İnternetten istifade ile sizler için deve üzerine söylenmiş bir buketi bilgilerinize gururla sunuyorum:
- Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur.
- Cahile söz anlatmak deveye hendek atlatmaktan zordur.
- Çıngıraklı deve kaybolmaz.
- Deve boynuz ararken kulaktan olmuş.
- Devede de boy var ama yine de eşeğin ardından gider(deve büyüktür amma beşini bir
eşek yeder)
- Deve Kâbe'ye gitmekle hacı olmaz.
- Deveci ile görüşen kapısını yüksek açmalı.
- Deveye bindikten sonra çalı ardına gizlenilmez,
herkesin gözü önündeki bir olayı şöyle böyle yorumlarla gizlemeye çalışmak boşunadır.
- Deveye burç gerek olursa boynunu uzatır.
- Deveye inişi mi seversin, yokuşu mu? demişler; düze kıran mı girdi? demiş.
- Deveye boynun eğri demişler, nerem doğru ki demiş
- Esrik devenin çulu eğri gerek.
- Ölüm bir kara devedir ki herkesin kapısına çöker.
- Talihsiz hacıyı deve üstünde yılan sokar.
- Ya bu deveyi gütmeli ya bu diyardan gitmeli.
- Yularsız deve yedilmez.
Devenin, Türkiye'de yaygın olarak yetiştirilen bir hayvan olmamakla birlikte bizim yazılı ve sözlü kültürümüzde neden bu kadar yer işgal etmesinin önemli bir sebebi de bence; eskiden devecilik yapılan çok geniş coğrafyaların bizim vatanımızın birer parçası olmalarıydı. Bunun yanında devenin eskiden ticaret kervanlarının vazgeçilmez unsurları olmaları da bu konuda son derece etkili olmuştur. Ayrıca, ülkemizin Akdeniz ve Ege bölgelerinde yaşayan Yörük-Türkmen boyları halen az da olsa deve yetiştiriciliği yapmaktadırlar. Bu sebepledir ki; Torosların hakim olduğu coğrafyada yaşayan ünlü halk ozanımız Karacaoğlan meşhur olmuş bir deyişinde şöyle der:
"Havayı da deli gönül havayı,
Ay doğmadan şavkı tutmuş ovayı,
Türkmen kızı katar etmiş mayayı.
Çekip gider bir gözleri sürmeli."
Boyu Uzun Olanlara Arabistan'da Deve Götü Yağlatırlarmış!
Sakın ola boyu uzun olan dostlarımız alınmasınlar, ben bu ilginç sözü devecilik yapan Mersin'li Yörüklerden bizzat duydum. Sanıyorum 1989 yılıydı. Teftiş için gittiğim Mersin'in Anamur ilçesinden Konya'ya geliyordum. Bozyazı, Aydıncık, Gülnar derken Mut'a gelmiştik. Mut'ta otobüsümüze oldukça hırpani kılıklı, ancak oldukça bıçkın iki köy delikanlısı bindi. Hemen benim çaprazıma oturdular. İki önümdeki koltukta, görüntülerinden turist oldukları belli olan genç bir kadınla genç bir erkek vardı. Turistler son derece rahat davranıyorlar, bazen de öpüşüyorlardı. Bizim bıçkın delikanlıların kanları çoktan kaynamaya başlamış olmalıydı.
Ünlü Sertavul Geçiti'ne doğru yaklaşırken delikanlılar kendi aralarında ve ancak benim duyabileceğim yükseklikte konuşmaya başladılar. Turist kadının güzelliğinden ve cinsel çekiciliğinden başladıkları konuşma, bir ara kadının yanındaki uzun boylu genç adama kaydı. Birisi diğerine;
-"İt oğlu it, hiç çekinmiyor bile. Otobüste bile öpüyor kadını. Tabi, bulmuş malın iyisini..."d eyince diğerinin cevabı şu oldu;
-"Yok lan. Adam uzun boylu. Baksana beli de uzun. Ondan bir halt olmaz. Eskiden böyle boyu uzun olanları Arabistan'a gönderirlermiş. Deve götü yağlamak için..."
İster istemez gülümsedim gençlerin arasında geçen bu ilginç diyaloga. Doğrusu; acaba gençlerin dedikleri doğru muydu ve develerin götü neden yağlanırmış diye düşünmekten de kendimi alamadım bir süre. Elbette arkasından da kendi boyum geldi aklıma. Bereket versin, bu boyla Arabistan'a gönderilmekten yırtıyordum...
Devenin Başı
Devenin, Anadolu delikanlısının hayatındaki yeri elbette sadece Toroslar'da yaşayan Yörük-Türkmen gençleriyle sınırlı da değildir. Mesela Anadolu'nun yağız gençleri, Yemen'e, Asir'e, Hicaz'a, Necid'e, Bağdat'a, Filistin'e, Gazze'ye, Kanal'a, savaştırılmak üzere götürülürken, açlığını ve susuzluğunu develerden istifade ile gidermiştir! Örneğin, yalınayak, yapıldak Yemen'e giderken, çöllerde susuzluktan kuruyup çatlayan dudaklarını, ölmüş bir devenin çakallardan geriye kalmış leşinin derileri arasında birikmiş kanlı yağmur sularıyla ıslatarak rahatlatmaya çalışmıştır. Susuzluğunu yine aynı suyu içerek gidermiştir!
Araştırmacı Yazar Alpay Kabacalı, Birinci Dünya Savaşı'nda Suriye'de konuşlu 4. Ordu'nun kurmay başkanı olarak görev yapan Ali Fuat Erden’den şu hatırayı anlatır bir yazısında:
“Bir düzine öküzle çekilemeyen tombaz (bir çeşit mavna) arabasının çekilmesine yardım eden istihkâm mangası erleri çölün ortasında durup ateş yakmışlar. Ateşin üzerinde karavana… Çölde yemek pişirilmediği için ne yaptıklarını sorar Ali Fuad Erden: -Hayatından ümit kesilmiş bir devenin başını kasaturayla kesip etraftan topladıkları çalı çırpıyla ateş yakmışlar; mataralarındaki suyu karavanaya dökmüşler, deve başını pişiriyorlarmış. Deve başının pişmesini biz de beklemeye başladık. Kendilerine durup dinlenme olanağını bağışlayan bu bekleyişten öküzler de yararlanıyorlardı. Ordu karargâhı da şu programda olmayan molayı bu deve başına borçluydu. Herkes memnundu. Ancak deve başı bir türlü pişmiyordu. Oysa sabah olmadan tombazı yerine yerleştirmek gerekiyordu. Uğrunda o kadar emek harcanan karavana, manga komutanının emriyle devrildi. İstihkâm askerleriyle öküzler, ağır tombazı derin kum dalgaları üzerinde ve düşman ışıldaklarının ışığı altında çekmeye başladılar. Hem deve başı pişmemiş, hem mataralardaki su harcanmıştı. Bu büyük hayal kırıklığıydı. Mısır seferinde hayal kırıklığı mı eksiktir?-”(1).
Deve İslamiyet'te de Muteber Bir Hayvandır!
Bilindiği gibi, deve İslamiyet'te de muteber, hatta bazen kutsal seviyesine çıkarılan itibarlı bir hayvandır. Değil mi ki Hz. Peygamber çocukluğunda deve çobanlığı yaptı, sürekli develerle yolculuk yaptı ve Medine'de bindiği devenin çöktüğü eve misafir olup, o alana Mescid-i Nebevi'yi inşa etti, şu halde deve çok mübarek bir hayvandır.
Öte yandan deve, bizim dinimize göre, eti yenen ve kurban olarak kesilen hayvanlardan birisidir. Hele hele deve kurbanı pek makbuldür ve itibarlı kişilerce ve itibarlı kişiler veya işler için kesilir. Birkaç sene önce, Atatürk Havalimanı'nın apronunda deve kesildiğini hatırlıyorum ben. Mutlaka sizler de hatırlarsınız.
Bundan yıllar önce Çankırı'nın Orta ilçesine bağlı bir beldede (Hüyük veya Sivrice olabilir) belediye başkanı, Termik Santral temeli atmak için beldelerine yol uğratan Çoban Sülü için deve kurban etmiştir! Oysa Demirel'in belde yakınlarında temelini attığı Termik Santral'dan hala eser yoktur. Demek ki; olur olmaz işler için deve kurban ederek develik yapmamak gerekiyormuş. Değil mi efendim?
Ayrıca deve dilinin kısır kadınları doğurttuğuna ilişkin bir inanç vardır halkımızın arasında! Bu sebeple olacak Türkiye'den hacca giden kadınlar, Mekke'de kurban olarak kesilen develerin dillerini orada kaldıkları lüks otellerin penceresine koyup güneşte kuruttuktan sonra çıkınlarına koyup Türkiye'ye getirirler! Alimallah bu dilden bir parça yiyen mahallenin kısır gelinleri, ertesi gün şıp diye hamile kalırlarmış! Bana denilen budur! Oysa aslı, faslı yok bunların. Çünkü akılla mantıkla ilişkisi yok.
Bu sebeple; yıllarca kocasıyla canhıraş çaba sergiledikleri halde bir türlü doğurmayı beceremeyen zavallı kadınları, bir parçacık deve diline umut bağlatan madrabazlara, hilebazlara, beynamazlara, hokkabazlara ve dahi yobazlara yuh olsun. Çocuk özlemiyle yanıp tutuşan kadınlara tavsiyemdir; sakın ola tekkeye, türbeye, hacıya, hocaya, şeyhe, müride, deve diline ve Ebu Cehil Karpuzu'na umut bağlamayın hanımlar. Önce eşinize, arkasından doktorlara ve son çare olarak Allah'a güvenin yeter size. Bunlara rağmen çocuğunuz olmadı mı? E o zaman yapacak bir şey yok. Dünyanın sonu da değil bu. Çocuk yuvaları anne hasretiyle yanıp tutuşan sabi sübyan kaynıyor. Gidin bir tane de siz alın efenim.
Söyleyin Şimdi Develik Kimde?
Mübarek Ramazan Ayı'nın bu ilk gününde böyle bir yazı yazdığım için sakın beni "Develik yapmakla" itham etmeyin efendiler. Zira gerçeği bilmeden etmeden bana "Deve" derseniz, asıl develiği siz yapmış olursunuz biline! Benim yerime şu haberi siz okusaydınız böyle bir yazı kaleme almaz mıydınız sanki:
"Antalya Emniyeti Bilişim Suçlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğü görevlileri, altı ay boyunca izledikleri 15 kişiden oluşan bahis çetesine operasyon yaptı. Çetenin yazılım uzmanı elemanının, 5 ayrı internet sitesi üzerinden dünyadaki tüm futbol müsabakalarını içine alan bir bahis ağı oluşturduğu, özel müşterilere oynatılan bahisle bu güne kadar milyonlarca lira haksız kazanç elde edildiği ortaya çıktı. Çetenin ayrıca Antalya Kemer’de bulunan Merkezinden Çorum, Şanlıurfa ve Kuşadası’nda bayilikler vererek, buradaki özel müşterilere de kumar oynattığı saptandı. Şüphelilerin polis tarafından izlendiklerini fark ettikten sonra bahis oynatmak için ilginç yollar denediği de ortaya çıktı. Kemer’de Suriye’den sipariş ettikleri çift hörgüçlü deveyi getiren şüphelilerin, dizüstü bilgisayarı hörgüçlerin arasına yerleştirdiği belirlendi. Çetenin, ‘deve gezisi’ diye getirdikleri müşterilere internet üzerinden kumar oynattıkları belirlendi."(2).
Ha, önemle hatırlatayım ki; benim boyum en fazla 1.67. O sebeple varsın Arabistan'da deve poposu yağlamanın keyfini boyu 1.80'in üzerinde olanlar sürsünler...
Ömer Sağlam
____________
1-Alpay Kabacalı, “Arap Çöllerinde Türkler” başlıklı yazı dizisi, “Çölde kum, Kanal’da kurşun”başlıklı 1. Bölüm, Cumhuriyet, 9 Eylül 1990.
2-http://gundem.milliyet.com.tr/horgucte-kumar-/gundem/detay/1734129/default.htm