Onun doğumuyla artık yalnızlıktan kurtulmuş, küçük bir kardeşim olduğu için çok sevinmiştim. Herkes benim onu kıskanacağımı, istemeyeceğimi beklerken, ben ona âdeta bir anne şefkatiyle bağlanmış, hemen benimsemiştim.
Onu ayağımda sallıyor, mamasını yediriyor , annem yanından ayrıldığında oyalamaya çalışıyor, kısacası tam bir ablalık yapıyordum.
Muhakkak ki annemle babam onun erkek olarak doğmuş olmasını tercih ederlerdi. Ancak sanırım bunu bize ve çevreye hissettirmemek için onun beslenme ve bakımına hiçbirimize olmadığı kadar özen gösterdiler.
Amerikan mamalarıyla, özel vitaminlerle büyüttüler.
Ona karşı hiçbirimize olmadıkları kadar hoşgörülü oldular.
Bunun sonucu olarak da kız kardeşim okulda ve mahallede erkek çocukları dahi dövüp korkutan, sözünü kimseden sakınmayan, istediğini yaptıran, haşarı ama bir o kadar da sevimli bir çocuk oldu.
Rahmetli eniştemin onu, Beypazarı'nda erkek gibi tavırları nedeniyle ünlü olmuş birinin lakabıyla, "Herif Havva" diye çağırdığını hatırlıyorum.
Belki bilgisayar oyunları yoktu ama arkadaşlarımızla canlı canlı oynadığımız sokak oyunları vardı. İnternet arkadaşlarımız yoktu ama aile gibi olduğumuz komşularımızla kurduğumuz yakın ilişkilerimiz vardı.
Markalı giysilerimiz yoktu ama bayramdan bayrama ya da mevsimden mevsime alınan kıyafetlerin bize verdiği mutluluk bugün çocuklara her istediklerinde alınan markalı giysilerden çok daha büyük bir mutluluk veriyordu. Hiçbir şeyi kolay elde etmediğimiz için de küçük şeylerden büyük mutluluklar çıkarmayı biliyorduk.
Sanırım mutluluğumuzun sırrı da bunda yatıyordu.