“Merhum başbakanlardan Necmettin Erbakan’ı nasıl tanımlarsınız?” şeklinde sorulacak bir sorunun cevabı herhâlde tek kelimelik bir cevaptır. O tek kelimelik cevap da “Dindar” şeklinde verilecek bir cevaptır. Özetle merhum Erbakan’a en çok yakışan/yakıştırılan sıfat budur. Yani “Dindar” sıfatı.
Doğrudur; Necmettin Erbakan daha çok dindarlık yanıyla tanınan bir politikacıdır. O, dindarlığı, sadece söylemde bırakmayıp, aynı zamanda eyleme de dönüştürmüş, yani bireysel hayatına ve yaşantısına da uygulamış bir insandır. Erbakan’ın bu yönü, bazen muhalifleri tarafından alay konusu bile yapılmıştır. Özellikle TV ekranlarına yansıyan ibrik ve havlu görüntüleri ile özel korumalarının, seçim gezileri sırasında bazen ibrikçi başı ve peşkirci başı gibi hareket etmeleri tenkit konusu yapılmış, karikatürcülere konu olmuştur. Hatta Erbakan’ın, namaz vakitlerine rastlayan bazı propaganda konuşmalarını “Namazdan sonra devam edeceğiz!” diyerek yarıda kestiği ve camiye gidip namazı kıldıktan sonra konuşmasına kaldığı yerden devam ettiği bile söylenmiştir.
Ancak bütün bunların gerisinde, karşımızda gerçekten de dindar bir Müslüman vardır. Kim ne derse desin, Erbakan samimi dindar bir insandır. Birkaç gün önce kızı Zeynep anlatıyordu bir TV programında (Balçiçek İlter’in programında olabilir) dediğine göre; babası Erbakan, gecenin 2’sinde, 3’ünde kalkıp “Teheccüt Namazı”, sabahın 5’inde, 6’sında kalkıp “Sabah Namazı” kılarmış. Çoğumuzun namaz kılmadığı, bazılarımızın da tıpkı benim gibi Sabah Namazı’nı, sabah gün ışıdıktan sonra, hatta bazen 8’de, 9’da kıldığı bir zamanda, Erbakan’ın yaptığı gerçekten de büyük iş. Gecenin bir vaktinde ve uykunun en tatlı anlarında uykunu böleceksin, kalkıp Teheccüt Namazı kılacaksın! Gerçekten de önemli. Bunu ancak samimi dindarlıkla açıklayabilirsiniz.
Yakın arkadaşı Şevket Kazan’ın birkaç gün önce M.Ali Birand’a bir kere daha açıkladığı üzere; Erbakan, İskenderpaşa Cemaati’ne ve Nakşi tarikatına mensup bir insandır. Bu cemaat ve tarikatın yakın geçmişteki en ünlü şeyhleri Mehmet Zahit Kotku ve Esat Coşan’dır. Nakşibendi Tarikatı’nın İskenderpaşa kolu, ünlü bir koldur ve bu kol, çok ünlü siyasiler yetiştirmiştir Türkiye’de...
Örneğin Merhum Turgut Özal ve kardeşleri de bu ekole mensupturlar. Muhtemelen bugünkü iktidarın birçok temsilcisi de aynı ekole mensuptur. Bu yönüyle Nakşibendiliğin İskenderpaşa Kolu, elit insanların mensubu olduğu ve mensuplarını siyasi iktidara kilitleyip yönlendiren bir okul olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tarikatın meşhurlarının, bugün bile defin alanı olarak Süleymaniye Camii’nin haziresini kullandıkları ve bakanlar kurulu kararıyla buraya defnedildikleri bilinmektedir.
Necmettin Erbakan’ın, dindarlığı ve dini, siyasi söylemlerinin merkezine oturttuğu ve bu yüzden kurmuş olduğu partilerin peş peşe kapatıldığı da bilinmektedir. Millî Nizam Partisi, Millî Selamet Partisi, Refah Partisi ve Fazilet Partisi hep merhumun bu türlü söylem ve kimi eylemlerinden dolayı kapatılmıştır. Yaşıyor olsaydı, herhâlde Saadet Partisi’ni de çoktan kapattırmış olurdu! İşin bu tarafı bizi şimdilik ilgilendirmiyor. Biz Merhum Erbakan’ın bugünlerde herkesçe ayan beyan görülen kerametine değinmek istiyoruz. Nedir o keramet derseniz, cevabımız CHP olacaktır. “Saçmalama” demeyin lütfen, biraz sonra anlatacağım bu kerameti.
İsterseniz öncelikle “Keramet” kavramını kısaca açıklayalım. “Keramet”, kısaca "Ermiş kimselerin gösterdiklerine inanılan, doğaüstü, şaşkınlık uyandırıcı durum.” şeklinde tarif edilebilir. Anlaşılacağı üzere; veli, evliya ve ermiş denilen kişileri normal insanlardan ayıran en önemli özellik, onların olağanüstü bazı hâller ve tavırlar sergileyebilmeleridir. Veli veya ermiş kişiler, bu durumu özellikle ve isteğe bağlı olarak göstermezler. Onların bu durumları, genelde başkaları tarafından gözlemlenir ve fark edilir. “Şeyh uçmaz mürit uçurur” lafı da zaten buradan çıkmıştır.
Dedik ki; “Keramet göstermek için öncelikle çok güçlü bir imana ve ihlasa sahip olmak gerekmektedir.” Peki, Merhum Necmettin Erbakan’da bütün bunlar var mıdır? Yani merhum, çok güçlü bir imana ve ihlasa sahip mi idi? Bu soruya “hayır” diyecek bir babayiğidin olduğunu sanmıyorum. Evet, Erbakan, keramet gösterecek derecede güçlü bir imana ve bu imanın gereği olan ihlasa sahip bir insandı. Ancak kerametin, bir başka özelliği daha vardır. Keramet, evliyanın sağlığında, yani hayatta iken gösterdiği bir hâl ve durumdur. Erbakan hayatta olmadığına göre bugünkü CHP, nasıl oluyor da Erbakan’ın kerameti olabiliyor? Ancak karşınızdaki kişi Necmettin Erbakan olunca, CHP’nin başında da Kılıçdaroğlu gibi bir lider olunca bugünkü CHP’nin, merhumun kerameti hâline gelmesinin önünde hiçbir engel kalmaz!
Malum olduğu üzere; Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP yöneticileri, bugünlerde sürekli Sayın Başbakan ve arkadaşlarının, Necmettin Erbakan’a ihanet ettiklerini ve onu arkadan hançerlediklerini söylüyorlar. Hatta Erbakan’la helalleşip helalleşmediklerini soruyorlar. Erbakan’ın 28 Şubat’ın gerçek mağduru, AKP’nin ise 28 Şubat’ın ürünü olduğunu söylüyorlar. Bir anlamda Başbakan'ı, Sezar'a ihanet eden Brütüs’e benzetiyorlar. Erbakan’ı anarken de “Merhum” ve “Rahmetli” sıfatlarını ağızlarından düşürmüyorlar.
Oysa Erbakan’ı siyaseten bitiren zihniyetin, CHP zihniyeti olduğu bal gibi bilinen bir gerçektir Türkiye’de. CHP’nin bu konudaki tavrını sizler nasıl açıklarsınız bilmem ama ben bunu, Erbakan’ın kerameti ve CHP’nin zafiyeti olarak açıklıyorum. CHP, iktidara yüklenmek için başka argüman bulamayınca, gelmiş, ölmüş Erbakan’ın paçalarına yapışmış ve ondan medet umar gözüküyor. Sonunda CHP’nin zafiyeti, Erbakan’ın kerameti olarak ortaya çıkıyor ve Erbakan, kendisini, öldükten sonra da olsa, dünyasını karartan siyasi hasımlarına savundurma imkânı buluyor. Lamı cimi yok arkadaş, bunun adı düpedüz bir çeşit keramettir!
Ancak bu kerametin gerçekleşmesine çanak tutan müritleri var Erbakan’ın. Örneğin, Numan Kurtulmuş’u Saadet Partisi’nin başından uzaklaştırmak için, Önder Sav gibi kemik CHP’lilerin az kapısını aşındırmadı Erbakan’ın müritlerinden Mustafa Kamalak ve arkadaşları. Bir lider nasıl alaşağı edilir konusunda az ders almadılar CHP’nin dinozorlarından. İşte bu ders alışverişleri sırasında az laf geçmediler hoca ile öğrencileri arasında geçen olaylar hakkında. Az koz vermediler CHP’nin eline…
Laikliğin yılmaz savunucusu CHP’nin, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu gerekçesiyle ha bire partisi kapatılan Erbakan’a sahip çıkmasının, Erbakan’ın kerameti sayılamayacağını mı düşünüyorsunuz? Peki, o zaman size başka Erbakan kerametlerinden bahsedelim:
Merhum Erbakan ne demişti 15-16 yıl önce: “Rektörler türbana selam duracaklar!” Peki, şimdi ne durumda Türkiye? Ne durumda olacak, bugün türbana selam durmayan bir profesör, değil tuğla kalınlığında cilt cilt kitaplar yazmak, ağzıyla kuş tutsa, denizin üstünden yürüyerek geçse bile rektör olamaz.
Erbakan’ı iktidardan alaşağı eden 28 Şubatçılar, zorunlu temel eğitimi 8 yıla çıkartarak İmam-Hatiplerin üç yıllık orta kısımlarının kapanmasına sebep olmuşlardı ya. Bugün gelinen noktada 4+4+4 formülüyle İmam-Hatiplerin orta kısımları hem açılıyor hem de üç yıldan 4 yıla çıkarılıyor iyi mi? Yani 28 Şubatçılar indirdilerse Hocanın öğrencileri bindiriyorlar. İşte bu da Merhum Erbakan’ın kerametlerinden bir başkasıdır!
Bunlara da mı “hayır” diyorsunuz? O zaman size Erbakan Hoca’nın en büyük kerametini söyleyeyim de boşuna kimse yorulmasın. Hocanın en büyük kerameti, 10 yıllık AKP iktidarıdır efendiler. Çünkü hoca, aynı zamanda geleceği hesaplayan hesap kitap adamı bir mühendisti. Hem de mühendislerin hocası konumunda bir mühendis. Hocalığı ve kerameti de zaten mühendis olmasından, daha doğrusu makine mühendisliğini, toplum mühendisliğine irca etme başarısı göstermiş olmasından ileri gelmektedir.
Bu ülkede şeyh olup uçmak mı?
Tereyağından kıl çekmekten daha kolaydır efendim.
Yeter ki sadık müritleriniz olsun.
Ölümünüzün üzerinden asırlar bile geçse keramet göstermeye devam edersiniz…
Kadınlara yönelik şiddetin son bulduğu bir dünyada yaşamak dileğiyle “Dünya Kadınlar Günü”nüz kutlu olsun.