Edirne Valileri [Mete Esin]

Edirne’de, Osmanlı devrinden günümüze az sayıda konak ayakta kalabilmişlerdir. Türkler ve gayri Müslimlere âit bu konaklardan biri de bugün Hafızağa adıyla anılmaktadır. Selimiye’nin Arasta tarafındaki ana kapısına karşı, bir sokak başını tutan gerçekten güzel bu konağın varlığı, Edirneliyim diyen herkesçe herhâlde bilinecektir. Konak, son yıllarında sâhiplerince terk edilip yıkılmaya yüz tutmuş bir hâldeyken, Edirne’nin geçen yaz kaybedilen Vâlisi Fahri Yücel döneminde ve onun özel ilgi ve himmetleriyle restore ettirilip, kültür adına yeniden kazanılmıştır.

Pekiyi, kimdir bu Hafız Ağa diye sorulacak olursa… Bunu, hiç değilse bu
yazımız sırasında biz de merak etmişizdir. “Edirne’den Kimlikler” diye isim verdiğimiz çalışmamıza baktığımızda, Edirne’nin geçmişinde bu isim ve unvan altında kaç kişi bulunmuş iseler, bunlardan ancak ikisinin bize kadar ulaşabildiklerini görmüşüzdür. Aynı Konak ise, herhâlde bu ikisinden birinin mülkü olmuş olmalıdır. Ağaların biri, geçen yüz yılın iyi bir kızak sporcusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Edirne’nin Tabakhâne semtindendir. Ağa gibi bir unvan taşımış olmasına rağmen, işi veyâ sanatından yana bilgimiz yoktur. Kendisi, daha çok yaptığı bu kış sporuyla tanınmaktaymış ki, biz de onu böyle tespit edebilmişizdir. Diğeriyse, Osmanlı’nın son devrinden kalmış bir kimliktir. Ağa unvanının başında da bir saman sözü vardır. Yâni kendisi bir saman ağasıdır. Günümüz için çok komik görünen bu unvan, Osmanlı’nın saray ve ordu gibi bâzı kurumlarında büyük baş hayvanlara kuru ot ve saman sağlayan kadronun başındaki kişiyi anlatmaktadır. Konağın mevkii ve güzelliği yanındaki cesâmeti, mülk sâhibinin makam ve gelir düzeyini pekâlâ ifâde edebilmektedir. Bu kişinin tam anlamıyla bir “ağa” olduğu pek bellidir!

Andığımız Konak, gene andığımız restorasyonundan sonra, rahmetli Vâli Fahri Yücel adına düzenlenip yakın bir zaman önce Edirne Kent Târihi Müzesi yapılmıştır. Bizce, bu son derecede isâbetli bir karar olmuştur. Edirne’nin öteden beri böyle bir kültür evine ihtiyâcı bulunmaktaydı. Bunun için, yer ve mekân olarak bu Konaktan uygunu düşünülemeyecektir.

Edirne’ye geldiğimiz günden beri bildiğimiz ve uzaktan ilgi duyduğumuz Konağı, belki şaşılacaktır ama, içi îtibarıyla ancak bugün ve bir kültür evi olarak görebilmişizdir. Ev’in mekânları önce her ne idiler ise, şimdi her biri bir sergi odası olarak düzenlenmişlerdir. Buralarda, ayaklı panolara yüklenmiş fotoğraf, resim ve yazılar, geçmişin Edirne’sine ilişkin asgârî bilgileri pekâlâ verebilmekteydiler. Evi böylece oda-oda gezerken, bir yerde Edirne vâlileri diye yazılmış panolarla karşılaştık. …ve de işte orada korktuğumuza uğradık! Daha önce yaşadığımız gibi, Edirne vâlileri diye gene saçmalanmış, gülünç ve gerçekten ayıp olacak derecede yanlışlıklar yapılmış, bir de çok önemli bâzı isimler yazılmamıştır. Şurada açıkça söylememiz gerekirse, biz aslında Vize’den devşirilmiş bir Edirneliyizdir. Bu yüzden gerçek Edirnelilerin yaşayarak öğrenmiş oldukları bir çok bilgi bizde yoktur. Fakat konu uzak geçmişe gelirse, bunu öğrenmek yazılı kaynaklara dayanacağından, işte bunları yazabilmekteyiz!

Gene vâli panolarına dönüyoruz. Panolardaki o fâhiş ve fecî yanlışlarla eksikleri bir yana koyalım. Öncelikle bu listede anılanların hepsi vâli değildirler. Bu husûsu iyi izah edebilmek için de, Osmanlı Edirne’sinin idârî statüsü iyi ve doğru bilinmek gerekir. Çünkü… Bu bilinmeden, Edirne’yi yönetenlerin unvan olarak kim oldukları da bilinemeyecektir.

Edirne, defâlarca yazdığımız üzere Osmanlı’nın Bursa, Dimetoka ve İstanbul’la birlikte dört başkentinden biridir. Osmanlı devrinde, bugünkü anlamda hükûmetler olmadığı ve devlet Sultanların yaşadığı saraydan yönetildiği cihetle, o Sultan nerede yaşamışsa başkent de orası olmuştur. Osmanlı’nın ilk yıllarındaki Bursa ve Dimetoka’nın kısa dönemleriyle, baştaki Söğüt ve Fâtih’in 1471’de bir saray yaptırıp kışı geçirdiği Vize’yi saymazsak, geriye başkent diye Edirne ve İstanbul kalırlar. Bu ise, tabiî ki bilinmeyen bir husus değildir. Bilinmeyen ve nedense yıllardır bir türlü araştırılmayan ve bu yüzden öğrenilemeyen şey, Edirne’nin idârî statüsü ve buna paralel olarak vâlileri konusudur! Oysa, bunun bizi bile böylesine konuşturabilen çok açık kaynakları vardır. Edirne’nin meselâ Kültür Müdürlüğü ve meselâ Üniversite Târih Bölümü artık bunları bilmelidirler! Üniversite’de araştırmalar yapılmakta, tezler hazırlanmaktadır. Edirne de bir kenarda durmaktadır!

Edirne ve İstanbul, Osmanlı devrinde Sultanların âile boyu yaşadıkları şehirlerdir. Tabiatıyla Ülkeyi de bu birimlerden yöneteceklerdir. Osmanlı’da, Sultanların bulunup yaşadıkları başkentler, eyâlet ve sancak gibi birimlerin merkezleri olmamışlardır. Kendilerine vâli de diyebileceğimiz, eyâlet paşası ve sancak beyleri hâliyle buralarda bulunmamış ve görev yapmamışlardır. Edirne ve İstanbul, bütün bir Ülke’nin başkenti olmak yanında, aynen günümüzün belediyeleri anlayışıyla, sâdece çevresindeki bağı, bahçesi ve bostanlarıyla sınırlı olarak yönetilmişlerdir. Yöneticiler ise, aslâ birer vâli olmayıp, sorum ve unvanları zaman zaman değişen; kadı, bostancıbaşı, cebecibaşı, kale dizdarı, subaşı, topçubaşı ve yeniçeri ağası statüsündeki bir takım memurlardır. Bağ, bahçe ve bostanlardan ötesiyse; Edirne için Çirmen ve Vize, İstanbul için ise gene Vize ve Üsküdar’dırlar! Yâni, Edirne’nin batısıyla güneyi hâlen Yunanistan’da kalmış Çirmen sancağına bağlıyken, doğusu sancak olarak Vize’ye bağlıdır! İstanbul’un da batısı aynen Vize iken, doğusu Üsküdar’dır!

Şu var ki, Çirmen Vize’ye göre Edirne’ye çok yakın (yirmi beş kilometre) olduğundan, ikisinin yönetim bağları, deyim uygunsa, daha içli-dışlı ve sıkı-fıkı olmuştur! Nitekim, Çirmen’i ve dolayısıyla Edirne’nin batısı ve güneyini yöneten paşalar, XVIII. yy’da Edirne’de oturmaya başlamışlardır. Bunlardan, önceki birkaçıysa Edirne’den de sorumlu olmuşlardır. İşte bütün bu Çirmenliler, bugünkü bir takım kişiler için Edirne vâlileri sayılmaktadırlar! Pekiyi; Havsa, Hasköy, Süleoğlu ve herhâlde Lalapaşa günümüzde Edirne’ye bağlı birimler iseler, o hâlde, zamânında buraları yönetmiş Vize beyi paşalar kimdirler? Değil mi?..

Bir yy’lı atlayarak geliyoruz 1829’a. Bu târihte yaşandığı bilinen olaylardan sonra, Edirne’ye ilk defâ bugünkü statüde bir vâli atanmıştır. Târih adına ne acıdır ki, eksik ve yanlışları için yukarıda ayıp dediğimiz panolarda, diğer bâzılarıyla birlikte bu vâli de yoktur! Evet, koskoca bir Aliş Paşa orada yoktur! Kişi, bu noktada şu düşünceye kapılmaktadır: Kültür Evi’nde verilen diğer bilgiler acaba ne kadar doğrudurlar!?






Mete Esin

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN