Bilindiği
gibi bazı kesimler İsmet Paşa'yı "İki ayyaş"tan birisi ve "Sağır
İsmet" diyerek küçümsemeye çalışmakta, bazıları da Lozan Barış
görüşmeleri sırasında Lozan ile Ankara arasındaki telgraf haberleşmelerinin,
sırf saltanat ve hilafet yanlısı Başbakan Rauf Orbay'ı devre dışı
bırakarak bizzat Mustafa Kemal Paşa ile haberleşmek maksadıyla, İngiltere'nin
kontrolü altındaki bir hat üzerinden yapıldığı için bu görüşmelerin içeriğinin
İngiliz istihbaratı tarafından anında İngiliz temsilcisi Lord Curzon'a ve dolayısıyla
müttefiklere servis edilmesine yol açılarak Türk tarafının zorda kaldığını
ve pazarlık güçlerini yitirdiklerini söylemektedirler**.
Hatta bunlardan bazıları da "Lozan Zafer mi Hezimet mi"
şeklinde absürt sorular sorarak, Lozan Barış Antlaşmasının, Türkler
için bir hezimet olduğunu lanse etmektedirler. Gelin görün ki;
Merhum İsmet Paşa, bu adamların hiçbirisinin çuvalına sığmayacak uzunlukta
bir mızrak pozisyonundadır! Bunu biz değil, elin oğlu olan Joseph C.Grew diyor.
Kimdir Joseph C. Grew? Lozan Antlaşmasının bütün safahatını başından sonuna
kadar takip eden ABD'li bir diplomat.
Lozan
görüşmelerine katılan ABD heyeti, Roma Büyükelçisi Child, İstanbul'daki Yüksek
Komiser Amiral Bristol ve Bern Büyükelçisi Joseph C.Grew'den oluşuyordu. ABD, gözlemci
sıfatıyla görüşmelere katıldığı için konferansta oy kullanmamış, başkanlık veya
başka bir görev almamış, barış anlaşmasına ya da eklerinden herhangi birini
imzalamamıştır. Bununla birlikte, ABD'li delegeler, diğer delegelerle birlikte
bütün toplantılara katılmış ve diğer delegelerle birlikte görüşlerini
açıklamışlardır. Bu özelliği ile ABD'nin konferansı "Gözlemci"
sıfatıyla katılmış olduğu söylenebilirse de ABD heyeti görevini çok etkili
biçimde yerine getirmiş ve bütün toplantılara katılmak ve görüşlerini ortaya
koymak suretiyle konferansı yönlendirmişlerdir.
ABD,
Türkiye ile yalnız Devletler Hukuku ilkeleri ve karşılıklı olma kuralları
uyarınca, siyasal, konsolosluk ve ticari ilişkiler kurulmasına ilişkin bir
genel anlaşma ve ayrıca suçluların geri verilmesi sözleşmesi yapmak istemişti.
Bu anlaşmalar, Lozan Konferansı sona erdikten sonra orada İsmet Paşa ile ABD
Büyükelçisi Joseph C.Grew arasında imzalanmış olmakla birlikte, ABD senatosu bu
anlaşmaları onaylamamış, Türkiye ile resmi ilişkilerin kurulmasını
istememiştir. Lozan'da asıl mücadele Türkiye ile İngiltere arasında geçmiştir.
Yunanistan ise konferansta İngiltere'nin himayesine sığınmıştır.
Aynı
zamanda ABD'nin İsviçre (Bern) Büyükelçisi olan Joseph C.Grew, Lozan
görüşmelerinin 20 Kasım 1922 günü başlayıp 4 Şubat 1923 günü sona eren birinci
bölümünde Amerikan Müşahit (Gözlemci) Heyeti'nin bir üyesi olarak görev yapmış
ve görüşmeleri günü gününe not etmiştir. 23 Nisan 1923 günü başlayan ikinci
bölümde ise ABD adına tek gözlemci delege olarak katılmış, ancak görüşmeleri
günü gününe not edememiştir. Bununla birlikte görüşmeleri yakından takip etmiş,
görüşmelerin bir anlaşmayla sonuçlanması için taraflar arasında koşturup
durmuştur. Bir anlamda, tıpkı Bosna barışının mimarı olarak tanınan Richard Holbrooke sayesinde uluslararası diplomasi
literatürüne gireni mekik diplomasisi yapmıştır. Bu çerçevede Türk
delegasyonu ile de sık sık bir araya gelmiştir. Bu sebeple Türk delegasyonunu
hakkında tarafsız bir gözle yapmış olduğu değerlendirmeler oldukça önemlidir.
1927 yılında ABD'nin Ankara Büyükelçisi olarak Türkiye'ye gelen Grew, Lozan
görüşmeleri sırasında Türk Heyeti'ne ilgi ve yakınlık duymuş, İsmet Paşa'ya
görüşmelerde takip edeceği yöntem ve taktikler konusunda bazı tavsiyelerde
bulunmuştur. Bununla birlikte İsmet Paşa'ya bazı sert eleştiriler de yapmıştır.
J.C.Grew;
en başta İsmet Paşa'nın konferansın ilk günü, Konferansın ev sahibi sıfatıyla
İsviçre Cumhurbaşkanı'nın "hoş geldiniz"
konuşmasından ve İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon'dan sonra, ısrarla söz
alıp konuşmaya çalışmasını ve sık sık itiraz etmesini, teşekkür ifade eden bir
konuşma yapmak yerine tehditkâr şekilde konuşmasını, ortamı geren bir tür
patavatsızlık olarak nitelendirmekte ve bu konuşmasının konferansa katılanlar
üzerinde kötü etki bıraktığını belirtmektedir. Oysa İsmet Paşa, bunu Türk
delegasyonunun kolay lokma olmadığını, kolayca oyuna getirilemeyeceğini ve hiç
hesaba katılmayan taraf pozisyonuna düşürülmek istemediklerini ve Türk
Milleti'nin haklarını sonuna kadar savunmakta kararlı olduklarını göstermek
için yapmıştır. Bunu, diplomatik bir taktik olarak benimsemiştir. Zaten Grew
de, sözlerinin sonunda İsmet Paşa'nın Lozan'dan büyük bir zaferle döndüğünü
söyleyerek, bir anlamda İsmet Paşa'nın taktiğinin tuttuğunu kabul etmek zorunda
kalmıştır.
İsmet
Paşa'nın muzaffer bir devletin temsilcisi olmasına karşın, Lozan'da müttefikler
tarafından, özellikle de kendisine adeta
yenilmiş bir düşman ülkenin temsilcisi gibi bakıldığını, bu sebeple İsmet Paşa'nın
çabasına yakınlık ve sempati duyduğunu söylüyor J.C.Grew. Bununla birlikte;
"en küçük ayrıntılara bile itiraz etmesi bir hata idi. Bunun yerine önemli
noktaları ele alıp, onların üzerinde dursaydı daha iyi olurdu" diyor.
"Konferansta
görüşülecek işlerle ilgili kurulan üç komisyonun birisinin başına bir Türk'ün
getirilmesi talebinin yanı sıra, diğer bütün itirazları da reddedildi, sadece
boğazlar konusu görüşülürken Ukrayna ve Gürcistan'ın da bulunması talebi kabul
edildi" diyor. Esasen, İsmet Paşa'nın Boğazlar konusu görüşülürken Rusya,
Ukrayna ve Gürcistan'ın da çağrılmasını istemesi, bugünkü Boğazlar rejiminin
temelinin atılması bakımından da son derece etkili olmuştur. Çünkü Lozan'da Boğazların konu edildiği
toplantılara katılar Sovyetleri Hariciye Komiseri Çiçerin, Rusya, Ukrayna ve
Gürcistan adına sunmuş olduğu ve daha sonra Romanya ve Bulgaristan tarafından
da desteklenen üç maddelik planın üçüncü maddesinde "Türkiye'nin Boğazları istediği şekilde tahkim etmesini, bu suları
korumak için istediği şekilde donanma, uçak servislerini kurmasını ve boğazları
silahlandırma konusunda serbest bırakılmasını" istemiştir.
İsmet
Paşa'nın kulaklarının ağır işitmesi sebebiyle, delegelerce yapılan konuşmaların
öncelikle sekreteri tarafından not alındığını, İsmet Paşa'nın bu notların
alınması sırasında konuşmaları ancak okuduğunu, konuşmak istediğinde çoğunlukla
düşündüğü ya da not ettirdiği için cevaplandırmalarında gecikmeler yaşandığını
söylüyor(s.318).
Joseph
C.Grew; görüşmelere katılan Türk delegasyonu hakkındaki kanaatini de şöyle
açıklıyor: "İyi bir akşam yemeğinden sonra Türkler tarafından verilen hiçbir
söze fazla önem vermemek gerekir. Nitekim başka bir yerden duyduğuma göre İsmet
Paşa, yine iyi bir şampanyanın keyiflendirici etkisi altında Curzon'a
İngilizlerin Musul'u elde tutmalarında hiçbir sakınca görmediklerini üç kere
söylemiş. Konferansta atasözü haline gelen bir kanı da şu ki; Türkler bu gibi
ziyafetlerin ertesinde eskisinden daha inatçı oluyor ve her şeye düpedüz hayır
diyorlar" (s.331).
Grew'in
belirttiğine göre; 6 Ocak 1923 günü İtalyan temsilcisi Montagna ve İngiliz
temsilcisi Sir Horace Rumbold, ulusal bir Ermeni Devleti kurulmasını gündeme
getirirler. Bu konuda Fransız temsilcisi Victor Lacroix'ya söz verilince Türk
delegesi Dr. Rıza Nur, "Ermenilerin
müttefiklerce Türkiye aleyhine sürekli kışkırtıldıklarını ve Ermenilerin içinde
bulundukları durumdan müttefiklerin sorumlu olduğunu, bu konuda Türk
delegasyonunun daha fazla söz duymak istemediklerini, aksi takdirde salonu terk edeceklerini..."
söyleyerek şiddetli itirazda bulunur ve adeta ortalığı birbirine katar.
Müttefiklerin, kendisine "Rıza Nur'un
davranışını destekleyip desteklemediğini" sormaları üzerine, İsmet
Paşa, kaçamak cevaplar verir ve konu kapatılır. Türkler, Lozan görüşmeleri sırasında,
Türkiye'de yaşayan Ermenilerin, yabancı güçlerin oyunlarına gelmedikleri sürece
bulundukları yerlerde emniyet içinde yaşayacaklarını, ancak Türkiye sınırları
dışında kalan Ermenilerin Türkiye'ye dönüşlerine toprak kaybı söz konusu olmasa
bile razı olmayacaklarını kesin bir dille bildirirler ve en çok da bu konuda
ısrarcı olurlar(s.338-339).
İsmet
Paşa, J.C.Grew ile yaptıkları bir ikili görüşme sırasında Amerika ile bir
dostluk ve ticaret antlaşması imzalamaya hazır oldukların söyler, Grew ise
kendisine, Türkiye ile müttefikler arasında bir antlaşmanın imzalanacağı açıkça
belli olmadan bu konuda görüşme yapmanın doğru olmayacağı şeklinde cevap verir.
Nitekim Lozan Barış Antlaşması imzalanana kadar da Türkiye ile ABD arasında
herhangi bir anlaşma imzalanmamıştır.
4
Şubat 1923 günü aynı zamanda konferansın da başkanı olan İngiltere Dışişleri
Bakanı Lord Curzon, müttefik ülkelerin tek taraflı bir antlaşma metni hazırlayıp,
Türk tarafına "ister imzalayın ister
imzalamayın" diyerek Türk tarafına bir dayatmada bulunmak ister.
Çünkü Lord Curzon, aynı gün saat 21'de Lozan'dan ayrılmaya and içmiştir! Saat
15.30'da toplu yemek yenirken ortalığa adeta bir bomba düşer ve delegeler
arasında bir koşuşturma başlar. Çünkü İsmet Paşa ve Türk delegasyonu,
müttefiklerden önce davranır ve kendi antlaşma metinlerini (projelerini) ortaya
koyarlar! Müttefiklerin antlaşma metninde mutabakata varılmayan konular da yer
alırken, Türkler sadece karşılıklı mutabakata varılan konulardan ibaret bir
proje metni hazırlamışlardır. Projeye eklenen notada ise İsmet Paşa; "Şimdiye dek taraflardan her ikisinin
de kabullendikleri bu maddelerin bir
barış antlaşması imzalamak için yeterli bir temel olduğunu, üzerinde birlikte
anlaşmaya varılmamış öteki maddelerin sonradan çözülebileceğini" belirtmektedir.(s.352).
Müttefik
delegelerin telaş içinde koşuşturdukları, Curzon'un odasında toplanıp ortak
tavır belirlemeye çalıştıkları ve şaşkınlık içinde birbirlerinin yüzüne bakıp,
içlerinden geçeni anlamaya çalıştıkları ve anlaşmanın imza törenini izlemek
isteyen basın mensuplarının otelin holünde toplandığı, Lozan'dan ayrılmak isteyen
İngiliz delegasyonunun bavullarının hazırlandığı ve havanın oldukça
elektriklendiği bir sırada İsmet Paşa, arkasında Türk delegasyonu olduğu halde
ağır ağır otelin merdivenlerinden inmeye başlar. Merdivenin son basamağında
dikilir, başındaki melon şapkasını çıkardıktan sonra mütebessim (gülümseyen)
bir yüzle başını sağa sola çevirip kalabalıklara selam verdikten sonra otelden
çıkar gider! Grew diyor ki; "Bu sahneyi ömrüm oldukça
unutmayacağım. Konferans bitmişti. Hiçbir imza olmayacaktı.."(s.353).
İsmet
Paşa'nın bu tavrı, konferansın en azından birinci bölümünün bitmesi anlamına
geliyordu. Yapılan koşuşturmalar, görüşmeler netice vermeyecek ve görüşmeye
katılanlar bir bir ülkelerine döneceklerdir. Türk Heyeti de 7 Şubat günü
Ankara'ya dönmek için Lozan'dan ayrılmıştır. İsmet Paşa, Lozan'dan ayrılmazdan
önce, hükümetinin emriyle kendisiyle görüşmeye gelen Fransız temsilci
Massigli'ye, kendilerinin önerilerini yazılı olarak verdiklerini, müttefiklerin
de önerilerini yazılı olarak vermeleri gerektiğini, gelişmeler konusunda
millete danışmak için Türkiye'ye dönmeleri gerektiğini, konferansın
dağılmayarak başka bir tarihe ertelenmesinden dolayı mutluluk duyduklarını,
müttefiklerin eğer isterlerse kendisini tekrar görüşmelere çağırabileceklerini
söyler.(s. 357)
J.C.Grew'e
göre; bu durum, Lord Curzon'un sabırsız, Türk tarafına sanki Hindistan'daki
uyruklarına bakar gibi tepeden bakan ve kesip atan tavrı ile Türk tarafının
ihtiras durumuna gelmiş ulusal isteklerini ve özleyişlerini ısrarla görmezden
gelmesinden, ayrıca Fransız Başbakanı Poincare'nin daha önce Fransız
delegasyonuna "Müttefikler Türkiye ile bir antlaşma imzalamazlarsa Fransa'nın
Türkiye ile ikili anlaşmalar yapacağına" dair telgraf göndererek
müttefiklerin sıkışık cephesinde bir delik açmasından ve Fransızların
mızıkçılık yapmalarından kaynaklanmıştır(s.356). Diğer bir tabirle bütün
bunlar, Türk delegasyonunun direncinin artmasına sebep olmuştur. Lord Curzon başkanlığındaki İngiliz heyetinin
konferansı bir an önce sonuçlandırmayı istemelerine ve bunun için Türklere
baskı yapmalarına karşın, Fransızların, Türklerin imzaya yanaşacakları bir
metnin ortaya çıkmasına kadar sabredilmesi ve gerekirse görüşmelerin
ertelenmesi taraftarı olduklarını söylüyor Grew(s.345).
"Lord Curzon, 'Milli Egemenlik'
söyleminin Türklerin kafasında değişmez bir fikir haline geldiğini ve ne zaman
bir imtiyaz konusu gündeme gelse Türklerin hemen 'Milli Egemenlik' argümanını
öne sürerek milli egemenliklerinin tehlikeye düştüğü sanısına kapıldıklarını,
fakat bu garip fikrin hiç kimsenin zihninde var olmadığını söyledi. Curzon alay
etmek istiyordu, ama bu sefer pek beceremiyordu" diyor Grew.(s, 333) Bu da gösteriyor
ki; İsmet Paşa başkanlığındaki Türk Delegasyonu, uğruna savaş verilen milli
egemenliğimizden hiçbir taviz vermemek ve amaçlanan tam bağımsız Türkiye'yi
kurmak için ellerinden geleni yapmışlardır.
Konferansın
ikinci bölümü, 23 Nisan 1923 günü yine Lozan'da toplanmıştır. Türk ve Yunan
heyetleri aynı olmakla birlikte, İngiliz, Fransız ve İtalyan delegasyonunda
bazı değişiklikler olmuştur. İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon yoktur artık.
Onun yerine İngiltere'nin İstanbul'daki yüksek komiserliğini de yapan ve Türkiye'deki
icraatlarıyla Türklerin nefretini kazanan Sir Horace Rumbold almıştır. İtalyan
heyetindeki bazı üyelerin pozisyonları değişmiş, Fransız
Heyetinde ise Barrere ve Bombard'ın yerine Fransa'nın İstanbul'daki yüksek
komiseri General Pelle gelmiştir.
J.C.Grew,
konferansın ikinci bölümünde günü gününe not alamamıştır ama görüşmeleri
yakından takip etmiş ve bütün olaylara vakıf olmuştur. Onun kanaatine göre;
İsmet Paşa, Lozan'da büyük bir diplomatik zafer kazanmıştır. Bütün müttefik
diplomatların sırtını yere getirmiştir. Bunun sebeplerini şöyle açıklar Grew:
1-İsmet Paşa'nın arkasında zaferden yeni çıkmış bir ordu
bulunuyordu.
2-Ordu çok iyi durumda idi ve savaşa istekliydi.
3-Büyük ülkelerden hiçbirisi savaş istemiyordu ve İsmet Paşa
bunu biliyordu.
4-Müttefikler diplomatik görüşmelerde bile sıkı ve bileşik bir
cephe kuramıyorlardı. Aralarında güvensizlik vardı.(s.360).
J.C.Grew,
Lord Curzon liderliğindeki İngilizlerin, konferansın birinci bölümünde, ABD
heyeti hakkında, Türklerden yana tavır koymak ve Makyevelik manevralarla Türk
tezlerine destek vererek Türkleri cesaretlendirmek gibi bir izlenim edindiklerini,
ancak aralarında uzun süre İstanbul'da kalan birkaç kişinin Türk taraftarlığı
yapmalarına ve sık sık Türklerle bir araya gelmelerine rağmen bütün ABD
delegelerinin aynı şekilde olmadıklarını söylemektedir.(s, 361).
Bununla
birlikte Grew, İngilizlerin haklarındaki kanaati silmek için, konferansın
ikinci bölümünde müttefik delegeleri tek tek ziyaret ederek, kendilerinden
habersiz bir şekilde Türklerle ilişki kurmayacağına, görüşme yapmayacağına ve
yaptığı görüşmelerde konuşulanları kendilerine aktaracağına dair teminat
verdiğini ve bu teminata bağlı kaldığını, "Ne
zaman İsmet Paşa ile görüşsem (ki; anında haber alınıyordu), arkasından derhal
müttefik arkadaşlarıma giderek neler konuştuğumu bildiriyordum"
diyor(s. 361).
Grew'in
aşağıdaki sözlerini, İsmet Paşa düşmanlarının görmesi için aynen aktarıyoruz:
"Bir hafta mücadele ettim,
herkesin kuyruğuna yapışarak, tavuk kümesine dadanan tilki gibi kendimi herkese
tanıttım. Son toplantıdan önceki iki gün ve gece sırasında İsmet Paşayı yedi
kere ziyaret ettim ve kendisine tekrar tekrar 'Amerika Birleşik Devletleri her
Türk'ten görev yapmasını beklediğini, Müttefiklerin kendisini
hırpalayacaklarını, ağır muamele yapacaklarını, emredici olarak
hırpalayacaklarını, bütün güçleri ile üzerine yükleneceklerini, fakat eğer sıkı
durur ve zaaf göstermezse davayı kazanacağını' söyledim. Benim içeri
alınmadığım son toplantı akşam saat 17'de başlayıp ertesi sabah saat 02'ye dek
sürdü. Arada yalnız bir yemek arası verilmişti. zaman zaman bültenler
alıyordum, İsmet Paşa'ya ecel terleri döktürüyorlardı. Gözlerinin altında derin
halkalar belirmiş, saçları dimdik olmuş, bütün gücü tükenmişti, fakat bütün
saldırılara rağmen ayakta durmaya ve karşı koymaya devam ediyordu.
Sonuç sabaha karşı sat 3'te geldi.
Anlaşıldı ki Müttefikler son saldırıdan sonra silahlarını bırakmışlar ve
antlaşmada Türk Petrol kumpanyasından hiç söz etmemeyi kabullenmişlerdi. Ertesi
sabah İsmet Paşa'yı gördüm, on yıl yaşlanmış görünüyordu, fakat mücadelemizde
zaferi kazanmıştık...Öteki komisyonlar da aynı çetin mücadeleden geçtikten
sonra 24 Temmuz'da Lozan Barış Antlaşması imzalandı."(s,373-374).
Ömer Sağlam
* Bu yazı, Dr. Rıza
Nur ve Joseph C.Grew tarafından hazırlanan Lozan Barış Konferansının perde
Arkası (1922-1923) isimli kitapta bulunan, Nurer Uğurlu'nun
değerlendirmelerinden ve Joseph C.Grew'in hatıratından istifade ile
hazırlanmıştır. Örgün Yayınları, 1. Baskı, 2003.
** http://hasandogrugoren.blogspot.com.tr/2016/03/inanlr-gibi-degil-lozanda-telgraflarmz.html