Kriz Gelmiş Cihane Gerisidir Bahane [İdil Tulun]

Çay Krizi
Çay içmeden duramayız ailece...
Sabah demlenen ilk çayı; evde bulunduğumuz süre boyunca öğlen çayı, akşamüstü çayı ve akşam yemeğinden sonra demlenen çaylar izler. Özellikle akşam yemeğinden sonraki çay ilk bir saat içinde biter. Yenisi demlenir hemen… Bazı gecelerse bir yenisi daha…

Çay taze olmalıdır, beklemiş çay asla içilmez. Dolayısıyla çay, hiçbir zaman bizden eksik olmaz. Yatmadan önce herkes son bardak çayını içer, öyle uyur. Babamın çay içerken uyuyakalması, evdeki çay takımlarının eksilmeye başlamasının da tarihidir.

Demlik poşetler, sallama poşetler, kokulu çaylar, Arap çayları, Karadeniz-Rize çayları, bitkisel çaylar ve annemin birkaç çeşit çayı özel harmanlayarak oluşturduğu gurme çayları gibi her çeşit çayı bulmak mümkündür bizde…
O gece yatmadan önce her zamanki gibi kitap okurken son bir bardak çay içmek istedim. Hızla mutfağa daldım. Aynı anda aynı istekle gelen babamla tam ocağın önünde kesişti yolumuz. Kesişmesine kesişti ama çay bitmiş, ocak kapatılmıştı.

Yeni çay yapma konusunda hemfikir olunca babamın hangi çaydan yapacağımı merakla bekleyen bakışları altında açtım dolabı. Birinci kutu, ikinci kutu derken aynı anda donakaldık ikimiz de... Babam, anneme seslendi:
“Eyvah! Çay bitmiş! Biz gerçekten battık, bu günleri de görecekmişiz.”
Bense ertesi akşamı, çay içmeden geçmeyecek zamanı düşlemeye başlamıştım bile...
.
Büyük Kriz! Bakımlı Olmak Lazım
Makyaj malzemelerim azalmaya başlamıştı. Föne bir süredir gidemiyordum.
Son zamanlarda belirli kıyafetleri forma yapmış onlarla dolaşıyordum. Alırken renk uyumunu düşünmediğim için dolap tıka basa kıyafet dolu. Dolu da kombine ettiğinizde mutlaka ya kazak ya pantolon ya da ceket renginde bir sorun çıkıyordu karşıma. Anlayacağınız, alınması gereken bir sürü eksiğim vardı ve bunu bir süre daha ertelemem gerekecekti.

Bir de bakımlı olmak lazım derler. İş hayatında bakımlı olmak, sosyal çevreye bakımlı görünmek lazım. Gel de ol bakalım bakımlı!..
Her gün git kuaföre, eksik olmasın fön saçlarından… Her gün birbirine uygun başka kıyafet giy, bol bol alışveriş yap ki bakımlı ol.

Ben nelerden bahsediyorum, alışveriş mi?
Ev buz gibi, ben alışverişi düşünüyorum. Ödenmemiş faturalar dururken, buzdolabı boşalmaya başlamışken, ben renk uyumu ve kıyafet kombinasyonundan bahsediyorum.
Ne vicdansızlık!
.
Ödenemeyen Faturalar
Ertesi akşam salonda televizyon izliyorum.
Annem yatmış, diğerleri kendi bilgisayarlarının başında… Kısaca sükûnet hâkim evde...
Birden gidiverdi elektrikler.
Elektriklerin gitmesiyle televizyon aniden kapanınca oturduğum koltuktan korkuyla sıçradım. Ayni şekilde kardeşim ve babam da sıçramış olacaklar ki evde bir hareket, bir telaşlanma oldu. Babam daire kapısından dışarı fırladı otomatı kontrol için. Ben de sokak lambaları yanıyor mu diye kafamı uzattım camdan. Dışarısı zifiri karanlıktı. Ani telaşımızın yerini bir rahatlama aldı. Kesinti bize özgü değil, tüm sokağı kapsayan genel bir arızaymış.
Gece gündüz demeden kestiklerini duymuştuk ama henüz borçtan dolayı kesilme vakti gelmemiş cezamızın.
.
Sabunda da mı?
Şampuan azalmış, sabun bitmiş, sabun!..
Babam; ufalmış birkaç sabunu bir araya getirip birleştirmiş, kullanılacak büyüklükte sabun hâline getirmiş. Şu anda da elinde lehim makinesi hem konuşuyor hem de plastik sabunluğun altına lehim makinesiyle delik açıyor.
- “Sabunluğun altında delik olur. Olmazsa içinde biriken su erimeye hız katar. Deliyorum ki erimesin. Elinizi yıkarken de çok açmayın suyu… Boşa gidiyor, ziyan oluyor. Gereksiz yere açık duran lambaları da kapatalım lütfen!”
Kâbusta gibiyim.
Neyse sabun ve şampuan krizi o kadar önemli değil. Çünkü yakında sular kesilince her ikisi de süs eşyası sınıfına girecek.
Elektrikler kesildiğinde müzik çaları bilgisayardan şarj edemeyeceğim. Bu da müziğe paydos demenin yeni teknolojikçesi… İnternet kesilince de yazamam. Yazdıklarımı yayına veremem. En kötüsü telefonu şarj edemem, televizyon izleyemem, hepsini geçtim kitap bile okuyamam.
Semtte üç gün boyunca tekrar tekrar kesinti olunca genel mi özel mi derken, sinir minir kalmıyor insanda…
.
Gerçek Kriz Hangisi
Bu kriz serisinin üçüncü yazısı. Ondan da belli ki hanedeki sıkıntı sakız gibi uzayıp gitti bir süre… Ta ki aksayan maaşlar seke seke gelmeye, bir türlü ödenmeyen alacaklar ufak ufak ödenmeye başlayıncaya dek…
Temel ihtiyaç gibi görünen olmazsa olmazlar, krizin en yoğun günlerinde “Lüküs Hayat Opereti”nin teması oluverdi birden. Örnek mi? Bir telefon tuşuyla bir arkadaşa ulaşmanın büyük bir nimet olduğunu o güne dek fark edememiştim. Modayı takip etmek, kuaföre gitmek… Onlar olmadan da yaşanıyor mutlaka...
Yalnız öyle şeyler var ki insanın içine oturuyor.
Hampacı, talancı, mirasyedi kesimleriyle bunların ailelerinedir sözüm. Birçok şeyi hâlâ anlayamadıklarını görerek, onların ruhları ve ülkemin geleceği adına üzüntülüyüm.

Bu kesimin tek gerçeği; gözün gördüğü, kulakların işitebildiği her yerde paradan başka bir şey değil. Para kazanmak için iyi bir iş, iyi bir iş için de ünlü bir okulda eğitim görmenin yeterli olduğu konusunda hemfikir bu kesim. İyi bir patron ya da iyi bir çalışan olabilmek için, gerçek eğitim; iyi bir hayat içinse vicdanlı ve kültürlü olmanın gerektiği hakkında fikirleri bile yok.
Çocuklarının geleceğinden kaygılanan orta direk de onlarla yarışmaya, hiç olmazsa takibe çalışıyor. Bunun tek suçlusuysa okullarımızdaki eğitim değilse nedir?

Çocuklarımızın yarışı sekiz dokuz yaşlarında başlıyor. Okul dışında alınan özel dersler, dershaneler, etütler… Hepsi çok iyi bir okula gidebilmek, üniversite bitince de iyi bir işte çok para kazanabilmelerini temin edebilmek için değil mi?
Asgari ücrete mahkûm edilmişlerle emekli ailelerinde o imkânlar da yok. Yeme içme, barınma, ısınma, sağlık, temizlik gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdalar. Çoğu ianeyle sürdürebiliyor yaşamını. Çocuklarını dershane ve etütlere göndermek, gazete-kitap okutmak, yeni yerler ve gerekli sosyal aktivitelerle buluşturmak suretiyle insanlarla aydınlık bir iletişim hâlinde olmalarını sağlamak, sinema ve tiyatroya gönderebilmek onlar için büyük bir lüks hâline getirilmiş değil mi?

Okuyamadıkça, izleyemedikçe, öğrenemedikçe, normal ihtiyaçlar lüks hâline getirildikçe nasıl hazırlanacaklar hayata?..

Tüm bunların ileride getireceği ödül; tepedekilerce küçümsenecek bir hayata mahkûm olup düşkünler sınıfında yer almak ya da yasa dışı bir hayat sürmek.
İşte gerçek kriz; benim kısa süreli krizim değil, çözümü istenmediğinden kısır döngü hâline getirilen bu acı gerçektir.

Haksız mıyım?
. .
. .
İDİL TULUN

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN