Sinemada izlediğim bir filmin DVD’si çıktı geçenlerde. Alıp eve geldim. Film izleme seansları yaptığımız birkaç sinemasever arkadaşı aradım. Filmin adını söyler söylemez koşup geldiler. Orijinal mi dublajlı hâlini mi izleyelim derken, sahneleri gözden kaçırmamak için ikincisinde karar kıldık. Filmi taktık. Seyir başladı.
Çok tanıdık gelmesine rağmen, başrol oyuncusuna dublaj yapan sanatçının adını bulamadım bir türlü... Seyrettiğim süre boyunca da takılıp kaldı aklımda. Film bitince hiç ümit etmesem de seslendirenlerin ismi yazar diye bekledim. Bekledim ama kapanış jeneriğinden sonra herhangi bir açıklama çıkmadı. DVD menüsünü karıştırdığımda da tahmin ettiğim gibi seslendirenlerle ilgili hiçbir seçenek bulamadım. İçime dert olan bu sorunu, son çare olarak bizim sinemaseverlere yönelttim. Cevap: Soru işareti dolu bakışlardı. Başrol oyuncusuna verilen sesi çok iyi bildikleri hâlde seslendireni tanıyan yoktu.
O gün bu konu fena hâlde rahatsız etti beni. Gün boyu aklımı kurcaladı durdu. Ondan sonra da iflah etmedim. Her film izleyişimde eşe dosta tanıdık seslerin, seslendirenlerin isimlerini sormaya başladım. Ama her seferinde, "Ya çok tanıdık... Kimindi bu ses? Hani şeyi de seslendirmişti… Neydi?.. Dilimin ucunda ama hatırlayamıyorum. Aa Süpermen’in sesi gibi..." hatırladı, hatırlayacak ama bir türlü akla gelmeyen yanıtlarla karşılaştım.
Düşünüyorum da ben çocukken, TRT'nin tek olduğu zamanlarda, her yabancı filmin bitiş jeneriğinden sonra, dublaj sanatçılarının adları yazardı. Mesela şunu iyi bilirdik: Bruce Willis dendiğinde Alev Sezer'di o... He-Man Toprak Sergen'in sesiyle geldi ekranlarımıza... “Aa Süpermen’in sesi” derken Sungun Babacan’dı kulaklarımızda. Tıpkı, Muppet Show’un sevimli Kermit’i gibi... Pretty Woman’da Richard Gere, birçok filmde Brad Pitt, Tom Cruise, Tom Hanks, Sungun Babacan’la can buldu. Mavi Ay’ın Bayan Topesto’su Meral Babacan’dı. Fred Çakmaktaş, Sezai Aydın’ın sesiyle sempatimizi kazandı. Aynı zamanda meşhur Cosby Ailesi'nin babası Bill Cosby’di o... 70’li yıllarda Kaçak dizisinin Dr. Kimble‘ıysa Çetin Tekindor.
Bana kalırsa birçok yabancı oyuncuyu idol olarak görmemiz, o oyunculara karşı sevgi ve sempatimizin artması, karizmatik sesli seslendirme sanatçılarımız sayesindedir. Öyle ki Slyvester Stallone ve Robert De Niro’yu, Sezai Aydın’ın sesiyle izlemeye alışan 80’lerin çocuk ve gençleri; onların gerçek seslerini duyduklarında, yaşadıkları şaşkınlığı unutmamışlardır mutlaka. Bruce Willis ise, Alev Sezer’le öyle özdeşleşmişti ki gerçek sesine çok yakın olmasına rağmen, altyazılı dönem başladığında, orijinal sesinden dinlemek bile yadırgama nedenimiz olmuştu.
İzleyenin üzerinde bu kadar büyük etkisi olduğu hâlde gerektiği değer ve önemi göremiyor dublaj sanatçıları. Kötü dublaj oldu mu rahatsızlık bir seviyeden sonra durdurulamaz boyutlara ulaşır. İzleyici bırakıp gider filmi. Seslendirme iyi olduğundaysa hiçbir şeyin farkına varmaz. İzlediği filmdeki oyuncuya dikkat ettiğinin yüzde biri kadar merak etmez, dublajı kim yaptı diye... Oysa dublaj sanatçısı olmak her yiğidin harcı değil. Sanıldığı kadar basit değildir dublaj...
İdil Tulun