâmil
Hoca'nın...
Abdullah Gül Acı Çekiyormuş; Niye ki ne?
Sabık Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Suudi El-Hayat
Gazetesi'ne vermiş olduğu ilk röportajında, Türkiye ile Mısır Arasındaki
ilişkilerin bozulması konusunda şöyle demiş: "Mısır’la Doğu Akdeniz’de iki elmanın yarısıyız. Her
zaman Mısır’ın güçlü olmasını isterim. İki ülke arasında olan bitenlerden
acı ve ıstırap çekiyorum. Sorunu çözmek ve yaraları sarmak için ben
de adımlar attım, girişimlerde bulundum."(1).
Şimdi
Gül'ün bu açıklamasına kim inanır bilmem ama galiba Kadir bile inanmaz bu
sözlere! Çünkü Abdullah Gül'ün bu konuda yapmış olduğu hiçbir girişimi
hatırlamıyorum ben. Kahire Büyükelçimiz Hüseyin Avni Botsalı, Tayyip Erdoğan'ın
ve Ahmet Davutoğlu'nun oyuncağı olup, Mısır'la Türkiye arasında "çağırma-geri
gönderme" anlamında gitgeller yaşarken bile devrede göremedik
Abdullah Gül'ü. Çünkü çekiniyordu Tayyip Bey'den. Çünkü onun "Partimizin
adayı Abdullah Gül kardeşimdir" diyerek sahneye çıkardığı bir
isimdi ve kendisine minnet borçluydu. Gezi Eylemleri sırasında "Polisin
takındığı tavır" ve "Orantısız güç kullanımı" konusunda
azıcık yalpa yapıp, hükümetle zıt düştü diye başına gelmeyen kalmamıştı çünkü.
Mısır
Cumhurbaşkanı seçilen Abdülfettah El-Sisi'ye, teamüller gereği, göndermiş
olduğu mesajı bile Tayyip Bey'den çekinerek göndermiş ve "Bu
mesaj, uluslararası teamüller doğrultusunda gönderilmiştir, bu durum hükümetin
Mısır’la ilgili görüşleriyle çelişmemektedir"(2) şeklinde açıklama
yapmak zorunda kalmıştır.
Bu sebeple ben, Abdullah Gül'ün
"Mısır-Türkiye ilişkilerinin bozulmasından dolayı acı ve ıstırap
çekiyorum" şeklindeki sözlerine billahi inanmam! Eğer
öyle olsaydı, Türkiye'deki "Rabiacılar"
ve "Esmacılar" için kalkar
iki laf ederdi. Peki, siz hiç duydunuz mu başta Tayyip Erdoğan ve hükümeti
olmak üzere; Mısır ile ilişkilerimizi kopartan bu adamlar hakkında Gül'ün
söylediği iki laf? Duymadınız değil mi? Ben de duymadım.
Eğer acı çekmiş olsaydı, AYM'nin
toplantısında TBB Başkanı Metin Feyzioğlu'na posta koymaya kalkışan dönemin
Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın "Kalkın gidelim!" emrine
râm olarak, peşine takılıp gitmezdi salondan! Çünkü Sayın Gül, hiç bir zaman
milletin cumhurbaşkanı olamadı. O sadece AKP'nin, daha doğrusu Tayyip
Erdoğan'ın Cumhurbaşkanıydı! Bu sebeple Türkiye'nin uluslararası alanda
yalnızlaştırılması operasyonunun önemli bir parçası da bizzat Sayın Abdullah
Gül'dür. Bunu sakın unutmayın! Bana göre; Abdullah Gül, Mısır ile
ilişkilerimizin bozulmasından dolayı değil, olsa olsa ikinci kez Cumhurbaşkanı
seçilememesinden ve AKP'den nazikçe dışlanmasından, hatta kovulmasından dolayı
acı ve ıstırap çekmektedir.
Peki sizce Sabık Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, ilk röportajını neden yerli bir medya organına değil de bir Arap
gazetesine vermiş olabilir? Üstelik de Suudi Arabistan gazetesi El-Hayat'a?
Biji Serok Obama
Türkiye, hem de cumhuriyetimizin
kuruluşunun 91. yılına rastlayan bir günde, tarihinde çok nadiren yaşadığı
utançlardan birisini yaşamış bulunuyor. Ağır silahlarla donatılmış Peşmerge
güçleri, sınır kapımız Habur'dan başlayıp Suruç'a gelinceye kadar havai fişek gösterileriyle
ve "Biji
Serok Obama-Yaşasın Başkan Obama" tezahüratları altında ilerledi.
Yerli işbirlikçilerin ve hainlerin bu türlü şahsiyetsiz ve karaktersiz
hareketleri sebebiyle tam bir gövde gösterisine dönüşen Peşmerge konvoyu, tam
da Anadolu'yu işgal eden İtilaf Devletleri'nin askerlerini andırıyordu.
İşin ilginç yanı ise Peşmerge
askerlerinin, kollarında ABD bayrağı işlenmiş elbiseler giymiş vaziyette
kollarını havaya kaldırarak zafer işaretleri yapmak suretiyle kendilerine sevgi
gösterisinde bulunan ayrılıkçı Kürtlere karşılık vermeleriydi. Bu neyin
zaferiydi? Silahlı olarak Türkiye'de gövde gösterisi yapma imkanı buldukları
için mi zafer işaretleri yapıyorlardı? Kimseler sormadı bu soruyu. Zırhlı
araçlarıyla Peşmerge konvoyuna eşlik eden Özel Harekât polisleri bile
sormadılar/soramadılar bu soruyu...
Sinan Oğan'dan Bayan Gazeteciye
Frikik Golü!
Cumhuriyet gazetesinin haberine
göre; Dün akşam Habertürk'te yayınlanan ve Balçiçek İlter’in yönettiği ‘Karşıt Görüş’ programının konukları
kendisini Ortadoğu Uzmanı diye tanımlayan Türkiye Gazetesi Yazarı Ceren Kenar
ile MHP Iğdır Milletvekili Sinan Oğan'dı. Programda Sinan Oğan, Ceren Kenar’a
dönüp 'Goebbels’i bilir misin’ deyince, Ceren Kenar ‘Bilirim ama henüz
tanışmadım’ şeklinde cevap vermiş. Oysa Dr. Paul Joseph Goebbels, 1897-1945
yılları arasında yaşayan, Alman Faşist diktatör Adolf Hitler'in en yakın
arkadaşlarından biri ve en sadık yandaşıydı. Hitler Almanya'sında, 1933 ile
1945 yılları arasında Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı yapmıştı. Yani
Ceren Kenar'ın, bu adamla tanışma ihtimali en azından bu dünya için mümkün
değildir. Belki öbür tarafta tanışarak bir röportaj yapma imkânı bulur bu
....'ın kenarı Orta Doğu Uzmanı gazeteci.
Gördüğünüz gibi; elin el kadar
kızları bile "Orta Doğu Uzmanı" sıfatıyla gazetelerde köşe
yazarlığı yapıp, üstelik de daha
Goebbels'in kim olduğunu bilmedikleri halde paraya para demezken, bizim gibi
Orta Doğu üzerine 600 sayfa kitap yazmış adamlar, internet köşelerinde aç açına
doldur boşalt yapıyoruz dostlar.
Söyleyin bakalım, bu suç kimin? Adalet bunun neresinde?
Ömer Sağlam
1-http://www.haber3.com/atesli-konusmalarin-kimseye-faydasi-olmaz-2958905h.htm#ixzz3HdWlJtj1
2-http://www.timeturk.com/m/haber.asp?id=850167
3-http://www.cumhuriyet.com.tr/video/video/135721/Yeni_Turkiye_nin_yeni_gazetecisi_.html#