Yeni Parti İkinci Bir Kuvayı Milliye Hareketidir [Ömer Sağlam]
Sayın Meral Akşener ve Sayın Ümit Özdağ
tarafından kurulması beklenen parti, hâlâ büyük ölçüde gizemini korumaya devam
etmektedir. Partinin kurucular kurulunun kimlerden teşkil olunacağı hakkında
neredeyse papatya falları açanlar bile var Sosyal medyada. Beğendiği adamları partinin
kurucuları arasında görmek isteyenlerden tutun da istemediği adamların listede
olduğunu söyleyenler bile var.
Oysa bunların hepsi şimdilik fasarya.
Çünkü ortada henüz açıklanmış hiçbir şey yok. Kurulacak partinin ne genel
merkezi var, ne de bir yayın organı. Şimdilik bilinen tek şey, partinin
liderinin Sayın Akşener, ikinci adamın da Sayın Özdağ olacağıdır. Bunu nereden
öğreniyoruz; elbette ikinci adam konumundaki Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın
anlattıklarından. Zira geçenlerde uzunca bir mülakatı yayınladı Hürriyet
gazetesinde. Konuya ilişkin sözleri şöyle Ümit Hoca'nın:
"Sayın Akşener çok uzun zamandır Türk siyasetinde başarıyla
mücadele yürütmüş bir politikacı. Son süreçte bir meydan okumayla çıktı. Bunu
bir siyaset bilimci olarak söylüyorum. Bu meydan okuma, muhalefet eksiğini bir
anda kapattı. Dedi ki 'Başbakan olmak istiyorum'. Vatandaşın bunu doğru
okuduğunu düşünüyorum. Sayın Akşener’in siyaset deneyimi, kitlelerle iletişimi
de benim etkileşimimden daha fazla. Doğrusu burada bana düşen bir tek şey
vardı. Sayın Akşener’e elimden gelen ölçünün son noktasına kadar destek olmak.
Şimdi onu yapıyorum. Biz birbirimize güvendik ve öyle yola çıktık."(1).
Ümit Hoca'nın yukarıdaki
sözleri alkışı hak eden sözler. E biz de alkışladık zaten. Zira biz de böyle
düşünüyorduk. Sayın Akşener'in, Bolu, Kayseri, Nevşehir ve Eskişehir'de yapmış
olduğu konuşmaları yerinde dinleyen bir adam olarak biz de zaten bu kanaate
varmıştık. "Aklın yolu birdir" lafını tasdik ettiği için Ümit Hoca'yı
tekrar alkışlıyorum tarihin huzurunda. Zira siyasi egoları yenmek ve nefsi
ikinci plana atmak zordur insanlar için. Demek oluyor ki; Ümit Hoca nefsini
yenenlerden. Netice de birinci adamlık sırası bir gün ona da gelecektir. O,
ikinci adam olarak da bizim gönlümüzde yerini çoktan almıştır. Şimdilik
elbirliği ile Meral Abla'ya destek vaktidir. Gerisi boş...
Ümit Hoca'nın anlattıklarından öğrendik
ki; bu hareket ikinci bir Kuvayı Milliye hareketidir. Çünkü parti, sağdan sola
siyasi yelpazenin her kanadına açık. Öyle diyor Ümit Özdağ. Şu sözler kendisine
aittir:
"Yeni Demokrasi Hareketi’nden Vatan Partisi’ne, AKP’den CHP’ye,
MHP’den Saadet Partisi’ne, BBP’ye kadar siyasi partilerden olduğu gibi şimdiye
kadar hiçbir siyasi partiyle ilgilenmemiş insanlar da var. Ve oraya gelen
herkes Türkiye’nin artık demokratik bir ülke olmadığını biliyor. Tanıdığınız
ama daha önce siyasette görmediğiniz isimler. Bazıları Türkiye’nin tamamının
tanımadığı ama kendi alanlarının çok seçkin isimleri olacak. 'Demek o da bu
tehlikeyi görmüş ki, buraya katılıyor' diyeceğiniz siyasi isimleri de
göreceksiniz. İş dünyasından önemli katılımlar var..."(2).
Okuduklarınızdan hatırlayın lütfen; Türk
Milli Mücadelesi de bu düşünce ile başlamıştı 1919'da. Sosyal statüsünü,
unvanını, rütbesini, ait olduğu toplumsal katmanı bir tarafa atıp, tehlikeyi
gören koşmuştu mücadeleye. O tarihlerde Türkiye, bugünkü gibi bariz bir şekilde
ayrışmamıştı belki ama yine de birbirinden çok farklı görüşe sahip insanlardan
oluşuyordu. Dincisi vardı, İslamcısı vardı, Türkçüsü vardı, Kürtçüsü vardı,
saltanatçısı vardı, hilafetçisi vardı, batıcısı vardı, doğucusu vardı vs. Ancak
konu, "harimi ismet" olan vatanı korumak olunca, bütün farklılıklar
ortadan kalkmış, millet kendi istiklalini ve istikbalini kurtarmanın arayışına
girmiştir. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Samsun'dan yaktıkları kurtuluş
meşalesi, dalga dalga ışık olmuş ve bütün vatan sathına yayılmış, nihayet 23
Nisan 1920 Cuma günü Ankara'da ete kemiğe bürünmüştür.
Bu bakımdan yeni oluşumun Samsun'dan
yola çıkacağını duyduğumda doğrusu gözlerim yaşarmıştır. Demek ki; vatanın
mukadderatı ve milletin istikbali yine tehlikededir ve vatanın mukadderatını ve
milletin istikbalini yine milletin iradesi kurtaracaktır!
Sakın kimse yanlış anlamasın, yurdun
fiilen işgal altında olduğunu söylemiyoruz. Böyle bir düşüncemiz de aslı yoktur.
Ancak 15 Temmuz 2016 günü yaşananlar göstermişti ki; birileri bu ülkenin
üzerinde yeni oyunlar tezgâhlamakta, yeni yeni senaryolar yazmaktadır. Bir
tarafta, babaları veya anneleri, söz konusu silahlı kalkışmaya tevessül eden hain
terör örgütüne üye oldukları gerekçesiyle, ağaç kabuğu kemirmeleri önerilen belki
de on binlerce çocuk var, bir tarafta da söylentiye göre; 71 bin TL. tazminat,
10.000 TL. MV. emekli maaşı ve 12 bin dolar maaşla hop diye gökten zembille
indirilip büyükelçi yapılan bir şahıs var. Türkiye böyle bir yönetim ve adalet
anlayışıyla uzun süre ayakta kalamaz; yıkılır ve dağılır gider. Öyle ki; bu
şahsın aynı zamanda ABD vatandaşı olduğu ve bu vatandaşlığa girerken şu şekilde
yemin ettiği de söyleniyor:
"Burada, önünüzde, şimdiye kadar tabiiyetinde bulunduğum
her türlü devlet tabiiyeti ve egemenliğini reddettiğime; bundan böyle ABD
Anayasası'nı ve yasalarını iç ve dış düşmanlara karşı savunacağıma; ABD'ye
bağlılık ve sadakat göstereceğime; kanunun gerektirdiği hallerde ABD ordusuna
hizmet vereceğime; kanunun gerektirdiği durumda sivil yönetim altında ulusal
önemi olan işlerde çalışacağıma ve bu yükümlülükleri özgür bir şekilde, akıl
sağlığım yerinde ve samimi olarak üstleneceğime yemin ederim. Tanrı yardımcım
olsun."(3)
İktidara yakın Sabah
gazetesi, bu yemin metninden hareketle ihanet şebekesi FETÖ elebaşı F.Gülen
için "Bir
Yemin etti ki dönemez" şeklinde manşet atmıştı 2014 yılında(4) İyi, güzel de aynı şey başkaları
için de geçerli değil mi efendiler.
Şimdi iddiaya göre; böyle
bir yemini etmiş birisinin, Türk Milleti'nin şerefini, haysiyetini, hak ve
menfaatlerini koruyacağına, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na, kanunlarına,
Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlığı kalacağına nasıl inanalım. Bu konuda
yemin etse bile yemini inandırıcılıktan uzak olacaktır. Çünkü iki ülkenin
yemini birbiriyle çelişmekte ve birbirine nakısa teşkil etmektedir.
Dolayısıyla; hem ABD, hem
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bir kişi, birbiriyle çelişen iki yemin
metnini okuduğunda, ister istemez yalan söylemiş olacaktır! Hem de yasal olarak
yalan söylemiş olacaktır. Peki ne lüzum var millete ve kişilere bütün bu
çelişkileri yaşatmaya. 80 milyonun içinde büyükelçilik yapacak hiç mi adam
kalmadı da böyle şaibeli kişileri büyükelçi yapıyoruz biz?
İşte bütün bu istenmeyen
görüntülere ve yönetim zafiyetlerine son vermek için yeni bir harekete ve yeni
bir güç dalgasına ihtiyaç vardır bu ülkede. Sayın Akşener ve Sayın Özdağ'ın
başlattıkları siyasi girişimi bu bakımdan önemli ve hayati derecede önemli buluyoruz.
Kamuoyu araştırma şirketleri de bu yeni oluşumun ciddi olduğunu ve başarılı
olacağını söylüyorlar aylardır. Umarım
bu oluşum, beklentilere cevap verecek nitelikte olur ve yarın kurucular kurulu
listesi açıklandığında kamuoyu "Dağ fare doğurdu" düşüncesine
kapılmaz. Yani Akşener-Özdağ ikilisi, inşallah siyasi bir şok yaşatmazlar
beklentisi yüksek olan bizim gibi toplum kesimlerine.
Geçenlerde üniversite hocalarımdan
birisi "Meral Akşener kuracağı
partiye hem herkesi çağırıyor, hem de bozkurt selamı vermeye devam ediyor,
anlamak mümkün değil" şeklinde küçük bir tenkitte bulunmuş. Hocama
espri ile karışık şu cevabı verdim: "Hocam,
Binali Yıldırım'ın ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun bile Türklük damarları depreşip
Bozkurt işareti yaptıkları bir dönemde Meral Hanım'ın Bozkurt selamı vermesini
lütfen çok görmeyin. Neticede o bir Asena..."
Kendisiyle röportaj yapan gazetecinin "Ne diyeceğiz, merkez sağ parti mi?" sorusuna Ümit
Özdağ Hoca'nın verdiği şu cevabı önemsiyorum Türk Milliyetçisi ve Atatürkçü bir
aydın olarak:
"Hayır,
merkez sağ parti değiliz. Her şeyden önce bütün Türkiye’yi kucaklayan bir
siyasi hareketiz. Kendimizi milli merkezde tanımlıyoruz. Yani, merkezde,
merkezin sağında ya da solunda olan bütün vatanperverleri davet eden bir siyasi
parti oluşuyor şu anda. Herkesin yaşam tarzını güvence altına alacak bir parti
olacağız. Şunun farkındayız: Ne yazık ki 1913 şartlarında bir Türkiye’yi, bu
iktidar gerisinde bırakarak gitmek üzere. Biz bu ağır yıkımı aşmak için
Türkiye’yi kucaklayan bir heyet ve çok iyi bir programla halkın karşısına
çıkmaya hazırlanıyoruz. Bizim partimiz bir anlamda Birinci Meclis’in ruhunu
taşıyacak bir parti olacak. Türkiye, kuruluş felsefesi ve milli değerlerine
dönmeli. Birinci Meclis’te Mustafa Kemal ve çevresinde Türk milliyetçisi
kadrolar vardı. Ama tüm vatanseverler de oradaydı. Daha muhafazakâr olan
vatanperverler de daha liberal vatanperverler de vardı. Bu vatanperverler bu
devleti kurdular. Şimdi biz aziz devletimizin ve güzel ülkemizin ciddi
tehditlerle karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Bunu aşacağız."(5)
Ümit Hoca'nın vermiş olduğu bu cevap, şahsen benim
zihnimdeki bütün sorulara cevap niteliğindedir. Anlaşılıyor ki; partinin bel
kemiğini birinci meclisteki milli ruh teşkil edecektir. Özetle Mustafa Kemal
Paşa ile Diyap Ağa aynı arabaya yan yana oturacaklar yine. Bu ikiliyi yan yana
gösteren fotoğrafı her gördüğümde benim gözlerim yaşarır, ya sizin? Çünkü
özlenen tablodur o fotoğraf. Birlik ve beraberliğimizi simgeler.
Burada bir kere daha açıklamak isterim ki; yeni
partinin vitrinine çıkacak isimler önemlidir ve bu vitrin, DYP'nin, ANAP'ın,
DSP'nin, hatta AKP'nin gardroplarından attığı eski veya defolu elbiselerle
doldurulmamalıdır. Bu anlamda geçenlerde isimleri medyaya servis edilen Osmanlı
Pamuğundan mamul elbise dışındaki elbiselerin hiç birini beğenmediğimi de söylemek
isterim. Lütfen besmelesiz dükkan açan ve her bedene uyacak şekilde hazırlanan
kalıplara göre dikilen elbiselerden uzak durun efendim. Belki hazır konfeksiyon
ürünleri gibi şık durmayabilir ama her gün dükkanını besmele ile açan ve
müşterisinin ölçüsünü, boynundaki mezuro ile ölçtükten sonra özene bezene
elbise diken terzilerin elinden çıkmış elbiselerle süsleyin vitrininizi.
Vitrindeki elbiseler tek tip ve aynı renk olmasın, farklı tiplerde farklı
renklerde olsun.
Ümit Hocam hani diyorsunuz ya; "Birinci meclisi örnek alıyoruz" diye. Bakın Birinci
meclisin görüntüsünü Kılıç Ali Bey nasıl anlatıyor anılarında:
"Entarisinin
üstüne ceketini çekmiş, başına fes giymiş tutucu ve bağnaz insanlardan tutun da
Kürt, Çerkez kıyafetlerine bürünmüş milletvekilleri, başları kalpaklı
milliyetçiler, doktor, eczacı, kumandan, aydın, hâkim, derviş, şeyh, avukat,
telgraf memuruna kadar her türden, her meslekten paşa, bey, efendi, ağa, hacı,
hoca, bir toplumun her türünden insanını orada bulabilirdiniz. Bu meclis, vatan
topraklarının yer yer düşmanlar tarafından işgal edilmesi üzerine ayaklanmış
insanlardan oluşmuş, devleti çökmekten kurtarmak amacından doğmuş bir
kuruluştu. Tek bir amacı vardı: Düşmanı vatan topraklarından atmak...Devletin
varlığını ve tarihi onurunu kurtarmak..."(6)
Evet Meral Ablam ve Ümit Hocam,
sizlerden işte böyle bir parti kurmanızı bekliyoruz millet olarak; yegane amacı
"Devletin varlığını ve tarihi
onurunu kurtaracak" adamlardan
oluşacak bir parti, demek istiyoruz.
Haydi kolay gelsin; başarılar diliyorum.
1- http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ipek-ozbey/merkez-sag-degil-milli-merkez-40549083,
2- Aynı kaynak.
3-
http://www.usa-turk.com/forum/forum/askerlik/askerlik-i%C5%9Flemleri/8617-abd-vatanda%C5%9Fl%C4%B1k-yemini-ve-askerlik
4-
http://www.sabah.com.tr/gundem/2014/09/17/bir-yemin-etti-ki-donemez
5- http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ipek-ozbey/merkez-sag-degil-milli-merkez-40549083,
6- Atatürk'ün
Sırdaşı Kılıç Ali'nin Anıları, Derleyen Hulûsi Turgut, Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, 19. Basım, İstanbul, 2017, s.165.
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.