Ömer Sağlam 18.4.2020
Kur'an'da Geçen Zülkarneyn Büyük İskender midir [Ömer Sağlam]
Öncelikle Kehf Suresi'nin 83-101 ayetlerinde anlatılan
Ye'cüc Me'cüc ve Zülkarneyn kıssasını aktaralım özetle:
Zülkarneyn iktidar, yani güç sahibi birisidir ve ihtiyaç
duyduğu her şey kendisine verildiğine göre Allah'a inanan bir mümindir. Önce
batı yönünde, güneşin deniz veya bataklık bir bölge (kara balçık) üzerinden
battığı yere kadar bir sefer düzenliyor. Gittiği yerde cezalandırılması veya
ıslah edilmesi gereken insan topluluklarıyla karşılaşıyor. Sonra yönünü doğuya
çevirip doğu yönünde bir sefer düzenliyor. Doğuda ulaştığı yer yeşilliği
olmayan kurak bir bölge belki de bir çöl. Arkasından yönü, yani hangi tarafa
gittiği belli olmamakla birlikte üçüncü bir sefer daha düzenliyor ve gittiği
yerde bir kavim Ye'cüc ve Me'cüc denilen bozguncu bir kavimden şikayetçi olarak
kendilerini onların şerrinden korumasını, Ye'cüc'le Me'cüc ile kendi aralarında
bir set/engel yapmasını istiyorlar ve hatta bunun için kendisine bedel ödemeye
hazır olduklarını söylüyorlar. Zülkarneyn ise herhangi bir bedel talep
etmeksizin onların da emek ve malzeme yardımıyla iki dağın arasına demir ve
bakır alaşımından (Tunç'tan) bir set yapıyor ve böylece Ye'cüc ve Me'cüc'ün
geçişine engel olup, kendisinden yardım isteyen kavmi kurtarıyor! Ayetlerin
devamında da Ye'cüc Me'cüc benzeri bozguncu kavimlerin cehennemle tecziye
edileceğinden bahsedilmektedir.(1)
Ulemâ, Kehf Sûresi'nin 83-101 ayetlerinin nüzul/iniş
sebebini, Hz. Muhammed'in peygamberliğini sorgulayan Mekkeli Müşriklerin, bir
heyet göndererek bu konuda Ehl-i Kitap olan Medineli Yahudi alimlerinden yardım
istemeleri üzerine ve Yahudi alimlerinin, onlara "Muhammed’e, geçmiş
zamanlarda mağaraya sığınmış gençleri(Ashab-ı Kehf); dünyanın doğusunu ve
batısını dolaşmış olan adamı(Zülkarneyn); rûhun ne olduğunu sorun; eğer bunları
size bildirirse o bir peygamberdir, ona uyun; aksi takdirde bir falcıdır, ona
istediğinizi yapabilirsiniz” demeleri üzerine, yani bir anlamda Müşriklerin,
Yahudilerin verdiği kopya bilgilerle Peygamberi imtihana tabi tutmak istemeleri
üzerine indirilmiştir şeklinde açıklıyorlar(2)
Peki Kimdir Bu Zülkarneyn?
Kur'an ayetlerinden hareketle ve nüzul sebebi olarak
gösterilen bilgileri doğru kabul ederek en azından Zülkarneyn'in yaşadığı zaman
dilimi hakkında bir kanaatimiz oluşuyor. İlk başta, bu şahsiyet Hz. Muhammed'in
Peygamberliğinden önceki bir dönemde yaşamıştır. Peki ne kadar önce? Bu sorunun
cevabını da nüzul sebebi olarak gösterilen hadiseden anlıyoruz. Zira bu
şahsiyet, Yahudiler için de önemli bir şahsiyet ve bu önem, söz konusu ismin
muhtemelen onların dini metinlerinde de geçmesinden ileri gelmektedir. Şu halde
Zülkarneyn, en azından Tevrat'ı yeni baştan yazan ve böylece yazdıkları Yahudi
dini literatürüne (TANAH) kaynaklık eden Rahip Ezra'nın, yani Kur'an'da ismi
Üzeyr olarak geçen (Tevbe/30) ve tıpkı Zülkarneyn gibi peygamberliği şüpheli
olan şahsın yaşadığı dönemden (M.Ö.4.-5. yüzyıl) de önce yaşamıştır. Belki de
bu isim Tevrat'ın orijinal halinde de bulunmakta idi ki; bu durumda Zülkarneyn
ismini, Hz. Musa'dan (M.Ö. 1393-1273) önceki tarihlere ya da en azından Musa'ya
kadar götürebiliriz.
Cengiz Duman "Kur'an ve Tevrat Metinlerinde Zülkarneyn
Anlatımları" başlıklı makalesinde, Kur'an'daki ismiyle
"Zülkarneyn" şeklinde olmasa bile "Kur'an'ı Kerim'de geçen
'karn' boynuz kelimesi ile benzer kullanımlar Tevrat'ın, Daniel kitabının
çeşitli bab'larında yer almaktadır." diyor ve boynuzun, siyasi güç ve
kudrete işaret eden bir mecaz olduğunu söylüyor. Şu ifadeler, makalesinde
"Boynuz" ile ilgili anlatımların bulunduğu Tevrat ayetlerini ayet
numaralarıyla birlikte tek tek aktaran Cengiz Duman'a aittir "Tevrat'ta
yer alan boynuz kelimeleri ile alakalı anlatımlarda boynuzun şekilsel
anlatımından ziyade onun bir güç simgesi olarak ifade edildiğini görmekteyiz.
Tevrat metinlerindeki boynuz kelimesinin geçtiği yerlerde güç, üstünlük ve
iktidar mücadelesi anlatımları bulunmaktadır.."(3)
"Ye'cüc Mecüc ve Zülkarneyn Üzerine" başlıklı bir
önceki yazımızda ise Ankara Ü.İlahiyat Fakültesi'nden Doç. Dr.Yasin Meral'in
"Yeʾcūc ve Meʾcūc Kelimelerinin Etimolojisine Dair" başlıklı bilimsel
yazısında, "Yeʾcūc ve Meʾcūc, Yahudi kutsal kitabı Tanah’ta Gog ve Magog
isimlendirmeleriyle karşımıza çıkmaktadır. Hezekiel Kitabı’nda yer alan
anlatıma göre Gog ve Magog, ahir zamanda İsrailoğullarına saldıracak ve
Tanrı’nın müdahalesiyle yok edilecektir.." dedikten sonra 7 nolu dipnotta
Hezekiel hakkında şu bilgileri vermektedir:
"Peygamber Hezekiel, yaklaşık MÖ 622 yılında Kudüs’te doğmuş ve MÖ
570 yılı civarında Babil’de sürgünde vefat etmiştir. Hezekiel, Nebukadnatsar’ın
MÖ 597 yılında Kudüs’ü ilk kuşatması sırasında esir edilip Babil’e sürgün
edilenler arasındadır."(4) şeklinde ifadeleri olduğunu zaten belirtmiştik.
Bütün bu bilgiler de gösteriyor ki; Ye'cüc Me'cüc ve Zülkarneyn gibi Kur'an
kıssaları, farklı isimler altında
Tevrat'ta da geçmektedir.
Zülkarneyn'in, peygamber olup olmadığı konusunda farklı
görüşler vardır. Yani onun Peygamber olduğu konusunda İslam Uleması arasında görüş birliği yoktur.
Gelin görün ki; en azından bize göre; ayetlerde özellikleri ve başardığı işler
anlatılan Zülkarneyn, Kur'an'da adı geçen pek çok peygamberden bile önemli
işlerin altına imza atmış bir şahsiyettir ki; bu yönüyle ona peygamberdir diyen
İslam alimleri de vardır(5).
Öte yandan müfessirler ve İslam tarihçileri, bu şahsiyetin,
gerçekte kim olduğuna kafa yormuşlar ve bu meçhul şahsı, özelikle tarihin
akışına yön veren ünlü bir şahsiyetle ilişkilendirmek için didinip durmuşlardır.
"Meselâ onun, Aristo’nun öğrencisi Makedonya kralı İskender, Himyerli Ebû
Karîb Şemmâr, Merzübân b. Merdübâ el-Yûnânî, Hermes, Zîyezen el-Himyerî, Yemen
krallarından Sa‘b b. Râyiş olduğu söylenmiş ve daha başka isimler zikredilmiş,
hatta bir melek olduğu dahi ileri sürülmüştür."(6)
Bu tür görüşleri analize tabi tutan müfessirler ise mesela
Zülkarneyn olabilecek şahısların arasında (birçok kaynakta adı zikredilmekle)
biraz daha öne çıkan Makedonyalı Büyük İskender'e, "Zülkarneyn’in
Makedonya Kralı İskender olduğu iddiası isabetli görülmemektedir. Zira milâttan
üç yüz küsur sene öncesi gibi yakın bir tarihte yaşamış ve dünya tarihinin
seyrini değiştirmiş olan bir liderin hayatının önemli olaylarının meçhul
kalması ve yaptığı çok güçlü bir seddin nerede bulunduğu ve buna sebep olan
Ye’cûc ve Me’cûc’ün hangi kavimden olduğunun bilinmemesi zayıf bir ihtimaldir. Onun
Hz. İbrâhim zamanında yaşadığı yolundaki rivayet de bu tespiti
desteklemektedir. Ayrıca Makedonyalı İskender’in mümin değil, bâtıl inançlara
sahip bir kimse ve puta tapan bir milletin hükümdarı olduğu bilinmektedir. Halbuki ilgili âyetlerden anlaşıldığına göre
Zülkarneyn mümin ve sâlih bir kuldu. Kısacası Zülkarneyn’in özellikleri Büyük
İskender’e uymamaktadır. Kur’an’da söz konusu edilen Zülkarneyn’in gerek
özellikleri gerekse fethettiği ülkeler dikkate alınarak onun M.Ö. 2200’lü
yıllarda hüküm süren Akad kralı Naram-Sin olmasının güçlü bir ihtimal olduğu
belirtilmektedir"(7) diyerek itiraz etmişlerdir.
Bize göre de Büyük İskender'in hayat
hikayesine(M.Ö.356-323), kral olduğu dönemde (M.Ö.336-323) yaptığı icraatlara,
yönetim şekline ve yapmış olduğu seferlere bakılırsa; Kur'an'da geçen Zülkarneyn'in
Büyük İskender olamayacağı açıktır. Zira Büyük İskender, kan dökücü bir
zorbadır aynı zamanda. Kral olduğunda yaptığı ilk icraat muhaliflerini
öldürtmek olmuş, gittiği yerlerde de çok fazla kan dökmüş, bazı yerleşim
yerlerini yakıp yıkmıştır. Tanrı tanımaz ve Paganist olduğu kuvvetle
muhtemeldir! Hatta hakkında "Zeus'un oğlu" diyenler olabildiği gibi
ilahlık iddiasında bulunduğunu söyleyenler de vardır.(8)
Üstelik Kur'an'ın bildirdiğinin aksine, ilk seferini, hatta
bütün seferlerini doğu yönünde yapmıştır. Makedonya'dan çıkmış, önce
Anadolu'ya, oradan güneye inip Suriye-Filistin üzerinden Mısır'a, oradan dönüp
Anadolu, İran, Afganistan üzerinden bugün Pakistan olarak bilinen topraklara
kadar gitmiştir. Yani haritaya bakılırsa Hindistan'ın tamamını ele geçiremediği
de görülmektedir. Fethettiği toprakların sınırlarında Adriyatik, Ege, Akdeniz,
Karadeniz, Hazar Denizi, Kızıldeniz, Basra Körfezi ve Hind Okyanusu gibi irili
ufaklı bir çok deniz bulunmaktadır.
Mealciler, Kehf Sûresi'nin, Zülkarneyn kıssasının
anlatıldığı bölümünde bulunan 86. ayetinde geçen "Aynin Hamietin"
tamlamasına, genelde "Kara Balçık", "Kara Çamur",
"Kopkoyu Bulanık Bir Su", "Siyah Çamur" olarak tercüme
etmektedirler. "Sıcak su kaynağı" olarak tercüme edenler de
vardır!(9)
Acaba bahsedilen bu "Kara Balçık" veya "Siyah
Çamur", bir petrol bölgesi olabilir mi? Müfessirlerin
"Zülkarneyn" olabileceklerini söyledikleri hemen bütün isimlerin
bugün dünyanın en zengin petrol yataklarının bulunduğu coğrafyalarda hüküm
sürdükleri bilinmektedir ki; buna Büyük İskender de dahildir. Ancak o, Kur'an
ayetlerinin aksine ilk seferini batı yönünde değil, doğu yönünde yapmıştır.
İsterseniz gelin, İslam'dan önceki asırlarda çok büyük
imparatorluklar kuran uluslara ve
üzerinde imparatorluklar kurulan coğrafyalara şöyle bir bakalım:
1-İskit (Saka)İmparatorluğu: M.Ö. 8. ve M.S. 3. yüzyıllar
arasında hüküm sürmüşlerdir. En geniş sınırları Merkezi Asya'da Aral Gölü'nün
batısından ve güneyinden başlayarak Hazar Denizi'ni içine alacak biçimde
Karadeniz'in kuzeyinden batısına ve Balkanlara kadar, ayrıca Kafkasya'yı da
içine alacak biçimde geniş bir coğrafyada egemen olmuşlardır. Orta Asyalı
olmakla ilk Türk devleti olarak kabul edilirler. Seferlerini doğudan batıya
doğu yöneltmişlerdir.
2-Ahemeniş (Pers) İmparatorluğu: M.Ö. 550-330 yılları
arasında sınırları zaman zaman Hindistan'dan Marmara ve Akdeniz'e kadar
uzanacak biçimde 8.5 milyon km. kareye ulaşan bir imparatorluk kurmuşlardır.
3-Büyük Hun Devleti: M.Ö.220-45 yılları arasında hüküm süren
Türk Devleti. Teomon tarafından kurulmuş, oğlu Mete (Oğuz Han) tarafından en
geniş sınırlarına ulaşmış, Çin'i yenilgiye uğratarak vergiye bağlamışlardır.
Ye'cüc Me'cüc ve Zülkarneyn'in, Oğuz Han ve Çinlilerle ilişkilendirilmesine
sebep olan Çin Seddi onların döneminde (M.Ö.214) ve onların saldırılarına karşı
yapılmıştır. Devletin merkezi Orta Asya olmakla birlikte sınırları Büyük
Okyanus'tan Hazar Denizine kadar uzanıyordu.
4-Batı (Avrupa) Hun Devleti: M.S. 374-496 yılları arasında,
Hazar Denizi'nden başlayıp, Karadeniz, Baltık Denizi ve Atlas Okyanusu'na
(Kuzey Denizi) kadar olan bölgede hüküm süren ve kavimler göçü yaratarak
bugünkü Avrupa'nın oluşmasında etkili olan Türk Devleti. Devletin en ünlü
hükümdarı Attila'dır ki; Kotoliklerin Merkezi Roma'yı ve Ortodoksların Merkezi İstanbul'u baskı
altına almıştır. Devletin güneydoğu ucu, bugünkü İran, Irak, Doğu Anadolu ve
tekmil Kafkasya'yı kapsıyordu. Akınları, doğudan batıya doğru bir seyir
izlemiştir.
5-Sasani İmparatorluğu: M.S. 225-651 yılları arasında, sınırları
zaman zaman bugünkü Pakistan'dan başlayıp Marmara Denizi'ne ve Mısır'a (Arap
yarımadasının doğu ve güney kıyılarını da kapsayacak biçimde) kadar uzanacak ve
6.6 milyon km. kareye ulaşacak biçimde bir devlet kurmuşlardır.
6- 1. Göktürk İmparatorluğu: Göktürkler, Merkezi Asya'da
güçlü bir imparatorluk kurmuşlardır ki; bu devlet M.S. 552-581 yıllarında 6
milyon km. karelik bir alana hükmediyorlardı.
7- Han Hanedanlığı: Merkezi Asya'dan Büyük Okyanus
kıyılarına kadar uzanan coğrafyada M.Ö. 206-M.S 220 yılları arasında sınırları
bazen 6.5 milyon km. kareye ulaşan güçlü bir devlet kurmuşlardır.
Diyanet'in "Kur'an Yolu" tefsirine,
"Kur’an’da söz konusu edilen Zülkarneyn’in, gerek özellikleri gerekse
fethettiği ülkeler dikkate alınarak onun M.Ö. 2200’lü yıllarda hüküm süren Akad
kralı Naram-Sin olmasının güçlü bir ihtimal olduğu belirtilmektedir"
şeklinde geçen Naram Sin'in hangi özellikleri bizim ulemada
"Zülkarneyn" olabileceği kanaati uyandırdı bilmiyoruz, ancak Naram
Sin hakkında verilen şu bilgiler onları yalanlayacak gibi gözüküyor: "(Naram
Sin) M.Ö. 2254-2218 yılları arasında hüküm sürmüştür. Naram Sin Büyük
Sargon'un torunuydu. Hükümdarlığı sırasında imparatorluk doruk noktasına
ulaştı. Kendisi, Mezopotamya'da kendini ilah ilan eden ilk kişiydi.
Kendisinden öncekiler gibi (Lugal-Anne-Mundu gibi) (o da kendisini) 'Dört
Köşenin Kralı' ilan etmişti."(10)
Görüldüğü üzere; ve tıpkı Büyük İskender gibi, Naram Sin de,
Allah'a inanmayı ve onun emriyle hareket eden birisi olmayı bırakın, tam
tersine kendisini Tanrı ilan eden birisidir! Dahası, Hz. İbrahim'in mücadele
içinde olduğu Nemrut'un bu Naram Sin olduğunu iddia edenler de vardır ki;
bunlara göre Bakara Suresi'nin 258. ayetinde bahsedilen kişi, işte bu Nemrut Naram
Sin'dir. Ayette şöyle denilmektedir:
"Allah'ın kendisine mülk verdiği o kimseyi, görmedin
mi? Ki o, İbrahim'le, Rabb'i konusunda mücadele ediyordu. İbrahim dediği zaman,
'benim Rabb'im O ki, diriltir ve öldürür.' (Nemrut) dedi ki: 'Ben de
diriltir ve öldürürüm.' İbrahim dedi ki: 'Muhakkak benim Rabb'im,
Güneş'i, doğudan getiriyor, sen de onu, batıdan getir.' (Bunun üzerine) o
Hakk'ı örten şaşırdı. Muhakkak Allah, zalim kavmi hidayete erdirmez."(11)
Anlaşılan, bizim bir kısım ulema, bu ayette geçen "Allah'ın
kendisine mülk verdiği o kimseyi, görmedin mi?" ifadesiyle, Kehf
Suresi'nin 83. ve 84. ayetlerinde geçen "Sana Zülkarneyn hakkında soru
soruyorlar. De ki: "Size onunla ilgili bir parça okuyacağım. Gerçekten biz
onu yeryüzünde iktidar sahibi kıldık, ona (muhtaç olduğu) her şey için bir yol
öğrettik" ifadelerini yan yana
getirerek böyle bir kanaate varmışlar.
Oysa Hz. İbrahim'in mücadele içinde olduğu ve kendisini hak
dine davet ettiği kişinin Naram Sin olduğunu iddia edenler Bakara Suresi'nin
258. ayetinde bahsi geçen kişinin Naram Sin olduğundan bahisle, onun hakkında
şöyle diyorlar: "Bu ayetin bize verdiği ipuçları şunlardır: Birincisi,
aradığımız Nemrut oldukça büyük bir devletin kralıdır. İkincisi,
çok açık bir şekilde 'tanrılık' iddiasında bulunmaktadır. Üçüncüsü, gök
cisimlerine kutsiyet atfeden bir kraldır."(12)
Kur'an'da vasıfları ve başarıları tasvir edilen Zülkarneyn
olabilecek ya da olduğu söylenen kişilerle ilgili olarak buraya kadar verilen
bilgilerden benim çıkardığım netice, bu kişilerin hiçbirisinin Zülkarneyn ismi
ile birebir örtüşmedikleridir ki; bunların en başında Büyük İskender ve Naram
Sin gelmektedir!
Ki; Zülkarneyn'in önce batı, sonra doğu ve arkasından da
istikameti belli edilmemekle birlikte Ye'cüc Me'cüc isimli bozguncu bir kavmin
yaşadıkları bölgeye seferler düzenleyen ve bölgedeki insanları bu bozguncu
kavmin şerrinden kurtaran kişiye, bizim Oğuz Han, Bumin Kağan ve hatta Attila
bile daha çok benzemektedir. Mesela Attila'nın batı yönünde Avrupa içlerine
doğru yaptığı seferlerin etkisiyle, Ostrogotlar, Vizigotlar, Alanlar, Germenler
ve Saksonlar gibi henüz devletleşme sürecini tamamlayamamış çapulcu ve bozguncu
kavimler batıya ve güneye doğru kaçarak Roma İmparatorluğu'nun dağılmasına ve
bugünkü Avrupa'nın şekillenmesine giden yolu açmışlardır!
Dahası, Zülkarneyn, dönemin Yahudi alimleri tarafından da
bilindiğine ve muhtemelen Yahudilere büyük bir hizmeti dokunmasından dolayı
onların saygısını kazandığına göre; bu şahıs neden Ahemeniş, yani Pers
Hükümdarı Büyük Kiros (Büyük Keyhüsrev, Büyük Kuroş) olmasın?! Zira Babillileri
yenerek Yahudi sürgününe son veren ve onların tekrar Kudüs'e dönmelerinin
yolunu açan kişidir Büyük Kiros! Yahudiler ve Tevrat, onun sayesinde yok
olmaktan kurtulmuştur denilse yeridir. Özetle; Yahudileri bir çeşit Ye'cüc
Me'cüc kavmi olan ve kralları kendilerini ilah ilan eden Babillilerin şerrinden
kurtaran kişi Ahemeniş (Pers) hükümdarı Büyük Kiros'tur!
Elbette, biz Büyük Kiros'un da Kur'an'da vasıfları tasvir
edilen Zülkarneyn olduğu iddiasında değiliz. Sadece Zülkarneyn olmaya, bizim
Tefsir kitaplarında adı geçen hükümdarlardan çok daha uygun olduğunu
söylüyoruz. Elbette ulemanın Kehf Suresi'nin nüzul sebebi olarak gösterdiği
olaylardan hareketle diyoruz bunu.
Son olarak diyelim ki; Zülkarneyn eğer bir peygamber değil
de bir hükümdar ise, bu kişi, yukarıda isimleri geçen cihan devleti anlamındaki
büyük devletlerden birisinin kralı ya da hükümdarı değil de, mesela sadece Orta
Doğu ve Arap Yarımadasında hüküm süren küçük çaplı bir devletin hükümdarı da
olabilir. Zira biz, kutsal kitaplarda kısıtlı şekilde yer alan bazı kıssaların,
olayların ve kişilerin, o kitapların yorumcuları tarafından abartılarak
anlatıldığına inananlardanız. Tıpkı Nuh Tufanı gibi. Çünkü biz, bazı
araştırmacılarca başta Sümerler olmak üzere, birçok eski kavim efsanelerinde de
geçtiği söylenen Nuh Tufanı'nın da küresel boyutta değil, bölgesel boyutta
yaşandığına inananlardanız.
Kur'an'da Tufan sonrası Nuh'un gemisinin Cûdi Dağı'na
oturduğu söylenmektedir(Bk. Hûd-11/44). Bize göre, eğer söz konusu tufan,
küresel boyutta yaşansaydı, gemi 2089 m. yüksekliğindeki Cûdi'ye değil, çok
daha yüksek bir dağa, mesela 8848 metre yüksekliğindeki Everest'e otururdu. Ya
da küresel çapta değil de orta doğudan daha geniş bir alanda yaşansaydı, gider 5137 m. yüksekliğindeki Ağrı Dağı'na ya da
5895 m. yüksekliğindeki Kilimanjaro'ya vs. otururdu!
Ömer Sağlam 18.4.2020
1-Diyanet'in
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Kehf-suresi/2234/94-97-ayet-tefsiri internet
adresinde bulunan "Kur'an Yolu" tefsirinde özetlenmiştir.
Karşılaştırma için bkz. İlyas Üzüm, "Kehf Sûresi" https://islamansiklopedisi.org.tr/kehf-suresi
2-https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Kehf-suresi/2223/83-ayet-tefsiri & https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/18-kehf-suresi . Parantezler
tarafımızca konulmuştur.ö.s.
3- Cengiz Duman,
agm, https://www.haksozhaber.net/kuran-ve-tevrat-metinlerinde-zulkarneyn-anlatimlari-12123yy.htm
4- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/585284. Tanah, Tevrat
ve Zebur'u da içeren Yahudi dininin kutsal kitabıdır. Üç bölümden oluşur;
Tora(Tevrat), Neviim(Peygamberler), Ketuvim (kitaplar).
5- Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3
Sayfa: 576-578; https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/18-kehf-suresi
6-Aynı
kaynak,
7-Aynı
kaynak.
8- Tanrı tanımaz ve Paganist olduğu kuvvetle muhtemeldir.
11-Halil Bayrakatar-Gökben
Coşkun, "İbrahim Kavmi ve Nemrut(Naram Sin)" başlıklı makaleleri, http://www.yaklasansaat.com/eski_kavimler/ibrahim/ibrahim.asp
12- Halil
Bayraktar-Gökben Coşkun, agm.
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.