Geçen gün A Kal P Genel Başkanı Recep Bey, cafcaflı görüntüler içinde; Aliyev, Kvirikaşvili, Mirziyoyev, Sagintayev ile birlikte "Demir İpek Yolu" olarak tanımlanan "Bakü, Tiflis, Kars Demiryolu"nun açılışına katıldı. Açılan bu demiryolu hattı sayesinde, hem Pekin'le Londra arasında kesintisiz bir yolculuk mümkün olacak hem de yol 7000 km kısalacakmış. Olay kimi ülkeler için çok güzel kimisi için de Çin malının piyasayı işgal edip yerli sanayiyi öldüreceği korkusu nedeniyle çok kötü...
Basından aldığımız bilgilere göre Recep Bey, coşkulu bir kutlama töreni yapılan
o gün de bile Türkiye'deki muhaliflerine çatmayı ihmal etmemiş.
Yapı ve Kredi Bankası'nda çalıştığım yıllarda, bir şefim vardı. Allah'ın rahmetine kavuştuğu (*) için adını yazmayacağım bu insan; kendisinden alt kademedeki herkesle hatta çek ve senedini ödemeye gelen hiç tanımadığı kimselerle bile söz düellosuna girişip patırtı çıkarırdı. Düello ettikçe güçlendiğini hisseder, neredeyse tüm enerjisini bu kavgalardan alırdı. Övünerek söylemem gerekir ki, onunla her daim savaşanlardan biri de servisin en kıdemsiz memuru olmama rağmen bendim. Recep Bey'in kendisinden zayıf gördüğü insanlarla sürekli kavga çıkarmasını, işte o şefin bu huyuna benzetirim.
Artık "Kılıçdaroğlu'na, Rahmetli İsmet İnönü'ye, yurdumuzun kurucusu mükemmel insan Rahmetli Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e" saldırmasına alıştık ama bu kez hedef tahtasına uzun süredir kullanmaktan kaçındığı Rahmetli Bülent Ecevit'i yerleştirdi. Ekonomimiz o kadar iyiymiş ki, "Artık Yazar kasa atılmıyor"muş.
Önce ekonomimizden söz edeyim. Evet, A Kal P'liler, bazı devlet müteaahhitleri ve
A Kal P'yle haşır neşir olmuş iş adamları için; yalnız iyi değil, tüm Cumhuriyet tarihinin zirvesinde olabilecek kadar muhteşem gidiyor.
Hatta bu yüzden ülkemizi kıskanmayan ülke kalmadı (!) .
Yağdanlık olmakla bir şey kapacaklarını sananların dışında kalan vatandaşlar içinse ekonomi yerlerde sürünüyor. Hem de ne sürünme...
Önce A Kal P'nin emri altındaki kurum sonra da Başbakan açıklıyor. Açıklarken de her zamanki gibi budama yapmayı ihmal etmiyorlar. Aslında % 30'larda gezinen enflasyon, % 12 imiş (!) ama şöyle şöyle şöyle düşürülecekmiş (!). Sonuçlar kalıcı değilmiş (!).
Bu ifadeyi de sonuçları halktan saklayarak düşük göstermeyi de başbakanlığa atanmış birine yakıştıramadım. Çünkü herkes bilir ki enflasyon oranı değişse de piyasalara yansıyan artışlar asla geri dönmez, olumsuz sonuçlar baki kalır.
Yine kendileri açıklıyor. Emekliye % 3,36 zam yapacaklarmış.
Oh be keka... Emekliler artık yat alır, kat alır, yalı alır, villa alır. Özel oto ve gemiciklerden filo kurar. Hatta Zincirlikuyu ve Karacaahmet'ten mezar yeri alır.
Kendileri torba yasa, çuval yasa, kese kâğıdı yasalarla iki de bir zam yapar ve geçinemiyoruz derler ama 7.500.000 emekliye yapılacak zam, budanan enflasyonun bile dörtte biri...
Emeklinin insafı kurusun. Ekonomiyi zora sokuyorlar.
Ey Emekliler! Hadi bir an evvel gidin! Hadi! Hadi hadi... Nereye gitmeniz gerektiğini yetkililer söylüyor ama kalemim nedense bunu yazmıyor.
Gelelim Recep Bey'in söz ettiği "Yazar Kasa" olayına...
Evet, çok iyi hatırlıyorum. Çiçekçilik yaparken işi iyi gitmeyen bir vatandaş, dolarla borçlanıp bir kahvehane açar. İşlerin orada da istediği gibi gitmemesi ve doların yükselmesi, adamcağızın sinir kat sayısını yükseltir. Yazar kasasını kaptığı gibi Başbakanlığın önüne gelir ve Ecevit geçerken "Sayın Başbakan'ım, al! Ben bir esnafım, ben bir esnafım!" diye bağırarak o yazar kasayı yere atar.
Başbakanlık korumaları hemen koşup, o kişinin yanına gelirler. Olur a, o davranışın ardından belki de silah çekecektir. Neyse korkulan olmaz ve bu kişi tartaklanmadan, dövülmeden, hapse atılmadan, ailece işkencelere maruz kalmadan yani kısacası aile boyu süründürülmeden, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılır.
Recep Bey bu olaya atıf yaptı ya, "Yandaş, yoldaş, koldaş, yağdaş" takımı yani YYKY'ler hemen o defterleri karıştırmaya başladılar. Olayın bir vatandaşın yaptığı protesto olarak görülüp müsebbibinin serbest bırakıldığını görünce mutlaka şok geçirmişlerdir. Bunu da nereden çıkardın derseniz, yalanlarla örülü senaryolar yazıp olayı korku filmine çevirmelerinden belli... "Adamcağız işkencelere maruz kalmış, hapislere atılmış, sürüm sürüm süründürülmüş"müş.
Hızlarını alamayıp bir belgesele bile meze yaptılar.
Olayın öyle olmadığını iki paragraf yukarıda yazmıştım ama yazmadığım bir şey var. O da olaya neden olan kişinin Rahmetli Ecevit hakkında anlattıkları: "Yaptığımdan pişman değilim ama Ecevit adam gibi adamdır. Allah nur içinde yatırsın. Allah iki cihanda yerini cennet etsin." Bu sözlerin gerisi de var. A Kal P hükûmetlerini ve isim vermeden Recep Bey'i yerden yere vurup "Yanlış adama oy veriliyor." bile der.
Şimdi de Recep Bey'e ve YYKY gazete, YYKY TV ve YYKY yaratıklara soralım:
1- Recep Bey, olayın böyle gelişmiş olduğunu bilse kendisini ve dönemini yüceltmek için bu konuyu kullanmaya kalkar mıydı?
2- Protestocu, protestosunu bugün yapmaya kalksa Recep Bey'e yaklaşabilir miydi?
3- Protestocu, protestosunu bugün yapsa karakola gitmeden önce dayağın kaç çeşidini tadardı?
4- Protestocu mahkemeye çıkmadan hatta ifadesi alınmadan önce kaç yıl hapis yatar ya da şöyle anlatayım, hapiste unutulurdu?
5- Protestocu bedavadan yattığı bu hapisten yıllar sonra mahkemeye çıkarılınca kaç yıl daha yerdi?
Evet! Recep Bey haklı.
Gerçekten de haklı!
Bugün o tür eylem yapan yok!
Çünkü yapmak için cesaretten başka şeyler de gerekli.
Örneğin, Rahmetli Ecevit'in dönemindeki gibi özgürlük...
Örneğin, Rahmetli Ecevit'in dönemindeki gibi hoşgörü...
Dedim ya, haklı!