Yarın yerel yönetimlerle ilgili bir seçim var. Televizyon ve gazetelerde kan gövdeyi götürüyor. Öyle yalanlar öyle iftiralar duyuyoruz ki, izlediği seçim sayısını unutan ben bile utanıyorum.
Bu seçimlerin adalet mekanizmasının düzelmesini sağlamayacağı çok açık ama "Umut fakirin ekmeği, ye Memet ye!" kabilinden bizler de yemeğe devam ediyoruz.
MİNİ MİNNACIK BİR HABER
19 ay bu! Dile kolay!
31 çeken aylarla tam aydan artan ve haberde belirtilmeyen günleri de hesaba katarsanız 578 ila 600 arası… Yani günler günler ve günler… O günleri 24 saatle çarpın. Bunun bir de nezarethane faslı var. Haksızlığa uğrayan insan çıldırır!
Birkaç saatte çözümlenecek basit bir incelemenin süresi de neden bu denli uzamakta? Bu da anlaşılır gibi değil!
Allah’tan dileğim, bu derece arızalı, ağır ve hata dolu adalet çarkından düşmanlarımı bile korumasıdır. Bir diğer dileğim de arızalı bu çarkın onarılmamasını, ağır çalıştırılmasını, hatalı işletilmesini isteyen, buna alet olan ve göz yuman herkesin, bu dünyayı terk etmeden önce yaptıklarının hesabını vermeleridir.
BİZDEN GERİYDİLER ŞİMDİYSE ÖNDE
Son günlerde İtalyan adalet sistemini izlemeye çalışıyorum. Daha yirmi yıl önce, az da olsa bizden geri olan bu ülke, şu anda yetişemeyeceğimiz kadar önde… Ne yapıyorlar biliyor musunuz?
Deliller hemen, o konuda uzman olan birimlerle paylaşılıyor.
Örneğin adli tıpla…
Adli tıp da incelemeyi hızla tamamlayıp daha soruşturmanın başlangıcında, hatta sanık tutuklanmadan önce sonucu raporluyor. 19 ay sonra değil.
BİZE ÖĞRETİLENLER YALAN MIYDI
Bir gün bu konuya da değinmek isterim.
- Boynun eğri?
- Nerem doğru ki?
Olayı gören saksağanlardan biri çok uçmaktan yorulmuş ve bahçeli bir evin damına konarak düşmekten kurtulmuş. Saksağanı fark eden ispiyoncular yıldırım gibi Gargamel'e koşmuşlar:
- Gargi! Gargi! Dam üstünde saksağan var!
Zalim Gargamel çok sinirlenmiş, suratı kızıldan kızıla, mordan da mora dönmüş ve ispiyonculardan en soylusuna en mahirine haykırmış:
- Vur beline kazmayı!
Aşağıdaki paragraf, zamanımın orta okul İngilizce ders kitaplarından Gatenby’nin bir bölümünden iki parçalı alıntıdır.
The Browns went to the seaside in August for their summer holiday. The train was very full. But they all found sits.
Mary shouted “Help! Help!”
Hepsi bu kadar.
"Oh keka!" ya da "İşte zekâ!" günü geldi çattı.
Önceki yazılarımdan birinde, birileri için “Atı çalan Üsküdar’ı çoktan geçti!” demiştim. Yanılmışım. “Atı çalan” değil “çalanlar” demeliymişim. Üstelik Üsküdar’ı geçip kaçmamışlar. Tam tersi, Üsküdar'dan başlayarak her yere yayılmışlar. Aman dikkat! Aman aman dikkat!
Hadi bakalım, hemen gidip “Gargamel"le kedisi “Azman Efendi”ye bağlılıklarımızı ispatlayalım. "Şirinler"i kurban olsun onlara!
Az kaldı çıldırtmana!
İnsanlık nerde?
Şeytan aldı götürdü,
Sattı iblise!..
Günay Tulun