Müftü Efendi Bize "Küfürbaz" Demiş, Varın Ona Deyin ki... [Ömer Sağlam]
Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Müfettiş olarak,
görev yaptığı müftülüğe birkaç kere gitmiştim. Doğrusu çok da sevmiştim
kendisini ki; bu sevgim hala da fazla eksilmiş değildir. Nedense delikanlı bir
yanı vardır benim için. Teftişlerden birinde fark ettim ki; müftü efendi,
yönetimindeki vakfın paralarıyla, oturduğu lojmanı baştan ayağa tefriş etmiş.
Beyaz eşyadan tutun da, yatağa, bazaya, halıya, koltuk takımlarına,
televizyona, perdeye, halıya, yatmış olduğu yatağın yorganına, yastığına,
nevresimine ve banyodaki bornozuna varıncaya kadar alıp donatmış oturduğu
lojmanı.
Bunun sebebini
sorduğumda verdiği cevap;
-"Müfettişim,
bugün kaymakam ve valiler de öyle yapıyorlar. Sonra gelenler sadece valizini
alıp gidiyorlar. Çünkü oturdukları lojmanlar bütün eşyalarıyla hazır vaziyette.
Müftüler neden aynısını yapmasınlar? Onların valilerden, kaymakamlardan neyi
eksik?"
-"Olmaz
hocam" dedim. "Siz bu paraları cami kapılarından 'camiye yardım',
"Kur'an Kursuna yardım' diye topluyorsunuz. Şimdi bu bağış paralarını,
toplama amacından başka yerlere harcarsanız Allah'ın adını ve dini kullanarak insanlara
yalan söylemiş ve onları kandırmış olursunuz. Hem sizden sonra gelen müftünün
hanımı, bakalım sizin hanımın beğendiği eşyaları ve beğendiği renkleri
beğenecek mi? Beğenmezse ne olacak? Bunca eşya israf mı olacak..."
Teftiş sonunda
Ankara'ya döndüğümde raporumu yazdım ve lojman tefrişi maksadıyla yapılan
harcamaların müftüden tahsilini teklif ettim. Ancak yönetim, "Hayır"
dedi, "O müftü bizim için önemlidir. Müftü efendiyi üzmeyelim. Raporu
bundan böyle bu tür harcamalarda bulunulmaması şeklinde değiştirelim ve
ancak bu konuda bütün müftülükleri kapsayacak biçimde bir genelge
yazalım.." öyle de yapıldı...
Gittikçe
Zekeriya Beyazlaşan Müftü Efendi!
Müftü Efendi,
uzun süre görev yaptı o müftülükte. Arkasından hemşerisi de olan bir ilahiyat
profesörünün büyük illerimizden birisine il müftüsü yapılmasıyla İl Müftü
Yardımcısı olarak atandı. Bu görevi sırasında yandaş televizyonlardan birisinde
dini içerikli programlar yapmaya başladı. Hemen her gün yayınlanan programın
sürekli konuğuydu. Programda canlı telefon bağlantısıyla kendisine soru
soranlara fetvalar veriyordu. Emekli olduktan sonra da devam etti bu
programlara.
Geçenlerde fark
ettim, satışı konusunda şaibeler bulunduğu iddiaları havalarda uçuşan ve
iktidar yandaşı bir iş adamından, yine (üstelik de yolsuzluk operasyonunda adı
geçen) iktidar yandaşı bir iş adamına satılan televizyonlardan birisinde gündüz
kuşağında yayınlanan kadınlara özel bir programın sürekli konuğu olmuştu! Son
derece güzel ve alımlı bayanların katıldığı programda nefis pozlar veriyor,
enfes şovlar yapıyordu ki; bizim müftü efendinin halini görünce hemen Zekeriya
Beyaz aklıma geldi. Doğrusu, bizimki,
Zekeriya Beyaz'ı hiç aratmıyordu hal ve tavırlarıyla. Dini konuları iyiden
iyiye şova tahvil etmişti çünkü...
Birliğimiz
ve Dirliğimiz Yusuf Yusuf Etmeye Başlamıştır!
İsmi
Y.K. olan Müftü Efendi, aynı zamanda iyi bir sosyal medya kullanıcısıdır. Çok
sayıda takipçisi vardır. Benim de facebook arkadaşımdır. Ayrıca yazmış olduğum
hemen bütün makaleleri özel olarak kendilerine de gönderdiğim birkaç kişiden
birisidir kendisi. Ancak bugüne kadar olumlu veya olumsuz hiçbir cevap
vermemiştir. Geçenlerde, daha doğrusu Fethullah Gülen'in meşhur bedduasını takip
eden günlerin birisinde kendi facebook sayfasında Arapça metniyle
birlikte şu dua metnini paylaşmış bizim Müftü Efendi: "Allah'ım! Biz Ümmet-i
Muhammed'in dağınıklığını gider! Allah'ım! Biz Ümmet-i Muhammed'in gönüllerini
bir eyle! Allah'ım! Ümmet-i Muhammed'e rahmetinle muamele et!"
Müftü Efendi'nin
paylaşımın altında da yapılan duaya "Amin"
şeklinde yorum yapan onlarca insan vardı. Bunlardan birisi de yine ismi Y.
olan, Y.İ.K. isimli müftü idi. Onu da yakından tanıyordum. Üstelik bu ikinci
müftü efendi yanlış bilmiyorsam Gülen Cemaati'ne mensuptu. Ya da en azından
birinci müftü efendiye kıyasla cemaate biraz daha yakındı. Bu sebeple onun amin
deyişi biraz daha içtendi. Çünkü o, sadece "Amin" demekle yetinmemiş,
"Amiiiin"
diye sündürmüştü aminini. Doğrusu üzülmüştüm bu duruma. Biraz da kızmıştım.
İkisi de dostum
olan ve ikisinin ismi de aynı olan müftü efendilerin isimlerinden hareketle
"Birliğimiz ve Dirliğimiz Yusuf Yusuf Etmeye
Başlamıştır!" başlıklı şu
uzunca yorumu ekledim müftü efendinin duasının altına:
"Ortada iki Y. var. İkisi de müftü. Birisi emekli,
diğeri halen görevde. İkisi de benim dostumdur. Ekmeklerini yedim, sularını
içtim. İkisini de severim. İkisi de dünya tatlısı ve sevimli insanlar. Ancak
gelin görün ki; ülkemizde olan bitenler karşısında birisi dua etmekle, öbürü de
amin demekle yetiniyor! Peki, o zaman sizin şu anda birbirini suçlayan iki
güçten ne farkınız var. Onlar da birbirine dua ve beddua yapmakla meşguller.
Dün can ciğer kuzu sarması iken, bugün birisi diğerini çetelik yapmakla, devlet
içinde devlet oluşturmakla suçluyor, diğeri de ona beddua üstüne beddua ediyor.
Siz ise sadece dua etmekle ve amin demekle yetiniyorsunuz.
Hayırdır erenler, siz Fethullah Hoca ve benzerleri gibi
Allah ile ünsiyet mi kurdunuz? Allah, sadece sizlerin mi yoksa? Allah sizin her
dediğinizi yapacak derecede emrinize amade bir varlık mıdır ki, sadece dua
etmekle ve amin demekle iktifa ediyorsunuz? Sahi neden ortaya çıkıp doğruyu,
hakkı ve adaleti haykırmıyorsunuz? Sahi neden korkuyorsunuz? Bakın bu ülkenin
birliği, dirliği ve bütünlüğü tehlikededir. Başbakan cemaati kasıtla "Devlet içinde devlet var" diyor.
Aslında hiç de abartmıyor Başbakan. Ancak,
asıl devlet içinde devlet, doğu ve güneydoğuda çoktan kurulmuştur bile. Tunceli
Belediye Binasına "DERSİM", Diyarbakır Büyükşehir Belediye Binası'na
"AMED" ismi tabelası çoktan takılmıştır bile. Amiyane tabirle
söyleyecek olursak; birliğimiz ve dirliğimiz iyiden iyiye yusuf yusuf etmeye
başlamıştır. Sahi bunlar sizi hiç rahatsız etmiyor mu ey...?
Lütfen "Dua müminin silahıdır" diye diye iyiden
iyiye züğürt tesellisi haline getirdiğimiz şu dua işini ikinci plana atarak bir
şeyler yapalım artık. Yani biz elimizden geleni yapalım sonra nasıl olsa
duasını yaparız. Lütfen Allah'ı kendimize hizmetkâr görme alışkanlığını artık
terk edelim. Dua, eğer gerçekten bir silahsa, bunu en kavisini ve şiddetlisini
Fethullah Hoca zaten yapıyor. Ancak Fethullah Hoca ve onun peşinden gidenler
sadece dua yapmakla yetinmiyorlar, bakın ellerindeki gazete ve televizyonları
da silah olarak kullanıyorlar...
Y.İ.K hocam, seninle yanılmıyorsam Araban (G.Antep)'dan
beri tanışıyoruz ve 2003 yılında Mekke'de senin elinden Maklube yemişliğim
vardır. Cemaate yakın olduğunu sanıyorum. Lütfen çıkın bir şeyler söyleyin
artık. Hocanın ve cemaatin yanlış yaptığını ve toplumun ayrışmasına ivme
kazandırdığını itiraf edin. Dün, cemaatin her türlü nazını sineye çeken, bir
dediğini iki etmeyen ve "Bitsin bu
hasret, artık yurda dön" çağrıları yapan hükümet, bugün Fethullah
Gülen ve adamlarını, inlere girmiş yaratıklara benzeterek bunların inlerine
gireceğini söylüyor. Lütfen söyleyin, bu bir çelişki değil midir?
Y.K. hocam, seni K.'den beri yaklaşık 15(*) yıldır
tanıyorum. Delikanlı bir tavrın vardır. Lütfen artık karnından konuşma hocam,
tıpkı yavrularını kanatlarının altına almış bir anne kartal edasıyla kafileni
peşine takarak ve el kol hareketleriyle koro halinde dua yaptırarak Kâbe'yi
tavaf ettiren Y.K. tavrını görmek istiyorum artık senden. Bak bu konuda elinde
imkanların da var. Çünkü maşallah, bir TV yıldızı gibisin ve TV ekranlarından
inmiyorsun. Milletin ve vatanın mukadderatı tehlikededir, lütfen üstünüze
düşeni yapın artık. Denizli Müftüsü Mustafa Hulusi, Afyon Müftüsü Şükrü
Çelikalay ve Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi olmak istemez misiniz? Mevcut siyasal
iktidara râm olup ille de Mustafa Sabri ve Dürrizade olmak zorunda değilsiniz.
Lütfen ama..."
Müftü Y.K ne
cevap verse beğenirsiniz? İşte "Dostum"
olarak bildiğim Y.K'nin yukarıda yapmış olduğum ve adeta yalvaran bir eda ile
kaleme aldığım yoruma cevabı:
"Yani biz de sizin gibi sövenler kervanına mı
dahil olalım öyle mi Ömer bey.. Hiç kusura bakmayın ben partici değilim.. Din
adamıyım. Öyle de kalmak istiyorum. Gerekeni gerektiği yerde de söylemeye
çalışıyorum..Müslümanlar kıyıma uğrarken biz de o kervana mı katılalım
yani...Adliye önünde bildiri dağıtan savcı bey her şeyi gözler önüne serdi
zaten Sayın Müfettişim..."
Müftü Efendi ilginç şeyler söylüyordu aslında. En
başta adliye önünde basına bildiri dağıtan Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş'ın
bu hareketini doğru ve yerinde buluyordu. Ancak gelin görün ki; bana bir
anlamda "Küfürbaz", "Sövenler Kervanı"nın bir
parçası ve "partici" nazarıyla bakıyordu. Mecburen kendisine şu
cevabı verdim:
"Ben de
partici değilim hocam. Ben de siyaset yapmıyorum. Sadece karınca kararınca
devletime sahip çıkmaya çalışıyorum. 'Sizin
gibi sövenler kervanı' da ne demek. Kime sövmüşüm? Sövdüğüme ilişkin bir
yazımı bulabilirsen, yazı yazmayı derhal bırakırım. Bugüne kadar hiç kimse 'Bana sövdün' diye karşıma çıkmadı ve
hakkımda bugüne kadar açılmış bir dava yoktur. Doğrusu böyle bir
sıfatlandırmayı size hiç yakıştıramadım sayın Müftüm? Lütfen celallenmeyin.
Tenkit edilmeyi sindirmeniz gerekiyor. Olgun adamlar böyle yapar çünkü. Ayrıca o savcı yanlış yapmıştır. O savcıya 'Aferin'
diyenler de. Tıpkı o savcıyı itham edenlerin ve onlara destek çıkanların yanlış
yaptıkları gibi. Devlet, kimlerin eline kaldı böyle?"
Bana Partici
Diyen Müftü Efendiye Bakar mısınız Lütfen!
Yapmış olduğum
yoruma karşılık yapmış olduğu yorumda beni "Partici" olarak ilan eden
Müftü Y.K. Efendi, bu yorumundan sadece birkaç saat sonra şu levhayı paylaştı
facebook sayfasında:
Görüldüğü gibi;
Diyanet'in yetiştirdiği TV yıldızlarından birisi olan bizim Müftü Efendi,
çelişkiler içinde yüzüyor, hem nalına, hem mıhına vuruyordu. Yapmış olduğu
yukarıdaki yorumunda Savcı Muammer Akkaş'ın bildiri dağıtmasına destek vererek
Gülen Cemaati'ne mensup takipçilerine mavi boncuk dağıtırken, yukarıdaki
levhayı paylaşarak bu sefer iktidar partisinin oy tabanını teşkil eden
takipçilerine ve program yaptığı iktidar yandaşı TV yöneticilerine ve
patronlarına mesaj veriyordu. Doğrusu bu riyakarlık içeren tutumunu dostuma hiç
yakıştıramadım, kendisini ve takipçilerini şu şekilde ikaz ettim:
"Y.Hocam, sizinle cidden tartışmak niyetinde değilim.
Çünkü sizi gerçekten seviyorum. İyi niyetinizden asla şüphem yok. 'Din adamı
olduğunuzu' söylüyorsunuz. Yani din adamı olarak doğruyu ve güzeli anlatmak
durumunda olduğunuzu söylüyorsunuz. Elbette öyle olmalısınız. Ancak siz din
adamı olarak her şeyi bilemezsiniz. Bakın yukarıda bir paylaşımda bulunarak
direk hükümetin propagandasını yapıyorsunuz. Yukarıdaki bilgiler doğru
olabilir. Ancak başka doğrular da vardır. Siz din adamı olarak o doğruları da
hiç gizlemeden söylemek zorundasınız. Eğer maksatlı olarak, yani bildiğiniz
halde söylemezseniz günah işlemiş olursunuz. Yok eğer bu konuları tam olarak
bilmiyorsanız, paylaşımda bulunmamanız gerekir. Mesela şu bilgileri de eğer
biliyor da paşlaşmıyorsanız sizin söylediklerinize aklı başında hiç kimse
inanmaz ve bu durumda siz, birilerinin propagandasını yapmaktan öteye bir iş
yapmış olmazsınız. Alın size bir
başka doğru:
2002’de 129.6 milyar dolar olan Türkiye’nin toplam dış
borcu, 2012 sonunda 336.9 milyar dolara fırladı. Bunun içinde kamunun dış borcu
yüzde 59,8 oranında net 38.6 milyar dolar artarak 64.5 milyar dolardan 103.1
milyar dolara yükseldi. Merkez Bankası’nın dış borcu 22 milyar dolardan 7.7
milyar dolara gerilerken, özel sektörün dış borcu ise 2002-2012 döneminde yüzde
425’le artış rekoru kırdı. Bu dönemde net 183 milyar dolar büyüyen özel sektör
dış borcu 43.1 milyar dolardan 226 milyar dolara yükseldi...
Kamunun 2002 yılında 155.2 milyar TL olan iç borç stoku,
yüzde 163 oranında net 253 milyar lira büyüyerek 2012 sonunda 408.3 milyar
liraya yükseldi. Aynı dönemde kamunun dış borcunun TL karşılığı da 102 milyar
liradan 154.6 milyara yükseldi. Böylece kamunun iç-dış toplam borcu 2002-2012
döneminde yüzde 119 oranında net 316 milyar lira büyüyerek 563 milyar liraya
yükseldi. Yani Cumhuriyetin ilk 80 yılında devletin 257 milyar lira olan toplam
borcuna, son on yılda 316 milyar lira eklendi. AKP, on yılda devleti önceki 80 yıldakinden daha fazla borçlandırdı. 2012
sonu itibariyle kamunun toplam 563 milyar TL’lik iç ve dış borcu ile özel
sektörün 226 milyar dolarlık dış borcu birlikte düşünülünce Türkiye’nin toplam
borç yükü, 1 trilyon TL’ye yaklaşıyor, bu da 564 milyar dolarlık bir büyüklüğe
işaret ediyor..."
...
Müftü Efendi,
bir daha cevap vermedi...
Ömer
Sağlam
_______________
(*) Aslına bakarsanız kendisini 20 küsur yıldır tanırım.
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.