Tatarlar Kim Olurlar? [Mete Esin]

Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den bu
yana da redakte edilmediğinden, doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Tarih boyunca geniş bir coğrafyaya dağılan Türk toplumları, buna göre de değişik isimler altında anılmışlardır. Türklerin başlıca boylarından biri, asıl yurtları günümüz Rusya’sı ve Ukrayna’nın düzlükleri olan Tatarlardır. Altınordu İmparatorluğu olarak ortaya çıkıp Ruslar ve Ukrainler karşısındaki varlığını küçüle küçüle koruyarak, 1783’te kesin olarak Kırım’da son bulan siyasi birliğin diğer azınlıklar yanındaki asıl temsilcileri gene bu Tatarlardır.

Günümüzde, Kazan ve Kırım Tatarları olarak ikiye ayrılan toplumun Kazan şubesi Türkiye’de neredeyse hiç tanınmamaktadır. Türkiye’de daha çok bilinen Kırım Tatarlarıdır. Ancak, bu çok da şaşılası değildir. Çünkü, 1475’te başlayıp bugünlere kadar Türkiye’yle yakın bağları olanlar, hemen tamamen Kırım Tatarları olmuşlardır. Osmanlı ordusunda, Giray denilen hanların (kralların) komutasındaki süvariler Kırım Tatarlarıdırlar. Osmanlının, Rumeli’yi Türkleştirmek için göçürdüğü Anadolu Yörükleri yeterli olmayınca, üstünü tamamladığı Tatar kitlesi gene Kırımlılardır.

Bu iki Tatar toplumunun bir de şöyle farkları bulunmaktadır: Kazanlıların temel unsuru Bulgar Türkleriyken, Kırımlılarınki Kuman-Kıpçaklardır. Kazan Tatarcasını Türkiye’de anlamak mümkün değilken, Kırım Tatarcasıyla anlaşmak pekâlâ mümkündür. Tatarların, yarıdan fazlası birkaç yüzyıldan beri ve hâlen Türkiye'de yaşamaktadırlar. Tatarlar, gerek Türk toplumları ve gerekse Türk tarihi içinde önemli bir yer tutmuşlardır. Ne var ki, buna rağmen bizzat kendileri tarafından bile yeterince tanınmamaktadırlar. Bazılarıysa Tatarlıklarını saklamasalar bile, gerekmedikçe veya sorulmadıkça söylememişlerdir. Bu, zaten Türk ırkından oldukları için mi böyledir, kim bilir?

Tatarların geçmişi için konuya Cengiz Han’la girmek gerekir. Tatar, her şeyden önce Timuçin'in çağında Türkler ve Moğollar arasındaki uygar ve üstün bir kabilenin adıdır. Tarihçiler, Tatar adıyla sahneye çıkan bu ilk toplumun Türk veya Moğol olduğu hususunda görüş birliğine varamamışlardır. Durum her ne ise, Cengiz bu birliği yenmiş ve kendine bağlamıştır. Tatar adı, bundan sonra Moğol adıyla birlikte telaffuz edilmeye başlanmıştır. Moğollar, tarih sahnesine daha sonra Cengiz Han denecek Timuçin'le çıktıkları için, Cengiz'le özdeşleşen bu toplumun artık bir adı da Tatarlar olacaktır. Toplum artık yeni adıyla anılmaya başlandığında, Moğol aslından olmayan Tatarlar, bu isme önce direnç göstermişler, kabul etmemişler ve Kıpçak adıyla kalmakta direnmişlerdir. Fakat sonuçta, Tatarlar üstüne egemenlik kuran Rusların dediği geçerli olmuştur. Aynı konuya Osmanlının bakışıysa daha bir başkadır. Osmanlılar, kendi tebaası Türklerle Azeriler dışındaki Türk unsurların hepsine birden Tatar demişlerdir.

Cengiz Han, 1227’de ölmeden önce dört oğlu arasında paylaştırılan ve dünyanın bugüne kadar gördüğü en geniş imparatorluğun batısı, yani Karadeniz kuzeyi topraklarıyla Uralların doğusu, büyük oğul Cuci'ye bırakılmış iken, onun ani ölümü üzerine bu defa Cuci'nin iki oğluna paylaştırılmıştır. Cengiz’in torunu ve Cuci'nin ikinci oğlu olan Batu Han, Cengiz'in oğlu ve başkomutanı olarak, zaten babası Cuci'nin fethettiği Uralların batısındaki topraklara yöneldiğinde, tarih 1224'ü göstermektedir. Batu Han, babasından sonra tekrar eski statüye dönen toprakları bir daha ele geçirecektir. Şu var ki, Batu ve ordusu menzile ancak 1337'de varabilmişlerdir. Aile bireyleriyle birlikte hareket eden ve bir anlamıyla da göçen Batu ordusu, tarihlere göre dörtte üçüyle Türk'tür. Ya Batu'nun kendisiyle diğerleri?..

Aynı tarihler bunlara Moğol demektedirler. Peki, Batu vardığı bu menzilde kimlerle karşılaşmıştır? Cevaplayalım: Sadece Türkler, Türkler ve gene Türklerle…

Evet, bu karşılaşmanın her iki tarafı da Türk unsurlar idiler. Ne var ki, karşılaşmaları gene de hiç dostane olmamıştır. Ancak… Batu'nun kazandığı savaştan sonrası da hiç düşmanca olmamıştır! İki tarafın Türk unsurlardan oluşmaları, aralarında karışıp kaynaşmayı kolay kılmıştır. Batu’nun kurduğu Altınordu İmparatorluğu'nun (Cumhurbaşkanlığımız forsundaki on altı yıldızın biri bunu temsil etmektedir.) temel unsuru, bu karışımdır. Altınordu da asl’olarak bir Tatar imparatorluğudur. Batu, bir avuç Moğol'la birlikte Orta Asya Türklerinden birazını da bunun yanına ekleyip gelmiştir. Karşısına çıkanlarsa büyük çoğunluğu Kumanlar olmak üzere, Bulgar ve Hazar Türkleriydiler. Beyaz ten ve kumral saçlarına bakarak, Avrupalıların aynı anlamıyla Koman (Kuman) dedikleri Oğuz Türkleri, kendilerinin Kıpçak adını benimsiyorlardı. Batu gelip Altınordu devletini kurunca, yakın komşu Ruslar ve Ukrainler, Batu'nun kimliğinden ötürü hepsine birden Tatar demişlerdir. Kumanlar, Bulgar ve Hazarlar, Moğollar ile diğer küçük azınlıklar...

Günümüzdeki Tatar toplumu işte bu karışımdan meydana gelmiştir. Anlaşılmış olacağı üzere; Kıpçak, Kuman, Tatar aynı toplumun devir devir fark göstermiş isimleridirler.
İşte!.. Tatar konusu özetle budur.

1783, Kırım Hanlığı'nın Ruslarca ortadan kaldırıldığı tarihtir. Bu tarihten sonra en az üç yüz bin kişinin Türkiye'ye göçtüğü hesap edilir. Bundan önce Rumeli'ne göçenlerin sayısı da bundan az olmamıştır. Osmanlı devrinde Rumeli'nde altı öbek Yörük ve dört öbek Tatar yaşamışlardır. Osmanlı’da Evlad-ı Fatihan yani “Fatihlerin Evlatları” diye onore edilen Türkler yalnız bu on öbektirler. Bu unsurlar Rumeli’nde diğer Türklerle birlikte öylesine karışmışlardır ki, istisnalar bir yana, artık kendilerini bilemeyecek kadar!

Yukarıda, Kumanlarla birlikte gördüğümüz Bulgarlara gelirsek... Bunlar, Bulgaristan'ı kurduktan bir süre sonra özlerini kaybedip unutarak Slavlaşan Bulgarların arkasında anayurtta kalanlardır. Şimdi Rusya içindeki Tataristan Cumhuriyeti'nin Türk halkı, Moğollarla birlikte işte bu Bulgarların bir karışımıdır. Rusların da yaşadığı bu Cumhuriyet'te; Bulgar, Moğol ve bunların melezlerinin hepsine birden Kazan Tatarı denilmektedir.

Yazımızın başında üçüncü bir Türk topluluğundan bahsettik: Hazarlar... Bunlar, bütün tarihimiz boyunca Museviliği seçmiş ilk ve tek Türk toplumu olurlar. Kafkasların kuzeyindeki devletleri yıkıldıktan sonra çevreye dağılarak Baltık kıyılarına kadar uzanmışlardır. Varlıklarını hâlen de sürdüren ve Karay, Karaim, Karait veya Kırımçak adlarıyla andığımız Musevi Türklerin, Hazarların günümüze uzantıları oldukları düşünülür. Karayların İstanbul'da yaşayanları için, Haliç-Hasköy'de bir sinagog ve bir de mezarlıkları olduğu bilinmektedir. Karay soyadıyla tanıdığımız ünlü yazarımız Refik Halit de bu cemaatin bir üyesidir.

Öte yandan, Tatarların Türkçülük cereyanları içinde ve üzerinde büyük rolleri olmuştur. Ülkemizde, bu akımın önderi bilinen Ziya Gökalp’in dışında, çok sayıda Tatar önderler de bulunmaktadırlar. Zeki Velidi Togan ise, dünyada Türkçülük ülküsünün ilk akla gelen ismi sayılmaktadır. Bundan sonraki Türk milliyetçisi kimlik de Yusuf Akçura olur.

Hemen hepsi, zaman zaman ülkemizde de bulunmuş veya yaşamış, dünya çapında ünlü ve gene Türkçü ve tarihçi vb diğer Tatarları ise alfabetik sırada şöyle sayabilmekteyiz:

Abdullah Taymaz, Abdülkadir İnan, Ahmet Temir, Akdes Nimet Kurat, Ayaz İshâki İdilli, Grigoriy (Çoros) Gurkin, Halil İnalcık, İlber Ortaylı, İsmail Gaspıralı, Nadir Devlet, Reşit Rahmeti Arat, Saadet İshâki Çağatay, Sadri Maksûdi Arsal, Sultan Galiyev…

Sultan Galiyev, 1917 yılında Rusya’da gerçekleşen Bolşevik devrim ve rejiminin; Lenin, Stalin ve Troçki’yle birlikte dört kurucusundan Müslüman bir Tatardır! Lenin’in ölümünden sonra, kendisini rakip gören Stalin tarafından öldürtülmüştür.

Son olarak, yakın zaman önce katledilen değerli insan Necip Hablemitoğlu’nun da bir Kırım Tatarı olduğunu ekleyelim.




Mete Esin

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

TÜM SİTEYİ DİLDEN DİLE ÇEVİRMEK İÇİN, "DİLİ SEÇİN"İ TIKLAYIN