BIKTIM ARTIK
İnanın bıktım artık! Evde televizyon açmaya, gazetede ön ve orta sayfaya bakmaya korkuyorum. Hep iktidarın başı, yardımcısı, sözcüleri konuşuyor. Konuşmakla kalsalar yine iyi... Hakaret üstüne hakaretler ediyor, küfürün yanına bol kepçe küfür ekleyip insanlara saldırıyor, kendilerini eleştirenleri müfteri, alçak, namussuz, ahlaksız ilan ediyorlar. Sonra da bana hakaret ettiler diye tazminat üstüne tazminat ve ceza davaları açıyorlar.
KEMAL KILIÇDAROĞLU ve PARTİSİ CHP
Günün modası, ülkemin tek muhalefet partisi CHP'yle onun başkanına saldırmak... Hapse attırıp siyaset sahnesinden silmeye çalışıyorlar. Adamcağız hakkında söylemedikleri kalmadı. O kadar temiz ki 15 yıllık iktidarları döneminde bir şeyler yapamadılar. Alay ederek gözden düşürmeye çalıştılar, akılsızların dışında kimseyi inandıramadılar. Hiçbir açığını bulamadılar. Yoksa onları da yavru muhalefet gibi burunlarından yakalayacaklardı. Olmadı, olduramadılar.
O denli belli ediyorlar ki, korktukları tek insan Kemal Kılıçdaroğlu...
Korktukları tek parti CHP...
Kemal Bey, duruşu, konuşması ve insanlığıyla iktidarın tüm sözcü ve liderlerinden çok farklı. Tam bir devlet adamı...
KESİNTİSİZ 24 SAAT KÜFÜR ve HAKARET SALVOSU
Zaplarken YYKY televizyonlara rastlamamak için kullandığım uydu yayınlarındaki kanal numaralarını bile ezberledim. YYKY televizyon ve YYKY yazarlarla göz göze gelmemek için "Vatanım Sensin"le birlikte belgesellere ve spor yayınlarına sığınıyorum.
Para verip aldığım gazetelerden biri de Hürriyet...
Geçmişte Akif Beki, şimdiyse Abdülkadir Selvi'nin; yanlışlarla dolu, tutarsız ve boş makaleleriyle göz göze gelmemek için doğru dürüst okuyamıyorum bile... Bu tür insanları, sanırım Hükûmet'e yaranmak ve aynı zamanda bendeniz Günay Tulun'un vermekte olduğu gazete paracıklarının boşa gitmesi için kasıtlı olarak baş tacı ediyorlar.
Televizyonlar, iç çirkinliğinin yüze yansıdığını ispat eden araçlardan...
Her türlü iğrenç tip; sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı vakti karşımızda... Maşallah, küfür ve hakaret edebiyatımızın gelişmesine müthiş katkı yapıyorlar. Çarpıtma, suçlama, yalan ve iftira konularında da çok yetkinler.
Hepsi birer ordinaryüs dö la zehir zemberekus!
Gördükleri her mikrofonun karşısında konuşan bu tiplerden bıktım artık! 24 saat bu tipleri görmeye dayanamıyorum. İçim kaldırmıyor.
YUNANİSTAN ZİYARETİ
Türkiye'mde Cumhurbaşkanı unvanını taşıyan A Kal P Genel Başkanı Yunanistan'a gitti. Siz gazetelere bakmayın, garip ama gerçek olan şu ki, Yunanistan olacaklara hazırlıklıydı. Hazırlıksız olansa Recep Bey'di. Daha Lozan'ın kaç devlet arasında imzalandığından bile haberi yoktu. 11 devlet deyiverdi. Oysa imza koyanlar 8 devletti. Kalan 3 devlet ise gözlemciydi. Buyurun sayın: İmzacı devletler; Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya'ydı. Gözlemcilerse ABD, SSCB, Bulgaristan...
Beyefendi, müftülük konusunu düzenleyen anlaşmada da yanıldı.
O da Atina anlaşmasıydı.
YUNANİSTAN'DA NELER OLMALIYDI DA OLDURULAMADI
- Sandım ki, peşkeş çektiği 18 adamızla 1 kayalığımızı geri alacak.
- Sandım ki, Yunan hava sahasının dünyada başka hiçbir örneği olmayan bir şekilde kara sahasından geniş olmasının hesabını soracak.
- Sandım ki "Hava ve denizdeki it dalaşı"ndan sıkıldığımızı anlatıp Yunan Hava Kuvvetleri tarafından vurulan silahsız uçağımızın* hesabını soracak.
- Sandım ki, Türkiye'nin siyaseten zayıfladığı her an, arkasından gizli dolaplar çevirmesini ayıplayacak.
- Sandım ki, ormanlarımızın yakılmasında parmakları olduğunu bildiğimizi kulaklarına fısıldayacak.
- Sandım ki, dönemine göre terör örgütlerini gizli ya da açıkça desteklediklerini yüzlerine vuracak.
- Sandım ki, Kıbrıs Rumlarıyla ortaklaşa "iyi kötü polis" oynamalarından bıktığımızı söyleyecek.
- Sandım ki, "Bize ait alanlarda petrol ve doğal gaz aramayın!" diyecek. - Sandım ki, okullarında okuttukları Türkiye aleyhindeki iftiralarla dolu ders kitaplarını düzelttirecek.
- Sandım ki, Ege adalarını "Derhâl askerî hava alanlarından arındırın!" diyecek. - Sandım ki, adaları silahlardan arındırarak "Anlaşmalara uyun!" komutunu verecek. - Sandım ki, yalan ve iftiradan ibaret "Pontus soykırımını anma gününü (Aslında anmayıp kutluyorlar.) terk edin!" diyecek. - Sandım ki, "Hem Batı Anadolu'da soykırım yaptınız hem de uydurduğunuz bir tarihte 'Türklerin Bize Yaptığı Soykırım Günü' diye bağıra çağıra kutluyorsunuz. (Bunu da anmıyor, açıkça kutluyorlar. Kanunlarını okursanız anlarsınız.) Bu saçmalığa da son verin!" diyecek.
- Sandım ki, ülkemiz üzerindeki emperyal hayallerden vazgeçmelerini isteyecek.
Çok hayalciymişim, çok!
Meğer Yunanistan'la aramızdaki onca konunun en önemlisi, müftü başının seçimi, ikincisiyse Lozan'ı parçalaya parçalaya yok edebilmek için destek aramakmış. Yunan'a, Yunanistan'da kafa tutan (!) "Reis Bey"im sayesinde diplomasinin nasıl uygulanacağını görüp öğrendik. Helal olsun. Başkomutanım Yunanistan'ı öyle bir salladı ki, garipler hâlâ tutunacak yer arıyorlar.
AKLIMDA KALAN SORU
Bu ziyaretin bendeki izleri kalbimin şüphelerle dolması oldu. Acaba Lozan'ın ortaya atılması ve Atina anlaşmasını ilgilendiren müftülük konusunun Recep Bey tarafından Lozan maddesiymişçesine gündeme getirilmesi, 12 adalara dokunulup da 18+1 adamızın işgalinden hiç söz edilmemesi ve yüzeysel olarak ele alınan diğer konular; provası önceden yapılmış danışıklı bir döğüş, yani şike miydi?
Ne yapayım, aklıma gelen bu!
Allah'ın bildiğini kuldan saklamam ayıp olur.
Ne de olsa gece aklına geleni sabah bir emirle uygulatan Reis Bey'in ümmetiyiz.
*Fısıltı gazetelerinde; "bu olayın aslında tek değil birkaç kez olduğu,
açıklanmadığı için Yunanistan'ın iyiden iyiye yüz bulduğu" anlatılıyor.
Günay Tulun