Tarih boyunca ülkemizde; Alevi ve Sünni toplumların birbirlerine mesafeli durdukları, hatta zaman zaman olumsuz ve aşağılayıcı tavırlar takındıkları, birbirlerine haksız ithamlarda bulundukları bir gerçektir. Bu tutumu sürdürenlerin sayıları az da olsa, etkileri hep büyük ve acı olmuştur. Bu yıkıcılığın en uğursuz örnekleri henüz 32 sene önce yaşanmıştır. Samimiyetle kabul edelim ki Çorum, K.Maraş ve Sivas olayları Alevi kesimde kolay kolay gitmeyecek bir travmaya neden olmuştur. Şimdi bize düşen görev, tarihten ders alarak bu güvensizlik ve önyargılı ortamın izlerini tamamen silmektir. Bu yoldaki çaba, Sünni dostunun iftar davetine, yemek caminin restoranında verildiği için katılmayan tek bir Alevi ve Alevileri kâfir olarak görme gafletinde olan tek bir sünni kalmayıncaya kadar sürdürülmelidir.
Yazımın birinci bölümünde kısaca değinmeye çalıştığım gibi, Londra’da başta Din Hizmetleri Müşaviri’miz Sayın Prof. Dr. Seyfettin Erşahin olmak üzere; iyi yetişmiş, önyargısız, aydın din adamlarımız var. Alevi kesimin de genç ve dingin bir ekiple tükenmek bilmez enerjisi ile gece gündüz temsil ettiği toplumunun ve vakfının sorunlarının peşinde koşturan, bir taraftan da Londra’ya gelen T.C. Devlet yetkililerinin yakasına yapışıp "Alevi toplumu olarak yasal, insani haklarımızı verin. Bizi, kendi devletimizi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne vermek zorunda bırakmayın diye çıkışlarda bulunan Cem Evi Başkanı Sayın İsrafil Erbil gibi bir lideri var.
Sayın Erbil, “Londra’da Türk camilerindeki öğrenciler ile Cem Evi öğrencilerini tanıştırmak, kaynaştırmak istiyorum. Benzerlik ve farkları bilsinler, birbirlerinden korkmadan büyüsünler, birbirlerinden kopmadan bize ait değerleri ortaklaşa yaşasınlar” diyebilen, diyaloğa açık; genç, iyi niyetli bir liderdir.
Bu olumlu ortam her iki toplumun çıkarlarına uygun olarak değerlendirilmelidir.
Zaten bu çok uluslu yabancı ülkede her azınlık kendi milli benliğini koruma çabasında. Biz de burada asimile olmadan, kendi iç dinamiklerimizi harekete geçirerek bu süreci olumluya çevirmeliyiz. Benliğimizi, ulusal karekterimizi kaybetmeden, yaşadığımız toplum ile entegre olmaya çalışmalıyız. Bu oluşuma katkı koymak duyarlı tüm toplum önderlerimizin ve Anadolu insanının görevi olmalıdır. Yoksa geçmişte de başka bir yazıma başlık olarak kullandığım “Can ile Canan” arasındaki meseleler hiç bitmeyecektir.
Bir Alevi ozanımızın deyimiyle “Alevi olsak ne çıkar, Sünni olsak ne çıkar!”
Hüseyin Doğan
Londrahuseyin.dogan@btinternet.com