Sayın Barack Hussein Obama
Biliyorsunuz, ülkem Türkiye üzerine yapıştırılan kara bir leke var. Şu ünlü, "Ermeni Soykırımı" masalı. Emin olun, birkaç istisnai kişi dışında hepimizin içini öyle sıkıyor, o kadar çok üzüyor ki kelimelerle anlatmamın imkânı yok. İki yüzlü, ilginç bir masal bu! Hem milletçe soykırıma uğratıldık, hem de soykırımcı damgasıyla arşivlendiriliyoruz. İşin en garip, en acı, ama bir yandan da en komik tarafı şu: Tüm bu yüzsüzce davranışların, tarihleri soykırım çöplüğüne dönmüş devletler tarafından yapılabilmesi. Haklılığımızı çalıp başkasına veren bu milletlerin, soykırımcı Ermenileri azmettiren milletlerin başında yer almasına ise "Tesadüftür" deyip geçmenin imkânı yok!
Ermeni iftiralarının boyutu karşısında oy dilencisi politikacıların utanç duyulası davranışlarından söz etmek istemiyorum. Bu, biz dahil o tür politikacıları barındıran tüm ülkelerin iç sorunu. Devlet olmayı bilseler, çığırtkanların elinde oyuncak olmazlardı. Hatta ülkemde Ermeniler tarafından satın alınmış, Zorian Enstitüsü ve benzeri kaynaklardan maaşa bağlanmış bilim adamı denen bilim dışı varlıklardan, gazeteci, yazar tayfasından da söz etmek istemiyorum. Bay Orhan Pamuk’un gerçeklere vâkıf herkesi rencide eden Nobel’e uzanış öyküsünden ve karakterleri açısından benzerlerinin aynı sonuca ulaşabilme umuduyla onu taklit etmesinden de söz etmek istemiyorum. Bu tür basitlikler tiksindiriyor insanı... İnsan gibi insan olmayı amaçlayan biri böyle büyük çirkinliklerin önünü arkasını görür, çıkarlarının salıncağında kirletmezdi kendini. Vatanımın asli unsuru Türkiye Ermenilerini, soykırıma bulaşmamış Ermenileri ve doğruları çarpıtmayıp tarihin gerçeklerine saygı duyan Ermenileri; diğer Ermenilerle aynı köken ve aynı adı taşıdığı için ismen ayıramadığımı ama gönlümde ve mantığımda baş köşeye oturttuğumu belirtmek isterim. İzninizle diğer sınıflandırmasıyla simgelemeye çalıştığım Ermenilerle ilgili birkaç söz söylemek, Ermenileri anlatmak isterim size…
Sayın Barack Hussein Obama, siz onları yalnız arşivlerden yalnız tarihten tanımıyorsunuz. Karabağ’da, Hocalı’da yaptıkları soykırıma daha birkaç yıl önce şahit oldunuz. Bunda; Azeri, Ermeni tercihini bana göre çok yanlış kullanan o dönemdeki yöneticilerinizin de kabahati büyük. Olanları gördükten sonra, insan kimliği taşıyıp da aynı yanılgıya düşen çıkmaz herhâlde…
Ermeniler yalnız toprak işgali için değil, yok etme, soy kurutma amacıyla saldırıyorlar insana. Bu yüzden; kurtulmak için yerini, yurdunu terk edip kaçanları da teslim olanları da sağ bırakmıyorlar. Her türlü vahşeti yaptıktan sonra tabii… Tecavüz ediliyor; kulaklar, burunlar, cinsel organlar kesiliyor; karınlar deşiliyor, ceninler süngülerle deşilen ana rahminden çıkarılıp futbol oynanıyor; insanlar canlı canlı ve kısmen yakılarak acılar içinde ölüme gönderiliyor. İşte bizim bildiğimiz Ermeni bu... Hiç değişmemişler. Yıllar onların insanlıklarına en küçük bir katkıda bulunmamış. On dokuzuncu yüzyılda, yirminci yüz yılın başında neyseler bugün de aynı. Hepsi birer ölüm makinesi sanki.
Bir başka özellikleri daha var. Önce adamı döven, sonra kendi giysilerini parçalayarak "Beni dövdüler" diye canhıraş feryatlar atan tipitipler gibiler. Benim o minicik "Yörük Ahmet" öykümdeki gibi… Ülkemi işgal edip halkımızı soykırıma tabi tutan Yunanlıların, "Türkler Batı Anadolu'da bize soykırım yaptı" diye isterik çığlıklar attığı, ders kitaplarında bu hayali soykırımı okuttuğu, hatta bir tarih tespit edip "Anma günü" yaptığı gibi.
Moda oldu, bir yol açtı ya arkadan hemen Asuri, Keldani, Süryani ve Bulgar Milliyetçileri de sıraya girdiler. Buna, girdiler demek mi yoksa kışkırtılıp sıraya sokuldular demek mi daha doğru olur? Benim öğrendiklerime göre doğrusu, kışkırtılıp sıraya sokuldukları şeklinde... Soykırım mucitleri çok tutarlılar açıkçası... Hâlâ eli kanlı, hâlâ insanlık dışı, hâlâ yalancılar.
Sayın Barack Hussein Obama, tüm uyarılara rağmen bizdeki bir kısım aymaz politikacıların; bu konuya sıradan gözlerle bakmaları, önem sırası çok gerilerde olan bambaşka işlerle uğraşmaları da konum değil. Haber almadaki üstün konumunuz nedeniyle bunların hepsini çok iyi bilmektesiniz. Benim konum, şahsınızda Amerika Birleşik Devletleri…
Aslında buna; sizden ve Amerika'dan, önemli bir ricam var demek daha doğru. Lütfen, şu Ermeni iftiralarını durdurun!
Size: zavallı masumlar için, dedeler, babalar, analar, çocuklar, torunlar ve torunların gelecekteki torunları adına sesleniyorum. Size geçmişimizin ve geleceğimizin lekelenmemesi adına sesleniyorum. Ermeni iftiralarını durdurun! Olayların yaşandığı dönemdeki büyükelçiniz Morgenthau'nun Ermeni şoför ve kâtibi Hagop S. Andonian ile hukuk müşaviri Arshag K. Schmavonian'a yazdırdığı ve Burton J. Hendrick'in Morgenthau kaleme almış gibi kitaplaştırdığı uyduruk anıların değil, gerçeklerin yazıldığı arşivlere ulaşmanız, göreviniz gereği artık çok kolay. Bugüne kadar tahrif edilmediyse Morgenthau'ın gerçek anı ve raporlarını okumanız olaylara bakışınızı değiştirecektir. Ne İngilizlerin ünlü beşinci kol faaliyeti "Mavi Kitap" ne de Aram Andonian'ın kafasında yarattığı, aslındaysa hiç doğmamış birinin anılarından söz ettiği "Naim Bey’in Anıları" sahtekârlıktan başka bir şey değildir. Bu sözümün dayandığı nedenleri aşağıda vereceğim linklerde bulabilirsiniz. Dilerseniz herkesin açıkça ziyaret edebildiği "Osmanlı Arşivleri"ni de inceleyebilirsiniz. Yapacağınız iş ise çok basit. Birkaç küçük cümleyle vereceğiniz bir emir hepsi. Lütfen şu Ermeni olaylarının içyüzünü açıklatın. Arşivlerinizden, tarihçilerinizin belge ve bilgilerinden dökülecek gerçeğin her kırıntısı, insanlık tarihi için çok önemli. Çünkü iftiracı devletlerin susmasına neden olabilecek bu açıklamalar bir insanlık dersini de beraberinde getirecek, tarihe ve gerçeklere duyulan saygıyı arttıracaktır. Tabii hayat hakkımıza duyulan saygıyı da…
ok küçük yaşlardan bu yana Ermenilerin soykırıma uğratıldığı değil, Ermenilerin soykırım yaptığı gerçeğiyle karşılaştım. Her gittiğim yerde yapılan ahlaksızca kırımların, parmakla "Ta orada!" diye işaretlenen toplu mezarların, toprağın dışa attığı kemiklerin anlatı ve görüntüleriyle yüz yüze geldim. Anlatanlar son şahitlerdi. Onlar; Allah’ın kendilerini Ermenilerin yaptığı soykırımdan kurtardığı, kendilerine ikinci bir hayat bahşettiği insanlardı! Birbirinden yüzlerce kilometre uzaktaki her yerden yükselen acı anlatım şaşılacak kadar birbirinin benzeri, hatta aynıydı. Ermenilerin işlediği soykırım suçlarının had safhaya tırmandığı dönemde Osmanlı Devleti'nin Ağır Ceza Reisliğini yapan dedemin vefatı sonrası, başsız kalan ailesine sahip çıkan babaannemin üç küçük yavrusunu alarak, talika denilen her tarafı açık atlı arabayla Anadolu’nun bir ucundan kalkıp Trakya’nın ortalarına kadar gelişi de "Ermeni Mezalimi"nin boy gösterdiği başlı başına hazin bir öykü. Aynen diğer kader yandaşları gibi…
Yollarda saldıran Ermeni çeteciler, her şeyi geride bırakarak yola çıkmanın getirdiği yoksunluk; soğuk, açlık, dizanteri…
İnsan; başına gelmeden, çekilenlerin şiddetini anlayamaz tabii.
Sayın Barack Hussein Obama, devletinizin dönemsel politikaları nedeniyle fikrî olarak sık sık karşı saflarda yer alabiliyoruz. Devletinize en büyük kızgınlığımız, yaptıkları vahşet açıkça bilinirken her konuda ve sürekli olarak Ermenilere arka çıkılmasından kaynaklanmaktadır. Onun dışında bir de kese kâğıdı olayı var. Onu unutabilmek de oldukça zor. Eğer sizler: Her koşulda Ermeniler'i desteklemeseydiniz, Hocalı ve Karabağ katliamları yaşanmamış olacaktı. Verilen desteğin karşılığının soykırımı teşvik etmek, soykırıma göz yummak olduğunu bildiğim için, soykırım sözcüğünün tarifine giren en açık örneklerden olan Hocalı ve Karabağ katliamlarının yaşandığını büyük bir açıklıkla ifade edebilirim. Masum insanlarımızın "Ermeni Terör Örgütü Asala" tarafından öldürüldüğünü, Ermenilerce şehit edilen masum diplomatlarımızın sayısını ve bu cinayetlere karşılık onların hiçbir diplomatının kılına bile dokunmadığımızı da bilirsiniz mutlaka...Yalan ve iftiraları değil, doğruların belgelerini incelediğiniz zaman; Ermeni nüfusundaki azalmanın tehcir de dahil olmak üzere; Fransız, Alman, İngiliz, Amerikan ve de en acısı o ki Ermeni belgelerinde bugün telaffuz edilen rakamla hiç ilgisi olmadığını da göreceksiniz. Tehcir olayı kısaca; isyancılarla onlara yardım edenlerin Osmanlı Toprakları içinde, bir ilden diğerine zorunlu olarak göç ettirilmesidir. Bu, Türk nüfusu zulme uğratılan Osmanlı Devleti'nin haklı olarak güvenemediği Ermenileri, yine aynı topraklar içinde farklı bir yerde iskân etmesinden başka bir şey değildir. Tekrarlamakta yarar var. Tehcir; yalnız soykırımcı Ermeniler ve yandaşlarına uygulanmış, olaylara karışmayanlara dokunulmamıştır.Keşke bu olaylardan hiçbiri olmasaydı. Kimse onları kışkırtmasa, kışkırtılanlar kışkırtılmayacak kadar mantıklı olsa, bunca mazlum yok edilmese ve hâlâ aynı topraklarda kardeşçe yaşayabilseydik. Başka ülke, başka millet olsaydı isyancı ve soykırımcı unsurlara karşı neler yapardı acaba?
Araştırmaya devam ettiğinizde de aynı dönemde Anadolu Türk nüfusunda iki buçuk milyonluk bir kaybın olduğu bilgisine de ulaşacaksınız. Üstelik, Ermenilerin sürekli arttırarak telaffuz ettikleri kayıplardan gerçek olanlarınsa; Çekilen Rus Ordusu'yla kaçanlar, Kürtlerin arasına karışanlar, Müslümanmış gibi yeni bir yaşamın ardına saklananlar, Türkmen olduklarını savunanlar, Fransızlarla birlikte gidenler, Aslında kendilerinin yaptığı soykırıma bağlı olarak, Osmanlı Ülkesi'nde barınmalarının imkânsız olduğu düşüncesiyle "İşgal Orduları"nın peşine takılıp "Osmanlı Toprakları"nı terk edenlernedeniyle inanılmaz derecede azaldığına da şahit olacaksınız. Anadolu'da olduğu gibi İstanbul ve Trakya'da bile Türk ya da Kürt olduğunu söyleyen Ermeni kökenli vatandaşlarımızla karşılaşabilirsiniz.
Geçmişte Amerikalı ve Avrupalıların “Hristiyanlığa hizmet ediyorum, dinimi yayıyorum” diye ortalığı kirletmesinden başlayarak Amerikan, İngiliz, Fransız ve Alman misyonerlerinin yaptıkları her şey ve bunları yapış nedenleri de ortada. Hele o Almanlar yok mu? Hem Osmanlı’yı savaşa soktular hem Osmanlı'yla savaşan Rusya'ya el altından silah sattılar hem de ordularımıza komuta ettiler. Az önce kızgınlık dedim ama geçmişi kıvrak devletleri yeni yeni öğrenen halkım, onlardan nefret ettiği kadar sizlere kızmıyor asla. İşte, belki de bu yüzden o bükülgen devletlerin bize ahlaksızca çamur atan çirkin seslerini kısacak en önemli ve doğru adımları da sizden bekliyoruz.
Evet, Irak olayları sırasında kalbimizi kıran ve Ermenilerin yaptığı her şeyi çok iyi bilen siz Amerikalılardan!
Sayın Barack Hussein Obama; sizden rica ettiğim eylem, ülkelerarası dengeleri de farklı etkileyecek bir yaklaşıma neden olabilir. Birbirimize zıt düşerek hiçbir şey kazanamayız. İnsanların hayatı nasıl inişli çıkışlıysa devletlerin hayatı da aynı. Bunu hatırlayarak ortak paydalarımızın üzerine daha fazla gitmeli, dostluklarımızı daha fazla geliştirmeliyiz.
Doğruları açıklattığınız zaman ne olacak?
Türk insanının kalbini, Türkiye’yi kazanacaksınız. Ermeni Soykırımı modasıyla ahlaksızca davranan ülkelerden bıkan Türkleri, başınız sıkıştığında yanınızda bulacaksınız. İlişkilerinizin daha rahat olacağı bir uzak komşunuz olacak. Küresel güç kavgasında elinizdeki kozları güçlendireceksiniz.
Doğruları söyleyerek yetmiş beş milyonu kazanmak, sessiz kalarak iki milyonluk Ermenistan’ın iftiralarıyla bir milleti mahkûm etmekten daha insanca değil mi?
Sayın Barack Hussein Obama, kapınıza kadar geldim. Bu yazının bir benzeriyle Sayın Putin'in de kapısını çaldım. Lütfen, gerçekleri almadan gitmeme izin vermeyin.
Günay Tulun
.
.
Ermeni Meselesi Üzerine Yazılmış Çeşitli Yazılar:
http://sessizliginsesleri.blogspot.com , www.kenthaber.com , www.edirne.net.tr , www.turkedebiyati.org
Sayın Barack Hussein Obama'ya Açık Mektup [Günay Tulun]
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.