Konuya kandil denen aydınlatma aracından girelim... Bunun aslı olan candela (okunuşu kandela) , Latince yani Roma dilinden geliyor. Buradan Araplar alıp kındil demişler; biz Türklerse sözü onlardan almış ve kandile çevirmişizdir. Belli bir yaşın üstünde olup, köy ve kasabalarda yetişmiş olanlar kandil görmüşlerdir. Kandil camsız bir alet olup gaz lambasından daha basittir. Bazı kandillerse âdeta fitilli bir çanaktan ibarettirler. İlk kandiller pişmiş topraktan yapılmış, sonra şekilden şekle girmişlerdir. Tarihte; taş, kurşun, cam, seramik, tunç, gümüş, altın gibi çeşitleri görülmüşlerdir. En sonundaysa tenekeden ve camlı yapıldığı görülmüştür. Kandiller sıvı yağları, daha çok da zeytinyağını yakmışlardır. Elektriğin yaygın olarak kullanıldığı günümüzde, camilerin kubbe veya tavanlarında, kandil niyetine bunun benzeri elektrik lambalarını gene de görebiliriz. Bunlar artık, o mekânların süs unsurları da sayılmaktadırlar.
Buradaki asıl konumuz olan Kandil günlerine gelince... Henüz elektrik bulunmadan önce, yukarıda andığımız kutsal günlerin gecelerinde, cami veya mescit gibi yerlerde kandil yakıldığından, böyle gecelere de “Kandil” denmeye başlanmıştır. Kandillerin en ünlüsü, kuşkusuz Kadir (Arapça kadr) gecesi olur. Ramazan’ın 27. gününe rastlayan bu gece, İslam için son derecede önem taşımaktadır. Kur'an’ın beş ayet (cümle)lik Kadir suresi, Kur'an’ın bu gece tebliğ olunmaya başlandığını bildirmektedir. Aynı ayete göre, Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Kadir gecesi Ramazan ayı içindedir ama, aslında bunun günü belli değildir. Buna rağmen, daha sonra konuyu irdeleyen İslam yorumcuları, bazı hadislerden çıkardıkları sonuçla Kadir gecesinin, Ramazan’ın 27. gününe rastlaması lazım geldiğini ileri sürmüşlerdir. İddiayı doğru kabul eden İslam toplumları, daha sonra günümüze kadar ve daima aynı tez doğrultusunda hareket etmiştir.
Mevlit (Arapça mevlid) Kandili... Aslı gene Arapça olan mevlit kelimesi; doğum, doğum yeri veya doğum zamanı demek olur. Kandilin konusu olan mevlit ise Hz. Muhammed’in doğumudur ki, ilk olarak Fâtımîler (Mısır) döneminde din törenleri düzenlenerek kutlanmıştır. Geniş çapta kutlamalar ise Selçuklular dönemine rastlamaktadır. Mevlit adına kutlamalar bundan sonra ve yavaş yavaş bütün bir İslam toplumuna yayılmıştır. Şu var ki, işin içine kültür girince her toplum Mevlit’i kendine göre yoğurmuştur. Tıpkı İslam’ın asıl akideleri gibi, Mevlit de her toplumda farklı algılanarak, farklı farklı yorumlanıp, farklı da uygulanmıştır. Mevlit günleri için, değişik İslam ülkeleri dillerinde manzum övgüler (manzûme) yazılmıştır. Bunlar, ayrıca bestelenerek Kandil günlerinde okunmuşlardır. Ülkemizde yazılan mevlitlerin en ünlüsü Süleyman Çelebi’ninkidir. Bu, o derecede tutulmuş ve o derecede tutunmuştur ki, bugün, diğerlerinin metnini değil varlığını bile bilmemekte, Mevlit manzumesini Süleyman Çelebi’nin yazdığından ibaret sanmaktayızdır. Mevlit Kandili, bizde Osmanlının III. Murat döneminden sonra kutlanmaya başlanmış, bundan sonraysa İslam’a yerleşip kalmıştır.
Regâip (Arapça regâib) Kandili... Regâib Arapçada, çok aranan, çok istenen demektir. Bu kandil, Âmine Hatun’un Hz. Muhammed’e hamile kaldığı gecenin yıldönümünü anlatır. İslam toplumunda mübarek sayılan günlerdendir. Bu gece dahi diğer kandiller gibi, dualarla ve genel ibadetle geçirilir. Böyle bir gecenin (aslında bir günün tamamının) kutlanması, tabii ki Hz. Muhammed’in tebliğlerinden değildir. Nitekim, İslam içinde söz sahibi olmuş bazı kişiler, böyle bir kutlamanın yanlış ve yakışıksız olduğunu düşünmüşlerdir. Bugün de böyle düşünenler bulunmaktadırlar. Tarih bilimi de, olayın tarih olarak doğruluğunu zaten onaylamamaktadır.
Miraç (Arapça mîrac) Kandili... Arapça mîrac; merdiven, yükselme, göğe çıkma gibi anlamlar taşır. Burada, Hz. Muhammed’in İslam inanışında gökteki Allah katına çıkışı anlatılır. Olay, Mescidi Haram’dan Mescidi Aksa’ya gidiş gibi de yorumlanır. İddialı bir söylentiye göreyse, Hz. Muhammed Burak adındaki beyaz bir atla Mesçid’i Aksâ’ya varmıştır. (Burak gökte hareket edince, buna göre onun kanatlı olduğu ve uçtuğu var sayılmaktadır.) Önceki bütün peygamberler orada beklemektedirler ve kendisini saygıyla karşılamışlardır. Hz. Muhammed, bundan sonra da aynı Burak’la göğün yedinci katına varmıştır. Orada, Allah’a iki yay boyu yaklaşmış, O’nunla konuşmuş, cennet ve cehennemi görmüştür. Mirac denilen olay, İslam dünyası içindeki belli tartışmalardan birinin konusudur. Bazıları göğe çıkmayı ciddiye almamakta, bunu bir rüya olarak kabul etmektedirler. Onlar, Hz. Muhammed’in bedeniyle değil ama ruhuyla Mirac’a çıkmış olabileceğini düşünmektedirler. Hz. Muhammed’in yatağının Mirac gecesi sabahında ıslak bulunmuş olması, onun geceyi yatağında geçirip terlediği şeklinde izah edilmiştir. Diğer bir kısım İslam tasavvufçularıysa Mirac olayını tümden reddetmektedirler. Onlara göre böyle bir olayın yaşanması asla mümkün değildir. Bu durum, akla ve dünya gerçeğine uymaz. Mirac olayı işte böylesine tartışmalı bir konudur. Fakat sonuç itibarıyla Miracda İslam’ın mübarek gecelerinden sayılmakta, bu gece de dua ve ibadetlere vesile olmaktadır.
Berat (Arapça Berâet) Kandili... Arapçadaki berâet, bildiğimiz beraatın aslıdır. Özgür bırakma, kefil olma gibi anlamları vardır. Hz. Muhammed’e peygamberliğin tebliğ edildiği gün olarak kutlanır. Berat kandili, bağışlanmayla manen kurtulma gecesi sayılmaktadır. Önceki Kandillerdeki gibi, bu gece de dua ve ibadetlerle geçirilir. Aynı dinî törenler uygulanır.
Anlaşılmış olacağı üzere… Kandiller, kaynaklarını Kuran’dan almamış olsalar bile Kuran’a inananların, daha sonra ibadetlerin üstüne koydukları düşüncelerin kurumlaşmasıyla ortaya çıkmışlardır. İslam akaidine (inanç ve tapınma kurallarına) katılmışlardır.
Mete Esin