Seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte, Bülent Arınç gündeme oturuverdi. Mart ayında kamuoyuna verdiği bir söz vardı. Seçimlerin ertesinde o konu hakkında açıklama yapacak, bir siyasinin ipliğini pazara çıkaracaktı. Yaptı da... Yaptı ama o açıklama ne vaadine ne olayın konusuna ne de çıkarttığı gürültüye değdi.
YUMUŞAK SESLİ SERT ADAM
Bülent Arınç, ilginç bir insandır. En sert sözleri, yumuşacık bir ses
tonuyla söyler. Onun sözlerini dinleyen muhatapları, ilk anda, övgü mü hakaret
mi yağdırdığını kestiremez. Çünkü söze başlarken laf sokacağı kişiyi önce övüp sonra
da şamar oğlanına döndürmesiyle ünlüdür.
BOL KEPÇE SUİKASTLER
Recep Bey, mahdum Bilal Bey ve kerime hanım Sümeyye’ye karşı düzenlenen
suikastleri olduğu kadar; Bülent Bey’e karşı planlanan suikastleri de merak
ederim. Suikastçılar, bugüne dek ne yakalandı ne de kimlikleri açıklandı.
Ortada, bir anaokulu öğrencisine yaptırılmış gibi görünen komik bir krokiyle
bir adam tarafından mideye indirildiği söylenen adres tarifinden başka bir şey
yok. Garibim kebap sanmıştı zahir!
21. YÜZYILIN İLK ŞEMS’İNDEN NAATLER
Bülent Bey’in; arkasına takılmış birkaç kişiyle birlikte, hızlı bir
yürüyüşle köşelerden dönerek gelmesini de çok severim. Bir Hollywood yıldızı
gibi de güzel yürür. O yürüyüşü gördüğünüz an, “Çok önemli bir açıklama
yapacak.” duygusuna kapılırsınız.
Recep Bey için söylediği, “Çile
insanıdır. Milletini candan seven bir insandır. Halkımızın kahramanıdır.
Bunları her zaman gören, takdir eden bir insanım.” sözleri, soru işaretli amaçlar
uğruna kurulmuş cümlelerdendir benim için. “Yiğidim, zayıfladı, iğne ipliğe döndü…” mealindeki sözleriyse
kulaklarımdan hiç gitmez.
Dehşete kapılarak
dinlediğim; “Biz, Sayın Cumhurbaşkanımız ile duygusal polemiklere girecek
tıynette insan değiliz. Ona karşı bir nezaketsizlik yapmayı hiçbir zaman
aklımızdan geçirmeyiz. Çile insanıdır. Milletini candan seven bir insandır.
Halkımızın kahramanıdır. Bunları her zaman gören, takdir eden bir insanım.
Sayın Cumhurbaşkanımız bazı konularda düşüncelerini ifade ediyor. Eğer o
düşünceler yanlış kanaate, eksik bilgiye, yanlış yönlendirilme gayretinde olan
insanların âdeta hoşuna gidecek bir noktaya geliyorsa; bize düşen, haşa onu eleştirmek
değil, bilgilendirmektir.” sözleri de Bay Arınç’a aittir.
Son günlerde, “Yenisi çıkmadan önceki 21. yüzyıl Şems’i o muydu?” diye
düşündüğüm çok olmuştur.
“Şu gün şunu yapacağım” der, o
gün gelince de “Bana bunu yaptıramazsınız, ben öyle değil şöyle demiştim”
savunmasına sığınır. Oysa, söyleyen de yapmayan da “Yaptıramazsınız!” diye esip
gürleyen de kendisidir.
Gelelim Melih Bey’le davasına…
ÖNCE BOMBALADI SONRA BOMBALANDI
Bir gün, durup dururken, Ankara Belediye Başkanı Melih Bey; Bülent Bey hakkında, “İstifa etmeli, istifa etmezse görevden alınmalı, seni istemiyoruz.” deyiverdi.
“Neden dedi, kendi fikri miydi, bir başkası mı dedirtti?” orasını bilmiyorum. Zaten işin bu yanı da ilgilendirmiyor beni... Önemli olan, ülkede bu kadar sıkıntı varken, gündem yaratan ve cevaplandırılması gerektiği için yeni gündemler yaratması beklenen o sözlerin söylenmiş olmasıydı.
Bülent Bey’in ilk tepkisi de pek yaman oldu. Birlikte hatırlayalım:
“…Bu terbiyesizce bir
açıklamadır. Gökçek kim, siz kimsiniz diyenler oldu. Bugün, buna karşılık
vermeden geçmemek lazım. Benim görevden alınmamı isteyecek kadar haysiyetli bir
insan değildir.”
“…Benim bir sevdam
vardır, ama makam sevdası değildir. Adam kayırma değil, birilerinin yaptığı
gibi… Çıkar ilişkisi değil, birilerinin yaptığı gibi... Bu dava için kendimi
feda ettim. Şerefimle yaşayacağım. Sadece emekli maaşımla geçineceğim. Huzur
içinde Ankara sokaklarında dolaşacağım.”
“…Beni istifaya davet
etmek, senin hakkın değil, haddin değil.”
“…Gökçek ile ilgili 100
konuyu 8 Haziran’dan itibaren ömrüm vefa ederse konuşmak isterim. O gün gelene
kadar, AK Parti’yi yıpratacak bir sözün içine girmem. Benim aleyhimde konuşacak
herkesi biliyorum. Arzu ederseniz size gizli bir mektup ile bunu veririm. 7
Haziran’dan sonra açmanız kaydıyla… Biz kimin nerede havlayacağını, neler
yazacağını, itibarsızlaştırmak için neler yapacağını biliriz. Gözü açık adamız.”
“…Gökçek! Sayın
demiyorum. Bununla bir yerlere yaranmak istiyor. Oğlunun milletvekilliğini
garantilemek istiyor. Daha fazlasını bana söyletmesin. Benim aileme girmek
haysiyetsizliğini göstermesin. Bunlar bel altıdır. Özel hayata saygının da
olması gerekir.”
Bu sözlerin hiçbiri;
yenip yutulur, duyunca dilaltı olunur cinsten değildi. Değildi ama herkesin
karşısına tonlarca dosyayla çıkmayı âdet edinmiş Bay Melih dilaltı oldu, gıkı
çıkmadı.
EMEKLİ OLUNCA GEZME İŞİNE UFAK YOLLU BİR DEĞİNELİM
İkilimizin tartışmasına dönmeden önce söylemek istediğim birkaç şey var:
Bülent Bey'in şu sözlerine katılmamak mümkün mü?
"Şerefimle yaşayacağım. Sadece emekli maaşımla geçineceğim. Huzur içinde Ankara sokaklarında dolaşacağım.”
Sosyal devlet iddiasındaki ülkemde; uzun yıllar çalışmış, emeklilik primlerini düzenli ödemiş; genel müdürlük, yönetim kurulu üyeliği yapmış biri olarak, komiğin de ötesinde emekli maaşı almaktayım. Çünkü vekalet vererek TBMM'ye gönderdiğimiz insanlar, bizim için çalışmaları gerektiğini bilmelerine rağmen; kendileri için çalıştılar. Yoksa bizler de bilmez miyiz hampadan kıyak emekli olmayı... Bizler de bilmez miyiz yalnız emekli maaşıyla yaşamayı... Bizler de bilmez miyiz sokaklarda keyifle gezinmeyi...
Acaba kaç emekli şerefinden ödün vererek ailesini yaşatmaya, çoluk çocuğunu geçindirmeye çalışıyor; akıllarına getiriyor mu o vekiller?
Kaç kişi mecburiyetten hırsızlık yapıyor?
Kaç kişi bankalarla mafyaların eline düşmüş, çırpınıyor?
Kaç kadın etini satarak evine bakıyor, çocuğuna ilaç alıyor?
Gördüğünüzde "Orospu" der geçer, küçümsersiniz. Hiç düşündünüz mü onları orospuluğa iten kim ya da kimler?
Vekil kıldıklarımız ikbal peşinde koşacaklarına, birbirleriyle laf yarıştıracaklarına, görevlerini yapsalardı; tüm bunlar bu kadar yoğun yaşanır mıydı?
ÇEVREMDEKİLERE
NE DEDİM SOSYAL MEDYADA NE YAZDIM?
İnsanımızın bin bir sorunu varken, siyasiler ve medyanın yönlendirmesi sonucu herkes, Melih-Bülent çekişmesine kilitlendi. Ortalığı bir merak sardı. Bay Arınç o gün ne söyleyecekti?
Herkesin birbirine
yönelttiği bu soruyu, bana da soranlar oldu.
Verdiğim ve sosyal medya üzerinden
de tekrarladığım cevap şuydu:
“Hiçbir şey olmaz! Bülent Bey, o gün gelince yeni
bahaneler üretir. Sonra da o bahanelerin ardına sığınarak açıklama isteyenleri
suçlar. O yüzden hiçbir şey beklemeyin.”
8 HAZİRANDA NE OLDU?
Ne olacak, dediğim oldu.
Sözü uzatmayacağım, gazete ve
televizyonların, örneğin, Radikal’in 13 Haziran günü saat 11.18’deki haberine
bakalım.
”…Seçimden sonra Melih Gökçek
hakkında dosyalar açıklayacağını söyleyen Bülent Arınç, bu sözlerinin
hatırlatılması üzerine; Gökçek konusundaki iddiaları gündeme getirdiği Bakanlar
Kurulu sonrası basın toplantısına atıf yaparak, ‘Hiçbir cümlemde 8 Haziran’da
açıklayacağım diye bir sözüm yok.’ dedi.”
Arınç: “8 Haziran’dan sonra yolsuzluk
dosyası açıklayacağım demedim. Ak Parti kurulduğunda bu kişi AK Parti’ye
karşı, Tayyip Erdoğan’a karşı en büyük düşmanlığı yaptı. AK Parti’ye son
gelenler arasındadır. Ona paralel yapıyla ilgili, seçim sonuçlarını onlarla
kazandın, beni itham etme, kendine bak dedim. Yapılan işler hukuka aykırıysa
yargı ne yapacaksa yapar. Bundan böyle Gökçek konusunda ‘siyaseten de
konuşmayacağını’ belirterek, ‘Bir yerlere yaranmak için beni kullanan birini
siyaseten yok etmeyi düşünmüştüm ama gerek kalmadı.’ demiştir…”
SON SÖZ
Değer mi değmez mi?
Bay Arınç neden hep böyle yapıyor diye sorsam mı
sormasam mı?
Dağ fare doğurdu diyeyim mi demiyeyim mi?
Rahmetli babacığımın çok sık söylediği bir söz
vardı:
“Pis boğazla boşboğaz, belalardan kurtulmaz.”
Ne dersiniz?
Evet, gerçekten soruyorum; “Ne dersiniz?”…
Günay Tulun