Gazetem Vatan: Vatan Gazetesi... [Günay Tulun]

"Türk Basını"nda bir kavgadır gidiyor. Kimin haklı kimin haksız olduğunu fanatik taraftarlar dışında her akıl sahibi anlıyor, biliyor, değerlendiriyor. Benim bugünkü yazımın, o kavgayla ilgisi yok. Vatan gazetesine üç yıldır yazıp hiçbir olumlu değişikliğe şahit olamadığım konularla ilgili benim ki...

Vatan gazetesiyle tanışıklığım 1950'li yıllarda rahmetli Ahmet Emin Yalman'ın döneminde başladı. Küçük bir çocuk olmama rağmen hatırlıyorum. Vatan, demokrasi mücadelesi yaptığı için sık sık sansüre uğrar, "Devrin egemen gücü olan hükûmetin istemediği bir haber ya da yorum nedeniyle bazen o haber ve yorumların olduğu bölümler bazen de tüm sayfa boş çıkar ya da gazete bir süreliğine kapatılırdı." Sahibi ve başyazarı olan Ahmet Emin Yalman bu mücadelesi sırasında hapse atılmış, öldürülmekle tehdit edilmiş ve en nihayetinde de vurulmuştu. Doğru bildiğinden yılmayan bu kahraman insana, o dönemde "Hür Dünya" önderi kabul edilen ABD'nin iki ünlü üniversitesi tarafından, "Büyük Cesaret" ödülü verilmişti. Vuruldu demiştim ya, ölüm döşeğinden kalktıktan sonra vuranı okutmuş, hukuk tahsil etmesini sağlamış ve insanlara yararlı olabilmesi için gayret sarf etmişti. Bugün, belli bir kesime hitap eden gazetelerde yazan bu "belli kesim" yazarının adını versem hepiniz tanıyacaksınız ama konumuz günahları deşmek değil.

Vatan gazetesi, aslında Türkiye Cumhuriyeti'yle yaşıt. Cumhuriyetten hemen sonra 1923 yılında kurulmuş, 1925'de kapatılmış. 1940'da yeniden yayın hayatına başlamış, uzun ve maceralı dönemlerden geçtikten sonra 1961 yılında bu kez kapatılmamış, kapanmıştı. 1962 ile 1975 arası, tanınmış yazar ve yazı işleri müdürlerinden Naim Tirali'nin dönemi... 


1976'da asker kökenli Numan Esin tarafından yeniden çıkarılmış, yalnız hatırladığım kadarıyla bu kez de iki yıl civarında yayın yaptıktan sonra yeniden kapanmıştı. Ben, önemli işlevine rağmen açılıp kapanmalarla geçen bu dönemleri Vatan gazetesinin ilk dönemi, 2002 yılından itibaren yaşadığı yıllarıysa "Bir daha kapanmaması dileğiyle..." ikinci doğumu olarak kabul ediyorum.

Gazetecinin topluma örnek olması gerektiğine inanırım. Hoş, ben inanmasam da toplumdaki açığa çıkmamış, gizliden kabul görmüş gerçek bu: Gazeteciler Toplum önderleridir. Özellikle gençler, onların yazdığı sözleri bile kopyalıyorlar. Siyasetçiler dahil birçok kişi gazeteleri ispat vasıtası olarak kullanıyor. Asparagas olduğu çok açık olan haberler bile kitleleri etkiliyor.


Asıl meselemize gelince...

Aşağıdaki mektup okununca anlaşılacak zaten. "Yazıyı aldıktan sonra, okuyup değerlendirdiler mi gereğini yaptılar mı?" gibi sorular dolmasın aklınıza. Yazımın yayınlandığı şu saliseye kadar o nezaketi göremediğimin en yakın şahidi internetteki mektup adresimdir.
Tıpkı önceki çabalarımda olduğu gibi...
Üstelik ben ve ailem bu kadar sadık okuyucuyken...
Üstelik ben ve ailem gazetemiz daha iyi olsun, logosunun yanındaki iddiayı ispat etme mecburiyetinde kalmasın diye çabalarken...


"Canım, değiştiriver gitsin." diyenleriniz çıkabilir. Demesi kolay. Ataklı, Ateş, Ayaydın, Bulut***, Doğru, Livaneli, Mengi-Mengi, Mutlu, Tezkan onlusu olmasa şu son günlerde yapardım o eylemi.
Direklerarası tiradı gibi olacak ama "Heyhat, ne bahtsızım ki onlar var!"

Belki birisi sesimi duyar, belki şu andan sonra bir işe yarar umuduyla başlıyorum. 
.Sayın Tayfun Devecioğlu
Genel Yayın Yönetmeni

.......İkinci doğumundan bu yana gazetenizin okuruyum. Sanırım altı yıl oldu. Önceleri Hürriyet, Milliyet, Sabah, Türkiye ve Cumhuriyet gazeteleri eşliğinde geldi eve... Zaman içinde diğerleri teker teker listemizin dışına çıktı. Vatan'sa tek kaldı. Bunda en büyük etken, logonuzda yer alan "ülkenin en iyi gazetesi" iddianız değil, "ülkesini en çok seven insanların bir arada olduğu gazete" görüntüsü vermenizdi.
Her güzel şeyde olduğu gibi, belli bir süre sonra bu görüntüde de değişimler oldu tabii… Bir zamanlar, her gazetenin en babayiğit özgürlük savaşçıları tarafından kullanılan ikinci sayfa, yazınsal yeteneklerini değişik bir alanda kullanmaya azmetmiş bir kardeşimize devredildi. ....
O da yetmedi. Ülkemizin bunca sıkıntısı içinde, yediğini, içtiğini; dinlediğini, gezdiğini, konakladığını anlatıp bunları okura tavsiye eden yazarlarınızın sayısı da artıverdi. Dedikodu yazıları da öyle. Bu tür yazıların sevenleri de var tabii... Var da ülkede o kadar çok sorun, evine aş getirebilmek için her türlü düşkünlüğe katlanmak zorunda bırakılmış o kadar çok, hatta onlarca milyonla ifade edilebilecek insanımız var ki! Her yazar, yılda on beş gününü emeklinin, işçinin, memurun, işsizin sorunlarına ayırsa o sorunları yaratanların geri çekilmek zorunda kalacağına, hiç olmazsa kendisini biraz frenleyeceğine inanıyorum. Sayın Ebru Drew'in "Fakirlik edebiyatından bıktım, herkes fakir değil ki kardeşim!" havasında yazdığı bir yazıyı hatırlıyorum da bu konudaki umutlarımı körelten duygulara düşüyorum hemen. Yine de son bir ümit!.. Köşe yazıları konusunda "ülke-birey" dengeli bir karışım yapılması sağlanamaz mı acaba?
.......Yaşananların zıddına, Doğan Grubu'nun yaptığı iddia edilen yanlışlar karşısında da kamuoyunu ikna edici, düzgün bir haber çıkmadı Vatan'da... Neden çıkmadığını anlayışla karşılamaya çalışıyorum zaman zaman. Anlayamadığımsa sanki onları korumuyormuş gibi yaparak, onların rakibi olarak gördüklerinize yüklenmeniz. "Hadi bunlar bağımlılıktır, genel yayın politikasıdır." diyor ve üzerinde durmadan geçebilmenin yollarını arayıp duruyorum. Olayları brandalamanın gazetecilikte olmaması gerektiğini bile bile hem de...
Bilirim, "gazete yapma ciddiyeti" çok farklı ve o kadar da zor konu. Doğruyu yazacak, doğru bir dil seçecek, yazım kurallarına bağlı kalacaksınız. Kalacaksınız da bir zamanlar "Türkiye'nin en iyi gazetesi", şimdi de "ülkenin en iyi gazetesi" sıfatını yapıştırdığınız Vatan’ı bu ciddiyetten uzaklaştırmamayı da amaçlamak gerekmez mi? Gazetecilik yaptığınız için, mesleğiniz gazetecilik olduğu için "Sana ne!!!" deme hakkınız olmadığını da biliyorum. Yine de "bana ne" olduğunu açıklamaya çalışayım. Benim son gazetem Vatan... Vatan'dan sonra evime bir daha gazete sokmayacağım. Sizlere komik ya da gereksiz gibi gelse de işte bunun, gazetemi kurtarabilmenin mücadelesini yapıyorum. Sanırım derdimi anlamışsınızdır..
Yaptırdığınız anketten çok daha önce; okur temsilcinize, size ve makamları itibariyle problemleri düzeltebileceğini sandığım bazı yöneticilerinize, değişik dönemlerde, bu mektubumdaki konuların benzerlerini içeren elektronik mektuplar gönderdim. Hem de böyle âdetlerim olmadığı hâlde… “Beğenmiyorsam bırakıp bir başka gazeteye geçerim.” kolaylığı önümde durduğu hâlde… Üstüne üstlük inatla… Mektupların alındığına dair hiç kimseden, hatta bilgisayar sisteminizden bile "alındı" sözcüğünü duyamadım. Bu bir nezaket mi yoksa vakit bulup düşünememe sorunu mu bilemiyorum. Çabalarıma gelince… Bugünkü durumdan görebildiğim kadarıyla hiçbir sonuca ulaşamadığım ortada...
Vakitleriniz, okur memnuniyetiyle ilgilenemeyecek kadar değerli olabilir. Benim vaktim de bana göre önemli. Önceki gün, gazetenizi telefonla aradım, derdimi anlatmak için belli bir zaman harcadım. Belki tekrar aramam gerekecek. Şu anda da bilgisayarın başında vakit tüketiyorum. Yazmak için boğuştuğum bir kitabın başından ayrılıp gazetemin, gazetenizin daha iyi olabilmesi için çaba harcamaktayım. İnşallah bu kez, sonuçlarını görmek nasip olur. İzninizle başlıyorum..
30 Ağustos Cumartesi günü, Vatan’ı elime alınca hemen Ümit Özat haberini aradım. Takımı Köln'ün 2-0 yenildiğini yazmışsınız. Daha önce de böyle durumlarla karşılaşmama rağmen "pes" dedim. Altı cümlelik kısacık haberde yedi hata... Dört yanlış kelime, iki düşük cümle, bir tane de yanlış sonuç... Haber, "iken” ekleriyle boğulmuştu sanki!.
Bir de üstteki habere göz attım ve başladım saymaya… Beş cümlelik bu haberde de bol miktarda iken ekine rastladım. Buradaki hata sayısıysa noktalama işaretleri, başlık ve alt başlık dahil olmak üzere on beş adetti. Beş cümlede on beş hata..
Hemen bir sayfa ötede, başlığın sol yanında, UEFA Kupası'nda Beşiktaş için yanlış maç programı yazılmıştı. Haber sayfanın sonunda tekzip edilmiş ya da ilk habere ters bir haber olarak yeniden ele alınmış. Burada da neden Galatasaray'ın değil de Beşiktaş'ın seçildiği anlatılmamıştı. Bunun üzerine oturdum, gazetedeki yanlışları saymaya başladım. Yüz dokuzuncu yanlışta pes edip bıraktım. Spor sayfasında bundan önceleri de
- 9 kişilik takımları maça çıkardığınızı gördüm.
- Esame listesinde yer vermediğiniz futbolcunun sahadan atıldığını okudum.
- Yine esame listesinde göstermediğiniz futbolcunun gol attığına şahit oldum.
- Basketbol maçlarında yazdığınız periyot skorlarını topladığımda maç sonucunun yazdığınızdan çok farklı olması gerektiğini gördüm.
- Sanırım geçen yıldı. Avrupa kupalarındaki bir takımımızın, "şu olursa şöyle tur atlayacağı"na dair tümüyle yanlış bir haberinize şahit oldum. Çünkü öyle olursa eleniyordu ve elendi de...
- Antalya maçı öncesi Beşiktaş'ın 7 yabancılı bir kadroyla maça başlayacağını yine spor sayfanızda gördüm.
- Maç yazısı içinde övdüğünüz bir futbolcuyu, yıldız hanesinde fakir bıraktınız. Maç yazısında yerin dibine soktuğunuzuysa maçın yıldızı yaptınız.
Bu tür örnekler uzayıp gider. Her gün o kadar çok ki!...
.......Nasıl ki "Aslan yattığı yerden belli olur"sa nasıl ki biz okurların kalitesi okuduğumuz gazeteyle anlaşılıyorsa bizler de sizleri eserlerinizle değerlendiriyoruz. Hatalar, yalnız spor sayfasıyla sınırlı sanmayın. Virüs gibi gazetenin her sayfasına sirayet etmiş. Her gün, saymaktan bıkılacak kadar çok yanlışla karşılaşıyorum. Hemen aklıma gelenlerden bir demetleme yaparsam:
- "Ne, nerede, neden, ne zaman, nasıl, kim ?" sorularından, bazen bir bazen birkaçına cevap vermeyen haberler.
- Haberle ilgisiz haber başlıkları.
- Haberle ilgisiz haber fotoğrafları.
- Düşük cümleler.
- Nasıl yazılacağı bilinmeyen sözcüklerin seçimi.
- Düzeltme işaretlerinin nerede kullanılacağını bilememek.
- Yurt içine hitap eden bir haberde, kullanılan kelimeyi açıklamak için parantez açarak yabancı bir kelime kullanmak. Örnek: Keskin nişancı (Sniper) gibi… Çok acı değil mi?
- Arapçadan geçmiş sözcükleri, özellikle yapısı itibariyle çoğul olanları tekrar çoğul yapma gayreti. Tadilatlar (tadillerler), tediyatlar (tediyelerler) ve benzerleri gibi... Bunların yerine onarımlar, ödemeler ve benzerleri kullanılamaz mı?
- Barış Akarsu'nun ölüm haberlerinden birinde, yazılış ve telaffuzuyla bilinen hiçbir yabancı şarkıcıyı çağrıştırmayan ve göze batması için parantez içinde kalın harflerle yazılmış bir garip isim vardı. Münferit bir hadise olsaydı burada söz etmezdim. Böyle tuhaf durumlara daha önce de rastlamıştım.
- Bilgili görünmek için yabancı kelimeleri kullanma yolunu seçmek haberin kalitesine kalite mi katıyor? Eğer ille de bu yol seçilecekse yazar ve musahhihlerin bunların doğrularını öğrenmeleri gerekmez mi?
- Hiç kontrol edilmediği belli olan özensiz yazılar o kadar çok ki! Kısacık bir haberde olay failinin adı, resim altı yazısı da dahil olmak üzere tam 11 kez farklı şekilde yazılmıştı.
- “Devamı sayfa şunda” yazısına rağmen, o sayfa yerine başka sayfada bulduğum yazı sayısı da bir hayli fazla. Yalnız beni en çok şaşırtan, devamı hiç olmayan yazılar oluyor. Sayfadan sayfaya giderken kaybolan haberle bile tanıştım.
- Geçen gün televizyon sayfasındaki Telegol Program fotoğrafının üzerinde “Telelog” yazıyordu. Bir an bu program da neyin nesi diye afalladım.
- Dönem dönem TV program listelerinizdeki yayın akış saatleri, yine aynı sayfada ama bu kez resimlendirerek verdiğiniz program tanıtımlarındaki saatlerden farklı olabiliyor.
- Sanırım iki yıl önceydi. Takvim bölümünüzde ikindi vakti aylarca yanlış yazıldı ve düzeltmek kimsenin aklına gelmedi. Bu yanlış, bu yıl bir başka vakti yazarken yine birkaç kez yapıldı.
- Yıldız fallarında, aynı sözler burçlar arasında dönüp duruyordu. Çok uzun süredir o sayfaya bakmadığımdan sizlere sormam gerek. “Aynı sözlerin burçtan burca gezisi sona erdi mi yoksa hâlâ devam edip gidiyor mu?”
- Ramazan Ayı geldi. İlk özel sayfanız yayınlanacak bugün... Geçmişte bu sayfalarda "İl İl İmsak Vakti" bölümü vardı. Bu yıl da aynı düzenin sürdürüleceğini tahmin ediyorum. Bu imsakiyelerde, gazeteyle aynı tarihi taşıyan imsak vaktinin ne işe yaradığını hep merak etmişimdir. Gazete okurun eline geçtiğinde, imsak vakti çoktan gerilerde kalmış oluyor. Asıl gerekli olan, ertesi gün için imsak vaktidir bence. O günün imsak vaktinin yazılması şartsa iftar vaktinin yanına da ertesi günün imsak vakti için üçüncü bir sütun açmak, daha yararlı ve daha gerçekçi olmaz mı?
- Bir de ricam var. Belki “diğer sayfalar da okurun gözüne çarpsın” düşüncesiyle yapıyorsunuz ama köşe yazarlarınızın sayfadan sayfaya deplasmana çıkmasına dur der misiniz? Okumak istediği yazarı ararken başı dönüyor insanın...
.......Örnekleri çoğaltarak yazmak mümkün. Amacıma gelince asla ve asla yermek değil. Düzelmeye yardımcı olmak. Ben bir okur olarak, kim bilir kaçıncı kez görevimi yapmaktayım. Gazete yetkililerinden çaba beklemek hakkımdır sanırım....
Sizlere çok ciddi bir teklifim var. İşleriniz rayına girinceye dek, “Baskı öncesi rahatça okuyabileceğim bir süre verir ve internet adresim aracılığıyla her günün belli saatinde elimde olmasını sağlarsanız”, gazetenin belli sayfalarını hiçbir ücret düşünmeden kontrol eder, düzeltme için gerekenleri yerine getirebilirim.
Konuyu bilgilerinize rica eder, işlerinizde başarılar dilerim.

Saygılarımla .. . .
Günay Tulun . .. .
Vatan Gazetesi Okuru

BU YAZIYA 27.5.2014 GÜNÜ EKLENEN AÇIKLAYICI NOT:
***Yiğit Bulut: Bir zamanlar vatansever yazılarıyla öne çıkan bu kişi, kimine göre Recep 
Bey'in kendisi hakkında tuttuğu dosyalar kimine göreyse maddi nedenlerle evrim 
denebilecek derecede inanılmaz bir değişim açısı çizerek, aniden, şiddetle tenkit   
ettiği saflara geçmiş, Recep Bey'in kullanım alanına girip has danışman olmuştur.

Notlar
1-Bu mektup, "Doğan Grubu" ile "Erdoğan Hükûmeti" birbiriyle o ünlü tartışmasına başlamadan; iktidar, muhalefet ve basın kendisine sunulan iki köşeden birini seçip mevzi almadan çok önce yazılmış, yazının başındaki amaçlar doğrultusu ve bir düzelme görülür umuduyla yayınlanmıştır."
2-Lütfen kimse, senin eski yazılarında da hatalı işaretlemelere rastladık demesin. Bu siteye o yazıları kaydetmeden günlerce önce "Sessizliğin Sesi Grubu" bunu duyurmuştu. Biliyorsunuz ki o yazıların tamamını, daha önce basıldığı ya da yayınlandığı organlardan, tarama ya da yapıştırarak alma yoluyla kopyaladık. Onların hepsinin kendilerine göre düzenlenmiş yazım programları var ve siz onun dışına çıkamıyorsunuz. Bir örnek vereyim. Bunlardan birinde; ben uluslararası yazardım, sistem hemen uluslar arası yapardı; inceltme işaretlerini ben koyardım o silerdi; burada yoktur diye es geçtiklerimiyse o doldururdu. Düzeltebilmek için savaşıp dururdum. Sayıca çok çok az da olsa bu durum beni hâlâ rahatsız etmekte...

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN