Bir Zaman Şiir Vardı [Mete Esin]

Edebiyat...
Edebiyat sözü, gene edebiyat biçimindeki Arapça aslından dilimize geçmiştir. Eğitim, güzellik, incelik ve usluluk anlamlarını içerir. Sözlü edebiyat en ilkel topluluklarda bile görülebilir. Yazılı edebiyatsa gelişmişlik ve uygarlık göstergesidir. Edebiyat, toplumları ulus yapan unsurlardan biridir. Yazılı edebiyatı olmayan toplumlar henüz uluslaşmış sayılmazlar.

Bir sanat dalı olarak edebiyat, ayrıca kendi içinde birtakım başka dallara ayrılmıştır. Bunlar içinde önde geleni bir bakıma şiir olur.

Şiir; imaj, olay, duygu ve düşüncelerin anlatım aracıdır.
Gene şiir, edebiyatın diğer dalları yanında halka daha çok mal olmuştur. Şiir deyince, bizde akla gelen en eskiler Mevlânâ’yla Yunus’tur. Mevlânâ, Farsça yazmıştır. Bu yüzden de halk tabakaları tarafından anlaşılamamıştır. Yunus ise alçak gönüllü ve sade bir Türkmen’dir. Hayat felsefesini aynen şiirine yansıtmıştır. Hem okunmuş hem destanlaşmıştır. Sevilmiş ve daha önemlisi kendisine saygı duyulmuştur. Hâlâ da sevilip sayılmaktadır. Bu ikiliden sonra uzun bir sessizlik dönemi geçmiştir.

Divanları günümüze kadar gelen bazı padişahlarla Kaygusuz, Eşrefoğlu, Pir Sultan, Kul Himmet, Karacaoğlan, Âşık Garip gibi, tekke ve halk şiirinin ustalarını saymayacak olursak; Bâki, Fuzûli ve Nef'i ile on sekizinci yüzyıla geliriz. Bu yüz yılda Nedim ile Şeyh Gâlip, karanlık bir gecenin yıldızları gibi parlamışlardır. Ancak... Bu parlak yıldızlar, tıpkı Mevlânâ gibi halka uzak ve yabancı bir dil kullanmışlar, bırakalım bugünü, zamanlarında bile halka inememişlerdir. Şiirleri tercüme edilmeden anlaşılamamış, tercüme edilince de şiir olmaktan çıkmıştır!

On dozuncu yüzyılda, çok sayıda şâirin yaşadığını görmekteyiz. Şinasi, Ziyâ Paşa, Nâmık Kemal, Tevfik Fikret, Abdülhak Hamit, Cenap Şehâbettin ve daha başkaları, hemen hepimizin en azından adlarını bileceğimiz büyük şairlerimiz olmuşlardır. Rızâ Tevfik, Mehmet Emin, Mehmet Âkif, Ahmet Hâşim, Ziyâ Gökalp, Yahya Kemal, Enis Behiç ve Fâruk Nâfiz’ler ile şu anda hatırlayamadıklarımız çağ olarak bize daha yakındırlar. Nâzım Hikmet, Necip Fazıl, Behçet Kemal, Ahmet Muhip, Câhit Sıtkı, Fâzıl Hüsnü, Ahmet Kutsi, Ziyâ Osman, Bedri Rahmi, Orhan Veli, Melih Cevdet, Behçet Necatigil, Câhit Külebi, Atillâ İlhan, Edip Cansever, Bekir Sıtkı, Cemal Süreya ile gene hatırlayamadığımız diğerleri, bir süre olsun bizim kuşakla birlikte yaşamışlardır. Son kuşak şairleri yazamadık; çünkü onları tanımıyoruz.

Bu şairlerin, bir veya birkaç şiirleri çok sevilmiş, okunmuş, dinlenmiş ve kendileriyle özdeş olmuştur. Şair söylendiğinde şiiri hatırlanmış, şiir okunduğunda şairi bilinmiştir.

Yukarıdakilerden biri var ki, durumu hepsinden özeldir. Bizim kuşak, bu şairi 27 Mayıs’tan önce sadece duymuş ve hakkında olan biteni dinlemiştir. Ama şiirlerini bundan sonra okuyabilmiştir. Anlaşılmış olacağı üzere, Nâzım Hikmet’i anmaktayız. Nâzım Hikmet, bizde edebî olmaktan çok siyasi kişiliğiyle tanınmıştır. Geniş bir hak kesimine göre o, her şeyden önce bir komünisttir. Öte yandan iyi de bir şairmiş, ne gam!.. Nâzım, komünist olduğundan, ayrıca da vatan haini sayılmıştır. Ancak, en iyi hakem zamanmış. Nitekim, zaman Nâzım’ı vatan hainliğinden aklamıştır. Gün gelmiş, Türkçülüğün siyasal lideri Türkeş, Nâzım’dan şiir okumuştur. Bize göre, doğru da yapmıştır. Çünkü, Nâzım komünist olmuş ve hatta komünist ölmüştür ama, vatan haini olmamıştır!

Durduk yerde, bu konuya nereden mi girdik? İbrahim Sadri yüzünden! Kendisi, sağcı kesime mensup olup, bir bakıma oranın da sözcüsüdür. Onu, sırf bu yanıyla sevmeyenler olabilecektir. Biz ise şurada andığımız işine bakıyor, bunu yazıyoruz.

İbrahim Sadri’yi birkaç yıl önce TV’de tanıdık. Ne yaptığı bir yana ses tonu pek güzeldi. Şimdi kendine uyanı bulmuş, şiir okuyor. İyi de yapıyor. Kaset doldurmuş. Adına müzik denilen o dünya kadar zırvayı geriye itip başa geçmiş. Ne kadar iyi! Ne kadar güzel! Kim bilir, şiir belki de böyle geri dönüp gelecektir. Gençlerin şiiri tanıyıp sevmeleri belki de böyle mümkün olacaktır. İbrahim Sadri, belki de hiç düşünmeden hayırlı bir işe başlangıç yapacaktır.

Bizim edebiyatla hiçbir zaman yakınlığımız olmamıştır. Roman okumamış, öykü okumamışızdır. Yalnız şiiri sevmiş, çok seçici olarak da okumuş veya dinlemişizdir.

Bir zaman şiir vardı, diye başladık.
Şiir geriye döndü diye de bağlamak isterdik.
Evet, şiir acaba geriye mi döndü!?






Mete Esin

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN