Utanmak İçin Etiyopya'ya mı Gitmeli? [Günay Tulun]

30 Ocak 2007 tarihli Kent Haber’de Anadolu Ajansı kaynaklı bir haber…
Başlığı, “Afrika yoksulluğunu görünce!”.
Haberin hemen yanındaki resme bakınca anlaşıldı olay, konu Başbakan'ın Afrika gezisiymiş… Başbakan, o gezide Addis Ababa’ya da uğramış. 

BİRAZ BİLGİ KİMSEYE ZARAR VERMEZ 
Addis Ababa ya da benzer söylenişiyle Addis Abeba, bir zamanlar Habeşistan dediğimiz Etiyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti’ nin başkenti. 1886 yılında, İmparator İkinci Menelik’in eşi İmparatoriçe Taytu Betul’un gösterdiği yerde kurulmuş. Bugünkü nüfus dört milyon civarıymış. Seksen civarında konuşulan dil, semaviler de dâhil olmak üzere onlarca dinin mensubu varmış kentte… Günümüz Etiyopya’sının ticaret merkezi olan Addis Ababa, sanayi açısından da önemli bir şehir. 

ADİL İNSANLARIN ÜLKESİ 
Etiyopya kralları, ülkelerinin Habeşistan diye anıldığı devirde Hristiyanlığı en çabuk seçenlerden olmuş. Kendilerine sığınan Müslümanları korumalarıyla da ünlüler. Bu yüksek vasıflara şaşmamak gerek. Ne de olsa ilk Müslümanlardan Hazreti Bilâl-i Habeşi’nin ülkesi. Biz de gerek Osmanlı, gerekse Türkiye Cumhuriyeti olarak çoğu zaman yanlarında olmuşuz. Faşist İtalyanların sömürgeci istilalarına karşı da destek vermişiz onlara. Bugün, ilişkilerimizin artması için karşılıklı çaba içindeyiz. 

HİNDİLİ TÜRKİYE'MİZDEN HABEŞSİZ ETİYOPYA'YA Etiyopyalılar ilginç insanlar aslında. Marifet zannederek; kendi ülkesine, kendi televizyonundan bile Turkey diyen yaratıkların saçmalıkları yüzünden, Türkiye için yapamadığımız devrimi büyük bir direniş göstererek gerçekleştirmişler. Eski isimleri Habeşistan’ı akıllı bir taktikle silmişler dünyadan. Adres kısmında Habeşistan yazan hiçbir mektubu hiçbir resmi belgeyi, açacağı uluslararası krizleri dahi sineye çekerek ülkelerine sokmamışlar. Patrik Deveciyan’ın* sıkça alay konusu yaptığı huyumuz gibi “Önce atıp tutup sonra boş vermemişler”. Uygulamalarını el birliğiyle ve ısrarla sürdürmüşler. Sonuçta; pes eden dünya, isteğine ulaşansa Etiyopya olmuş.

Bu taktiği kimden almışlar biliyor musunuz?
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu Cumhurbaşkanı Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk'ün İstanbul'la ilgili uygulamasından.

Konuyu "ATATÜRK İSTANBUL ve BİR ŞARKI" adlı makalede dile getirdim ama büyük ihtimalle 10 Kasım 2008 günü yayınlatacağım. Çünkü 10 Kasım 2007 için özel olarak kaleme alınan bir başka makale, programlanmış hâlde... O nedenle gerçekten merak edenler olursa anlayışla karşılamalarını rica edeceğim. Böyle yapmakla belki bazılarının içindeki araştırma ateşine bir kibrit atmış olurum.

BAŞBAKAN BEY UTANMIŞ 
İşte bu ülkedeki gezisinde Başbakanımız, başkentin kenar mahallelerine de gitmiş. Oradaki yoksulluğu görünce çok şaşmış çok üzülmüş... "Böyle yerleri görünce insanlığımdan hicap duyuyorum” demiş. Allah Allah! Şu insaniyete bakın! İşin özü de gözü de bu yani, Bay . Başbakan'ın insanlığından utanç duyması… 

İNSANIN UTANMASI İÇİN ETİYOPYA'YA GİTMESİ Mİ GEREK 
Haberin özü ilginç geldi bana.
Sayın Başbakan bu tür utançları duymak için, ta Etiyopya’ya kadar gitmiş.
Oysa Etiyopya trajedisi uzun yıllardır televizyonlarda yayınlanıp internette geniş yer kaplamakta. Sakın, “Sen oradaki sefaleti biliyor musun?” demesin o her şeyi bilen, yandaşlıktan başka işe yaramayan yüzsüzler. Biliyorum! Addis Ababa’da görülenden çok daha kötüsünü hem de...

Etiyopya’nın kırsal kesimlerindeki açlık, sefalet, hastalık gerçekten insanın içini sızlatacak düzeyde. Çünkü, koskoca Etiyopya'nın mini minnacık bir bölümünde ekili tarım yapılabiliyor. Kişi başı gayrisafi millî hasıla yüz ABD Doları’nın az bir şey altındaymış. Altmış milyonu aşkın nüfusun yarısı yoksulluk sınırının altında kazanıyor. Bu oranı ülkemizdeki durumla karşılaştıran kişiler, çok çok iyi olduğunu söylemek zorunda kalır.

Yiyecek alışkanlıklarına gelince; hem bizler gibi, hem de farklı. Farklılık; bazı et türlerinin çiğ tüketilmesi ve bize ters gelen bazı maddelerin kırsal kesimde kullanılmasından kaynaklanıyor. Lokantalarda, kısaca ETB denen para birimleri Birr’den üç tane verince tıka basa yiyebilir, sonra da karnınızı ova ova “amma da yedim ha!” diyebilirsiniz. Kurlar haftalık olarak tespit edilir. Normal uygulamaya göre, bir Amerikan Doları dokuz ETB civarıymış. Arttı mı, eksildi mi son durumu bilmiyorum. Söz fazla uzamasın. Geçim indekslerini inceleyenlere göre; yaşanan tüm yokluk ve sıkıntıya rağmen Etiyopya'da hayat ucuz mu ucuz. Ne demek istediğimi tam ifade edemedim. Aslında, yokluk nedeniyle hayat pahalılığının ora halkı için had safhada olma gerekliliğine rağmen Etiyopya, Etiyopyalılar için de ucuz bir yer. Bize göre tuhaf kabul edilebilecek bu durumu ülkemizle kıyaslamışsınızdır umarım. Nedense her şey gibi bu konuda da sırtımızı yere vurmuşuz.

Ah Recep Bey, ah!
İnsan Türkiye gibi bir ülkeyi temsilen yaban ellere gider de aklı başında, bilgisi yerinde birine danışmaz mı? Danışman mukallitleriyle gezip tozanın hâli budur diyeceğim ama olan ülkeme oluyor. Aslında senin danışman falan dinlediğin de dinleyeceğin de yok. Bakma herkesin öyle yazdığına, çünkü senin zulmünden korkuyorlar. Şu tek kişilik hükûmet oyunlarını bıraksanız da biraz normale dönsek. Tek kişilik hükûmetin başı da sonu da ortası da diktatörlüktür. Bunu sen de biz de yardakçıların da biliyor ama fanatik sevdalılarınla seçmenlerin saf kısmı derin uykuda...  

İŞVERENLERİMİZ NEDEN UTANMAZ Kİ ETİYOPYA'DAN UTANILASI BİR UYARI 
Bitmedi. Etiyopya’da haftalık çalışma süresi 39 saat. Yani bizden çok daha uygarlar iş saatlerinin tespitinde. Üstelik bizde sabah patronun istediği saatte girmek, akşam da patronun istediği saatte çıkmak gibi bir mecburiyetin zulmedici baskısını yaşarsın. Etiyopyalılar genelde beş gün çalışıyorlar. Öğle tatilleri haftanın dört günü bir, bir günüyse iki saat. Resmî tatil günleri, cumartesi ve pazar. Özel müesseselerin çalışma süreleri pazartesiyle cuma günleri arasında ve saat 17’oo ile sınırlı. Devlet daireleri de aynı uygulamayı yapıyor ama orada paydos zamanı 17,3o. Alışveriş merkezleriyse öğlenleri üç saat öğle paydosu yapar ve her gün 19,3o’da kapanır. Hafta sonu geldiğinde kapanış saati 19,oo, çalışma günüyse yalnız cumartesileridir. Bankalar hafta içi saat 16,oo’da, cumartesi günleriyse 12,oo’de kapanır. 

Acep bizde kaç işlik öğle tatili verip işçisinin o bir saatini özgürce bırakır kendisine? Hemen söyleyeyim. Bankalar gibi dört dörtlük kurumsallaşmış birkaç şirketi saymazsak; öğle paydosunu özgürce uygulamaya kalkan işçi, pek yakın bir zamanda, çalacağı "sepet havasının" seçimini de özgürce yapmaya başlamış demektir. 

TAKDİR ETTİM AMA AMASI VAR İŞTE
Sayın Başbakan; alışılagelmiş çikolata dağıtımından sonra, gerçek anlamda takdir ettiğim, yürekten alkışladığım bir anlayışla “Bu yılın Haziran ayı ortalarında Türkiye’de üst düzey bir Afrika zirvesi yapılacaktır” demiş. Zirve gerçekleşmeden önce, kendi halkımızın sefaletine son verirse takdirlerime yansıyacak bir girişim olur bu...

Bir kısmı genel kültürmüş gibi görünse de buraya kadar yazdıklarımın başka hangi anlama geldiğini şöyle kısaca yorumlayın lütfen. Eğer gerçekten yorumladıysanız gelmekte olan sözleri de tahmin etmişsiniz demektir. Sıradaki konu, bir başbakanın “insanlığından hicap duyması”.

Sıradaki konunun özetiyse Türkiye! 

VE TÜRKİYE'MİZİN HÂLİ 
Sayın Başbakan, Türkiye’de işsizlik aldı başını gidiyor. Ortaya atılan olumlu veriler inandırıcı değil. Yoksulluk ve sıkıntılar akılları da bozuyor. İnsanımızın genci de yaşlısı da kafayı yemiş; gaspçı, terörist, hırsız, tecavüzcü oluyor. Açıklanan enflasyon oranları tümüyle yanlış. Gerçeklerden sapmış hâlde. Onu bile memur emeklisine veriyor, işçi emeklisine vermiyorsunuz. Millet birbirine diş biler hâle getiriliyor. Emekli olanlar yaşamak için iş arıyorlar. Bulmak ne mümkün. Gençler bulamıyor ki onlar iş bulsun. Emekli maaşları rezil bir seviyede. Emeklilerle ailelerinin yaşatılmaması için verilen sadaka gibi. Emekliye, asgari ücretliye teslim edilmeyen haklar, kaynak yok fırdöndüsüyle başka yönlere gidiyor. En kuytu köşelerdeki evlerin kiraları bile emekli ve asgari ücretlinin maaşını katlıyor. Bu insanlar ne yiyecek ne içecek ne giyecek? Terör örgütleri, iç barış kırıcıları, bölücüler, dışa bağımlı götürücüler ve bu durumdan nemalanan bir dolu pislikten sonra; mevcut hâli en iyi kullanan kesim patronlar. Sigortalıları işten çıkmış gibi gösterip hem sigorta primlerinden hem de vergiden kurtuluyorlar. İşçiye gelince… İsterse çıkmasın. 

İşsizlikten asgari ücretin dörtte birine razı olanların varlığını duyuyoruz sık sık. Başbakanımız boşuna, “Kayıt dışını ihbar edin!” demesin. Birazcık dikkat eden herkes, hemen her iş yerinde, kayıt dışı işçiyi de kayıt dışı işlemi de yakalar. Ortalık kayıt dışından geçilmez hâlde. Üstelik öyle de pervasızca yapıyorlar ki! Başbakanımızın mesleği tüccarlık olduğuna göre, bu konuları çok iyi bilmesi gerek. Yoksa onu da mı bilmiyor.
Eğer öyleyse bir gün o konulara da gireriz inşallah. 

ŞİMDİDEN UYARIYORUM: BOZULMANIN TEMELİ EKONOMİKTİR 
Gerek genel, gerekse öz kültürünü yitirmiş insanlar geziyor her yerde. Kitap, gazete okuyan yok. Çünkü onlara ayrılacak paranın “p” harfi bile yok ceplerde. Sabahları erken kalkarsanız, çöpleri ticari amaçla karıştıranların yanında, yemek bulmak için karıştıranları da görürsünüz. Pazarcılar yakın zamana kadar pörsüyen mallarını pazar bitiminde çöpçüler alıp atsın diye bir yana bırakırdı. Onlar bile insanlar alıyor diye vazgeçtiler bunlardan.

Ahlak ve vicdan eksikliği yüzünden halk, halka insaf etmez hâlde. Mezraların acımasızlığı kentlere indi. Yeni felsefe, ne yaparsan yap istediğini kap. Hak, hukuktan korktuğu için sertlikten uzak duranlar çareyi kredi kartında arıyor, sonra da “Ne yaptım ben?!” diye feryat figan dövünüyorlar. Zengin ha bire zirvelere tırmanırken, işçi, memur, çiftçi, esnaf her an daha fazla düşüyor. Düşünün facianın dozunu. Her aile ortalama 4 kişi.

Bu da şu demek: Yok ediliş potasına atılanların adedi çığ gibi büyüyor her an. Etiyopya'nın yarı nüfusu yoksulluk sınırının altında kazanıyordu. Ya Türkiye'nin kaçta kaçı? Bırakalım yoksulluğu, kaçta kaçımız açlık sınırının altındayız? İnsanların açıklanan verilere güveni kalmadığı gibi, kimse de kimseye güvenmiyor. Öyle konuları güvensizlik törpüsüne attılar ki! Değişik bir örnek mi istersiniz? Türbanım da türbanım, dinim, imanım diye bağıranların palavracılığı beni çok etkiledi. Onların eylemlerini din, iman, türban değil, provokasyon amaçlı tezgâhladıkları; papanın Hazreti Muhammed aleyhisselama yaptığı hakaretle birlikte açığa çıktı iyice. Çok acıdır, hiçbirinin kılı kıpırdamadı bu olayda... Oysa tuttukları kulüp maç kaybetmiş olsaydı görürdünüz gümbürtüyü.

BİTMEK BİLMEZ SORULAR 
Neden iyi geçindiğimiz komşu ülke yok? Neden bu ülkenin gerçek insanı diğer ülkelerin halklarına göre daha değersiz muamelesi görmekte? AB neden tekme tokat üstümüzde her an? Sivil toplum örgütleri nerede? İnsan Hakları Derneği PKK aşkından ne zaman sıyrılıp adına yakışır işlere bakacak? Terör almış başını bazen rahvan, bazen tırıs, bezen dörtnal gidiyor. Şehit cenazeleri hep gariban çocuğu. Hepsi çelik yeleksiz, hepsi mayın koruyuculardan yoksun. 

Anlayamıyorum. Bir ikisi hariç, gazete, dergi ve televizyonlar neden değerlerden bu kadar yoksun yayın yapmakta? Yöneticilerle siyasilerin olan biteni onaylayan davranışlarının amacı ne? Niye herkes güçlüden, para kokusundan yana? Neden namus ve doğruluk alaylara konu? Saygınlığın yolu neden, bilgi, birikim ve kültür değil de namus dışı yollardan da olsa paralı olmaktan geçiyor? Sonunda herkes, birkaç metre kefen içinde veremeyeceği hesapların acısını tatmayacak mı?

Bunun adı toplumsal ahlak çöküşü değil de ne? Sürekli uyarıyorum. Sürekli uyaran başkaları da var. Sanki tüm gayretler boşa... Toplumsal ahlak çöküşünü neyin takip ettiğini bir okuyup öğrenseler! Tarih, öğrenemeyen yöneticilerin ülkelerini soktukları zor durumların en kötü, en acı örnekleriyle dolu.

DİPLOMA OLAYI ÇOK ÖNEMLİ HEMEN ORTAYA ÇIKARILMALI 
O kötü örnekler arasında bugün için en önemlisi, başbakanın, diploması olmamasına rağmen TBMM dâhil her yere, üniversite diploması olduğu bilgisini pompalatması... Başbakan, benimle aynı okuldan mezun olduğunu iddia ediyormuş. Tarih, eylem ve gerçekler bu iddiaya ters düşmekte... Askerlik ve diğer olaylar, hatta diploma ve "Mezuniyet Belgesi" açısından yazıp, söylenecek o kadar çok şey var ki!.. Çoğunu bir dolu yazıda anlattım ama anlaşılan o ki, okuduğundan çok emin olduklarım bile dillerini yuttular. Diktatörden korkudur bunun adı...

Anlaşılan o ki; 2005 yılında bir tesadüften yola çıkarak öğrendiğim diploma konusunu ömrüm oldukça yazıp duracağım. Bazı korkusuz kahramanların (!) sayesinde tabii... Yoksa korkusuz korkaklar mı deseydim. Gelecek yazılarda bu olayı yeniden ve daha detaylı bir şekilde ele almam gerekebilir. Vaziyet onu gösteriyor.  

Ülkemiz insanının derdi çok.
Hani, “Derdimi suya atsam ummanlar yetersiz kalır” örneği…
Buna saçma sapan tipler de yenilerini ekleyip durmakta!
Allah encamımızı affetsin!





BİLGİ NOTU
Encam: Gelecek, işin sonucu, son, nihai, nihayet.
Patrik Deveciyan - [Patrick Devedjian]: Türklere
soykırım yapma amacındaki Ermeni Terör Örgütü

"Asala"nın sempatizanı ve avukatı görünümündeki
üyesi, ezeli-ebedi Türk düşmanı Fransız Ermenisi.


Günay Tulun
İlk Yayınlandığı Yerler
Yazarlar ve Ozanlar
Türk Edebiyatı
Kent Haber
Edirne P.

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN