"Ana muhalefet partisinin lider ve sözcülerinin son günlerdeki gayretkeşliğini tarih kaydetmiştir. Millet bunları da kaydetmiştir. Hukuki süreç henüz işlerken demokratik siyasi sürece darbe vurma iddiasıyla soruşturulan illegal yapılanmaların avukatlığına savunmak ancak demokratik hukuk devleti anlayışına inancı zayıf olan bir siyasi anlayışın alkışlanmasıdır. İktidarı yıpratmak uğruna bindiği dalı kesen, içinde bulunduğu gemiyi batırmaya çalışan siyasetçi tipi, soruyorum sizlere, bu millete ne verebilir. Milletimiz bunu yakından takip ediyor, değerlendirmesini de buna göre yapıyor. Çünkü kim kimlerin avukatlığına soyunmuş bunlar çok önemli. Biz kendimize hiçbir vasıf tayin etmemişken bize de savcılık görevini sağ olsun onlar veriyor. Bu da güzel bir şey. Niye savcı millet adına vardır, iddia makamı millet adına ordadır, biz de millet adına evet hakkı aramanın hakkı savunmanın gayreti içindeyiz, eğer bu anlamda savcılık ise evet savcıyım..."(1).
Bundan yaklaşık 5.5 sene önce kendisini Ergenekon Davası'nın savcısı ilan eden Tayyip Erdoğan her nedense, bugün gelinen noktada bu görevi bırakıp bu sefer muhalefetten rol çalarak söz konusu davanın avukatlığını üstlenmiş gözüküyor. Bahse konu davaların yeniden görülmesi konusunda açıkça "Bizim açımızdan bir sıkıntı yok, olumlu bakıyoruz" derken, aynı zamanda siyasi danışmanı da Yalçın Akdoğan'ın ağzından "Milli Ordu'ya kumpas kuruldu" da diyebiliyor artık. Özetle; vakti zamanında "Milli Ordu'ya kumpas kuruldu" diyenleri direk "Ergenekoncu" ilan eden başbakan, bugün aynı şeyleri kendisi söylüyor iyi mi? Gelin görün ki; hiç kimse kendisini "Ergenekoncu" diye yaftalamıyor. Çünkü herkes biliyor ki; başbakanın Yalçın Akdoğan üzerinden dile getirdiği "Milli Ordu'ya kumpas kuruldu" ifadesi doğru bir ifadedir!
Bundan 5.5 sene önce kendisini "Ergenekon'un Savcısı" ilan eden Tayyip Bey'in itirafları bunlarla da sınırlı değil elbette. Başbakan, tıpkı 15 Temmuz 2008 tarihinde yaptığı gibi, yine bir Salı günü olan 14 Ocak 2014 tarihinde ve kaderin bir cilvesi olacak, yine bir parti grubu toplantısında şöyle diyordu Ergenekon Savcıları'nın ve yargıçlarının yapmış olduğu yargılamaları ima ederek dedi ki; "Geçmişteki bazı yargılamaların üzerinde çok büyük soru işaretlerinin oluştuğunu net olarak görüyoruz. Sahte ihbar mektupları, yasa dışı dinlemeler, sahte delillerle tasarlanmış ve ayarlanmış bir kısım yargı mensuplarıyla insanların nasıl mahkûm edildiklerini bugün çok daha belirgin şekilde görebiliyoruz....”
Bir zamanların Ergenekon Savcısı Erdoğan'ın itirafları bunlarla da sınırlı değil elbette. Onun en büyük itirafı, aslında Ergenekon ve Balyoz Davalarını yürüten, bu davaların iddianamelerini hazırlayan savcılarla girişmiş oldukları çetin mücadeledir. Zira hükümetin baskısına daha fazla direnemeyen HSYK, bahse konu davaların iddianamelerini hazırlayan savcıları hallaç pamuğu gibi atmış, onların özel yetkilerini kaldırmakla kalmamış, yerlerini değiştirmiş, bazılarını il dışına sürmüş, bazılarının altındaki zırhlı araçları almış, bazılarınınsa koruma sayılarını azaltmıştır ki; bunların içinde isimleri zihinlerimize kazınan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekilleri Zekeriya Öz ve Fikret Seçen de vardır.