İstanbul'u Kim Kurmuş? [Günay Tulun]

[İnsanlara yapılan soykırımlar olduğu gibi tarihe karşı yapılan kırımlar da vardır. Bu kırımcıların en başında da nedense daima Yunanlılar, Ermeniler ve Araplar bulunur. Aşağıdaki olayda, toprak altından çıkıp dünyaya "Merhaba!" diyen gerçeklerin, Yunanlıların bir yalanını daha alay edilir hâle getirmesi anlatılmaktadır.]

Bir Projeden Saçılan Gerçekler 

İstanbul'un tarihini yeniden yazdıracak keşifte
çıkarılan ve üçü aynı aileden olan dört iskelet
İstanbul “Marmaray Projesi” kapsamında delik deşik edilirken çok uzun yıllardır taşıdığım bir inanç da inanç olmaktan çıkarak gerçeğe dönüştü. Aman efendim, İstanbul’u kendilerini Helen diye adlandıran bizim Yunanlı komşuların ataları kurmuş. Hep “İmkânsız” dedim ve bunu kabul eden Yunan hayranı arkeolog ve tarihçilere en nazik ifadeyle yan gözle baktım. 

Bu konuda en çok üzüldüğüm noktaysa Türk arkeologlarından büyük kısmının, diğer ülkelerdeki Yunan hayranlarıyla yarışmasıydı. Yazdıklarına, genç beyinlere verdikleri bilgilere bakın: "Ege, Yunan denizidir. Büyük kısmını kaybeden imparatorluk Roma'sının doğuda kalıp yaşamını sürdüren tarafıysa Bizans." 

Bitmedi, öz be öz "Anadolu Devletleri"nden bir kısmı da mutlaka bir tarafından tutulup Yunan kökenli yapılır. Külliyen yalan… Gerçekler, “Ben buradayım” diyor. Diyor da bu sesi duyacak bağımsız arkeolog ve tarihçilerimiz nerede?
Bazıları ya kendilerine güvensizlikten ya da oldukça ağır olacak ama bilgisizlikten seslerini çıkaramıyorlar. Biraz silkinip kendilerine geldiklerinde çok şey değişecek.

Bizans'ı Tarihçiler Üretti
Basılı ders kitaplarında yanlış bir şey gördüğünde işin doğrusunu anlatmaktan korkmayan öğretmenlerle yetiştik biz. Gerek onların anlattıkları gerekse anlatılanlara sonradan eklediklerim beni komik bir yere çıkardı. Devlet icadına...

Atıf yapmaya kalktıkları devlet yıkılıp gittikten birkaç yüzyıl sonra yapılan bir icada...

Bizans, sonradan yaratılan bir devlet. İlk tohumu on altıncı yüzyılın ikinci yarısında atılmış. Tarihçiliğe soyunmuş Hieronymus Wolf adlı bir Alman, 1557 yılında; "
Bizans Tarihi Külliyatı (Corpus Historiae Byzantinae )" adlı eseriyle bazı cevherler yumurtlamış. İstanbul'un kuruluşuna yapıştırdığı bir Yunan masalıyla Roma İmparatorluğu'nu çorba yapmış ve "Bakın ne büyük iş yaptım." diye ününe ün katmaya sevdalanmış. İlk hareket noktası ya da asıl amaç, Almanların vahşi ve barbar Cermen köklerinden kurtulup Roma'ya yamanmak suretiyle asilleşmesiymiş. Hiç kimse dönüp ilgilenmemiş bile... Aradan yüz elli, iki yüz yıl geçtikten sonra "günümüz internet bilimcilerinin öncüleri olan ve gerçek olup olmadığına bakmadan işine gelen belgeyi gerçekmiş gibi kullanan tarihçi bozuntuları" da bu konuya el atmaya başlamışlar. Biri, "Bak, belgesi de var!" diyerek höykürmüş; derken ona inanan biri çıkmış, ona da bir başkası inanmış, o başkasına da başkaları... 
Dönemin sermayesi de işin ucundan tutunca, Roma-Cermen İmparatorluğu'na varis olma masalı inandırıcı olmaya başlamış. Oysa, son imparator Konstantin de dahil olmak üzere tüm imparatorlar, "Roma İmparatorları"yla aynı unvanı kullanmışlar. Üstelik öldükleri güne kadar hiçbiri, Bizans İmparatorluğu diye bir devlet duymamışlar.

Roma'nın, Bizans'a dönüşme olayı tam olarak on dokuzuncu yüzyılda tamamlanmış. Yani, Türkler Roma'yı yıktıktan tam 4 x 100 tane yıl geçtikten sonra...  
"Salla yalanı, bas mayayı. Bekle! Gelir elbet zamanı..." 
Tıpkı "Ermeni Soykırımı" masalında olduğu gibi... 

Yıkılan bir devletin ölümünden dört yüz yıl sonra adını değiştirmenin amaçlardan biri de "Roma İmparatorluğu'nu Türkler yıktı dedirtmemek." Lafı bile ağıza dolu dolu geliyor. Roma İmparatorluğu!.. Bir de Roma'nın muhteşem geçmişini düşünürsek... En iyisi Bizans'ı yıktırmak Türklere... Daha basit görünür göze... Ben de aynı gezegenden olmasaydım, ilk söyleyeceğim söz şu olurdu: "Bu dünyalıların çoğu aptal..."

Bizim bu aptallıktaki derecemizi dile getirmek istemem ama şunu mutlaka yazacağım: Bizim gibi garibanlar yalamadan yutmuş bu yalanları... Dünya inanırken aykırı düşecek hâlimiz yok ya! Hatta yabancılarla ilgili her işte yaptığımız gibi daha da ileri gidip baş savunucusu olmuş, b
ilim yuvası üniversitelerimizde Bizans adına kürsüler bile kurmuşuz.
Komik ama gerçek... 

Beni en çok üzense şu: Az bir kısmı hariç "Türkiye'de yaşayan ve etrafa gerçek aydın oldukları izlenimini saçan insanlar, Türkiye'nin geleceğini yetiştiren öğretmenler, yabancıların elinde eğitilenler ve Türkiye'yi yöneten kesimler" hâlâ bu gerçekleri göremeyecek kadar kör, bilinçsiz ya da suskun adlarıyla korkaklar! Durumu düzeltmek için hiçbir şey yapmıyorlar.

Tarih Saygı İster
Roma İmparatorluğu yıkıldıktan yüzlerce yıl sonra adını bile yok etmeye kalkmak, tarihe saygısızlıktan başka ne ki! Aynı Batılılar; din adına çıktıkları Haçlı Seferleri sırasında İstanbul'un canına okumuş, değerli buldukları her şeyi çalmış, kendilerini sevinçle karşılayan dindaşlarını vahşice katletmiş, her yeri yakıp yıkmışlardı. 
Düzenli işleyen şeyleri bozmak genlerinde var.

Rum Romalıdır, Rum'la Yunanlıyı Birbiriyle Eş Tutmayın

"Batılıların isim babalığını yaptığı Bizans asla var olmadı." dedim. Biraz da Rum'dan söz edeyim. Rum ne demektir bilirsiniz mutlaka. Rum, Romalıdır. Asla ve asla Yunan'la ilgisi yoktur. Rum, Roma İmparatorluğu’nun halkıdır. İçinde Türkler dahil, onlarca farklı kökenden insan vardır. Her şeyi, tarihî gerçekleri bile cebellezi etmeye bayılan Yunanlıların ataları da bu onlarca dediğim gruplar arasından yalnızca bir tanesidir. İşte bu değişik kökenden gelmiş insanların tamamı "Roma Halkı"nı meydana getirir. 
Rum, Romalıdır; Romalı, Rum… 

Gelin Birlik Olalım, Gerçeği Konuşalım
Anlaşılmasına yetecek kadar tekrarladığımı umarım. 
Muazzez peygamberime Avrupalılar ve Papa tarafından hakaret edildiğinde türban denen beze gösterdikleri tepkinin milyarda biri kadar tepki vermedikleri gibi, tam tersine; Papa'yı sevgi selleriyle karşılayan ve din denince aniden en dindar kesilip Müslümanlığı kimseye bırakmayan ünlü "Cuma Göstericileri"yle dini çıkarlarına alet edenler başta olmak üzere, herkese sesleniyorum. "Eğer Kur’an-ı Kerim’i gözlerinize okutmuş, kulaklarınıza dinletmiş olsaydınız; o milletin, bu adla yani "Rum" olarak anıldığını bilirdiniz." 

Tarihi çarpıtmak büyük olaydır. 
Türkler bu konularda neden eylem koymaz, anlamak mümkün değil... 
Kimseyi mi ilgilendirmez, bilgilerimiz mi yetmez buna? 
Hadi, biraz da gerçek tarihle ilgili bir şeyler yapalım. 
Biraz da ülkemiz yararına ahkâm keselim.
Ben varım... 
Ya sizler?



*Bir sonraki "Gülmeyin Sakın: İstanbul'u Yunanlılar 
Kurmuş" adlı yazıda devam edebilmek umuduyla...
Günay Tulun               
Yazarlar ve Ozanlar Grubu
İlk Yayın Tarihi: 2.10.2008

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN