Son günlerde karşılaştıklarımı; gençliğimin kurallarıyla kıyaslamaya kalktım, yoruldum. Bu kıyaslamaya yol açan olayların hangi birinden söz etmeye başlasam, ötekinin hakkını yiyeceğim.
Yani al birinden vur ötekine...
Konu bir an önce yazılıp bitsin diye önce genç gelen bir ölümle başlıyorum.
Allah rahmet eylesin... Defne Joy Foster'dan...
O gece kendisine kavalyelik ettiğini beyan eden Altanların oğlu; duygusal yakınlaşma olduğundan, buna karşın birleşme yaşanmadığından söz ediyor.
Bu kadının oğlu var, eşi var...
İnsanlar arasındaki elektriklenmeleri, ilişkileri kınadığım sanılmasın.
Önce, ölmüş birinin hafızalara kazınmış güzel anılarını mahvetti.
Foster'ın eşiniyse iki yönden kötü duruma düşürdü.
Taraf gazetesi yaptıklarının bilincinde olmayan bu kişi tarafından yönetiliyor da koca ülke, böyle insanlar tarafından yönetilen bir gazetenin ortaya attığı iddialar yüzünden mi yıllardır kaos içinde yüzüyor?
Benim zamanımın insanı bu olayı asla bu türde anlatmaz, kendisini kurtarmak için başkalarını ateşe atmaz, onların geleceklerini yıkmazdı.
Konuyu sakızlaştırmıyorum, söyleyeceklerim bu kadar.
Yine bu iki gün içinde Rerha Muhtar'ın bu talihsiz ölüm üstüne yazdığını söylediği yazıları okudum.
İki cümle rahmetliye, diğerleriyse övgüye...
Ne övgüsü demeyin!
Kalan boşlukları da düşman bellediklerine saldırıp onlara ahlak dersi vererek tamamlıyor. Yine de yer artmışsa yabancı kitaplardan topladığı aşk hikâyeleriyle dolduruyor orayı...
Bir satırdan fazla yer vermenin bence gereksiz olduğu yandaş, koldaş, yağdaş takımıysa bu birkaç günde, harikalar yaratmaya devam etti. Hasan Celal Güzel; bu "Harikacılar Panayırı"na, Vatan gazetesindeki "Doğan"lar kontenjanından katıldı yine...
Öteki tür yandaşlardan, Türkçe adları Ermeni gibi söylemekte ısrar eden "Tönbekici Bağyan"sa Kars'taki anıtın verdiği fırsatı değerlendirerek; sürekli kullandığı Ermeni gözlüklerinin ardından, didikleyip durdu Türkiye'yi...
Benim zamanımın insanı ne kadar yanlı olursa olsun yine de tarafsızca bir şeyler yapmaya çalışır, çocuklarına kötü miras bırakmamak ve üzerine "yandaş, koldaş, yanlı, yağdaş" etiketi yapıştırtmamak için yırtınırdı.
Giderayak, Kıbrıslıları oturdukları yerden zıplatıp protesto için meydanlara koşturtacak sözler söyledi.
Yetmedi... Ekranlardan başka ülkelere akıl vermeye, bizlere de bağırıp çağırmaya, gerçekleri farklı bir dille tarif etmeye devam etti.
Benim zamanımın diplomatı da politikacıları da bir başkaymış meğer.
Kim ne derse desin, başka ülkelerden ithal ettiğimiz kaos dönemleri dışında; bunca ihtilale, askerin bunca gücüne rağmen, inanamayacağınız, bugün göremeyeceğiniz kadar geniş özgürlük ortamında yaşadık biz.
Bizim zamanımızda, herkes dört dörtlük herkes muhteşem ahlak sahibi miydi?
Hayır! Öyle bir şey yazıp söyledim mi hiç!
Fark ne derseniz: Ahlaksızlık, bugünkü gibi fazilet hâlini almamıştı o zamanlar. Her kentin hırsızı, namussuzu, ahlaksızı parmakla gösterilirdi.
"Bak bu adam şu ...!" diye.
Anlayacağınız ahlak dışına çıkmışlarımız parmakla gösterilecek kadar azdı.
Zamanın size uyacağını sanıyorsanız daha çok beklersiniz.
Oysa çok yakın bir geçmişte; hataları örtmek, umutları yeşertmek için beklenirdi zaman...
Hadi gelin, bir din adamının asla ve asla yapmaması gereken bölücü bir söylemle bitirelim yazıyı.
Diyanet İşler Başkanı Mehmet Görmez diyor ki:
- Bu ülkede ne endişeli modernler ne endişeli dindarlar olsun."
Sanki modern olmak, dindar olmaya; dindar olmak, modern olmaya engelmiş gibi...
Sanki Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu teala aleyhi vesellem; bugün yaşasaydı, en modern insan sıfatını başkasına bırakacakmış gibi...
Bu dinciler, dindarlığı; bu dinciler, modernliği ne sanıyorlar ki?
Pardon pardon...
Başbakanlık'a bağlı bir yer duyurmuş:
- Yıllık enflasyon "4,9 olmuşmuş" be canlar!
Günay Tulun