Dünya
ormanlarının birinde Aslan Kral isimli bir aslan yaşıyormuş. Bu ormanlar kralı
kendisinden öncekilere hiç benzemiyormuş. Dediğim dedik, çaldığım düdük
türünden keyfi bir yönetim tarzı sergiliyormuş ormanda. Kendisinden öncekilerce
konulan kanunları bir bir rafa kaldırıp, tamamıyla kendi aklına estiği gibi
yeni kurallar koyuyormuş. Yönetmiş olduğu hayvanların özel hayatlarına, hatta
cinsel ilişkilerine varıncaya kadar her şeylerine karışıyormuş.
Bir
gün şöyle bir ferman yayınlamış Ormanlar Kralı: "Ormanımda bekâr hayvan istemiyorum. Herkes evlenip çoluk çocuğa
karışacak. Kendi türünden uygun eş bulamayanlar, başka türden hayvanlarla
evlenecekler. Fermanıma uymayanlar, derhal ormanımı terk etsinler..."
Bu
ferman üzerine ormanın üzerine kara bulutlar çökmüş. Şurda burda gününü gün
eden çapkınların keyifleri kaçmış. Çaresiz evlenip çoluk çocuğa karışmışlar.
Çünkü işin ucunda canları gibi sevdikleri ormanlarından sürülmek de varmış.
Aslan Kral, yayınlamış olduğu bu fermanın gereğinin yerine getirilip
getirilmediğini kontrol etmek için birgün vezirleriyle ormanda teftişe çıkmış.
Biraz ilerledikten sonra yolun kenarındaki ağacın dibinde dili bir karış
dışarıda, yorgunluktan bitap düşmüş, kan çanağına dönmüş gözleri dışarı
pörtlemiş maymuna rast gelmiş. Öyle ki; maymunun ayağa kalkıp kralı karşısında
saygı duruşuna geçmeye ve onu selemlayıp, tazimde bulunmaya bile mecali yokmuş
Maymunun
bu durumunu gören Aslan Kral, biraz öfke, biraz da merakla kükremiş;
-"Hayırdır
maymun kardeş; bu ne hal? Neden yalnızsın? Hani nerede eşin? Yoksa sen benim
fermanımı duymadın mı?"
Maymun,
bütün gücünü toplayarak ve ilerideki ağacın en tepe dallarındaki yaprakları
yemeye çalışan devasa boyutlardaki dişi zürafayı işaret ederek hırıltı halinde
cevap vermiş;
-"Kralım,
kendi türümden uygun bir eş bulamadım. Bizim arkadaşlar bütün dişi maymunları
kapmışlar. Benim payıma da şu gördüğün zürafa düştü. Sırf senin emrini yerine
getirmek ve ormandan sürülmemek için kendisiyle evlenmek zorunda kaldım. Ancak
yukarı çık öp, aşağı in ..., çekilir gibi değil. Canımdan bıktım valla. Sonunda
pes ettim; benden bu kadar. Artık takdir senin; hangi cezayı vereceksen ver,
hepsine razıyım. Yeter ki şu azgın zürafayı al başımdan..."
Aslan
kral, yanındaki vezirlere dönüp gülümsemekle yetinmiş.
...
Bir
başka gün de şöyle bir ferman yayınlamış Aslan Kral: "Fermanımdır; bütün
kullarımla ormanın ortasındaki büyük meydanda tanışmak, onlarla hasbıhal etmek
isterim. İstisnasız herkesi bekliyorum.Yoksa..." demiş.
Belirlenen
günde Aslan Kral yine vezirleriyle meydanın en hakim noktasına yerleştirilmiş
tahtına oturduktan sonra tanışma merasimi başlamış. Hayvanlar sırayla, gelip
kendisini takdim ederek bir bir geçmeye başlamışlar aslanın önünden. Sıra
katıra gelip katır kendisini takdim edince, aslan kral kükremiş;
-"Ne
demek lan katır. Ben bugüne kadar hiç duymadım böyle bir ismi!" deyince
katır şöyle cevap vermiş;
-"Kralım
benim anam at, babam eşektir. Onun için bana katır derler" demiş.
Aslan
kral şöyle bir düşünmüş; atla eşeği yan yana getirip cinsel yönden kıyaslamış
ve "olabilir" kanaatine vardıktan sonra sert bir sesle
"geç!" demiş.
Arkasından
"Kurt köpeği" gelmiş. Kurt köpeği kendisini takdim edince, kral
katıra sorduğu soruyu ona da sormuş;
-"Ne
demek lan kurt köpeği?"
Kurt
köpeği şöyle açıklama getirmiş;
-"Kralım
benim anam kurt, babam köpektir. Onun için bana kurt köpeği derler!"
Aslan
kral düşünmüş; kurtla köpeği yan yana getirip cinsel yönden kıyaslamış ve
"olabilir" kanaatine vardıktan sonra yine sert bir sesle
"geç!" demiş.
Sıra
Devekuşu'na gelmiş.
Devekuşu
kendisini takdim edince; aslan kral onun açıklama getirmesini beklemeksizin
tıpkı atla eşeği, kurtla köpeği yan yana getirip cinsel yönden kıyasladığı gibi
deve ile kuşu da kendi zihninde yan yana getirmiş ve bunun mümkün olamayacağını
düşünerek, karşısında beklemekte olan devekuşunu şöyle terslemiş;
-"Hastir
lan!"
...
Dedik
ya Aslan Kral, dediğim dedik, çaldığım düdük misali keyfi bir yönetim tarzı
sergiliyormuş ormanda. Günlerden bir gün yine tepesi atmış bizim Aslan Kral'ın ve
hiç gereği yokken idaresindeki hayvanlara hadlerini bildirmek istemiş. Önüne
gelen hayvana tıpkı Muhteşem Yüzyıl Kösem dizisindeki Padişah Deli Mustafa gibi
"Söyle bakalım lan, ben kimim?" diye hava atıp artistlik yapmaya
başlamış. Aslanın gazabından korkan hemen bütün hayvanlar; "sen bizim kralımızsın,
sen padişahımızsın, sen bizim velinimetimizsin, sen şusun, sen busun ..."
diyerek savuşturmuşlar aslanı.
Sıra
file gelmiş ve aslan ona da;
-"Söyle
bakalım lan koca oğlan, ben kimim?" diye kükremiş.
Fil önce
duymazdan gelmiş bu şımarık kralı.
Ancak
aslan yine tekrarlamış aynı soruyu;
-"Oğlum
söylesene, ben kimim, yoksa unutun mu benim kim olduğumu?"
Fil
koca kulaklı, uzun dişli ve upuzun hortumlu başını sağa sola sallayarak
"la havle" çekip yine duymazdan gelmeye çalışmış ama ukala kralın duracağı
yokmuş.
Üstelik
bu sefer filden cevap alamayınca karizmayı çizdirmek ve diğer hayvanların
gözündeki itibarını yitirme tehlikesi de baş göstermiş aslan için!
Bu
sebeple bütün hayvanların bakışları arasında ve fili rencide edercesine
hakarete varan sözlerle bağırırcasına sormuş aynı soruyu;
-"Lan
oğlum, korkudan dilini mi yuttun yoksa? Ben kimim söylesene..." diyerek
bir de pençe darbesi de atmış filin boş böğrüne!
Canı
oldukça sıkılan fil, hayvanların meraklı ve korku dolu bakışları altında ani
bir hareketle hortumunu, deminden beri karşısında çemkiren aslanın beline
dolayıp havalandırmış ve aslanın "Ne yapıyorsun lan sen. Aklını mı
oynattın yoksa, ben sana yapacağımı biliyorum" türünden kuru sıkı
tehditleri arasında olanca gücüyle çalmış yere kendisini!
Aslan
iki seksen, bir doksan tıpkı fukara sümüğü gibi yapışmış yere ve anında bayılmış!
Fil
daha sonra hortumunu dereye uzatıp su ile doldurduktan sonra foşşş diye
boşaltmış yerde baygın şekilde yatan şımarık kralın üstüne.
Buz
gibi su ile ayılıp kendisine gelen Aslan Kral, gözlerini çipil çipil açarak
kısık bir sesle file:
-"Oğlum
ne kızıyorsun, sadece şaka yaptım sana, benim kim olduğumu bilmiyorsan, açıkça
bilmiyorum de..." demiş ve kuyruğunu apış arası yapıp yavaşça sıvışmış
oradan!
...
İşte
böyle dostlarım; bu dünyada unvanınız ne olursa olsun, sakın kendi
üstünlüğünüzü başkalarına zorla kabul ettirmeye çalışmayın.
Almış
olduğunuz unvandan ve oturmuş olduğunuz koltuktan dolayı güç zehirlenmesine
maruz kalıp şımarmayın.
Kanun
ve nizamlara önce siz uyun ki; onlara uyma konusunda başkalarını uyarma
hakkınız olsun.
Yoksa
hiç ummadığınız zamanda hiç ummadığınız biri çıkar karşınıza, size kim
olduğunuzu, çok güzel anlatıverir de cümle aleme rezili rüsva olursunuz.
Ziya
Paşa merhum bakın ne güzel dile getirmiş bu gerçeği:
"Kibre ne sebep yoksa vezîrim diye
gerçek,
Sen kendini düstûr-i mükerrem mi
sanırsın.
Ey müftehir-i devlet-i yek rûze-i dünya,
Dünya sana mahsûs u müsellem mi
sanırsın.
Hâlî ne
zaman kaldı cihân ehl-i tama'dan,
Sen zatını bu âleme elzem mi sanırsın.
En
ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun
Sen herkesi kör âlemi sersem mi
sanırsın"
Buyurun
Özbekistan sizi bekliyor efendiler...
Ömer Sağlam