Türkçede; abuk sabuk, baştan savma, değersiz, önemsiz, saçma sapan vb durumlar için sudan deriz. Meselâ; sudan bahâne, sudan gerekçe, sudan sebep, sudan şeyler... İşte… Biz de bugün havadan sudan bir şeyler yazmak istiyoruz.
Eski Türklerde; sub, suv belki suy. Yâni günümüzdeki su... İki hidrojenle bir oksijenin buluşup birleştiği, renksiz, kokusuz, tatsız, sıvı akışkan madde. Bir kimyâcı tanımıyla, suyu bu kadar basite indirgedik. Oysa, su diye hayâtın kaynağından ve hattâ hayâtın ta kendisinden söz etmekteyiz! Hayat bu!.. Ölüm bir yana, dünyâda bundan daha ciddî ne olabilir ki? Âdemle Havvâ'yı tanımak istemeyen tabiat bilginleri, hayâtın suda başlayıp, buradan karaya çıkarak sonra da havalandığı inanç ve iddiâsındadırlar. Genel olarak birbirleriyle ters düşen ilim ve dînin tartışmasını, konumuz dışında bırakalım. Ama, canlı varlıkların âdetâ suyla dolu bir depo olduklarını bilmek için, bilgin olmak gerekmez! Bütün bedenleri sudan ibâret olan denizlerin medüzlerini dikkate almasak bile, başka canlıların bünyelerindeki su oranı yüzde seksen beşe kadar varmaktadır. Meselâ biz insanlarda, bu oran çok yaklaşık olarak yüzde altmıştır.
Yeryüzünün yüzde yetmiş biri sudur. Bunun da yüzde doksan yedisi deniz suyu, kalan üçüyse akar sular, göller, yeraltı suları ve buzullardır. Dünyâdaki bu kadar suyun miktarı 1,360,000,000 kilometre küp olarak hesap edilmiştir. Açıktaki su güneşle buharlaşıp yükselirken, yeryüzünün değişken ısı dereceleri sebebiyle oluşan hava akımlarına kapılıp, bütün gök kubbeye dağılır ve yağmur bulutlarını oluştururlar. Bulutların bir kısmı uygun şartlarda soğuyup yoğunlaşırlar; hangi derecede soğumuş ise ona göre kar, yağmur veya dolu olarak yeryüzüne inerler. Yağışları sağlayan şartlar, yeryüzünün durumu ve iklimlere doğrudan bağlıdırlar. Bundan dolayı, tabiatın yağışlar terâzisinde denge ve eşitlik yok ama adâlet vardır!.. Çünkü... İstisnâlar dikkate alınmazsa, dağlarla yeşil alanların yağış almaktan yana şansları oldukça yüksektir. Dünyânın en çok yağmur alan yerleri ekvator kuşağı içindedirler. Buraları da esâsen yeşil bölgelerdir. Yağmur aldıklarından yeşil olurlar, yeşil olduklarından yağmur alırlar! İşte size, yağış terâzisindeki adâlet!
Türkiye'nin geneli gibi, Edirne'yle çevresi de bir yıldır yeterli derecede yağış alamıyor. Geçen yılın başından bu yana tam bir yıldır, ne doyurucu miktarda yağmur yağdı ne de kar. Haydi kardan vazgeçelim; son yıllarla gelen iklim değişimi artık kar yağdırmıyor. Ama yağmur?.. O da yağmıyor. Arada bir çiseliyor, serpeliyor, bâzen biraz yağıyor. Ne var ki, bu kadarı yeterli olamıyor. Sonuçta; baraj ve göletlerin suyu tükenmiş, yer altı suları çekilip azalmış bulunmaktadır.
Edirne'ye yağan kar ve yağmur konusunda bâzı araştırma ve soruşturmalar yaptık. Edirne'yle yakın çevresinin, son bir yılda içine düştüğü kuraklığın rakamlarla ifâdesi şöyledir: Uzun yılların rasatları sonucunda, Edirne'nin yıllık yağış ortalaması 579.8 mm olarak saptanmıştır. Bu çok yaklaşık bir rakamla 58 santim demektir. 2000 yılının yağış miktârıysa 419 mm olup, bu da yuvarlak rakamla 42 santim tutar. Edirne'nin ocak ayı yağışlarıysa şöyle bir ortalama göstermiştir: Uzun yıllar için 59.6 mm iken, geçen yıl için bu ortalama 32.3 mm'dir. Bu yılın ocak ayında 46 mm yağış alınmıştır. Bütün bu verileri birlikte değerlendirirsek: Geçen yıl, uzun yıllar yağış ortalamasının çok gerisinde kalınmıştır. Bu yılın ocak ayı yağışlarıysa bir önceki yıla göre iyi, ancak uzun yılların ortalamasından gene de epey uzaktır.
İnsan, insan olalı beri, başı sıkıştıkça veya tabiat karşısında yenik düşüp çaresiz kaldıkça yaratıcı gücü hatırlamış; duâ, kurban vb. törenlerle göze girip, ona ulaşmak istemiştir. Ulaştığını sandığında dileğini bildirmiştir. Böyle bir dilek konusu da yağmurdur. Kuraklık ve bunun getirdiği susuzluk karşısındaki insan, yüce Yaradan’a sığınıp yağmur beklemiştir. Ancak... Bu, kişisel bir istek değil toplumsal olarak ortaya çıkacaktır. Toplumların inanç kurumları ve töreleriyle biçimlenecektir. Yaşandığı çağ ve toplum inancına göre de özel bir tören konusu olacaktır.
İslâm’da yağmur töreni... Duâ, mümkünse meskûn alan dışına çıkılarak ve üç gün üst üste yapılmalıdır. Duaya çıkmadan önce; sadaka vermek, tövbe etmek, dargınlar barışmak, birilerinin hakları yenmişse bunu gidermek, helâlleşmek gerekmektedir. Duâ yerine gidilirken başlar eğik, boyunlar bükük olmalı, kişiler, Yaradan’a sığındığını içinde duymalıdırlar. Çocuklar ve yaşlıların, yavrularıyla birlikte hayvanların duâ yerine götürülmeleri makbûl ve sevap sayılır. Sonuçta; hava uygunsa, gökte yağmur bulutları varsa yağış beklenebilecektir. Çünkü, Yaradan bunu böyle programlamıştır!
İlim, yağış konusundaki inceleme ve irdelemeleri sonucunda olumlu bir sonuca varmış bulunmaktadır. Shaefer ve Langmuir adlarındaki Amerikalı bilginler, yağmur bulutunun yüklendiği buz kristalleri arasına karbon karı püskürtülüp, bunların büyütülebileceği görüşünü öne sürmüşlerdir. 1946 yılında, bu görüşleri doğrultusundaki bir deneyi başarıyla tamamlayıp iddiâlarını da ispatlamışlardır. Böyle bir uygulamada, - 80 C'deki her bir kar taneciğinin, iri yağmur damlaları oluşumuna yardım ettiği anlaşılmıştır. Deney sırasında kullanılan yarım kilogram karbon karının, yüz bin ton yağmur yağdırmaya yeterli olduğu görülmüştür. İlmî yağmur yağdırmanın başka metotlarındaysa karbon karı (karbon buzu da denebilir) yerine gümüş iyodür ve kalsiyum klorürden faydalanılmaktadır. Anlaşılacağı üzere, her üç metodun da başarısı havanın yağmur bulutlarıyla yüklü olmasına bağlıdır. Yâni... Karşımıza, gene Yaradan’ın programı çıkmaktadır!..
Benzer bir yağmur yağdırma deneyi, bundan sâdece birkaç yıl önce İstanbul Belediyesi'nce başarıyla uygulanmıştır. Su konusunda o sırada ciddî sorunlar yaşayan İstanbul'da, günün İslâmcı Belediye Başkanı (bugünkü Başbakan!), akılcı yolu seçip uygun bir havada hayâtın en hakikî mürşîdine başvurarak, istenilen yağmuru böylece sağlayıp yağdırmıştır.
Yağış ve su bu kadar önemli ve gerekli olmasına rağmen, medyanın hava raporları, "Güneşli günler!" diyen bir dilek sözüyle bağlanırlar. Yazı denizde geçiren tuzu kuru okuyucu veya dinleyici vatandaşlar, böylece hoşnut edilmiş sayılırlar! Tarladaki çiftçi mi?.. Allah korusun; eğer bir gün aç kalırsak, onu da hatırlarız inşallah!
Mete Esin
Biraz Havadan Sudan [Mete Esin]
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.