Hz. Peygamber Yaşasaydı "Charlie Hebdo" Saldırganlarını Cezalandırırdı [Ömer Sağlam]
Gruplarımızda; hiçbir makale sansürlenmez, sansürlenmemiştir de. Redaksiyon yazarına aittir.
Fransa'nın başkenti Paris'te "Charlie Hebdo" dergisinin merkezine yapılan ve 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırının Türkiye'deki yansımaları farklı oldu. Konunun sevindirici yanı, bu saldırının genelde kabul görmemiş ve tasvip edilmemiş olmasıdır Hatta İslamcı kesimde bile kabul görmedi bu saldırı. Onlar da kınadılar saldırıyı. Ancak bir farkla ki; onlar, saldırının hedefi olan derginin vaktiyle Hz. Peygamber'e hakaret eden karikatürler çezdiğine atıf yaparak, belki de istemeden bu saldırıya meşruiyet kazandırma çabasına girdiler. Ayrıca, bu tür saldırıların "farklılıklara tahammülsüzlüğün ve nefret söylemlerinin yol açtığı gerginliklerin eseri olduğunu" söyleyenler de oldu.
Bu Saldırı Direk İslama Yapılmıştır!
Türk
devlet yöneticilerinin saldırıya tepkisi özetle şöyledir:
Cumhurbaşkanı R.Tayyip
Erdoğan:
"...saldırıyı şiddetle
kınıyoruz...Bu vesileyle, terörün dininin ya da milliyetinin olamayacağını ve
hiç bir gerekçeyle mazur gösterilemeyeceğini bir kez daha vurgulamak istiyoruz.
Paris’te yaşandığı türden terör saldırıları, farklılıklara tahammülsüzlüğün ve
nefret söylemlerinin yol açtığı gerginlikler, dini ve kültürel farklılıkları
düşmanlık gerekçesi olarak sunma girişimleri karşısında hepimizin ortak tavır
sergilemesi büyük önem taşımaktadır..."
TBMM Başkanı Cemil Çiçek: "Silahsız masum
kişilere karşı düzenlenen bu tür saldırıları gerçekleştirenlerin hiçbir meşru
mazeretleri olamaz. Müslüman oldukları iddia edilen teröristler, yaptıkları
saldırı ile İslam'ın insanlığa getirdiği sevgi ve hoşgörü mesajını
katletmektedirler. İslam adına işlendiği iddia edilen bu tür cinayetlerden en
fazla Müslümanların zarar göreceği gerçeğinin akıldan çıkarılmaması..."
Başbakan Ahmet Davutoğlu: "Fransa'da gerçekleşen terör
saldırısını en güçlü şekilde kınıyoruz. Fransa ile dayanışmamızın bir kez daha
altını güçlü şekilde vurguluyoruz. Bu terör saldırıları, tek bir ülkeye değil,
tek bir guruba değil, bütün insanoğluna yapılan saldırılardır..."
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez: "Her dine ve topluma yapılan
şiddete ve teröre karşıyız. Hiç bir din insanları öldürmeyi hedefleyemez. Hz. Muhammed'in ismi kullanılarak yapılan bu saldırı,
Peygamberimizi bu dünyaya yaydığı barış ve dinimize saldırı amacı taşımaktadır.
Bu saldırı doğrudan İslam'ın kendisine
yöneliktir."
Görüldüğü gibi devletin zirvesi, adına
Müslüman denilen teröristlerce Paris'te gerçekleştirilen ve İslam adına
yapıldığı söylenen bu saldırıyı nefretle ve en üst seviyede kınamış
bulunmaktadırlar. Bir Müslüman Türk vatandaşı olarak biz de bu saldırıyı
nefretle ve şiddetle kınıyor, Tıpkı Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez gibi,
bu saldırının bizatihi İslam'a ve Müslümanlara yapılmış bir saldırı olduğunu
kabul ediyoruz.
Hz. Peygamber ve
Hoşgörü!
Paris'te
"Charlie Hebdo" dergisine
yapılan saldırının, İslam Peygamberi Hz. Muhammed hakkında yayınladığı hakaret
içerikli karikatürler sebebiyle gerçekleştirildiği söyleniyor. Şöyle
düşünüyorum da, bu saldırıyı gerçekleştiren ve sözüm ona Müslüman olduğu
söylenen kişiler; Hz. Peygamber'den daha mı Müslüman'dırlar? Ya da Hz.
Peygamber şimdi yaşıyor olsaydı, böyle bir saldırıya müsaade eder miydi?
Birinci
soruyu sormak bile abestir. Herhalde hiç bir din mensubu, o dinin
peygamberinden daha dindar olamaz. Dahası hiç bir din mensubu, o dini, o dinin
peygamberinden daha iyi anlayamaz. Bu, değil akla, eşyanın tabiatına aykırıdır.
Bu sebeple, bu soruyu sorulmamış kabul edin lütfen. Çünkü asıl önemlisi ikinci
soru ve bu soruya verilecek cevaptır. Öncelikle ifade edelim ki; Hz. Peygamber
eğer yaşıyor olsaydı, kendisi hakkında çizilen hakaret içerikli karikatürlere
güler geçerdi! Öyle yapmasa bile en azından "Rabbim, onlara hidayet ver.
Çünkü onlar cahildir, bilmiyorlar. Eğer bilselerdi böyle yapmazlardı..."
derdi.
Çünkü
Hz. Peygamber'in hayatında, buna işaret eden olaylar ve örnekler vardır. O,
değil hakkında hakaret içerikli yazılıp, çizilmek, direk fiili olarak küfür,
sövme ve hakaretlere maruz kalmış, ancak bunların hiçbirisinde kendisine
hakaret edenleri öldürmeye kalkışmamış, öldürülmelerini istememiş, bunu yapmak
isteyenlere ısrarla engel olmuştur. Mesela 628 yılında yapılan Hudeybiye
Antlaşması sırasında Müslümanlara çeşitli dayatmalarda bulunan Müşrikleri
kılıçtan geçirmek isteklerini ortaya koyan ashabına "Durun" diyerek
izin vermemiştir.
Mekke
döneminde, hakkında olmadık küfür ve hakaretler yapılmıştır. Yalancılıkla itham
edilmiş, kendisine sihirbaz denilmiştir. Geçtiği yollara dikenli çalılar
atılmış, yüzüne gözüne, toprak atılmış, namaz kılarken üstüne hayvan pislikleri
ve sakatatları fırlatılmıştır. Ancak O, bütün
bunlara karşın, bu insanlara değil misliyle mukabele etmek, onlar hakkında bedduada bile bulunmamıştır.
Bilakis "Ya Rabbî, onlar bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı"
diyerek onları doğru yola getirmesi için Allah'a dua etmiştir.
Hz.
Peygamber, M.619 yılında hem ilk eşi Hz. Hatice'yi, hem de amcası da olan en
büyük hamisi (himaye edeni) Ebu Talip'i yitirdiği için büyük bir hüzün
girdabına kapılmıştı. Öte yandan Mekkeli müşriklerin uygulamış olduğu ekonomik,
sosyal ve kültürel boykot da dayanılacak gibi değildi. İşte böyle bir zamanda
Hz. Peygamber, yanına azatlı kölesi Zeyd Bin Harise'yi de alarak Mekke
yakınlarındaki Taif şehrine gitmişti. Maksadı hem biraz olsun moral bulmak, hem
de Taif şehrinde oturan Sakif kabilesini İslam'a çağırmaktı.
Ancak
Sakif kabilesi mensupları, Kureyşli müşriklerin müttefiki idiler. Bu sebeple
Hz. Peygamber'e kötü davrandılar. Ağza alınmayacak hakaret ve küfürler ettiler.
Bununla da yetinmediler çoluk çocuk toplanıp onları taşa tuttular. Hz.
Peygamber'in ve Zeyd'in yüzü, gözü ve çıplak ayakları kanlar içinde kaldı.
Kendilerini Taif dışındaki bir bağ bekçisinin kulübesine zor attılar. Hz.
Peygamber, onlara bile beddua etmedi. Sadece "Rabbim, onlar bilmiyorlar. Bilselerdi böyle yapmazdı. Sen onlara
doğru yolu göster" diye dua etti. Çok değil, bu olaydan sadece on sene
sonra Taif Hz. Peygamber tarafından fethedilecek ve kendisini taşla, sopayla
Taif'ten kovan Taif halkı toptan Müslüman olacaktır.
Müşrikler
O'nun canına kastetmeye karar verdiklerinde ve bunu uygulamaya koyduklarında
Hz. Peygamber'in, her şeyi arkasında bırakarak, ana vatanı ve baba ocağı olan
Mekke'yi terk ederek Mekke'ye gittiğinde bile O, dönüp Müşriklere beddua
etmedi. Sadece hidayete ermeleri için dua etti. Hz. Peygamber, Mekke'yi terk
edişinden sadece 8 yıl sonra, 630 yılında dönüp Mekke'yi fethedecek, Mekkeli
Müşrikler topluca Müslüman olacaktır.
Hz.
Peygamber'in Medine dönemi de sanıldığı gibi rahat ve huzur içinde geçmemiştir.
O, bu seferde Medine ve civarındaki Yahudi toplumuyla ve Medineli münafıklarla
uğraşmak zorunda kalmıştır. Ayrıca Mekkeli Müşrikler, bu sefer kalabalık
ordularla Medine üzerine yürümüştür. Hem de üç kere. Hz. Peygamber, bu
savaşlarda pek çok yakınını ve arkadaşını kaybetmiştir. Uhut Savaşı'nda amcası
Hz. Hamza'yı yitirmiştir. Kendisi yaralanarak gazi olmuştur. Ünlü komutan Halid
Bin Velid, Uhut Savaşı'nda Müslümanlara arkadan saldırarak perişan etmiştir.
Müşriklerle imzalanan Hudeybiye Barış Antlaşması sırasında müşrikler kimi
dayatmalarda bulunmuş, mesela antlaşma metninin altına "Resulullah"
unvanının yazılmasına karşı çıkmışlar ve Hz. Peygamber, ashabının itirazlarına
rağmen bunu bile sineye çekmiştir. Hem de Muhterem eşi Ümmü Seleme'nin tavsiye
ve telkinlerine uyarak yapmıştır bunu.
Bu
üzücü hadiselerin hiçbirisinde Hz. Peygamber, umutsuzluğa kapılıp düşmanlarına
bedduada bulunmamış, onlara kumpas kurmamış, tuzağa düşürmemiş ve hile ile
onları saf dışı etme peşinde koşmamıştır. Çünkü o "Alemler için rahmet olarak
gönderilmiş..." bir peygamberdi. O'nun işi beddua etmek değil,
şefkat ve merhamet göstermekti. Çünkü O, Kur'an'ın tabiriyle korkutucu değil,
müjdeleyici ve uyarıcı idi(bk. Kur'an-ı Kerim, 34/28). O da bunu hakkıyla
yapmış ve 22 yıl gibi kısa bir sürede, belki de hiç bir faniye nasip olmayacak
biçimde yepyeni bir devlet kurmuş, yepyeni bir medeniyetin temelini atmıştır. Hem
de itici gücü devlet geleneği bile olmayan bir kabile toplumu ve çöllerde
göçebe halinde yaşayan bedeviler olan bir devlet!
Allah,
O'nun bu tavrını övmüş ve "O vakit Allah'tan bir rahmet ile
onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz,
etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua
et, iş hakkında onlara danış..."(bk. Kur'an-ı Kerim, 3/159) demiştir.
Hz. Peygamber de zaten böyle yapmış, böyle yaptığı için de başarıya ulaşmıştır.
Düşünsenize
bir; eğer Hz. Peygamber gazaba gelip de, kendisini taşlayan Taifliler,
kendisini Mekke'den sürüp çıkaran Mekkeliler için beddua etseydi, ya da mesela
Uhut Savaşı'nda Müslüman ordusunu perişan eden Kureyşli komutan Halid bin
Velid'i, sırf intikam amacıyla öldürtseydi sonuç ne olurdu?
Diğerleri
bir tarafa, sadece Halit Bin Velid'i, bir şekilde saf dışı etseydi, yani hile
ile ve günümüzün meşhur tabiriyle bir kumpasla öldürtseydi ne olurdu?
Kesinlikle Müslümanlar kaybederdi. Zira Haldt, Müslüman olduktan sonra, askeri
dehasını bu sefer Müslümanların hizmetine sunmuş ve İslamiyet'in tekmil Hicaz
bölgesi ile Suriye, Irak ve İran içlerine kadar
yayılmasında en büyük amil olmuştur. Sadece 629 yılında Bizanslılarla
yapılan Mute harbi sırasındaki taktik bilgisiyle Müslüman ordusunu Bizans
ordusu karşısında tamamen yok olmaktan kurtarması bile başlı başına bir başarı
öyküsüdür. Bu tür başarıları sebebiyle Hz. Peygamber kendisine "Allah'ın
kılıcı" anlamında "Seyfullah"
lakabını vermiştir(Ebû Dâvûd, Sünen, I, 163).
Katıldığı yüzü aşkın savaşta yenilgiye uğramamıştır.
Halid bin Velid savaş kaybetmemiş nadir komutanlardandır. Irak ve İran'ı üç yıl
gibi kısa bir süre içerisinde İslam devletine bağlamıştır. Fetihleri Anadolu'da
Kahramanmaraş'a kadar uzanmıştır. 630 yılında Mekke'yi fetheden İslam
Ordusu'nun askeri bakımda sevk ve idaresi ile ordunun Mekke'ye giriş şeklini de
yine o tespit etmiştir(1).
Bütün bu güzel örnekler önümüzde iken, karikatür çizerek Hz.
Peygamber'e hakaret ettiler diye adam öldürmek, gerçek İslam'a uygun bir
hareket değildir. Faraza; böyle bir saldırı (Yani sanatçıları hedef alan bir
saldırı) Hz. Peygamber döneminde olsaydı, mesela Müslümanlar, Lebid
Bin Rebia ve Hassân Bin Sâbit gibi şairlere,
Müslüman olmazdan önce suikast düzenleyip öldürmüş olsalardı O, kesinlikle bu
hareketi tasvip etmez ve yapanları mutlaka en şiddetli şekilde tecziye ederdi.
Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü Hz. Peygamber, sanata ve sanatçıya
yakın ilgi gösterir ve onlara sevgiyle yaklaşırdı. Lebid ve Hassân gibi
sonradan Müslüman olan şairlerin şiirleri hakkında övücü sözleri bulunan Hz.
Peygaber, ayrıca Müslüman olmadan ölen Ümeyye b. Ebü‘s-Salt'ın
şiirini dinleyince "Ümeyye az daha Müslüman oluyordu"(Müslim, II, 1768.)"Ümeyye'nin
dili iman etmiş, fakat kalbi küfürden kurtulamamıştır" (İbn
Kuteybe, eş-Şi'r ve'ş-Şuarâ, s. 300) demiştir(2).
Karikatür
dergisi olan ""Charlie
Hebdo" basıldı ve ikisi
Müslüman 12 kişi öldürüldü. Peki, Müslüman olmayan bu on kişiden herhangi
birisinin veya bunların çocuklarından ya da torunlarından birisinin, gelecekte
Müslüman olmayacağından ve İslam'a hizmet etmeyeceğinden kim emin olabilir? Hiç
kimse. İşte önümüzde en canlı örnek; Halid Bin Velid! İlginçtir ki; İslam'a ve
İslam Peygamberine hakaret etti denilerek öldürülen karikatüristlerden Georges Wolinski'nin 2010 yılında İstanbul'a gelerek bir cami
ziyareti sırasında başına takke taktığına ilişkin haber ve görüntüler
var medyada(3).
Tam Bir Ahmaklık
Bir
Müslüman olarak, ben bile artık Müslümanları anlayamıyorum. Bir taraftan "Allah'ü Ekber" diyerek Müslüman
kardeşlerini katlediyorlar, bir taraftan Hıristiyan Avrupa Ülkeleri'ne sığınmak
için kaçak yollarla denize açılıp açık denizlerde boğulup pisipisine ölüyorlar,
bir taraftan da merhametine ve şefkatine sığınmak için canlarını tehlikeye
attıkları ülkelerde dehşet saçıyorlar. Bu, tam bir ahmaklık örneğidir. Allah'ım
sen Müslümanlara akıl, fikir ver. Çünkü onlar cahildir, bilmiyorlar. Hiç
bilselerdi böyle yaparlar mıydı...
Ömer
Sağlam
______________
1-http://tr.wikipedia.org/wiki/Halid_bin_Velid.
2-http://www.ilimdunyasi.com/hz-muhammed-ve-evrensel-mesaji/hz-muhammed-zamaninda-siir/?wap2.
3-http://haberler.rotahaber.com/Oldurulen-karikaturist-Istanbulda-camide-takke-takmis_509189.html
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.