Belki önemsiz bulup hiç dikkatinizi çekmemiştir. Belki de ilgi alanınıza hiç girmiyor. Ben oldum olası Türk halk müziğini severek dinlerim. Özellikle de Âşıklama tavrını ve deyiş türlerini dinlemeye bayılırım. Söylemesi ayıp; Türk halk müziğini icra konusunda kabiliyetimin olduğunu da söylerler. Öğünmek gibi olmasın, repertuarım da oldukça geniştir.
Geçenlerde her nedense Âşık Veysel’in Atatürk için yazıp bestelediği Atatürk’e Ağıt isimli türküsünü dinlemek istedim. Youtube’dan bulup dinledim. Sonra da bu ağıtın sözlerini bir yerlere yazmayı ve kendimce söylemeyi düşündüm. Bu sözler en doğru şekilde nerede bulunur diye düşünürken birden devlet kurumlarının internet siteleri aklıma geldi ve Kültür Bakanlığı’nın resmî internet sitesine girerek şiirin metnini aldım. Ancak o da nesi! Âşık Veysel’in söylediği türkü ile Kültür Bakanlığı’nın internet sitesinde
bulunan şiir metni birbirinden oldukça farklı şeyler.
Âşık Veysel’in Youtube’da (1) bulunan sesinden deşifre etmek suretiyle oluşturduğum metinle Bakanlık'ın internet sitesinde (2) bulunan metin arasında yapmış olduğum karşılaştırmada gördüm ki; Âşık Veysel'in şiiri, makaslanarak ancak girebilmiş Kültür Bakanlığı'nın internet sitesine.
Öncelikle belirtmem gerekirse; şiirin adı sadece AĞIT şeklinde yer almış Bakanlık'ın sitesinde. Oysa bu şiir genelde ATATÜRK'E AĞIT olarak bilinir. Umumiyetle bu isimle yer alır yayınlarda.
Şiirin kıta düzenini, yani orijinal hâlini Âşık Veysel'in Türküsünde söylediği şekilde kabul edersek, Kültür Bakanlığı'nın sitesinde bütün dörtlüklere takla attırılarak yerleri değiştirilmiştir. Atatürk'ün övüldüğü, hatta Büyük İskender ve Zülkarneyn ile kıyaslandığı iki kıta Bakanlık'ın sitesinde hiç yer almamıştır. Bakanlık'ın sitesinde yer almayan o iki kıta şunlardır:
Şüphesiz bu dünya fani,
Tanrının aslanı hani,
İnsi cini cemi mahluk,
Hepisi birden ağladı.
İskender-i Zülkarneyin,
Çalışmadı bunca leyin,
Her millet Atatürk deyin,
Cemiyeti akvam ağladı.
Anlaşılıyor ki; Kültür Bakanlığı Atatürk’ün tıpkı Hz. Ali gibi Tanrının aslanı olarak nitelendirilmesini ve bir rivayete göre Peygamber olan “Zülkarneyn” ile kıyaslanmasını dinen sakıncalı bulmuş ve bu iki kıtaya sitesinde yer vermemiştir. Bilindiği gibi İslami literatürde savaşçı kişiliğinden ve cesaretinden dolayı Hz. Ali’ye Allah’ın aslanı anlamında Esedullah denilmiştir. Ayrıca Hz. Ali’nin amcası Hz. Hamza da aynı lakapla anılmaktadır. Öte yandan Alevilik inancında Hz. Ali ve onun sulbünden gelen Ehl-i Beyt’e aşırı bir sevgi beslenmekte ve bu sebeple Hz. Ali yine aslan manasına gelen Haydar ismiyle anılmaktadır.
Anlaşılıyor ki; Kültür Bakanlığı, Alevi ozanlarımızdan olan Âşık Veysel’in, Mustafa Kemal Atatürk’ü Hz. Ali’ye benzetmesini ve onunla kıyaslamasını doğru bulmamıştır. Kim bilir belki de Âşık Veysel’in, Atatürk’ü Alevileştirmeye çalıştığını düşünmüştür Bakanlık! Bu yüzden de söz konusu kıtayı şiirden çıkarıp atmıştır!
Ayrıca İslam literatüründe, Makedonyalı Büyük İskender’in, Kur’an’da ismi geçen ve peygamber olup olmadığı şüpheli üç isimden birisi olan Hz. Zülkarneyn olabileceği yönünde bir kabul bulunmaktadır. Büyük İskender’in, yiğit ve cesur bir kral olduğu ve Avrupa’dan başlayıp Hindistan’a, oradan dönüp Kuzey Afrika kıyılarına kadar birçok fetihler yaptığı ve büyük işler başardığı, kendi adıyla anılan İskenderun ve İskenderiye gibi şehirlerin kurulmasını sağladığı bilinmektedir. Kur’an’da anlatıldığı üzere Zülkarneyn'in (iki boynuzlu taç giydiği için kendisine bu unvan verilmiştir. Zülkarneyn “iki boynuzlu” anlamına gelir) de Büyük İskender’in hikâyesine benzer bir hikâyesi vardır. Kimi İslam âlimleri işte bu benzerlikten yola çıkarak Kur’an’da adı geçen Zülkarneyn’in, Makedonyalı Büyük İskender olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bu hikâyeleri bildiği anlaşılan Âşık Veysel, Atatürk’ün, bir milleti âdeta yoktan var ettiğini, yepyeni ve pırıl pırıl bir ulus devlet kurduğunu düşünerek onun başarısını, Hz. Ali’den sonra Büyük İskender’in ve Zülkarneyn’in başarısıyla kıyaslamak istemiştir. Âşık Veysel’in bilgi derinliğini de ortaya çıkaran bu kıta da ne yazık ki; Bakanlık tarafından sakıncalı bulunmuş ve şiir metninden atılmıştır!
Bu zihniyetin, Merhum Mehmet Akif’in, Çanakkale Şehitlerine isimli şiirinde, Çanakkale’de savaşan Mehmetçiği “Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi” şeklinde tasvir etmesine de karşı çıktığı öteden beri zaten bilinmektedir. Anlaşılıyor ki; Kültür Bakanlığı artık bu zihniyetin eline geçmiş bulunmaktadır.
Bakanlık yetkilileri Âşık Veysel’in okuyuşuna göre birinci kıtanın üçüncü mısrasında bulunan başbuğu kelimesini kaldırmış, onun yerine Süleyman diye bir isim uydurmuştur. Ancak bu Süleyman kimdir bilinmiyor. Hz. Süleyman mı, Kanuni Sultan Süleyman mı, Süleyman Hilmi Tunahan mı yoksa Süleyman Demirel mi belli değil. Süleyman Seba olamayacağına göre, Kültür Bakanlığı tarafından Veysel’in şiirine yamanan Süleyman, bu Süleymanlardan birisi olmalıdır.
Anlaşılıyor ki; Bakanlık eski Türklerde hükümdar ya da başkumandan yerine kullanılan başbuğ kelimesini sakıncalı bulup, onun yerine muhtemelen aynı zamanda İsrailoğullarının krallarından birisi de olan Hz. Süleyman’ın ismini yamamayı münasip bulmuşlardır.
Kim bilir eski tüfek solcu olan Bakan Ertuğrul Günay, başbuğ kelimesinin, Merhum Alparslan Türkeş’i çağrıştırdığını filan düşünerek emrini bu yönde vermiştir! Ya da "Hoşgörü ve “Dinler Arası Diyalog” diye tutturanlar, bu değişiklikle İsrailoğullarına ince bir mesaj vermek istemişlerdir! Zira Kültür Bakanlığı’nın belli bir cemaatin eline geçtiği konusunda kamuoyunda uzun süredir bir dedikodu yapıldığı bilinmektedir. Hoşgörü ve diyalog çalışmaları adına Kur’an ayetlerine ve Hz. Peygamber’in hadislerine yasaklama ve eleştiri getiren bu zihniyetin, Âşık Veysel’in şiirine aynı maksatlarla müdahale etmesi, ihtimal dışı olmasa gerekir!
Veysel’in okuyuş sırasına göre; üçüncü kıtanın dördüncü mısrasını teşkil eden amir memur altın kürsü mısrası da bakanlık tarafından şiirden atılmıştır. Sebebini bilmiyorum ama Âşık Veysel, bu kıtayı 5 mısralı olarak söylemektedir. Yani 11 kıtalı şiirin 9 kıtası 4’erli olduğu hâlde, iki kıtası 5’li mısraya sahiptir ve bu 5’erli mısraya sahip kıtalardan birisi 4’üncü kıtadır. Veysel belki 4’üncü kıtanın 4’üncü mısrasını doğaçlama olarak, yani türküyü söylerken, kıtanın asıl 4’üncü mısrasını hatırlamakta geciktiği için araya böyle bir söz sıkıştırmış olmalıdır. Bir anlamda Veysel, sesli düşünmüştür ve bir nevi dolgu maddesi olarak kullanmıştır bu mısrayı. Çünkü bu mısra, diğer mısralarla kafiyeli de değildir. Dolayısıyla Bakanlık, bu mısrayı da fazlalık kabul ederek şiirden çıkarmıştır. (3)
Şiirin 8’inci kıtasının 3’üncü mısrası Âşık Veysel tarafından “Semerkand-ı Buhara’lar” şeklinde ifade edilirken, Bakanlık bu söyleyişi de münasip görmemiş ve bu mısrayı “Semarkant’la Buhara’lar” yapmıştır. Âşık Veysel’in mahallî ağızla telaffuz ettiği kelimelerin kitabisini yazmak her ne kadar kabul edilebilirse de Veysel’in “Osmanlıca” olarak ifade ettiği bir terkibi, günümüz Türkçesine çevirmek, kanaatimizce büyük hatadır ve şiirin özgünlüğüne müdahale anlamı taşır.
Kültür Bakanlığı’nın sansüründen nasibini alanlardan birisi de Mareşal Fevzi Çakmak’tır. Veysel’in şiirinin orijinalinde 9’uncu kıtanın üçüncü mısrasını teşkil eden "Maraşal Fevzi askerleri"ndeki “Maraşal Fevzi” gitmiş, onun yerine “Meraşalin” diye saçma bir kelime eklenmiştir. “Maraşal Fevzi” ismini Bakanlık'ın internet sitesine yakıştıramayan zihniyet, nasıl oldu da 7’inci kıtanın üçüncü mısrasındaki “İnön’İsmet” ismini görmedi, hayret!
Mareşal Fevzi Çakmak kim mi diyorsunuz? Cumhuriyet tarihimizin iki mareşalinden birisi. İlki Mustafa Kemal Paşa, ikincisi Mustafa Fevzi Paşa. Cumhuriyet tarihi boyunca en uzun süre Genel Kurmay Başkanlığı yapan büyük bir asker olmasının ötesinde son derece dindar bir adamdır Mareşal Fevzi Çakmak. Öyle ki; Çanakkale Savaşları ve Millî Mücadele boyunca bulunduğu her ortamda, hatta siperlerde bile elinden Kur’an-ı Kerim’i düşürmediği söylenmektedir. Mezarının, Eyüp Sultan Türbesi yakınlarında bulunması da bazı kaynaklarda onun bu özelliği ile açıklanmaktadır. Kültür Bakanlığı, işte böyle bir ismi bile çıkarıp atmıştır Veysel’in şiirinden. Muhtemelen bilmeden yapmışlardır tüm bunları.
Şiirin 5 mısralı kıtalarından bir başkası olan 10’uncu kıtanın yine 4’üncü mısrasını teşkil eden ve yukarıda izah ettiğimiz gibi, Veysel tarafından muhtemelen dolgu maddesi ve düşünme süresi olarak kullanılan Melek’il Mevt'in elinden sözleri de yine şiirden atılmıştır. Buradaki Melek’il Mevt ölüm meleği, yani Azrail demektir.
Merak eden okuyucularım, dipnotta verilen internet adreslerine girmek suretiyle gerekli karşılaştırmayı yaparak Âşık Veysel’in Atatürk’e Ağıt isimli şiirinin Bakanlık tarafından ne hale getirildiğini kendi gözleriyle de görebilirler.
Umarım 10 Kasım’a 3 kala faydalı bir iş yapmışımdır.
Büyük Atatürk ve silah arkadaşlarını bir kez daha rahmet ve minnetle anıyorum.
Saygılarımla.
Ömer Sağlam
_____________
3- Esasen Veysel’in, bu mısrada söylediği son iki kelime tarafımızdan da iyi anlaşılamamış, sadece “altın kürsü” olabileceği tahmin edilerek böyle yazılmıştır. “arş-ı kürsü” veya “arz-ı kürsü” de olabilir.