Livaneli'den, Atatürk'e "VEDA" [Günay Tulun]


Son günlerde; Avatar gibi, sürekli gündeme düşen bir film daha var: "VEDA"...
Sinema salonlarında ilgiyle izlendikten bir süre sonra, bir televizyon kanalında da gösterime girerek daha geniş kitlelerin beğenisine sunuldu. DVD'si piyasaya çıktı. İlginin hâlâ devam etmesi üzerine aynı DVD, ulusal bir gazete tarafından küçük  bir bedel karşılığında satışa sunuldu. İlgi yine de tükenmedi. Şu sıralarda aynı gazete tarafından aynı işlem bir kez daha yapılmakta...

"Veda", bazı kesimler için de oldukça ilgi çekici bir film.
Bunun ilk nedeni, bozulan çıkarlarının özlemiyle yanıp tutuşarak atamız Atatürk'e karşı; her fırsatta, çirkince kinlerini kusmakta bir an bile tereddüt etmeyen Türkiye düşmanları. Diğeriyse kendisini sanatçı sanan beceriksiz kalemşörlerin Zülfü Livaneli'ye karşı sürekli kabarıp duran kıskançlık duyguları...  

Her iki nedeni de "Öf"ledikten sonra, filmi her izleyişimde ilk izlediğim an yazdıklarımda ne kadar haklı olduğum geldi aklıma...
Benim gibi bir sinema cahilinin bile görebildiklerini, toplumun önderliğine soyunmuş yazar çizer takımının hâlâ görememesine, gülmek mi yoksa ağlamak mı gerektiğine karar veremiyor insan.
İşte, o ilk anda yazdığım yorum yazısını; film hakkında saçma sapan, akla hayale gelmez eleştiriler düzenleyenlerin aydınlanabilmesi için bir kez daha yazmak istiyorum.
Dilerlerse  hemen alttaki paragrafın bitiminden sonra başlasınlar okumaya...
Yinelemeden geçemeyeceğim. İşin ilginç yanı nedir biliyor musunuz?
Sinemayla ilgisi, yalnız izlemekten ibaret olan benim gibi birinin bile hemen anlayabildiği "İki dost" temasını; hâlâ anlamamakta, konuyu yalan yanlış yerlere çekmekte direnen o çirkin ve katı kitlenin, ulusal gazetelerde köşe yazarlığı yapması ve bütün gün o televizyondan bu televizyona koşturarak toplumun karanlıklaşmasında önemli roller yükletilmiş ünlü kişilerden oluşması...


Neyse kıskançlıkları ve bozulan çıkarların bugünlere taşıttığı kin duygularını bir tarafa bırakıp, az önce bahsettiğim gibi, filmin öyküsüne geçelim biz...
* * *
Görünüşte dost, aslındaysa ölümüne kardeş olan iki yiğidin öyküsüdür bu...
Bugünün bayağı, buram buram çıkar kokan iğrenç dostluklarına benzemez bu öykü...

Bugünün insan ilişkilerine, bugünkü kahraman mukallidi "Patates Şövalyeleri"ne bakıp değerlendiremezsiniz bu öyküyü...

Öyle yapmaya kalkarsanız, bu gerçek kahramanların altında kalır, tapındığınız şövalyelerle birlikte ezilir, belki de ne denli "Zübüktrük Aydıncıvık" olduğunuzu anlayarak utanırsınız.

Ne dinine bağlı görüntüsü vererek yüce dinimizi kullanmaya kalkan dincilerin "din" diye diye içine düştükleri küfür zilleti ne de Can Dündar adını taşıyan titrek sesli adamın çarpıtılmış senaryolarına benzemez bu öykü...
Sapına kadar da gerçektir hani...
Çocukluktan ölüme dek uzanan bu kardeşlik öyküsünün içine; silah arkadaşlığı, sayısız savaşlar, ölümü göze alarak vatan uğruna yapılan fedakârlıklar ve inanılmayacak boyutlardaki muhteşem devrimler sığdırılmış.

Böylesine bir hayatın, neredeyse her anı yeni bir olayı sırtlayan böyle bir hayatın, yazılması da filme alınıp dört dörtlük anlatılabilmesi de çok zor. Dilerim bir gün, Atatürk'ün tüm hayatını anlatmak yerine, hepsi ayrı ayrı binlerce hayata bedel olan yaşantısından kesitler konu alınır da onlardan yapılan filmleri izleriz.


Sevgili Livaneli'nin anlattığı; Selanik'de başlayan, 10 Kasım 1938 günü Dolmabahçe Sarayı'nda yaşanan o korkunç güne rağmen bitmeyen, Salih Bozok'un ölümüne kadar süren bir kardeşliğin öyküsüdür. İnancım o ki; onların öyküsü, yüce Rabb'imin sonsuzluk bahçelerinde de sürmektedir şimdi...
Onların her ikisi, birlikte, "titrek sesli adamın" kulaklarını okşadıkları aynı ellerle bu kez Livaneli'yi alkışlamışlardır mutlaka...
 
Zülfü Bey'in ürettiği "Veda Filmi", tanıtımında da dile getirildiği gibi, ölüme gerçekten meydan okumuş bir kuşağın öyküsüdür.
Dedim ya, bugünün "Patates Şövalyesi" kılıklı sahte kahramanlarını görerek büyüyenler anlayamaz bunu... O kahramanların ömrü, gerçek suikastlara hedef olmakla gerçek düşmanlara karşı savaşmakla geçmiş. 
Film de o günleri anlatıyor zaten.
Yani o dönemin filmi...

İçinde, insanlığın ne anlama geldiğini bilen, gerektiğinde de "vatanım" diyebilen insanların yaşayabileceği çok şey var.
Vatan aşkı da sevgi de aşk da dostluk da savaşlar da...

Filmin başından sonuna dek ağır bir hüzün sarıyor izleyiciyi...
Eğer o izleyici bir de Türk'se ve bugünün soytarılarından farklı olarak ülkesini de gerçekten seven biriyse düşünün o hüznün ne denli bir güçle gelip göğsünüze oturduğunu
Bitmek tükenmek bilmeyen araştırmalar nedeniyle filmin senaryosu üç yılda bitirilebilmiş.
Ön hazırlıklar hariç çekim için harcanan zamansa yedi hafta civarında...

Filmin sermayesi tümüyle yerli. Yalnız, on üç kişiden oluşan, İtalyan ve Alman teknik elemanlar da projede görev almış.

O dönemin gerçekleriyle göz göze gelmek için; gidin, görün. Can Dündar ve benzerlerinin aldatmacalarından etkilenip onun amacına takılı kalmadıysanız, neden "Gidin!" dediğimi anlarsınız mutlaka... 

Filmin çekimleri, Ayvalık, İzmir ve Antalya’da gerçekleştirilmiş. Savaş sahneleriyse Seferihisar’da... 
Atatürk’ün arabası, vagonu ve Latife Hanım'ın babasına ait "Uşakizade Köşkü" çekimlerde kullanılan unsurlardan birkaçı...
Kostümler en ufak ayrıntısına kadar gerçeğe uygun olarak üretilmiş. On iki bin parça kostüm ve aksesuar kullanılmış. Bunlar, dönemi tam olarak anlatabilmesi için özgün bir şekilde eskitilmiş; işlenmiş, renklendirilmiş. 
Filmde gerçek saçtan yapılmış yüz elli peruk kullanılmış. Tabii ki bu makyaj işlerini halledebilmek için de koca bir ordu çalışmış.
Özel olarak tasarlanmış, iki taşınabilir makyaj salonu ve bir adet de makyaj laboratuarı üretilmiş. Bin iki yüz kg makyaj malzemesi harcanmış.

Eğer, yakın akrabam rahmetli Atıf Avcı'nın da önemli bir rolünü üstlendiği, Aydın Arakon'un 1951 tarihli "İstanbul'un Fethi" filmi değilse bugüne kadar çevrilmiş en geniş kadrolu Türk Filmi, "Veda"dır mutlaka...
Aksini bilen varsa söylesin. Figürasyon 2 000, teknik ekipse 98 kişi...
Neredeyse her an çalışır hâlde tutulan, 29 aracı unutuyordum az kalsın.
Siz onları da ekleyin hesaba...


Gönül, emeği geçen herkesi yazmak istiyor. Ne yazık ki ancak, film oynarken kaydedebildiğim adları dökeceğim aşağı...


TEKNİK KADRO
Yönetmen Zülfü Livaneli ; Senarist Zülfü Livaneli ; Müzik Zülfü Livaneli Görüntü YönetmeniPeter Steuger ; Sanat Yönetmeni Hakan Yarkın ; Yardımcı Yönetmen Yağız Akaydın ; Işık Şefi Engin Altıntaş ; Ses Levent İntepe ; Key-Art Web Emrah Yücel-Iconius ; Kostüm Tasarım Baran Uğurlu Makyaj Vittorio Sodano ; Saç Aldo Signoretti ; Editör Ulaş Cihan Şimşek ; Yapımcı Tibet Kaan Demirtaş ve Özkan İpek ile Sevda Kaygısız ; Dağıtıcı FirmaTiglon ; Yapım Yılı 2010 ; Gala Günü 24 Şubat 2010 ; Gala Yeri Haliç Kongre Merkezi ; İlk Gösterim Günü 26 Şubat 2010 ; Dil Türkçe ; Kopya Sayısı 227...
OYUNCU KADROSU


Çocuk Atatürk 6-7 yaş Fikret Kağan Olcay ; Genç Atatürk 14-17 yaş Bartunç Akbaba ; Atatürk 25-45 yaş Sinan Tuzcu ; Atatürk 57 yaş Burhan Güven ; Salih Bozok 6-7 yaş Burç Zenbil ; Salih Bozok 13-15 yaş Alican Kılıç ; Salih Bozok 30-57 yaş Serhat Mustafa Kılıç Ali Rıza Bey Sinan Tuzcu ; Zübeyde Hanım Dolunay Soysert ; Fikriye Hanım Özge Özpirinçci ; Latife Hanım Ezgi Mola ; Nuri Conker Kaya Akkaya ; Kâzım Karabekir Sunay Akın...
 
DİĞER OYUNCULAR 
CEVAT ABBAS Erk Bilgiç ; MUZAFFER BOZOK Ayhan Aktaş ; MAKBULE HANIM Melahat Abbasova ; LİSE MÜDÜRÜ Kenan Bal
1. DOKTOR Prof. Demir Budak ; 2. DOKTOR Necati Utkan ; 3. DOKTOR Altuğ Dilmaç ; ALİ FUAT CEBESOY Bahtiyar Engin
ALİ METİN ÇAVUŞ Efe Deprem ; CEMAL EFENDİ Özer Tunca ; FESLİ ADAM Halil İbrahim Kalaycıoğlu ; HASAN RIZA Yaşar Üzer ; HOCA EFENDİ Aydan Çakır ; HÜSEYİN AĞA Atilla Karagöz ; MUZAFFER KILIÇ Alican Yarka ; RAGIP EFENDİ Ünal Ersözü RÜSUHİ BEY İlker Kurt ; İSMET İNÖNÜ Tolga Yeter ; KANUNİ Halil Karaduman ; KARAGÖZ-HACİVAT OYNATICISI Emin Şenyer ; KILIÇ ALİ Barış Özkan ; MAZHAR MÜFİT Tekin Temel ; MUZAFFER BOZOK'UN ABLASI Başak Zebil ; PAKİZE BOZOK Neslihan Yeldan ; ALİ FETHİ OKYAR Kemal Pala ; FUAT BULCA İlker Gülümser ; SELANİK ŞARKICISI Elçin Bulut ; ZEYBEKÇİ Deniz Zaim ; FALCI Şenay Aydın ; MAKBULE HANIM 13 YAŞ Çağla Koç ; MERCEDES ŞÖFÖRÜ Berat Berberoğlu ; İSMAİL HAKKI TEKÇE Mehmet Erbil ; ZÜBEYDE HANIM'IN KOMŞUSU Sara Merih Ertaş...


Günay Tulun
VEDA FİLMİ'YLE İLGİLİ FOTOĞRAFLAR

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN