Prof. Dr. Hayreddin Karaman Yeni Şafak'taki köşesinde bulunan "Azdırılan para piyasasına çare" başlıklı yazısında "Bazı hocalar, devletin ödemesinin faiz olduğu kanaatindeler. Ben bu kanaatte değilim, 'devletin ödemesi hibedir' diyorum" diyerek "Kur endeksli TL. mevduatı" uygulamasına destek vermiş.
Orhan Çeker, Faruk Beşer, Mehmet Odabaşı ve Ahmet Yaman gibi ilahiyatçıların da kendisi gibi düşündüğünü söylemiş.
Hayreddin Karaman'ın kendi yazdıklarından pek anlaşılmıyor ama alıntı yaptığı ilahiyatçıların görüşlerinden anlaşıldığı kadarıyla; bu ilahiyatçılar bankalardaki mevduata bankalarca verilen kısmın FAİZ, faiz ile kur farkı arasında oluşacak ve devletçe hazineden ödenecek kısmın ise "HİBE" ya da "ATİYYE" olacağı görüşündeler.
Faruk Beşer bu konuda şöyle diyor: "Kaldı ki kur farkı hibe/atiyye sayılsa da işin bankayla olan yönü faizli bir işlemdir."
Faruk Beşer devamla: "Bu işin katılım bankalarıyla olması halinde bizce uygulamanın bir engeli gözükmemektedir. Yüzde 10’a yakını (belirsiz bir miktarı) kâr payı, kur farkı ise devletin hibesi/atiyyesidir…" diyerek, katılım bankacılığı ile bankaların verdiği miktarın da faiz olmaktan çıkacağını söylüyor.
Oh ne güzel!!!
Mehmet Odabaşı ise "Devletin desteği kesinlikle faiz değildir. Ancak bu desteğin faizli muameleler için teşvik edici yönü bulunmaktadır, denebilir." diyerek, sistemin faizli muameleleri teşvik edici yönüne ve bankalardaki mevduata bankalarca verilen kısmın faiz olacağına dikkat çektikten sonra "(Merkez Bankası’nın ödediği) şartlı bağıştır. Bu bağışın herkese aynı seviyede olması şartı yoktur. Teşvik niteliği taşır. Kamu yararı vardır. Devletin böyle bir yetkisi vardır." diyerek;
Yüreklere adeta su serpmektedir!!!
Peh peh peh!
Onların görüşlerine itiraz etmediğine göre; Hayreddin Karaman da aynı görüşte olduğunu ikrar etmiş bulunmaktadır.
Özetle; iktidara yakın İlahiyatçılar, "Kur Garantili TL Mevduatı" uygulamasında, banka faizi ile döviz kuru arasında oluşacak ve devletçe mevduat sahiplerine ödenecek farkın faiz sayılamayacağını; bu sistemin, faizi teşvik edici yanı olsa ve bankaca ödenen kısmın klasik faiz tanımına göre faiz olacağı muhakkak ise de bu mahzurun da "Katılım Bankaları" vasıtasıyla ortadan kaldırılacağı kanaatindedirler. Çünkü onlara göre; "Katılım Bankaları" nın verdiği faiz değil, Kâr Payı'dır!
Ancak möhteremler, nedense Katılım Bankaları'nın verdiği kâr paylarının da sürekli faizci bankaların verdiği faize eşit olduğunu ve bu ülkede katılım bankalarında mevduatı bulunanların hiç zarar etmediğini söylemiyorlar!
Ben bir ilahiyatçı değilim ama normal aklımla düşündüğümde; "Kur Garantili TL Mevduatı" uygulamasında, bankalarca verilen kısmın faiz, faizle döviz kuru arasında kalacak ve mevduat sahipleri lehine oluşacak olan (Hazine veya MB tarafından ödenecek) kısmın ilave faiz olarak kabul edilmemesi durumunda, söz konusu kavramların tanımı esas alındığında(*) "RÜŞVET" olmasa bile en azından "TEŞVİK PRİMİ" anlamına geleceği kanaatindeyim!
Üstelik de Hazine ve MB kullanılarak başkalarının cebinden ödenen bir Teşvik Primi! Bu ödemeyi, hibe, bağış, atiyye gibi dini terimlerle açıklayarak ancak kendinizi rahatlatır ve kandırırsınız; Allah'ı değil.
Ayrıca ben, bankalarca verilen ve gerçekçi şekilde hesaplanan enflasyon oranında verilecek faizin, İslam'ın yasakladığı faiz kavramının içine girmeyeceği kanaatini taşıyorum. Bu da benim görüşüm; ister dikkate alırsınız, ister almazsınız...