Başlık bana ait değil, Çankırılı şair ve yazar Muharrem Demirbaş'a aittir. Vaktiyle bu başlıkta bir yazısını okumuştum Muharrem Bey'in. Dolayısıyla başlığı onun yazısından apardım. Kimdir Muharrem Demirbaş? Vaktiyle Çankırılı Genel Kurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı adına marş yazan bir şair. Evet, yanlış duymadınız; Çankırılılar biricik hemşerileri Org. İsmail Hakkı Karadayı adına marş yazıp besteleyen insanlardan oluşmaktadır. Hani şu, 28 Şubat Post Modern Darbesi kapsamında yargılanan paşadan bahsediyorum!
Asude Şehir Çankırı [Ömer Sağlam]
Başlık bana ait değil, Çankırılı şair ve yazar Muharrem Demirbaş'a aittir. Vaktiyle bu başlıkta bir yazısını okumuştum Muharrem Bey'in. Dolayısıyla başlığı onun yazısından apardım. Kimdir Muharrem Demirbaş? Vaktiyle Çankırılı Genel Kurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı adına marş yazan bir şair. Evet, yanlış duymadınız; Çankırılılar biricik hemşerileri Org. İsmail Hakkı Karadayı adına marş yazıp besteleyen insanlardan oluşmaktadır. Hani şu, 28 Şubat Post Modern Darbesi kapsamında yargılanan paşadan bahsediyorum!
Adı geçen paşanın, ikbal günlerinde
çevresinde hâle üstüne hâle yapan Çankırılılar, 28 Şubat Post Modern Darbesi
kapsamında paşalarının yargılanmaya başlaması üzerine, etrafından çil yavrusu
gibi dağılmışlardır. Ne olur ne olmaz ucu belki bize de bulaşır düşüncesiyle
paşalarını büsbütün yalnız bırakmışlardır. Dahası, eskiden şehrin, caddesine,
sokağına, meydanına, okuluna, tesisine "İsmail Hakkı Karadayı" adını
veren Çankırılılar, sonraki tarihlerde bu tür yerlere "Necip Fazıl
Kısakürek" vb. Çankırı ile uzaktan, yakından alakası olmayan adamların
adını vermeye başlamışlardır. Sıkı durun, Türkiye'de ilk kez bir belediye
yaptırmış olduğu bir parka "Râbia" adını vermiştir. O belediye de
yine Çankırı Belediyesi'dir efendiler.(*)
Biz, bu tür çelişkilerle ve
ikiyüzlülüklerle dolu tavırları tenkit ettiğimizde, neredeyse hain ilan
ediliyoruz Çankırılılar tarafından. Hatta bu yüzden bize "Şu halde
Çankırı'ya gelme!" diyenler, hatta hatta "Seni Çankırı'ya
sokmayacağız!" diye tehdit edenler bile var benim aziz hemşerilerim
arasında.
İtiraf edeyim ki; benim de isteyerek Çankırı'ya
gitmek gibi bir niyetim yok. Neylersiniz ki; orada oturan ve "ölünceye
kadar kendi evimden çıkmam" diye ayak diretmek suretiyle beni Çankırı'ya
mecbur ve mahkum eden bir yaşlı anam, bir de mezarlığında yatan babam var
benim. İşte bu yüzden gitmek zorunda kalıyorum bazen.
Geçtiğimiz cumartesi eşimle birlikte
yine gitmek zorunda kaldık Çankırı'ya. Çankırı'ya girişte bizi karşılayan ilk
çirkinlik, Kale'nin hemen dibine yapılan devasa boyutlardaki TOKİ konutları olmuştur!
Bilmeyenler için söyleyelim; Çankırı Kalesi, öyle hisarları, burçları ve yüksek
duvarları olan bir kale değildir. Tamamıyla şehre hakim ve topraktan ibaret
yüksekçe bir tepedir. Çankırı Fatihi
Karatekin Bey'in kabri de, o tepenin üstünde bulunan derme-çatma bir binanın
içinde bulunmaktadır. Böyle olunca, kalenin önüne yapılan o yüksek binalar, söz
konusu mekânın tarihi kimliğini ve anlamını büsbütün öldürmüştür.
Şehrin durumuna gelince; yoğun bir yapılaşma faaliyeti var Çankırı'da.
Eskiden Çankırı'yı besleyen meyve ve sebze bahçelerinin bulunduğu Feslikan
mevki, imara açılarak tamamıyla harap edilmiştir. Tatlı Çay ve Acı Çay ismiyle
bilinen iki akar sunun arasında bulunan bu mevkii, oldukça gevşek bir zemindir.
Çünkü olduğu gibi suyun üzerinde oturmaktadır ve üstelik bu su tuzlu sudur.
Yani binaların temellerine zarar verme riski çok yüksektir bu suyun. Üstelik
Çankırı Kuzey Anadolu Fay hattı üzerinde bulunmaktadır. Dolayısıyla; bu bölgede
yapılan yapılar, tehlike altındadır ve zaten bildiğim kadarıyla bu binaların
hemen tamamının altında birer motopomp ve hidrofor türü su tahliye tesisleri
vardır ki; bunların görevi, apartmanların altında biriken yer altı sularını
dışarı atmaktır!
Öte yandan şehir oldukça bakımsız
haldedir. Belki de bugünlerde yağan yağmurların etkisiyle olacak; her taraf
çamur deryası! Anlaşılan belediye henüz buraları temizlemeye fırsat bulamamış.
Belki de bana tesadüf etti ve benim gideceğim yönlerdeki yollar öyleydi;
neredeyse bütün yollar kapalı gibi geldi bana. Annemin oturduğu mahallenin
sadece iki girişi var; gelin görün ki; Ankara yönünden mahalleye giriş istikametindeki sağ şerit
kapalı. Çünkü yol çalışması ve hafriyat var. Yolumuzun uzatılması pahasına
başka bir yoldan dolanıp ters yoldan mahallenin girişine vardım, mahallenin
girişi de kapalı. Çünkü yandaki inşaatın hafriyat artıkları yola yayılmış ve
küçük bir set oluşturarak yolu kapatmış bulunuyor. Ancak bu kimsenin umurunda
değil. Mecburen ters yola girerek mahallenin diğer girişinden ancak ulaşabildim
anneme..
Mezarlıkta metfun aile büyüklerinin
kabirlerini ziyarete gittik; o da nesi mezarlığın bizim büyüklerin mezarlarının
bulunduğu yere giden yol da kapalı ki; bu yol, aynı zamanda Kale'deki mesire
alanının da yoludur. Zaten kaleye giriş kapısı da tıpkı Bizans'ın, İstanbul'un
fethi sırasında Haliç'in ağzına gerdiği zincir gibi, kalın bir zincirle
kapatılmış bulunuyor! E bizim Fatih'in gemilerini karadan yürütüp zinciri devre
dışı bıraktığı gibi, aracımızı havadan uçurma gücümüzde olmayınca, kös kös geri
dönmek zorunda kaldık tabi! Yani söz konusu yol, moloz yığınlarıyla kaplı. Yan
taraftaki gecekondular yıkılmış ve devasa bir inşaat temeli atılmış. Yola taşan
hafriyat atıkları, yağan yağmurlardan oluşan sellerle bütün yol boyunca
taşınmış ve yolu trafiğe kapatmış. Belediye ise bu molozları temizleyip yolu trafiğe
açacağına oraya bir Özel Güvenlik Görevlisi koyma yoluna gitmiş. Adam
"Geçiş yassak hemşerim" diyor da başka bir şey demiyor. Zaten o
geçişe izin verse, yoldaki taşlar kayalar izin vermiyor.
Abartmıyorum; hemen her gidişimde
Çankırı'da bir trafik cezası yer gelirim! Çünkü nereye nasıl gideceğimi
bilmiyorum, nereye park edeceğimi bilmiyorum. Zira açıktır zannıyla girdiğim
yolun ilerisinde neyle karşılaşacağım kesin değil Çankırı'da. Ya bir moloz
yığını vardır, ya da bir inşaat hafriyatı. Müteahhitler hoyratça
kapatabiliyorlar yolları! Şehrin merkezinde hem cadde kenarında azıcık
duraklasam ne idüğü belirsiz kılıksız gençler ellerinde bir tomar fişle
akbabalar gibi insanın başına üşüşüyor. Neymiş park parası! Şehir merkezindeki
bütün önemli caddeler ve sokaklar istisnasız bu mafya vari kılıksız adamlara
teslim edilmiş bulunuyor. Bu adamlar kimdir, belediye ile anlaşmalı mıdır,
anlaşmalarının mahiyeti nedir kimse bilmiyor!
İtiraf edeyim ki; şu anda Çankırı
büsbütün sahipsiz gibi geldi bana ve ben, hemen her gidişimde olduğu gibi bir
kez daha nefret ederek döndüm Çankırı'dan! Yine itiraf edeyim ki; Çankırı'nın
en mutena, en temiz ve en yaşanası yeri, şu anda şehir mezarlığıdır! Çünkü
Çankırı Belediyesi, en önemli hizmeti dirilere değil, ölülere sunuyor
Çankırı'da. Üstelik Çankırı'da mezar kazma, cenaze nakil ve ölü defin
hizmetleri de belediye tarafından ücretsiz veriliyor. Dolayısıyla; Çankırı,
yaşanacak şehir değil, tam da ölünecek bir şehir halinde şu anda. Bu bakımdan
ölmek isteyen varsa, vakit kaybetmeden Çankırı'ya gitsin. Çankırı'nın gittikçe
emekliler şehri haline gelmesinin bir sebebi de muhtemelen şehrin bu özelliği
olmalıdır! Esasen Çankırı, sürekli göç veren bir şehir. Gençler durmuyor
Çankırı'da. Yakın zamanlara kadar üç vekil çıkaran ilin, son üç seçimdir iki
vekil çıkarıyor olmasının bir sebebi de budur zaten.
Muharrem Demirbaş üstat, Çankırı'ya
"Âsûde Şehir" derken neyi kastetti bilmiyorum ama, onun "Âsûde Şehir"
nitelendirmesi, galiba sadece ölüler için geçerli bir nitelendirmedir. En
azından son çeyrek asra kadar emniyet, asayiş ve suç işleme oranları bakımından
iyi bir göstergeye sahip olan Çankırı'nın bu özelliği hâlâ devam ediyor mu
bilmiyorum. Ancak Türkiye'de valisine suikast düzenlenerek ağır yaralanan ve
söz konusu saldırıda birkaç kişinin ölümüne sebep olunan tek ilin de Çankırı olduğunu belirtmekte fayda var. 1999
yılında Çankırı'da vali Ayhan Çevik'e bombalı saldırıda bulunularak ağır
yaralandığı ve bu saldırıda en az üç kişinin de öldüğü bilinmektedir.
Bunları yazdığım için hemşerilerim bana
ateş püskürüyorlar; bunu biliyorum. Neylersiniz ki; sahipsiz memleketin batması
haktır, siz sahip çıkarsanız bu memleket batmayacaktır hemşerilerim. Şu anda
şehriniz büyük ölçüde sahipsizdir; kendinize gelin ve bu gerçeği görün artık...
Ömer Sağlam
_____________
(*) Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. "28 Şubat İsmail Hakkı
Karadayı" başlıklı yazımız, http://sessizliginsesleri.blogspot.com.tr/2012/05/28-subat-ve-ismail-hakk-karaday-omer.html
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.