…Ve böyle buyurdu Hz. Google [Ömer Sağlam]
Makaleler, Nisan 2012'den beri redakte edilmemekte ve
eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez buyurmuşlar ki; “Artık bir Google çıktı. Bütün âlimlerden daha âlim görünüyor. Ne sorsan Diyanet’ten daha fazla cevap veriyor. Bu yüzden insanlara bilgi yüklemek yetmiyor, o bilginin niteliği önemli”.
Sayın Görmez’in, geçtiğimiz 24 Ocak günü İlim Kültür Sağlık Eğitim Çevre ve Sosyal Yardım Vakfı’nın yaptırdığı “Bayrampaşa İslami İlimler Akademi Yurdu”nun açılış merasiminde yapmış olduğu konuşmanın ilgili bölümü tam olarak şöyle:
“Bilgi, ilim denildiğinde elbette birinci özelliği ilim niteliği olmalıdır. Yoksa bilgisayarlar bizden daha âlim. Şimdi artık bir Google çıktı. Bütün âlimlerden daha âlim görünüyor. Ne sorsan Diyanet’ten daha fazla cevap veriyor size. Bu yüzden insanlara bilgi yüklemek yetmiyor. O bilginin niteliği önemli. Dinin bir ahlaka ve sorumluluğa dönüşmesi yeterli. O bilginin yaratıcısının rızasına götürmesi önemli ve o bilginin önümüzü aydınlatması önemli”(1).
Sayın Başkanın bu sözleri karşısında insanın ister istemez “Allah'tan Google var. Dini otoriteniz sarsıldı değil mi hoca efendi? Google da olmasa, siyasetin yönlendirmesiyle verdiğiniz fetvalarla bu milletin anasını ağlatırdınız. Üstelik kendi personeliniz bile size güvenmezken; vatandaş nasıl güvensin? Kendi adamınız olan Necdet Subaşı'nın yapmış olduğu ankette bile size güvenen personelinizin oranı %15'miş, bundan haberiniz var mıydı? Her gittiğiniz yerde prestij eseri olarak lanse ettiğiniz ve ona buna çanta çanta hediye olarak dağıttığınız hadis kitaplarının tam bir fecaat olduğunu ben değil, kendi adamlarınız söylüyor. Üstelik milyonlarca lira harcayarak vücuda getirdiğiniz ve uydurma hadislerle dolu bir kitaptan bahsediyoruz…” diyesi geliyor.
Diyanet çalışanları bile Diyanet’e güvenmiyor!
Evet, doğru okudunuz. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kendi çalışanları bile, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın icraatlarına güvenmiyormuş! Nereden çıkardık bunu? Elbette medyaya yansıyan haberlerden çıkardık. Habere göre; aynı zamanda hükümetin Alevi Açılımlarının koordinatörlüğünü, belki de daha doğru bir tabirle kotarıcılığını da yapan DİB Strateji Geliştirme Dairesi Başkanı İlahiyatçı Dr. Necdet Subaşı’nın yapmış olduğu araştırmaya göre; Diyanet çalışanları bile Diyanet’in adaletine ve hakkaniyetle iş yaptığına inanmıyorlarmış! Buradan hareketle “Yaptığı iş doğru olmayanın, söylediği söz de doğru olmayabilir” şeklinde bir çıkarımda bulunulabilir mi bilmiyorum! Üstelik“Hocanın dediğini yap, gittiği yoldan gitme” şeklinde bir atasözümüz de vardır bizim. Bu sözden hareketle; yapmış olduğu işlemlerin adil olduğuna kendi çalışanlarını bile inandırma sorunu yaşayan Diyanet’in, en azından söylediği sözlerin doğru olabileceği düşünülebilir!
09 Ocak 2013 tarihli Akşam Gazetesi’nde bulunan “Diyanet'i sarsan 'adalet' anketi” başlığıyla ve “AKŞAM, Diyanet İşleri Başkanı Görmez'in ‘beni çok üzdü’ dediği anket sonuçlarına ulaştı” başlık altı cümlesiyle verilen Ali Ekber Ertük imzalı haberde şöyle deniyordu:
“Diyanet'te ‘adalet’ şoku! Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yaptırdığı bir ankette, kurum personelinin Başkanlık'a olan adalet güveninin diplere vurması kurumda şok etkisi yaptı. Diyanet'in, 585'i merkezde olmak üzere toplam 3 bin 273 personeli üzerinde yaptığı ankette, özellikle merkezde görevli personelin, kurumun adalet duygusuna olan inancı sadece yüzde 15 çıktı. Alınan sonuç karşısında şok olan Başkan Mehmet Görmez, rakamları açıklamazken, bu konudaki hayal kırıklığını müftüler toplantısında ‘Bu sonuç şahsen beni çok üzmüştür’ sözleriyle dile getirmişti. Anketi yaptıran Diyanet Strateji Başkanı Necdet Subaşı, ‘Anket tamamlandı ancak henüz rakamlar üzerinde analiz yapıp son şeklini vermedik’ demekle yetindi.
Akşam’ın ulaştığı ‘Diyanet İşleri Başkanlığı Personel Memnuniyet Araştırması ve Diyanet İşleri Başkanlığı Vatandaş Memnuniyet Araştırması’ sonucuna göre, Diyanet Merkez Teşkilatı'nda çalışanların yüzde 85'i ‘kurumdaki atamaların adaletli olmadığı’ görüşünde. Taşra teşkilatı çalışanlarının yüzde 78'i de‘atamaların adaletli olmadığına’ inanıyor.
Yine Diyanet personelinin ezici çoğunluğu, Başkanlık'ın sosyal imkânlarında fırsat eşitliği olduğuna inanmıyor. Merkez Teşkilatı'nda görev yapan yaklaşık yüzde 88'i, taşra teşkilatının ise yüzde 75'i ‘Diyanet'te fırsat eşitliği yok’ diyor.
…
Diyanet, ilk kez vatandaşlar arasında da anket yaptı. 26 ilde 2 bin 712 kişi üzerinde gerçekleşen ankette vatandaşlara Diyanet'e güvenip güvenmedikleri de soruldu… Ankete göre; … Katılımcıların yüzde 91.4 Diyanet İşleri Başkanlığı'nın toplumun barış ve huzurunun kuruyan bir kurum olduğunu düşünüyor.
Diyanet'in hem kendi personeliyle hem de vatandaşlarla yaptığı anketin bazı sonuçları, geçtiğimiz hafta Manavgat'ta düzenlenen İlçe Müftüleri toplantısında, Strateji Başkanı Necdet Subaşı tarafından açıklanmıştı…”(2).
Diyanet kapalı kutudur!
Peki, şu halde, Akşam gazetesinin haberine göre özetle; DİB Merkez teşkilatı çalışanlarının, adaletine %15, taşra çalışanlarının %22 oranında güvendiği, buna mukabil halkın %91.4 oranında toplumsal barış ve huzurun tesisinde etkili olduğuna inandığını ortaya çıkaran bu Diyanet anketini nasıl yorumlamak gerekir? Kim nasıl yorumlar bilmiyoruz ama biz, kısaca, Türk Halkı’nın Diyanet’in yapısı, işleyişi ve Diyanet’te olan bitenler hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olmadığı şeklinde yorumluyoruz.
Çünkü Diyanet, henüz kapalı bir kutu durumundadır! İddia ediyoruz ki; TSK, MİT ve Emniyet kadar bile şeffaf değildir Diyanet! Bugüne kadar TSK, MİT ve Emniyet hakkında belki yüzlerce kitap yayınlandığı, binlerce makale yazıldığı ve bir o kadar TV programı yapıldığı halde, Diyanet hakkında kayda değer ne bir kitap yayınlanmıştır, ne bir yazı yazılmıştır ne de bir TV programı yapılmıştır. Çünkü Türk Halkı, bu sahaya halen“Dini yasak bölge” olarak bakar ve Diyanet hakkında söyleyeceği sözler yüzünden“Günah” işleyeceğini düşünür! Çünkü din, Diyanetçiler tarafından ona öyle anlatılmış, öyle öğretilmiştir.
Öte yandan Türk halkı, Diyanet’i, genelde camideki imam ve müezzinden ibaret zanneder! Oysa hayır! Çünkü karşımızda bütçesi birkaç bakanlığın bütçesinden bile fazla olan 130.000 kişilik memur kadrosuna sahip devasa bir teşkilat bulunmaktadır. Buna ilave olarak emrinde sayısız vakıf ve dernek ile bu vakıf ve derneklere ait çok sayıda şirket ve iktisadi işletme vardır. Özel okulları, çok sayıda öğrenci yurdu, özel hastanesi, özel üniversitesi, çok sayıda yayınevi ve artık özel televizyonu bile vardır. Yani karşımızda, toplumu hemen her yönden etki altına alabilecek güçte bir teşkilat bulunmaktadır.
İşte Diyanet’in bu gücü sebebiyledir ki; bu millet, kendilerini tenkit edenleri tehdit etme cüretinde bulunan Diyanet İşleri Başkanları bile tanımıştır zaman zaman. Onlardan birisi de süper müsteşar seviyesine yükseltilen bugünkü Diyanet İşleri Başkanı’dır. Bakar mısınız lütfen hazretteki edaya, kibre ve haşmete: "Başkanlığımızı milletimizin sırtında bir yük gibi göstermeye çalışmak hiç kimsenin haddi de değildir, hakkı da değildir. Ülkemizin tarihine baktığımızda hem din hizmeti hem de yaygın din eğitimi amacıyla kurulan vakıflarımızın mal varlığını düşündüğümüzde, aslında Diyanet İşleri Başkanlığı devlete hiçbir şekilde borçlu değildir."(3).
Diyanet Google’ı neden hedef aldı?
Özetle; Türk insanı, bugüne kadar dinini hep Diyanet çalışanlarının tek tabanca usulü ve tek taraflı olarak anlattıkları kadar öğrenmiştir. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, Google’a çatması, işte bu sebepledir. Zira insanlarımız, artık dini bilgilere kolayca ulaşabilmekte ve Diyanet’e çok fazla ihtiyaç duymamaktadır. Buna bağlı olarak, Diyanet’in varlığı bile iyiden iyiye sorgulanmaya başlamıştır Türkiye’de.
Dolayısıyla Türk Halkı, eğer Diyanet hakkında gerçek bilgiye ulaşabilseydi, eminim ki; o zaman Diyanet’e olan güvenleri değil %91,4’lere çıkmak, bilakis ayaklar altında sürünürdü! Diyanet’in kendi çalışanlarının bile ancak %15 oranında güvendiği Diyanet’e, halkın %91.4 oranında güvenmesi, tamamıyla cehaletin, daha doğrusu halkın Diyanet hakkındaki bilgi noksanlığının ürünüdür!
Ömer Sağlam
______________
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.