Vang, Ving, Vong [Günay Tulun]
Kapkara Bir Mizah Yazısı
Selahattin Duman’ı okur musunuz? Hayır deseniz de kırk yılda bir nüktedan bir üslupla ülkemiz gerçeklerine değindiği çalınmıştır kulağınıza. İşte o kırk yılda bir, geçtiğimiz günlerden birine denk gelmiş ki yayınlanan bir yazısında mizahi unsurlar kullanarak çok acı bir noktaya taşımış sözü...
Gülmek mi ağlamak mı gerek? İdrakten yana boş olmayan kararsız kalır buna... Köşesindeki yazının ikili içeriğinden biri; akıl, zekâ, irfan, tarih, coğrafya ve turizm üstüne… Efendim, bir haberci sokağa düşüyor ve önüne çıkan herkese soruyor: Mısır Piramitleri aslında Türkiye’den kaçırılmış ve kendisi bu konuda ne düşünürmüş. Cevaplar inanılacak gibi değil: "Tarihi eserlerimize sahip çıkılsın, tedbir alınsın, geri getirilsin" türündendi hepsi... Okudum ve bir kez daha utandım.
Bu haberle üçüncü kez karşılaşıyorum. Birincisi "TGRT"de, ikincisi "Youtube"daydı. Bu tür ilginçliklere ilk kez imza atmıyor dâhi insanımız. Hemen birkaç örnekle dönelim bu dehalara…
.
Medyanın İlacı Olsa
Meslek gruplarındaki iş arkadaşlarının kelini görmeyen fodul televizyon sunucularından biri yollara düşmüş, önünden geçen kızlı erkekli gruplara soruyor: "29 Ekim tarihinde ne oldu?" Cevapları yazsam yerlere yatarsınız. Ben de yazmıyorum!
.
Yine bir sunucu, belki de aynısı, 19 Mayıs günü gençleri çevirip soruyor: "19 Mayısta ne oldu?" Saçmalık tarihine geçecek cevaplardan sonra gırgıra döküyor işi. Gelen geçene, "19 Mayıs hangi tarihte kutlanacak?" diye sormaya başlıyor. İlk soruyu bilen iki kişiye bunu yapmıyor tabii. İşte o bilenler: Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’nde okuduklarını söyleyen bir Bulgaristan Türk’üyle bir Boşnak kızımız.
.
Define buldular ya, televizyoncular dönem dönem bu işi kovalayıp duruyorlar. 29 Mayıs günü yapılan bir başka programda da sunucu, "Türkler, İstanbul’u hangi tarihte fethetti?" diye soruyor. Günün tarihi 29 Mayıs ve İstanbul’da 29 Mayıs günü, 29 Mayısı bilemiyorlar. "Peki 29 Mayıs 1453’te ne olduğunu kim söyleyecek?" diyor. Aklı başına gelip uyanan olmadığı gibi, "N’olmuş?" diye sorunun sahibine dönenler oluyor. Bir de hiç sıkılmadan, mezun oldukları ve okumakta oldukları okulların adlarını veriyorlar. Hem de gülücükler içinde…
.
Sömürge Kültürü
İşte bu gençlerimiz cehaletin büyüsüne kapılmış, döne döne elden gidiyorlar. Öyle televizyonlarda söylendiği gibi, "pırıl pırıl gençler" gelmiyor son neslin ardından. Nasıl gelsin ki?
Sanki sömürge çarşılarında büyümüş gibiler hepsi. Neredeyse yedikleri her şeyin üstünde yabancı bir marka var. Türkçemizi tuhaf aksanlarla konuşmaları, her fırsatta konuştukları dilin içine yabancı kelimeler katmaları, yabancı adlar taşıyan yerlerde eğlenmeleri ve yabancı adlı yerlerden giyinmeleri ortak özellikleri. Montgomery ve gömleklerinin üstündeki yabancı sözler onları rahatsız bile etmiyor. Bu sözlerin bir kısmı da küfür. Tanımadıkları biri söylediğinde kavga çıkarttıkları cinsten. İşte o yakası açılmamış küfürlerle bezeli giysileri, göğüslerini gere gere giymekteler.
Küfür, kavga dedim de gençler birbirine düşman ülkelerden gelmişler gibi… Habire kapışıyorlar. Arkadaş sohbetlerindeyse ana ve babalarına en yakası açılmamış küfürleri yakıştırarak; birbirlerine, inanmayacaksınız ama dostça sesleniyorlar. Sokakta, sinemada, okulda olmak hiç fark etmiyor. Hem de marifetmiş gibi; seslerini alçaltmadan, bağıra çağıra yapıyorlar bu işi. İkaz edene de ”Ne dedik ki şimdi?” türünden itirazlarla… İşin acı yanı, ne halt ettiklerinin farkında bile değiller.
..
Ya o cahil film senaristleri yok mu? Toplumu dizilerdeki dil dışı acayipliklerle yıkayıp dilbilgisi çöplüğünde kurutuyorlar.
.
Dil Bilmeyenden Dil Öğretmeni Olursa
Dilimizi bilmeyen herkes ya bakan ve milletvekili ya öğretmen ya da gazeteci ve televizyoncu olmuş gibi… Sık sık görüyorum. Adamcağız dilimizin hiçbir vurgusunu yapamıyor, yanlış sözcükler kullanıyor ve mesleği Türkçe öğretmek… Eğitimlerin başı olan alfabede bile zorlanıyorlar. "k" harfini "ka", "h" harfini "ha" şeklinde okuyacak kadar alfabe bilgisinden yoksunlar ama Türkçe öğretmeni olabiliyorlar. Dalga geçer gibi, özellikle seçilmişler sanki!
.
Basını Yazmaktan Bıktım Ama Onlar Cahillerin Rahatlığını Yaşıyor
Basın ise tam anlamıyla rezalet. Bilgisizce yanlışlar yapıyor. Yanlışlarla dolu bir dil kullandıkları yetmiyormuş gibi son zamanlarda “mutlu mesut”, "örneğin mesela", "ilgi ve alaka", "atlı süvari" gibi bir zamanlar söyleyenleriyle alay edilen kelimeler, köşe yazarları ve televizyoncuların dilinden düşmüyor. Geçen gün Star Haber’de Ankara Haber Müdürü Esat Pala; Ergenekon kazılarından söz ederken, Zir Vadisi’ndeki savaşta Timur’a yenilen Osmanlıların çöktüğünü söylüyor. Gırgıra bak. Bilmiyorsun, söyleme. Çünkü seni dinleyen milyonların arasından binlerce kişi inanmıştır buna. Çubuk Ovası’ndaki savaştan sonra gelen devir; çökme değil, bazıları tarafından fasıla-i saltanat olarak da adlandırılan "Fetret Devri"dir. Yani o savaştan tam elli bir yıl sonra İstanbul’u almış Osmanlı. Aradaki yıllara da bir dolu zafer sığdırmışlar. Hani çökmüştü Osmanlı...
Bir zamanlar düzgün konuşan, haberciliğin duayeni olarak kabul edilen kırk yıllık Uğur Dündar’ın bile dili bozuldu. Özden Örnek’i adının telaffuzunu Özden Örneği şeklinde yapması gerekirken Örneki olarak yapıyor. Aynı şekilde Kardağı yerine Kardakı, Irağı yerine Irakı, Çeliği yerine Çeliki, hukuğu yerine hukuku…
.
İnsanlara saygısızca yaklaşan ve adıyla bile Türk Dili'ne zarar veren makineden dönme "Makina" programında Hakkı Devrim'in Türk Dili uzmanı tahtına oturtulması ne kadar trajikomikse televizyon ekranlarında boy göstererek "wow!" naraları atan kadınlı erkekli kültür garibanları da o kadar komik. Üstelik, yaptıkları acayiplikleri yazmak da en az dinlemek kadar itici…
Örnekler çok ama bugünlük bu kadar. Okuyanı bezdirmemek gerek.
Yalnız pes edip konuyu burada kapattım sanılmasın, bir sonraki yazıda devamdır niyetim…
O yazıda buluşmak dileğiyle…
.
.
.
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.