Biz Savsaklara da Karşıyız Yavşaklara da [Ömer Sağlam]
MİT, isminde
"Milli" kelimesi bulunan birkaç kurumumuzdan birisidir. Tıpkı Milli
Eğitim Bakanlığı ve Milli Prodükdivite Merkezi gibi.
Öte yandan MİT,
sadece AKP iktidarı döneminde ve hassaten sadece geçen sene operasyon yapan bir
kurum da değildir. Kuruluşundan beri birçok operasyonun altına imza atmış bir
kurumdur ve bu operasyonların hiçbirisi toplum tarafından duyulmuş da değildir.
Esasen duyulması da gerekmiyor.
Daha da önemlisi;
bu iktidar dönemine kadar millet, ne MİT Müsteşarını tanırdı ne de MİT'in Genel
Merkez ve diğer bürolarının nerede olduğunu bilirdi. Adı üstünde MİT,
milletimizin milli menfaatleri doğrultusunda gizli ve gizemli operasyonlar
yapan bir kuruluş olarak, müşteşarının ve genel merkezinin fazla bilinmemesi de
gereken bir kurumdur.
Gelin görün ki;
bugünkü MİT Müsteşarı Hakan Fidan hemen her gün medyada ve MİT Genel
Merkezi'nin Ankara'nın Yenimahalle semtinde olduğunu bugün sağır sultanlar bile
biliyor. TRT'de yayınlanan "MİLAT" isimli TV dizisi sayesinde
bilmeyenler de biliyor artık MİT Genel Merkezi'nin nerede olduğunu.
Yenimahalle'de faaliyette bulunan emlak komisyoncuları bile ellerindeki satılık
ve kiralık daireleri "MİT MANZARALI" diye tanıtıyorlar artık!
MİT, Adana'da
yakalanan ve iddiaya göre içinde mühimmat olduğu söylenen ve nereye
gönderildiği konusunda çelişkili beyanatlar bulunan tırlarla bir kez daha
deşifre olmuş bir kurumdur. Yani ortada devlet adına yapılmış büyük bir
"SAVSAKLAMA" faaliyeti vardır. Oysa Türk Milleti'nin özünü temsil
ettiğimize inanan biz Türk Milliyetçileri, "SAVSAKLAMALARA" ve
"SAVSAKLARA" kesinlikle karşıyız.
Benim aklımın
almadığı Cumhurbaşkanı konumundaki zat-ı muhteremin bu TIR'ların ifşa olması ve
konunun medyada haber yapılması karşısında neden bu denli gazaba geldiğidir.
Hatta Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar hakkında
"MÜEBBED" artı 30 küsur sene hapis istemiyle dava açmış olması tam
bir şaşkınlık örneğidir! Hele hele bu işi şahsı adına yapmış olması, komediden
de öte trajikomik bir vak'adır. Bu
konuda eğer dava açılması gerekiyorsa, bunu devletin yetkili organları zaten
yapardı. Kanaatimizce Tayyip Bey, tamamıyla suçluluk psikolojisiyle hareket
ediyor. Bir anlamda "cürm-ü meşhud" olmanın vermiş olduğu endişelerle
böyle yapıyor. Olayın, önümüzdeki pazar günü yapılacak seçimlerde partisi
aleyhine olmak üzere sandıklara direk yansıyacağını düşünüyor. Can Dündar
aleyhine olmak üzere alelacele şahsen dava açmış olması, bu yüzdendir!
Biz, çok değil
daha geçtiğimiz sene içinde nice müebbed ve ağırlaştırılmış müebbed cezası
verilmiş adamlar gördük ki; bunların tamamı, almış oldukları cezalar yüzlerine
okunduktan kısa bir süre sonra tahliye edildiler! Şimdi onlardan birçoğu 8 Haziran'da mebus olarak TBMM'ne
girmenin hazırlıklarını yapıyorlar. Lacivert takımlar çoktan diktirildi bile.
Böyle bir hukuk düzeninin cari olduğu bir ülkede Can Dündar için talep edilen
müebbed artı otuz küsur yıl hapis cezası istemiyle dava açılmasının absürtlüğü,
kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Çünkü bu tür davalar ülkenin milli
menfaatleri için değil, şahsi öfkeler, kin ve intikam saikiyle açıldıkları için
evrensel hukuk tarafından kabul görmeyen davalardır.
Gelelim bu konuda
yapılan siyasi yaygaralara:
Cumhurbaşkanı ve
Başbakan, günlerdir meydan meydan dolaşarak diyorlar ki; "Yakalanan
tırlardaki malzemeler Suriye'deki Bayır-Bucak Türklenlerine gidiyordu!"
Oysa Başbakan
Ahmet Davutoğlu daha geçenlerde söylemedi mi, bu tırların Suriye'de Beşar Esat
yönetimine karşı mücadele eden ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ismiyle örgütlenen
Suriye'deki muhalif güçlere gittiğini? Başbakan Fransız Haber Ajansı AFP’ye
verdiği mülakatta diyor ki: "O dönemde yardıma ihtiyacı olan Türkmen toplumuna
yönelik lojistik yardım olduğunu söylemiştim... Yardım Özgür Suriye Ordusu
(ÖSO) ve Suriye halkı içindi”(1).
Eğer Hürriyet
Gazetesi'nin bu haberi doğruysa; Başbakan açıkça "Ben bir
yalancıyım" demiş olmuyor mu? Yani
bir anlamda Başbakan "Ben işimi savsakladım" demiş olmuyor mu? Oysa
biz Türk Milliyetçileri, "SAVSAKLARA" kesinlikle karşıyız.
Esasen AKP Genel
Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Yasin Aktay, seçim çevresi olan Siirt'te aylar önce
söylemişti bahse konu tırların Özgür Suriye Ordusu'na (ÖSO) gönderildiğini(2).
Ayrıca
Suriye'deki Bayır-Bucak Türkmenleri'nin temsilcileri de ısrarla Türkiye'den
kendilerine yardım gönderilmediğini söylüyorlar(3).
MHP Genel Başkan
Yardımcısı Tuğrul Türkeş, dün akşam (03.06.2015) CNN-TÜRK kanalında yayınlanan
"TARAFSIZ BÖLGE" programında işi biraz daha ileri götürdü ve dediki;
“Burada bizi izleyenlerin huzurunda yemin ediyorum; vallahi ve billahi o
silahlar Türkmenler’e git-mi-yor-du! Bilerek söylüyorum. İddia ederek
söylüyorum. Bizim o bölgeyle irtibatımız var. Bayır-Bucak Türkmenleriyle
irtibatımız var..”(4).
Can Dündar
Meselesi
Şimdi de işin Can
Dündar boyutuna kısaca bir bakalım. Öncelikle söylemek gerekirse; Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın, Can Dündar hakkında açmış olduğu dava, düpedüz basın özgürlüğüne
müdahale anlamı taşımaktadır. Ayrıca böyle bir girişim, halkın haber alma
hakkına, basının da haber verme hakkına müdahaledir. Dolayısıyla; internet
ortamında yazı yazan bir gazeteci olarak bizim, halkın haber alma hakkına ve
basın hürriyetine yönelmiş bu türlü müdahalelere karşı çıkmamız etik
gereğidir. Bu tür engellemelere karşı
olan tavrımızı rezervde tutmak kaydıyla Can Dündar hakkında bir iki söz etmek
istiyorum.
Sosyal medyada
Can Dündar'ın ayrılıkçı Kürtlerin TBMM'deki temsilcisi HDP'nin seçim otobüsünün yanında çekilmiş ve sırıtan
bir portresi dolaşıyor. Bu fotoğrafı ilk paylaşan her kimse bu kişi, herhalde
Can Dündar'ın, iktidar partisi aleyhine ve HDP lehine algı oluşturmaya çalışan
birisi olduğunu, tırlarla ilgili yayınlanan haber ve görüntülerin de bu türlü
algı yönetiminin bir parçası olduğunu, dolayısıyla Can Dündar hakkında açılan
davanın haklı olduğunu düşünüyor olmalıdır. Şahsen Can Dündar'ın böyle bir
düşüncesinin olduğunu sanmıyorum. Zira Can Dündar, en başta bir gazetecidir ve
gazeteci olarak bu ülkede legal işler yapan herkesle, bu arada legal siyaset
yapan bütün siyasi parti yöneticileriyle görüşebilir. Hatta hatta, bir
gazeteci, amaçlarına hizmet etmediği sürece legal olmayan işler yapan kişi ve
örgütlerle de görüşebilir. Gazetecilik de zaten budur. Gazeteciler bu anlamda
hem kamuyu aydınlatmış olurlar, hem de bu yolla vatandaşı oldukları devletlere
yardımcı olmuş olurlar.
Ayrıca,
HDP'lilerle görüşen tek gazeteci de Can Dündar değildir. Bu ülkenin bütün
gazeteleri ve televizyonları sabahtan akşama kadar HDP mitinglerinden
görüntüler ve haberler veriyorlar, parti
yöneticileriyle konuşuyorlar, hatta ekranlara çıkarıp mülakat yapmanın ötesinde
saz çaldırıp, türkü söyletiyorlar. Yani bu konuda Can Dündar, bence en az diğer
gazeteci ve televizyoncular kadar masumdur. Diğer bir deyişle; Can Dündar'ın
suçu ve kusuru, diğerlerinden, mesela Ahmet Hakan Coşkun'dan daha fazla
değildir. Nihayetinde HDP, yasalarımıza göre legal bir partidir.
Öte yandan Can
Dündar'ın HDP seçim otobüsünün veya seçim bürosunun önünde çekilmiş fotoğrafını
yayınlayarak, kendisini HDP sempatizanı veya AKP aleyhine ve HDP lehine algı
oluşturmaya çalışan bir adam olarak lanse etmeye çalışan ve sosyal medyada bu
yönde yazıp çizenlere hatırlatalım, Can Dündar ne ki; hükümet bile bırakın
HDP'li vekilleri, İmralı'da yaşayan terörist başı ve Kandil'de üstlenmiş
KCK'lilerle temas halindedir! Üstelik bu durum artık saklanmıyor bile. Tayyip
Erdoğan bu durumu, "hükümet olarak biz değil, devlet organları temas
halindedir" şeklinde açıklamadı mı kaç kere? Sanki devleti kendileri
yönetmiyormuşlar gibi!
Geçtiğimiz Mart
ayının başında HDP'li bir grup milletvekilinin, İmralı ve Kandil'den aldıkları
emirlerle İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda AKP'li bir grup milletvekili ve
bakanlarla yaptıkları müzakereden sonra 10 maddelik bir mutabakat metni
yayınladıklarını unuttuk mu sanıyorsunuz. Kimdi o toplantıya katılanlar; AKP
adına Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, AKP Grup
Başkan Vekilleri Mustafa Elitaş ve Mahir Ünal. HDP adına; Sırrı Süreyya Önder,
İdris Baluken ve Pervin Buldan ki; bu üç HDP'li vekil, İmralı ve Kandil
heyetlerinde de bulunmaktadırlar(5).
Ancak, Can Dündar
veya bir başkası, her kim olursa olsun; eğer bir gazeteci veya televizyoncu,
halkın haber alma hakkını kullanmasına yardımcı olmaktan başka bir amaç
taşıyorsa ve yasaların kendisine vermiş olduğu hak ve yetkileri kötüye
kullanıyorsa, mesela devletin, milletin kahir ekseriyetinin benimseyebileceği
gizli sırlarını ifşa ederek devlete ve dolayısıyla millete zarar veriyorsa,
yapmış olduğu haberleri veya yazmış olduğu yazıları, sırf birileri lehine artı,
diğerleri lehine eksi puan kazandırmak için yazıyorsa ve yapıyorsa, hele hele
bu konuda yalan söylüyorsa, daha da kötüsü menfaat karşılığı kendi devleti
aleyhine casusluk faaliyetlerinde bulunuyorsa bilin ki; yavşaklık yapıyor
demektir.
Bu takdirde
bilinsin ki; biz Türk Milliyetçileri, tıpkı devlet işlerini savsaklayan
"SAVSAKLARA" karşı olduğumuz gibi, gazetecilik mesleğini kötüye
kullanan "YAVŞAKLARA" da karşıyız.
Can Dündar
özeline gelince; şahsen onun, itham edildiği gibi bir suça (galiba casusluk
yapmakla itham ediliyor) tevessül edeceğini sanmıyorum. Ancak Can Dündar'ın,
yakın geçmişte yapmış olduğu "MUSTAFA" filmiyle, bu milletin kurucu
lideri ve gerçek anlamda son başbuğu olan Mustafa Kemal Atatürk'e vermiş olduğu
zarar, hâlâ belleklerimizdedir. Merhum Hocam Turgut Özakman Bey'in, sırf Can
Dündar'ın yıktığı Mustafa Kemal Atatürk imajını, düzeltmek için üstelik hayatının
son demlerinde vermiş olduğu canhıraş çabayı da unutmuş değiliz. Rahmetli
Özakman, gerek yazmış olduğu kitaplarla, gerekse yazmış olduğu "DERSİMİZ
ATATÜRK" filminin senaryosu ile az uğraşmadı Can Dündar'ın Atatürk'le
ilgili olarak zihinlerde açmış olduğu yarayı tedavi etmek için...
Ömer
Sağlam
__________
1-http://www.hurriyet.com.tr/gundem/29154186.asp,
2- https://www.youtube.com/watch?v=otPPYZMN1dk,
3-http://www.sosyalgundeminiz.com/Posts/PostDetail/3505,
4-https://www.youtube.com/watch?v=tkpPVdfE0k8
5-http://www.antalyaajans.net/iste-dolmabahce-mutabakati-ve-10-maddenin-icerigi-makale,284.html
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.