AKP'deki Tecavüz Sahnesinin Tecavüzcüsü Kim [Ömer Sağlam]
Gruplarımızda sansür uygulanmamaktadır. Yazım hatalarının düzeltilme sorumluluğu makale sahibine aittir.
Akif Beki'nin kim olduğunu sanırım bilmeyen yoktur.
Halen Hürriyet gazetesinde yazılar yazan bir gazetecidir
Akif Beki.
CNN-Türk TV kanalında da "Baştan Sona"
ismiyle bir program sunuyor kendisi.
Vaktiyle Başbakan R.Tayyip Erdoğan'ın yakınlarında olan bir
kişiydi.
Belki de hala öyledir.
Yanlış bilmiyorsam, Bingöllüdür kendisi.
Yine yanlış bilmiyorsam; bir ara Rizeli ünlü bir ailenin de
damadıydı Akif Beki.
Sonraki yıllarda hem Başbakan'ın maiyetinden ayrıldı ve hem
de (bendeki bilgiye göre) bu ailenin damatlığından!
Halen Türkücü "Zara" ile evlidir kendisi.
Bu ünlü ailenin kızından ayrılmasının, Başbakan'ın yanından
ayrılmasıyla alakası var mı bilmiyorum; ancak o ünlü ailenin, R.Tayyip
Erdoğan'a yakın bir aile olduğu öteden biliniyor.
Akif Beki'nin Erdoğan'dan büsbütün uzaklaştığını söylemek
de zor olsa gerek.
Çünkü Erdoğan ve AKP hakkında söz söylerken oldukça nazik
ve kibar bir üslup içinde olduğu aşikâr.
Maksadımız, Akif Beki'nin özel hayatını yazmak ve
magazincilik yapmak değil elbette.
Akif
Beki'ye de Akif Deki Gerek
Yukarıda dedik ki; Aki Beki bir zamanlar Tayyip Bey'in
yakınlarında bir yerlerde idi.
Siz buna "Tayyip Bey'in, beyin
takımındandı" da diyebilirsiniz.
Tıpkı Cüneyt Zapsu gibi, tıpkı Egemen Bağış ve Ömer Çelik
gibi.
Ancak onun "Başbakanlık
Sözcüsü" sıfatıyla başka bir görevi daha vardı; o da Tayyip Bey'in
irticalen yapmış olduğu konuşmaların redaksiyonunu ve düzeltmenliğini yapmak.
Önce Tayyip Bey, gaza gelir yalan yanlış bir şeyler konuşur,
ertesi gün veya ikinci günü Akif Beki basının karşısına çıkar Başbakanın
konuşmasını düzeltmeye ve yanlış anlaşılan yerlerini törpülemeye çalışır; yok
öyle demek istemedi, böyle demek istedi derdi.
Tıpkı Tayyip Bey'in "Gâvur İzmir"
nitelendirmesinde olduğu gibi.
Usta gazeteci Bekir Coşkun 2005 yılında yazmış olduğu "Peki, Başbakan ne dedi?.." başlıklı
yazısında bu durumu şu şekilde çok güzel hicveder:
"ANLADIĞIM
kadarıyla Başbakan’ın söylediklerini düzeltmek için özel bir tim var. Bu tim
Başbakan daha konuşurken, söylediklerinin nasıl düzeltileceğini düşünüyor.
Bu timin en önemli ismi Akif Beki diyorlar.
Düzeltme görevi genelde Akif Beki’ye düşüyor.
Başbakan daha ağzını açar açmaz, muhtemelen düzeltme timi Akif
Beki’ye 'Koş...' diyordur:
'Koş... Medyaya de ki...'
Akif Beki, böylece Akif Deki oluyor.
Diyelim ki Başbakan konuştu...
Düzeltme timinde bir koşuşturmadır başlıyor.
Uzmanlar danışmanlara, danışmanlar başdanışmana,
başdanışman müsteşara, müsteşar bakana...
Bakanlar 'Nasıl düzelteceğiz?' diye Başbakan’a
koşuyorlardır.
Başbakan kimseye koşamadığı için, onu durduğu yerde zıplarken
buluyorlardır.
Ve sonunda medyayı çağırıp da Başbakan’ın sözünü
düzeltme görevi Akif Deki’ye veriliyordur:
'Akif, de ki..."(1).
Bekir Coşkun 2007 yılında yazdığı "Açıklamanın
Açıklaması" başlıklı yazısında yine bu konuya değinerek şöyle der:
"Başbakan diline engel
olamayıp çamlar devirdiğinde ve kıyamet koptuğunda iki gün öyle bekler.
İkinci günün sonunda akşama doğru, görevi Başbakan’ın söylediklerini düzeltmek
olan sözcüsü Akif Beki’yi
çağırır.
Ona 'Akif de ki...' diye talimat verir.
Akif Deki 'Peki' der.
Nitekim Akif Deki’nin açıklamasını duydunuz; Başbakan’ın
'Çek git' dediği ben değilmişim, bu zihniyette olanlarmış.
Yani ben tek başıma gitmiyorum, siz de geliyorsunuz.
Ne yapacaksınız?
Belki bana da bir Akif Deki lazım.
Ortalığı berbat ettikten sonra, kulaklarımı diker, gözlerim
fırfır döne döne iki gün beklerim. İkinci gün akşama doğru çağırırım Akif
Deki’yi:
'Akif de ki...'
'Peki...'
Bu kadar."(2)
O Tecavüzcü Kim?
Anlaşılan, Akif Beki de
artık yaşlanıyor ve ona da bir "Akif Deki" lazım.
Çünkü bir zamanlar,
görevi Başbakan'ın gaflarını düzeltmek ve devirdiği çamları eski yerine dikmek
olan Akif Beki de gaf yapmaya ve çam devirmeye başlamış bulunuyor.
Geçtiğimiz 25 mart günü
yazmış olduğu "Arınç mı Gökçek mi?" başlıklı yazısında Arınç-Gökçek polemiği konusunda öyle
bir laf söyledi, öyle bir benzetme yaptı ki;
bu benzetme ile tam bir gafın altına imza attı Akif Deki, pardon Akif
Beki.
Şu sözler ona aittir:
"Erdoğan'ın
sözleri, sistemi şikâyet ediyordu, hükümeti değil. Arınç'ın çıkışı da, o
şikâyetin hükümetin üstüne kalmasına karşıydı, Erdoğan'a değil. Onlar bu
hassas dengede ne yaptıklarını, nereye dokunduklarını gayet iyi bilerek ipi
geriyordu. Olup biteni anlamadan parmaklarını prize soktu Gökçek. Tecavüz
sahnesi çekiminde film setine dalan mahalleli gibi..."(3).
Şu halde bu ülkenin vatandaşı ve üstelik Tayyip
Bey'i Cumhurbaşkanı, Davutoğlu'nu Başbakan, Gökçek'i Ankara B.B. Başkanı ve
AKP'yi legal bir parti olarak tanıyan bir kişi olarak, sanırım Sayın Akif
Beki'ye şu soruyu sormak hakkımız olsa gerekir:
Akif Bey,
elbette sizin tabirinizle; Melih
Gökçek'in meraklı bir mahalleli refleksiyle
berbat ettiği tecavüz sahnesinin, tecavüzcüsü kimdir, tecavüze uğrayanı
kimdir?Bu sorulardan da önemlisi "Tecavüz Sahnesi" berbat edilen bu
filmin konusu ve adı nedir?Tecavüz sahnelerine bayılan ve tecavüz suçlarında
patlama yaşanan bir ülkenin vatandaşları olarak bunları bilmeye ihtiyacımız var
bizim!
Camilerimizden Kovulan Türklük!
Geçenlerde bir STK tarafından düzenlenen "Ziya
Gökalp'in Düşünce Yapısı" konulu bir konferansa dinleyici olarak
katıldım.
Haliyle konuşmacı bilim adamı, sık sık Türk'ten,
Türklükten, Türk Milliyetçiliğinden ve Türk tarihinden alıntılar yaparak yaptı
sunumunu.
Konferansın sonunda, kürsüdeki bilim adamı
dinleyicilere "Soru sorma" hakkı tanıdı ve dinleyiciler kendisine
çeşitli sorular yönelttiler.
Sorulardan birisi, halen aktif görevde bulunan bir
cami imamına aitti ve oldukça can yakıcıydı.
Ağlamaklı bir ses tonuyla soru soran imamın sorusu
aşağı yukarı şöyleydi:
"Hocam,
ben falanca camide imam-hatiplik yapıyorum. Geçenlerde görev yaptığım camide
vermiş olduğum vaazda, vaazın konusu gereği, Türklükten, tarihimizden, milli
değerlerimizden, kültürümüzden ve ecdadımızın faziletli davranışlarından da
örnekler verdim. Ancak o sırada cemaatin arasında bulunan bir DİB Müfettişi
benim bu konuşmamı cep telefonu vasıtasıyla kayda almış ve almış olduğu ses
kaydını götürüp bağlı bulunduğum müftülüğe ermiş. Müftülük bana, 'Kademe ilerlemesinin durdurulması'
cezası verdi. Yani bu ülkede Türküm demek ve Türklükten bahsetmek suç haline
geldi. Bunun üzerine ben de Ankara'dan tayinimi istedim. Lütfen söyleyin bana;
ben şimdi ne yapayım?..."
Kendisine gerek konuşmacı tarafından, gerekse orada
bulunan ak sakallılar tarafından lazım gelen cevaplar verildi ve "cepheden kaçılmaz, gâvura kızıp oruç
bozulmaz, mücadeleye devam" gibisinden laflar edildi.
Eskiden Diyanet'te gerçekten din görevlilerimizi
dini bilgi ve mevzuat yönünden aydınlatan ve onlara rehberlik yapan bilgili,
kültürlü ve deneyim sahibi saygın müfettişler vardı.
Eğer yukarıdaki soruyu soran Ankaralı imam doğru
söylüyorsa (ki; şahsen benim bu konuda hiçbir kuşkum yoktur); anlaşılıyor ki;
Diyanet İşleri Başkanlığı, bu dönemde, kurumda müfettiş unvanı altında, gammaz,
muhbir, ajan ve casuslar istihdam etmeye başlamıştır.
CHP İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes'in Başbakan A. Davutoğlu'nun cevaplaması talebiyle
sormuş olduğu;
“Diyanet İşleri Başkanlığı din görevlilerinin fişlendikleri iddiaları
doğru mudur? Doğru ise din görevlilerinin fişlenmeleri talimatını kim ve hangi
resmi kurum vermiştir ve hangi resmi kurum/kurumlarca gerçekleştirilmektedir?
İddialar doğruysa, 17 Aralık 2013 tarihinden 24 Mart 2015 tarihine kadarki
sürede fişlenen din görevlilerinin sayısı nedir? Din görevlilerinin Twitter,
Facebook gibi sosyal medya hesapları izlenmekte midir? Din görevlilerinden telefonları
dinlenenler var mıdır? Varsa kaç din görevlisinin telefonları dinlenmiştir ve
dinlenmektedir?”(4)
Şeklindeki sorulara
gülüp geçmeyin.
Soruyu sorana değil, sorulan sorulara bakın lütfen.
Çünkü bu sorular isabetli sorulardır ve gerçeklik payı çok yüksektir.
Bahsetmiş olduğumuz imamın dediğine bakılırsa; özel olarak
yetiştirilerek murakıp ve müfettiş kılığında görev yapan casuslar, uzun süredir
Diyanet teşkilatında cirit atmaktadır efendiler...
Ömer Sağlam
________________________________________________
1-
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/3686539.asp
2-
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/7144004.asp
3-
http://t24.com.tr/haber/gokcek-tecavuz-sahnesi-cekiminde-film-setine-dalan-mahalleli-gibi,291481,
4-http://www.sozcu.com.tr/2015/gunun-icinden/din-gorevlileri-fislendi-mi-786137/
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.