En Büyük Virüs Hangi Virüs [Günay Tulun]


Çocukluktan tanıştığımız bir dostum "Amerika Birleşik Devletleri"nden aradı. Her yılın yarısını orada geçirdiğinden bulunduğu çevre hakkında bir hayli bilgilidir. Yaşadıkları bölgede koronavirüs COVID-19 nedeniyle oluşan sıkıntıları, Başkan Trump'un göreviyle ilgili görüşmeler nedeniyle büyük risk taşıdığını, çocuk ve torunlarının durumunu uzun uzadıya anlattı. Konuşmanın sonuna doğru sorma fırsatı buldum:

- Değdi mi? Bunu yapanlar o virüsün kendilerini de vuracağını düşünmediler mi? 
- Sence kim? sorusunu yönelterek soruma soruyla karşılık verdi.
- ABD! diye cevapladım.
- Yanılıyorsun, Çinliler yaptı! dedi. 
İtiraz ettim ama o hiç söz hakkı vermeden devam etti.
- Benim burada çok güvendiğim karı-koca iki Rus profesör dostum var onlar da benimle aynı fikirdeler. Çin bu virüsle dünyaya saldıracak ama önce kendi ülkesine saldı ki halkı bağışıklık kazansın. Profesörlerden kadın olanı kan konusunda ihtisas sahibi! dedi ve Rusya'nın hangi üniversitesinde okuduklarını, karı koca her ikisinin de ne denli değerli bilim insanları olduklarını anlattı. Karşı tarafa duyuramadığım sözlerle itirazımı sürdürmeye çabaladım. 
- İşin başında olmadıklarına göre benden farklı ne biliyorlar ki? 
Sesimin üstüne konuşarak yanıldığımı yineledi ve "İyi düşün" uyarısıyla telefonu kapattı. 

İYİ DÜŞÜNMEK 
Haklı! Bir konu hakkında konuşup yazarken iyi düşünmek gerekir.
Hiçbir görüşü hemen reddetmem. Hiçbir görüşü hemen kabul etmem. Araştırırım. Bilenler bilir, yazdıklarım ilk bakışta tersmiş gibi görünse de asla "lafasaki, pösteki" türünden iş yapmam. Yapanlarla da bilgi alışverişini keserim. Yeni tip denen bu koronavirüsü, 2019'la işaretlenmesine karşın, daha önceki yılların ürünü olduğuna inandığım için önceki salgın nedeniyle araştırmıştım. 

Nereye el atsam altından ABD çıktı...
Bende oluşan kanı, virüsü gezegenimizin başına bela ederek daha şimdiden birkaç bin cana kıyan ülke ABD... Virüs, sınır tanımadan yayılmakta olduğundan ölü sayısının artması bekleniyor.

ABD kaynaklı propagandalardaysa Çin'i namlunun hedefine oturtacak türde videolar yayınlanıyor. Yarın öbür gün Çin'de üst düzey bürokrat, akademisyen, tıp uzmanı ve siyasetçileri satın alıp "Biz yaptık!" dedirtirlerse hiç şaşmam. ABD ve soykırımcı taşeronu Fransa'nın tüm mücadelesinin bu yolda olacağı şimdiden anlaşılıyor. Burada herhangi bir ülkeyi korumak niyetinde değilim. Üstelik Çin'i sömürgeci yapı ve uygulamaları nedeniyle kınayan biriyim. Boyunduruk taktıkları Türklere ve diğer uluslara yaptıklarını anlatmama gerek yok sanırım. Duymayan sağır, bilmezden gelense zulmün ortağıdır. Burada konu Çin'i kınayıp kınamamak değil, doğruları yazıp söylemek.
O hâlde gelin, doğruları konuşalım.  

KORONAVİRÜSÜ ÇİN SALMIŞ OLABİLİR Mİ 
Dünyamızda hiçbir şey imkânsız değil. Çok ahmakça ama hadi gelin, ABD'nin reklamlarından yola çıkarak, "virüsü Çin üretti ve kendi ülkesine saldı" diyelim. Olayların derinine indikçe Çin'in böyle bir şey yaptığı takdirde her iki ayağına da kurşun sıkacağını görüyor, hem sömürgelerini hem de münhasır ekonomik alanlarını kaybedebileceği sonucuna ulaşıyorsunuz. Üstelik halkının bir kısmını da katletmesi gerekecek. Yani akla mantığa uymayacak bir hâl! Böyle bir şey ancak zırdeli bir diktatörün yönettiği ülkede olur. Oysa o tür delilik Çinlilerde yok! Sabırla, hesapla, uygun an kollamakla ün yapmışlardır. Bu nedenle "Ülkelerine karşı yapılan bu biyolojik saldırıyı karşılıksız bırakmaz, bir gün mutlaka bunun intikamını alırlar." diyorum.

Bir ihtimal daha var. Diyelim ki virüsü Çin üretti.
Bu eylem mantık dışı ama tamam diyelim, o zaman şu soruyu da sormak lazım. Laboratuvardan çalıp Çin'in en önemli sanayi bölgelerinden birine saçan kim? 
Gerçi ABD'nin güçlü propaganda silahları 2012 yılı içinde Çin'in bir tür grip virüsü ürettiği yolunda dedikodular yaymakta ama bu işe en çok, ABD'nin mandası gibi hareket eden ülkelerle Çin'in ekonomik gelişiminden korkan ülkelerin basını yer veriyor. Çin'in çabaları, ülkesine karşı yapılan virütik saldırılara karşı tedbir üretme çalışmaları olamaz mı? Her ne olursa olsun "Halkını katlederek bağışıklık kazanmak" gibi bir yorumu anlamamın imkânı yok. Tekrarlıyorum ama bula bula en önemli sanayi bölgelerinden birini seçerek mi yapacaklar (!) bunu! En büyük güçlerini baltalayacaklar ha! Hadi canım! Hadi hadi canım! Hadi oradan!.. Böyle bir şey yapmak için sömürgeleri seçmek varken... 

ÇİN'İN DEMOGRAFİK YAPISINI BİLMEDEN KONUŞMAK 
Bu bölüme; Çin'in sömürdüğü, boyunduruk taktığı ülkelerle demografik yapıya dokunarak başlarsam ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız. Ben onları sıralayayım, siz değerlendirin:

I2016 sayımına göre 48.380.000 nüfusuyla "Çin, Dung, Meo, Yao, Zhuang"lılardan oluşan Guǎngxī Zhuàngzú Zìzhìqū
II- 2004 sayımına göre 23.840.000 nüfusuyla "Dahur, Evenk, Halha Moğolu, Han, Hui, Mançu, Kore ve Rus" kökenlilerden oluşan Nèi Měnggǔ Zìzhìqū yani "İç Moğolistan"
III- 2009 sayımına göre"Han, Hui ve Mançu"lardan oluşan 6.220.000 nüfuslu Níngxià Huízú Zìzhìqū
IV- 2015 sayımına göre 23.597.300 nüfusuyla "Daur, Dongxian, Han, Hui, Kazak, Kırgız, Mançu, Miao, Moğol, Özbek, Rus, Salar, Sibo, Tacik, Tatar, Tibet, Tujia, Uygur ve Zhuang"lardan oluşan Xīnjiāng Wéiwú'ěr Zìzhìqū yani "Sincan Uygur" denen can kardeşlerimizin ülkesi Doğu Türkistan 
V- 2014 sayımına göre 3.180.000 kişiden oluşan Xīzàng Zìzhìqū yani "Tibet"...

Unutmayın lütfen, değerlendirmeyi siz yapacaksınız.

ÇİN'İN EKONOMİK KAVGALARINI BİLMEDEN KONUŞMAK 
Çin'in balıkçılık ve petrol gibi nedenlerle ters düşerek zaman zaman çatışma aşamasına geldiği ülkeler, insanı etkileyecek cinsten... Ben yine sıralayan taraf olayım, değerlendiren de siz!..

Çinliler; münhasır ekonomik bölge problemlerine bağlı olarak Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Brunei, Endonezya, Filipinler, Güney Kore, Hindistan, İran, Japonya, Kuzey Kore, Malezya, Tayvan ve Vietnam ile balıkçılık, petrol ve egemenlik hakları nedeniyle bazen dolaylı bazen dolaysız olarak sürekli çatışma hâlindeler. 

Değerlendirmeyi siz yapacaktınız, unutmadınız değil mi? 

PALAZLANDIĞI HER DÖNEMDE ÇİN'İN BAŞINA BİR BELA DÜŞER 
Eskiler bilir, palazlandığı her dönemde Çin'in tepesine bir salgın hastalık düşer. 1945 yılında Japonya'ya atom bombası atarak yalnız o nesli değil, gelecek kuşakları da mahvedecek denli zalim olan ABD, 1953 yılında biten "Kore Savaşı"nın da baş aktörüdür. Karşısındaki baş düşmansa Çin...
O savaşta eğer "Türk Tugayı" olmasaydı ABD yenilecek, bugün haklarında destanlar düzülen, filmler yapılan kahramanlar kahramanı (!) ordularıysa arkasına bakmadan Kore'den kaçacaktı. ABD'
nin etkin-yetkin grupları, "Türk Tugayı"nı çoktan unuttu ama Çin'i hiç unutmadı. Bu kinle yaşadı.

İşte o Çin, savaşın bitiminden kısa süre sonra, 1957 yılında bir salgın yaşar. Bu salgınlar dönem dönem adı değişerek tekrarlanıp durur. Son yıllarda Çin, ekonomik tırmanışa geçip ihracatta bir dev hâline gelerek açgözlü ABD'nin doymak bilmez çıkarlarını törpülemeye başlayınca, Çin'de yeniden birtakım salgınlar yaşanmaya başladı. O ani salgınların yaratıcıları, mutlaka aşılarını oluşturduktan yani kendilerini korumaya aldıktan sonra virüslerini yaymışlardır. Yoksa akıldan yoksun olmaları gerekir ki bu kadar şeytani zekâya sahip grupların akılsız olduğunu düşünenin kendisi akılsızdır. Olan daima her şeyden habersiz bizim gibi "Tak-Şak ülkeler"e olmaktadır.

Yarın öbür gün satılık bir Fransız, satılık bir İngiliz ya da kindar bir Japon, hatta muhalif bir Çinli ortaya çıkıp Çin'i suçlarsa şaşmayın. ABD'yi hiç söylemiyorum bile... Onlar her zaman, istedikleri her şeyi yapar, sonra da dönüp başkalarını suçlarlar. Can çıkmadan huy çıkmazmış, bunu sürdüreceklerdir de... 

ŞU SÖZLERİME MİM KOYUN 
ARTIK İNSANLIĞI YOK ETMEK ÖYLE KOLAYLAŞTI Kİ... Tek bir uçağını herhangi bir ülkenin üzerinden yasal yollarla geçirmen yeter. Hatta uçağa bile gerek yok, bu işi dronlarla halledersin. Geçerken de aşağıya biraz toz ya da sıvı attın mı şeytana pabucunu ters giydirirsin. 

GELELİM "AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ"NE
Herkesin bildiği gerçek şu: ABD, uzun süredir Çin'in ekonomik hegemonyasını kırmaya çalışıyor. Bunun için de birtakım tedbirler alıp duruyor. Ne yaparsa yapsın şu ana dek bunu başaramadı. Siyasilerin söylemleri sonucu, ülkede hatırı sayılır bir kitle Çin düşmanlığı yapıyor. Her ekonomik sıkıntının ardında Çinlilerin olduğunu düşünüyorlar. ABD'de devletin komplo seven örgütlerinin dışında da birtakım ilginç milliyetçi çevreler olduğu, Ku Klux Klan türü örgütlerin hâlâ faaliyet gösterdiği ve şimdiki en büyük hedeflerinin de Çin olduğu malum... Özellikle Evangelistlerin nüfus kırımı yoluyla dünyaya hâkim olma düşüncesi gülüp geçilecek bir hâl değil. Önemli ve korkutucu...

ABD'de kan üzerinden farklı ırklara göre uygulanabilecek özel biyolojik silah yapımına çalışıldığı da uzun yıllardır gündemden düşmeyen bir olgu... Hatta "Beyaz Amerika"yı gerçekleştirebilmek için yalnızca renkli ırk mensuplarını ortadan kaldıracak bir kimyasal üretildiği, kullanıldığı ve sonucun tam bir fiyasko olduğu da fısıldanan bilgiler arasında... Madde deneme faslında doğaya salındığında işlemi yapan beyazları ve yakın çevredekileri vurmuş. Olay yerelleştirilerek toplu tarikat intiharı örtüsü altında kamuoyunun dikkatinden kaçırılmış. 

Kanada'da, kuş popülasyonunun yoğun olduğu bir bölgede tek kuş türünün öldüğünü kaç kişi hatırlar. Nedeni araştırılır. Şüpheler ABD'nin üzerinde yoğunlaşsa da beklenen itiraf gelmez, geldiyse de duyurulmaz. Afrika'da da belli maymun gruplarında benzer olaylar yaşanır ama bizler onun nedenini de öğrenemeyiz. Dünyaya nizam verme peşindeki ABD'yi karalayanlarsa teker teker atta giderler. 

Sonuçta, "Beyaz Amerikalı"larla ters orantı oluşturacak sayıda; Latinler, Sarı Irk’takiler, Siyah Irk'takiler ve Amerika’nın gerçek sahibi olan Amerika Yerlileri hastalanır ve ölürse sakın ola şaşmayın. Hem tüm delillere rağmen Çinliler suçlanarak Dünya kamuoyu buna inandırılacak hem de “Beyaz Amerika Hareketi”yle Beyaz Irk dışındaki ırkların sayısı azınlıklar seviyesine indirilecek. O seviyeyi ileride hangi yeni tehlikeler karşılayacak, Allah bilir. Tek taşla çok sayıda kuş vurmak işte böyle bir şey.

ÜLKELER ŞİRKETLER ve TAŞERONLAR  
Virüsün dünyaya duyurulmasını takip eden sürede, 2019 ve öncesinde bu virüsün pandemik bir hâle neden olacağı düşüncesiyle aşı konusunu içeren raporların tutulduğu, patent başvurularının ve patent alımlarının yapıldığı ortaya çıktı. Bir kısmı dedikodu safhasında bir kısmı da belgeli olan bu işlemlerin içinde kimler yok ki? ABD, Almanya, Fransa, İngiltere ve birkaç ülke daha... Konuyla ilgili ünlü şirketler arasındaysa GSK-GlaxoSmithKline, Pasteur Enstitüsü, devlet destekli bir İngiliz kuruluşu ile Bil Gates'in adı da var. Konumuzla ilgili her patent iddiasının numaraları TYD olarak elimizde ama ama onları belge asıllarına ulaşamadığımız için yazmayacağım.

Kısaca söz edersek; 2006 yılında ABD Şirketi Kyron Pharma Consulting virüsle ilgili patenti alıyor. Bilahare bunu ünlü ilaç şirketi GSK-GlaxoSmithKline’ye satıyor. GSK'nin aşılarla ilgili çalışmalar yaptığını unutmayalım.

Avrupada'ysa İngiliz Hükûmeti'ne bağlı Biotechnology and Biological Sciences Research Council'in yani Biyoteknoloji ve Biyolojik Bilimler Araştırma Konseyi'nin bir bölümünü oluşturan Pirbright Enstitüsü devreye girer. Bu tip oluşumlar, "devlet tarafından finanse edilen araştırma enstitüsü ve kayıtlı hayır kurumları" vasfındadır. Virüs, aşı, patent iddialarının ardında, bu enstitüyle bağlantısı olan Bil ve Melinda Gates Vakfı'nın bulunduğuna dair söylentiler çıksa da kesin olarak doğrulanmaz, iddia düzeyinde kalır. Tarihler ve ifadeler karmaşıktır ama Gateslerin, Wuhan ve pandemik yayılımla ilgili tezleri ve bu tezleri benzetimlerle duyurma şekli zihinleri bulandırır. Pirbright'da GSK gibi aşı çalışmalarıyla bilinen bir enstitüdür. ilgili olarak patentten söz ediliyor ve elimde bir numara da var ama belge aslına ulaşamadığım için o konuyu irdelemeyeceğim.  

ABD'nin birtakım biyolojik silahları elini kirletmeden taşeronlarına yaptırttığı da malum. Taşeronlar bu işleri, hem ABD'den hem de kendi ülkelerinden uzakta ileride suçlanabilecek potansiyele sahip ülkelerde "yardım veya yatırım" adı altında yapıyorlar. Burada oyunun taşeron ülkesi olarak Fransa, işin başındaki kişi olarak da ısrarla "Neden İsrail yeterince etkilenmedi?" sorusu eklenerek Yahudi kökenli olduğu söylenen biri işaret ediliyor, Yves Lévy... Yahudi olmasının bence hiç önemi yok, herhangi bir kökten gelebilir hatta Türk de olabilirdi. Önemli olan onun kimliği...

Peki kim bu Lévy? Önce tıp doktoru olduğunu yazayım, sonra profesör olduğunu, en sonda da en çarpıcı özelliğini; yani bir klinik immünolog ve araştırmacısı olduğunu... İmmünoloji, insan dâhil çeşitli organizmaların bağışıklık sistemleri ile ilgilenen bir tıp dalı... Öf öf öf, öf ki ne öf! 

Sıkı durun şimdi; bu Lévy 2018 yılına dek "Fransız Sağlık ve Tıbbi Araştırma Enstitüsü Inserm"de CEO olarak görev yapmış. Wuhan'da bir tıbbi laboratuvarda çalıştığı ve Pasteur Enstitüsü'yle sıkı ilişki içinde olduğu söyleniyor. Bitti mi hayır! Eşinin vasıflarına da bir göz atın lütfen! 

Adı Agnès Buzyn!.. Buzyn, "Fransa Ulusal Kanser Enstitüsü" yönetim kurulu başkanlığı, "Uluslararası Kanser Araştırmaları Merkezi"nde Fransayı temsilen yetkili kurul başkanlığı, "Yüksek Sağlık Otoritesi Başkanlığı" ve "Fransa Sağlık ve Dayanışma Bakanı" gibi sağlıkla ilgili çok önemli görevlerde bulunmuş; organ nakli ve kanser immünoterapisi alanında uzman hematolog profesör... 

Yardım ve yatırım (!) yapılan yerse Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti'nin başkenti Hanoi...
Aynen katil Yunan'ın, denize döküle saçıla Türkiye'den kaçışına benzer şekilde Vietnam'dan kaçan son işgalci güç kimdi dersiniz? Bir başka katil, ABD!..
Alın size intikamlarla süslenmiş bir komplo teorisi daha...

Koronadan sonra forona, morona, torana virüsleri de çıkıp dünyayı sararsa şaşmam.
Ya Çin, virüse virüsle karşılık verirse? Allah dünyamızı misilleme furyasından korusun.
Öyle bir hâl başımıza gelirse sakın bana "Sen kâhin misin?" diye sormayın. Değilim!

ACABACILARA 
"Hadi Canım sen de" mi dediniz, "acaba" mı diyorsunuz?
O hâlde arıların kayboluşunu nasıl açıklayacaksınız? Kelebekler neden azaldı? Kazakistan'da 2015 yılında yaşananlar için ne diyeceksiniz? Sayılar 85, 90, 200.000 gibi birbirinden çok farklı yazılıyor ama bizim ulaştığımız bilgilere göre o olayda 297.000 antilop birkaç saat içinde aniden ölmüştü. Bu tür olayların bunlarla sınırlı kalmadığını bilmelisiniz. Sıradan biri olan ben bile hemen şimdi, birçok olayı sayabilirim. Tabii ki bu tür kimyasalların illa Kazakistan olayındaki gibi havadan atılması, suya katılması şart değil. Bunu yapanlar öylesine uyanıklar ki "verim artıran çiçek, sağlıklı arı" ilaçlarıyla aynı işi, hem de paramızı alarak, bize yaptırıyorlar.

BAZI İDDİALAR 
Tanıdığımız, yaramazlıklarına karşı bağışıklık kazandığımız ve birlikte yaşamaya alıştığımız virüslerin bir anda ölümcül yaratıklara dönüşmesi, o virüslere laboratuvar ortamında müdahale edilmesi sonucu oluyor. Korona, yeni tip korona ve ebola benzeri virüsler laboratuvar mahsulü... Buzulların erimesi sonucu bağışıklığımızın olmadığı virüslerin ortaya çıkabileceği iddiaları doğru olabilir ama saydığım virüs türleri onlardan değil.

Bağışıklık kazandığımız virüslerin bu denli ölümcül hâle gelmesi için o virüse bir başka virüs ya da virüslerin katılması gerekir. Genelde biyolojik silah araştırma laboratuvarlarında yapılan bu işlem sonucu "mutasyon" dediğimiz değişim ortaya çıkar. Ortada artık yepyeni bir virüs vardır ve bu yeni virüs yaşatılabilirse genelde bileşimindeki virüslerden çok daha güçlü, çok daha öldürücü olur. Aksi hâlde amaca hizmet etmeyen bir materyal olarak yok edilir.

Virüsler laboratuvar ortamı dışında da insandan hayvana, hayvandan insana, insandan insana, hayvandan hayvana geçerken doğal yollarla mutasyona uğrayabiliyor. Virüsün doğal yoldan mı yoksa müdahaleyle mi değişime uğradığını saptamak mümkün. Bu işlemler de benzer laboratuvarlarda yapılıyor.

Bir de virüslerin laboratuvardan kaçma hadisesi var! Bu bahaneler zincirindeki söylemlerden biri... Şunu bilmek de yarar var, üretildiği yer bir afetle karşılaşmadıkça hiçbir virüs laboratuvardan kaçamaz. Egemenlerin biyolojik silah olarak kullanılmasına karar verdiği virüsler de kaçarak değil, tıpış tıpış yürüyerek çıkar laboratuvardan. Bu tür laboratuvarlar ileri teknikle donatılmışlardır. Üretilen virüsler bazen başlangıçta bazen de belli bir seviyeden sonra insanla temas ettirilmezler. Diyelim ki laboratuvarın üretim bölümünde içi virüsle dolu bir tüp içeriği sağa sola saçıldı. O bölüm hemen izole edilir. Hem de içindeki çalışanlarla birlikte... Çalışanların virüsten arındırılma işlemleriyse bu izolasyondan sonra başlar. Özetlersem; virüsler kaçmaz, dışarı taşınır.

İRAN'LA İTALYA'YI SORMAYACAK MISINIZ
Anlaşılan İran'ı sormayacaksınız. Çünkü İran'ın, ABD ile girdiği nükleer tesis ve uranyum işleme kavgasını kulaklarınızı kapasanız dahi duymuşsunuzdur. İran ABD'ye boyun eğmedi, kafasındakini bazen gizli bazen de açıktan açığa yapmaya koyuldu ve ona koronayla ders verildi.

Peki İtalya neden bu duruma düştü?
Onlar son zamanlarda Çin'e çok yaklaştılar. İpek Yolu projesinde birlikteler. 2019 Mart başında Trump İtalya'yı kimine göre aba altından bana göreyse açıkça tehdit etti ve "Sakın Çin'le anlaşma yapma!" dedi. İtalyanlarsa duruşunu korudu, üstelik Çin başbakanını ağırladı. İki ülke 2014 yılında da 8 milyar avroluk bir anlaşma yapmıştı. Dik durmaya çalışan İtalya; Truva Atı, Çin casusu, hain damgalamasıyla "Sen görürsün!" tehdidini yedi ve göreceğini gördü. Gününü görme olayı aynı zamanda AB için de bir uyarı oldu. Çünkü bu birlik, hatta Sırbistan bile Çin'le yakınlaşarak ABD'yi kızdırmaktaydı. Tabii ki koronavirüs oralara da sıçradı. Bunun için özel bir çaba da gerekmedi, serbest dolaşım yetti de arttı bile... Şu anda Avrupa'da virüs bulaşmamış ülkeler olduğu söyleniyor ama buna inanamam. Bu inanmama durumum Türkiye için de geçerli... Bence en korkuncu da bizde yaşanabilir. Çünkü AKalPe ülkenin tüm düzenini yok ederken kontrol çarklarını da kırdı.

Size üç soru sorabilir miyim?
Dünyanın en büyük virüsü korona mı yoksa başka bir şey mi? Örneğin bir ülke...
Ülkemize musallat olan “Bay Virüs ve çetesi” neden hâlâ sorumsuzca davranmakta?
Rusya nereye gitti? Hiç sesi soluğu çıkmıyor.

BEYAZ AMERİKA'DAN SAYIN OSMAN DURMUŞ'A 
Beyaz Amerika fiyaskosu, ABD'de ara sıra meydana gelen toplu tarikat intiharlarını hatırlatıyor. Yalnız onları değil tabii... Kansere yakalandığı ajitasyonuyla adına kampanyalar düzenlenen, toplanan 160.000 ünite kanın 120.000'ini ABD'ye kaçıran ve kaçırma olayının hemen ertesinde aniden iyileşen Adnan Oktar müridi "Dr. Oktar Babuna"yı da...  Kalan 40.000 ünitenin kaçışını eski sağlık bakanı "Sayın Osman Durmuş" engellemişti. Adamcağız ülkesi için yırtınmış, "Türk halkının gen haritası artık ABD’nin elinde... Kan örneklerinin yurt dışına gönderilmesi genetik şifremizin çözülmesi açısından Türkiye için stratejik tehlikedir." demişti de insanımız her zamanki gibi hiç araştırmadan ona gülmüştü. Kendisi itiraf etmeyebilir ama gülenlerin arasında partisi, partisinin başında da bugünün iktidar destekçisi Bahçeli vardı.

Zaman ve bu virüs olayları Sayın Osman Durmuş'un haklı olduğunu göstermedi mi?
Sizce!.. Ya sizce?.. Ne dersiniz?


BİLGİ NOTU
- Dijital Yazı İşleri'nin notu: Makale ilk kez, "Bir Tuhaf Hastalığı İzlemek"
başlığıyla 13 Mart'ta Türk Yazın Dünyası'na bağlı sitelerde yayınlanmıştır.

MAKALE SÖZLÜĞÜ
- Biotechnology and Biological Sciences Research Council: Konseyin mev-
cudiyetinden şüphe edenlerin araştırması amacıyla İngilizce adı verilmiştir. 
- Benzetim: Böyle bir bilgiyi paylaşmak zorunda kaldığım için çok üzgünüm
ama Türkçesini yazınca o da nedir diye soranlar oluyor. Simülasyon demek. 
- TYD: Sessizliğin Sesleri Grubu ile Yazarlar ve Ozanlar Grubu'nun içinde yer
almakta olan tüm kuruluşların bağlı olduğu merkez yani Türk Yazın Dünyası
- Tak -Şak Ülkeler: Tak sesiyle topuklarını vurarak, şak diye emredileni yeri-
ne getiren yani yöneticilerinin, başka ülke yöneticisinden emir aldığı ülkeler.



 Günay Tulun 13.3.2020





  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN