Kut'ül Ammare Zaferi ve İmam Hüseyin'in Kılıcı [Ömer Sağlam]
Rahmetli babam sürekli, "düşman
kazıkta gerek!" derdi. Sebebini sorduğumuzda da, "düşmanı
altından kalkamayacağı derecede utanç verici bir duruma düşürün ki; hayatı
boyunca size kaşı boynu eğri ve ezik dolaşsın" derdi. Geçenlerde Rauf
Orbay'ın "Cehennem Değirmeni" isimli hatıratının ikinci okurken Kut'ülammare'de
General Halil (Kut) Paşa kuvvetlerine teslim olarak yenilgiyi kabul eden
İngiliz General Townshend'in içinde bulunduğu durumu görünce yine babamın "düşman
kazıkta gerek!" şeklindeki o özlü sözünü hatırladım nedense.
Çünkü Rauf Orbay, General Towsnhend'in
Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda İngiltere ile Osmanlı'nın arasını bulmak için
çaba sarf ettiğini, siyasete atılıp İngiltere Avam Kamarası'na seçildikten
sonra da Türklük ve Türkiye lehinde çabalar sergilediğini, hatta Milli Mücadele
yıllarında Adana üzerinden Ankara'ya gelerek Refet Paşa'nın Ankara'nın Keçiören
semtindeki köşkünde misafir edildiğini söylemektedir(1). Oysa
General Townshend, Irak cephesinde Türklerden iyi bir tokat yemiş, ordusuyla
birlikte Türklere teslim olmuş ve uzun süre Türkiye'de esaret hayatı
yaşamıştır. Allah var, Türkiye de kendisine iyi davranmış, onu Marmara
adalarından birisinde misafir etmiş ve hizmetine bir tekne bile tahsis
etmiştir.
Bu konuya nereden girdiğime gelince,
malum; bugünlerde, gündemde "Kut'ülammare Zaferi" var. Daha doğrusu
bu zafer üzerinden 23 Nisan kutlamalarına bir tepki mevcut. Nedeni, bugünlerin
aynı zamanda Kut'ülammare Zaferi'nin yıldönümü olmasıdır. Zira Irak'taki
İngiliz Ordusu, 29 Nisan 1916 günü Osmanlı Ordusu'na teslim olarak yenilgiyi
kabul etmiş, dolayısıyla Trük Ordusu da Çanakkale'den sonra Birleşik Krallık
Ordusu'nu bu kez Irak'ta olmak üzere bir kere daha yenilgiye uğratmıştır.
Kut'ülammare Zaferi, Çanakkale'den sonraki son büyük zaferimizdir. Elbette
Milli Mücadele sonunda kazanılan zafer de büyüktür ama, savaşın tarafları
hesaba katıldığında Çanakkale ve Kut'ülammare çok daha büyük zaferlerdir. Çünkü
bu iki zaferde yendiğimiz ordu, o dönemin tek süper gücü olan İngiliz
Ordusu'dur! Milli Mücadele'deki düşman ise sadece bu süper gücün bir piyonudur.
Gelin görün ki; 23 Nisan Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarının çeşitli bahanelerle iptal edilmesine
gösterilen tepkiye, Kut'ülammare Zaferi üzerinden cevap verenler, bu konuda da
büyük bir saptırma içindedirler. Çünkü onlar zaferin mimarını Sakallı Nurettin
Paşa olarak gösterme çabasındalar! Oysa bu zafer kazanıldığı sırada Nurettin
Paşa, Irak'ta değil, miralay (albay) rütbesiyle 9.Kolordu Komutanı ve 3. Ordu
Komutan vekili olarak Erzurum'dadır(2).
Çünkü, Harbiye Nazırı Enver Paşa, 20
Ocak 1916 tarihinde Miralay Nurettin Bey'i, 9. Kolordu Kumandanı ve 3. Ordu
Kumandan Vekili sıfatıyla Erzurum'a göndermiş, yerine ise kendisinden bir yaş
küçük olan amcası Miralay (Albay) Halil Bey'i atamıştır. Halil Bey, kısa süre
sonra mirliva, yani Tuğgeneral rütbesiyle Paşa yapılmış, arkasından da Von Der
Goltz Paşşa'nın 16 Nisan 1916 günü (19 Nisan diyenler de var) Bağdat'taki
karargahında tifüsten vefat etmesi üzerine, ordu kumandanlığını üstlenmiştir.
Özetle Sakallı Nurettin Bey, Kut'ül Ammare Zaferi'nden yaklaşık 3 ay önce olmak
üzere Irak Cephesinden ayrılmıştır(3).
Mustafa Kemal Paşa bu durumu Nutuk'ta;
ilk komutan Süleyman Askeri Bey'in başarısızlık sebebiyle intihar etmesinden
sonra, vaziyet İngilizlerin inisiyatifi doğrultusunda gelişmiştir şeklinde
özetledikten sonra, Halil Paşa kumandasındaki birlikleri kasıtla, Kafkas
cephesinden Irak cephesine kaydırılan yeni birliklerden de bahsederek "Irak'ta
yeni birlikler ve yeni vasıtalarla büyük ve kanlı savaşlar bundan (Nurettin
Paşa'nın Irak'tan ayrılmasından) sonra başlar ki; Nurettin Paşa'nın bununla
alakası yoktur" şeklinde açıklar(4).
Bir başka kaynakta bulunan şu bilgiler
de Mustafa Kemal Paşa'nın görüşünü takviye eder mahiyettedir: "Kafkasya
Cephesi'nden kolordusuyla beraber Irak Cephesi'ne takviyeye gelen Halil Bey, bu
muharebede geri çekilme emrini veren Miralay Nurettin Bey'in
yerine 9. Kolordu Komutanı olarak atandı. 19 Nisan 1916 tarihinde
Müşir Colmor von der Goltz Paşa, Bağdat'ta bulunan karargâhında tifüsten
ölünce, genç yaşta olmasına rağmen Mirliva Halil Paşa 6.
Ordu komutanlığına atandı. 29 Nisan 1916 tarihinde Irak Cephesi'nde
Kut'ül Ammare kasabasında General Charles Townshend komutasındaki İngiliz
ordularını esir aldı. İngiliz General, Kut'ta yaşanan açlıktan dolayı diğer 4 general,
481 subay ve 13100 er ile birlikte teslim oldu..."(5).
Bereket versin, Kut'ül Ammare Zaferi'nin
mimarı olarak, Mustafa Kemal Paşa'nın en kayda değer muhaliflerinden Sakallı
Nurettin Paşa'yı göstermek suretiyle, bu zaferi Milli Mücadele sonunda kazanılan
zaferle kıyaslayıp, buradan 23 Nisan'a ve Mustafa Kemal Paşa'ya şu ya da bu
şekilde tepki koyanların arasında insaf ehli olanlar da vardır. En azından
onlar, Kut'ül Ammare Zaferi'nin, Nurettin Paşa'nın değil, Halil Kut Paşa'nın
başarısı olduğunu söylemek suretiyle tarihe karşı vazifelerini yerine getirmiş
bulunuyorlar. Onlardan birisi olduğu anlaşılan Mehmet Koçak, geçtiğimiz 6 Nisan
2016 günü Yeni Akit'te yazmış olduğu bir yazıda şöyle diyordu:
"Kısacası: Irak /Kut’ül
Amare’de Halil paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri,
İngilizleri perişan etmiş ve Çanakkale zaferinin
hemen ardından kazanılan bu zaferle düşmana büyük bir darbe daha
vurulmuştu. Ayrıca; bu zafer Avrupa’yı tam
manasıyla şok etmişti. O günlerde Avrupa başkentlerinde
yayınlanan bütün gazeteler Osmanlı’nın zaferini yazmak
zorunda kalırken, İngilizler için de 'Çanakkale’den
sonra en büyük hezimete uğradı' değerlendirmesini yapmışlardı. Avustralyalı
araştırmacı Dr. Gaston Bodart bu zaferi; 'İngiliz
prestijinin Birinci Dünya Savaşı’nda yediği en büyük darbe' olarak
yorumlamıştı."(6).
Ancak bir hakkı teslim etmek için
söyleyelim ki; Süleyman Askeri Bey'in Irak ordularına kumanda ettiği sırada,
onun emrinde olmak üzere, onun intiharı üzerine de geçici bir süre ile ordu
kumandanlığını üstlenen Sakallı Nurettin Bey de o cephede bulunmuş ve bazı
faaliyetlerde bulunmuştur. Ancak Mustafa Kemal Paşa, onun Irak'taki
faaliyetlerinin tam bir başarısızlık örneği olduğunu ve kendisini de yenilgiyi
kabul eden bur kumandan olarak açıklar Nutuk'ta.
Benim okuduklarımdan anladığım
kadarıyla; Kut'ülammare Zaferi, büyük ölçüde Türk Ordusu'na kumanda eden Alman
General Baron Von Der Goltz Paşa'nın ve onun 16 (veya 19) Nisan 1916 günü ölümü
üzerine kumandayı devralan ve aynı zamanda Enver Paşa'nın amcası olan Halil
Paşa'nın sevk ve idaresinde kazanılan bir zaferdir. Çünkü Goltz Paşa, Irak'taki
ordunun başına geçtikten sonra bazı köklü tedbirler almış ve ondan sonraki
mücadele, onun tespit ettiği esaslar ve almış olduğu tedbirler doğrultusunda
yürütülmüştür. Bu sebepledir ki; Halil Paşa, soyadı kanunu ile birlikte
kendisine "KUT" soyadını tercih etmiştir. Halil Paşa, Kut'ül Ammare
Zaferi'nden sonra orduya aşağıdaki tebrik mesajını yayımlamış ve bu günün “Kut
Bayramı” olarak kutlanmasını istemiştir:
“Arslanlar! Bütün Türklere şeref ve şan,
İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında
şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak
alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum gerek Kut karşısında ve
gerekse Kut’u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10.000 erini
şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kut’ta 13 general, 481 subay ve
13.300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz
kuvvetleri de 30.000 zayiat vererek geri dönmüşlerdir. Şu iki farka bakılınca,
cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak
için kelime bulmakta müşkülâta uğrayacaktır. İşte Türk sebatının İngiliz
inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale’de, ikinci zaferi burada görüyoruz.”(7).
Kut'ül Ammare Zaferi'nin Türkiye'nin
NATO'ya giriş tarihlerine (1952) kadar kutlandığını, ancak o tarihlerde "İngiltere,
‘NATO’ya sizi alırız ancak Kut’ul Ammare Zaferi’ni bayram olarak
kutlamayacaksınız ve tarih kitaplarına koymayacaksınız’ şartını koştuğunu”
söyleyen akademisyenler de var(8). Doğrusu bu konuyu araştırma
gereği duymadım ama olmayacak şey de dahil hani. Çünkü bu bilgiyi
destekleyen başka haber ve yazılar da var medyada(9-10).
Hele hele, Türk-Yunan dostluğu adına,
İzmir'in kurutuluş günü kutlamaları sırasında İzmir Kadife Kale'ye Yunan
Bayrağı'nın indirilip, yerine Türk bayrağının çekilmesi gösterisinin bile iptal
edildiğini gördükten sonra! Ancak hatırlatalım ki; Kut'ül Ammare Zaferi'nin
kutlanmasına son verenler, Atatürk ve İsmet Paşa değil, mevcut iktidarın
ısrarla devamı oldukları söylediği Demokrat Parti iktidarıdır. Çünkü 1952'de
iktidarda olan ve NATO'ya girme pahasına Kore'ye bile asker gönderip yüzlerce
vatan evladının oralarda telef olmasına sebep olan da yine DP iktidarıdır.
Bize göre de Kut'ül Ammare Zaferi de
kutlanmalıdır, 23 Nisan da. Neden bunlar birbirinin alternatifi haline
getirilmeye çalışılıyor ki? Oysa hepsi de bizim eserimizdir; yani Türk
Milleti'nin eseridir. Neden ille de İstanbul'un Fethi'ne, Anadolu'nun fethini
sağlayan Malazgirt Zaferi'nden veya Anadolu'nun kurtuluşunu sağlayan Sakarya ve
Dumlupınar zaferlerinden daha çok önem veriyorsunuz? Neden? Mekke'nin fethinden
bize ne? Neden Mekke'nin Fethini veya Kutlu Doğum adı altında Hz. Peygamber'in
doğumu bayram haline getirmeye çalışıyorsunuz? Neden? Üstelik O'nun doğum
yılını bile tam olarak bilmiyorken!
Ancak buradaki gerçek niyet başka.
Dertleri başka bunların. Anlaşılan, Çanakkale Zaferi'nde Miralay (Albay)
rütbesiyle harikalar yaratan Mustafa Kemal Paşa'dan intikam almayı kafalarına
koyan Atatürk düşmanları, Kut'ül Ammare Zaferi'ni o sırada tıpkı Mustafa Kemal
Paşa gibi Miralay (Albay) olan ve elbette Atatürk'ün en büyük muhalifleri
arasında yer alan Sakallı Nurettin Bey'e mal ederek Atatürk'ten intikam alma
peşindeler. Çünkü tutuculuğu ile bilinen Sakallı Nurettin Paşa, Atatürk
tarafından Nutuk'ta açıkça tenkit edilen ve Milli Mücadele sonunda kazanılan
büyük zaferin şanına en az layık olan kişi olarak tarif edilmektedir. Mustafa
Kemal Nutuk'ta, eğer bizzat kendi yönlendirmeleri olmasaydı, Nurettin Paşa'nın
yanlış taktiklerle başarısızlığa mahkum olacağını söylemektedir. Hatta Nurettin
Paşa'nın kendisine müdahale edilmesine içerlemesi üzerine Fevzi Paşa'nın
Nurettin Paşa'yı "Paşa paşa, bu ordu bizim ve bütün memleketin göz
bebeğidir. Onun sevk ve idaresini tesadüfe bırakamayız" şeklinde
sertçe uyardığını ifade etmektedir(11).
Nurettin Paşa'nın, gerek Kut'ül
Ammare'de, gerekse Milli Mücadele'deki sözüm ona üstün başarılarını,
zaferlerini ve cephedeki görüntülerini konu alan broşür ve kartpostallar
bastırıp bunları sağa sola dağıtmasını Nutuk'ta sert bir dille eleştiren
Mustafa Kemal "Hal tercümesi broşürünün 9'ncu sayfasında, Irak'tan sonra
'Kafkas cephesine gitmiş olan Nurettin Paşa'nın 3'üncü Ordu Bölgeleri
Komutanlığı'nda ve ordu Komutanlığı vekilliğinde bir süre' bulunduğu yazılıdır.
Bu görevlerin nasıl birer görev olduğunu ve sürenin kaç gün olduğunu sormak
lazımdır"(12) dedikten sonra Nurettin Paşa'nın, büyük
taarruzda 1.Ordu komutanı olarak kendi emri altında görev yaptığını, ancak
Nurettin Paşa'nın, elde edilen başarıyı kendisine mal etmek gibi bir tavrın
içine girdiğini, oysa kazanılan başarının, en alttaki neferden, en tepedeki
kumandana kadar bütün bir ordunun eseri olduğunu, bu başarıdan en az hissenin
ise Nurettin Paşa'ya ait olduğu söyler(13).
Rauf Orbay da anılarında Mustafa Kemal
Paşa'nin "kendi emri altında 1. Ordu Kumandanı olarak görev yaptığı"
şeklindeki sözlerine iştiraken özetle; Mustafa Kemal Paşa'nın Başkumandan
sıfatıyla cepheden göndermiş olduğu teklifle 26-30 Ağustos 1922
tarihlerinde gösterdikleri başarıya istinaden, Meclis tarafından Erkan-ı
Harbiye Umumiye Reisi Fevzi Paşa'nın Müşirliğe (Mareşalliğe), Cephe
Kumandanı İsmet Paşa ile Ordu Kumandanları, Yakup Şevki Paşa ve Nurettin
Paşa'nın ferikliğe (Korgeneralliğe) terfi ettirildiğini ifade etmektedir(14).
Mustafa Kemal Paşa'nın, Sakallı Nurettin
Paşa'nın Hal Tercümesi'ne ilişkin olarak bastırmış olduğu broşürün son
sayfasında yer verdiği bir cümleyi tenkit ederken kullanmış olduğu şu ifadeler,
aslında din üzerinden siyaset yapan adamlara dikkat edilmesi gerektiğini
göstermesi açısından oldukça önemlidir:
"Nurettin Paşa, 'Irak cephesinde
iken yerli halk tarafından kendisine hediye verilmiş bulunan, Peygamber
Hazretlerinin Kerbelâ'da yatan torunu İmam Hüseyin Hazretleri'nin mübarek
kılıcını taşımakla şeref duymaktadır'. Efendiler, bu ne laftır! Kerbelâ,
Peygamber'in torunu, imam, mübarek kılıç, şeref duymak gibi, cahil takımının
hoşuna gidecek laflarla milleti kandırma politikasını benimseyenler, artık
insaf etsinler!..Millet de dikkat ve uyanıklığını artırsın!"(15)
....
Milli Mücadele'yi yürüten Gazi Meclis'in
açılışının 96'ıncı, Kut'ül Ammare Zaferi'nin ise 100. yılı bütün milletimize
kutlu olsun. Nu mutlu Türküm diyene...
Ömer Sağlam
______________
1- Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni-II,
Emre Yayınları, İstanbul, 1993, s, 78-79,
2- T.C. Genelkurmay Harp Tarihi
Başkanlığı Yayınları, Türk İstiklâl Harbine Katılan Tümen ve Daha Üst
Kademelerdeki Komutanların Biyografileri, s. 32.
3-Edward J. Erickson, Ordered to Die: A
history of the Ottoman Army in the First World War, s. 150. Nurettin Paşa'nın
20 Ocak 1916'da Irak cephesinden ayrıldığı, 9. kolordunun o tarihlerde konuşlu
bulunduğu yerin Erzurum olmasından dolayı bizim tahminimizdir. O tarihlerde 9.
Kolordu, kamilen Irak cephesine kaydırılmış da olabilir diye düşünüyoruz ama,
1916'da Ruslar henüz Doğu Anadolu'yu tehdit etmektedirler. Yani bu durumda 9.
kolordunun Irak'a kaydırılması söz konusu olamaz diye düşünüyorum. Öyle olsa
bile, 20 Ocak 1916'dan itibaren 9. Kolordu kumandanı olarak atanan Nurettin
Paşa, ordu kumandanı olan Mirliva Halil Paşa'nın emrine girmiş bulunmaktadır ve
gerek o tarihten sonraki yengilerin sorumluluğu, gerekse kazanılan zaferlerin
şanı öncelikle ordu kumandanı olan Halil Paşa'ya aittir. Elbette 29 Nisan'da
kazanılan Kut'ül Ammare Zaferi'nin şanı da öyle. Ancak Mustafa Kemal Paşa'nın
Nutuk'ta yer alan ve 12 nolu dipnotun işaret ettiği ifadelerinden anlaşılıyor
ki; Nurettin Paşa, en geç 1916'nın Ocak ayı içinde Irak cephesinden
ayrılmıştır. Ö.S.
4- bkz. Nutuk, ATAM Yayınları, Yay. Haz.
Zeynep Korkmaz, Ankara, 2011, s,501.
5-
https://tr.wikipedia.org/wiki/Halil_Kut. Bu bilgide küçük bir hata olmalıdır. O
hata, Halil Paşa'nın Nurettin Paşa'nın yerine 9.Kolordu komutanı olarak
atandığıdır. Oysa tam tersi olmalıdır. Çünkü Halil Paşa o sırada 9. Kolordu'nun
konuşlu bulunduğu (Erzurum) Kafkasya Cephesinden taze birliklerle Irak
Cephesi'ne gelmiş, Nurettin Paşa ise 9. Kolordu komutanı ve 3. Ordu
komutan vekili olarak (Erzurum'a) atanmıştır.
6-Mehmet Koçak, "Çanakkale
ne ise ‘Kut’ül Amâre’de odur" başlıklı yazısı,
http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mehmet-kocak/canakkale-ne-ise-kutul-amarede-odur-14507.html,
7-Mevlüt Uluğtekin Yılmaz,
"Unutulan destanımız; Kut’ül Ammare!" başlıklı yazısı,
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/unutulan-destanimiz-kutul-ammare-26539yy.htm,
8-
http://www.ulketv.com.tr/ozel-haber/kutul-ammare-zaferi-neden-unutturuldu,
9-"İngiliz'in tarih kitaplarımızdan
sildirdiği büyük Zafer Kut'ül Ammare" başlıklı yazı, http://www.bilinmeyenler.org/unutturulan-zafer-kutul-amare-zaferi.html,
10-http://www.timeturk.com/unutturulan-zafer-kut-ul-amare/haber-138534,
11-Nutuk, s, 501-504.
12- Nutuk, s, 502,
13-Nutuk, s, 504.
14-Rauf Orbay, age, s, 85.
15-Nutuk, s,506.
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.