Cem Yılmaz'ın "Bunu bırakın kardeşler. Rica ederim" şeklindeki sözleri, aslında onun sadece Levent Kırca'yı muhatap almadığını göstermektedir. Kısaca Cem Yılmaz, "Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" atasözü mucibince, aslında Taksim Gezi Parkı çerçevesinde iktidara yönelik olarak sesini yükselten ve tepkisini açıkça ortaya koyan herkesi hedef almış bulunmaktadır. Böyle bir çağrının, hükümetten yana tavır almak ve hükümete yatmak şeklinde algılanacağı muhakkaktır. Hele de Levent Kırca'nın temsil ettiği toplum kesimleri tarafından.
Peki, Cem Yılmaz Levent Kırca'nın şahsında bu sözleri neden söyleme gereği duymuş? Aynı gazete haberine göre; Cem Yılmaz yukarıdaki sözleri, tıpkı kendisi gibi komedyen olan Levent Kırca'nın, kendisini hedef alan"Lütfedip 2 tweet atan Cem Yılmaz, endişesinden, korkusundan öteki gün tweetleri sildi. Duydum ki 'Bizim artık çocuğumuz var' diyormuş. Bizim çocuğumuz yok mu? Burada ölenler çocuk değil mi? Biz çocuklarımızın çağdaş şekilde yaşaması için cumhuriyete sahip çıkıyoruz. Ne yapacaksak demokratik yollardan yapacağız." şeklindeki sözleri için söylemiş.
İhtiyar Bulaşık Teliyle Kese Yapılmaz!
Cem Yılmaz'ın Levent Kırca'yı hedef alan sözleri bunlarla da sınırlı değil. Yandaş Medya'nın amiral gemisi Star bulmuş madeni ve haber yapmanın kolay yolunu. Maksat Levent Kırca'nın karizmasını yerle bir etmek olunca, Star sarılmış Cem Yılmaz'ın, Kırca'yı hedef alan tweetlerine. Yine Star'ın bildirdiğine göre; Cem Yılmaz, Levent Kırca'ya şu tweetlerle giydirmeye devam etmiş:
"İhtiyar seni ciddiyete davet ediyorum. Senin dengin değilim. Ben komedyenim...
Bu kadar bilmemek yakışmıyor sana...Hep aynı yerden vuruyosun... Beni karşına alınca düşmanın arkanda kalıyor dikkat et lütfen...ah kötülük. Bu bir cevap mı?...Hayatınız cevap olmuş. Magazini bırak artık..az ileri bırak...Hayat cevap değil sorudur..Bulaşık teliyle kese yapılmaz :)"(2).
Cem Yılmaz, yukarıdaki tweetleri prim yapmak için mi attı bilinmez ama gerçekten de ayıp etmiş ustasına! Bu ayıp öyle bir ayıp ki; Erzurum'da bulunan "Çifte Minareli Medrese" konusunda anlatılan efsanedeki çırağın ustasına yapmış olduğu ayıptan daha hafif değildir! Bilmeyenler için kısaca anlatalım bu hikayeyi:
"Bu muazzam yapıyı yapan bir usta ve bir de çırağı varmış. Bina yükseldikçe çırak bu işte ustasından daha zanaatkâr olduğunu göstermeye başlamış. Bu durumu ne kadar kıskansa da usta bir şeyler diyememiş. Bir gün yine çalışırlarken çırak ustasına seslenerek kendisine su getirmesini istemiş. Çırağın kendisinden su istemesine içerleyen usta -Usta idim oldum şagirt, al testiyi suya seğirt- demiş ve minareden atmış kendisini aşağıya. Durumu gören ve hatasını anlayan çırak çok pişman olmuş ve ustasının arkasından o da atmış kendisini minareden..."
Elbette, Levent Kırca ile Cem Yılmaz arasında usta-çırak anlamında direk bir ilişki yok. Ancak meslek olarak Levent Kırca, herhalde Cem Yılmaz'a göre komedi alanında üstat sayılır. Dolayısıyla; Cem Yılmaz "İhtiyar seni ciddiyete davet ediyorum. Senin dengin değilim..." şeklindeki sözleriyle mesleki üstadına büyük saygısızlık yapmıştır ve ondan beklenen Levent Kırca'dan özür dilemesidir. Esasen "Senin dengin değilim" şeklindeki sözü de "Secaat arz ederken merd-i kıbti sirkatin söyler" sözünü tahakkuk ettirircesine Cem Yılmaz'ın Levent Kırca'nın dengi olmadığının, yani sanatsal bakımdan Levent Kırca'dan oldukça alt seviyede olduğunun kendi ağzından dile getirilişidir. Normal şartlarda Cem Yıllaz'ın "Benim dengim değilsin" demesi gerekirdi. Ancak o,"Senin dengin değilim" diyerek bir anlamda Levent Kırca karşısında çömezliğini itiraf etmiş bulunmaktadır.
Cem Yılmaz İktidarın Yalaması mı?
Cem Yılmaz'ın, mevcut iktidar ile arasının iyi olduğu ve iktidara oynadığı esasen bilinen bir şeydir. Bunu sadece Komedyen Levent Kırca değil, bir başka komedyen Mehmet Ali Erbil de söylüyor. Habere göre; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Anne Çocuk Eğitim Vakfı’nın düzenlediği“Türkiye’de Baba Olmak: Cinsiyet Eşitliğinde Sorumluluklar, Haklar ve Çözümler” konulu panele konuşmacı olarak katılan Cem Yılmaz’ın “Şöyle bir dinledim de, o konuşmalarda anlatılan ideal baba benim” sözlerine, Mehmet Ali Erbil Instagram’da oğlu Ali Sadi’yle fotoğrafını paylaşıp altına “Cem Yılmaz ideal babaysa biz neyiz” diye yazarak cevap vermiş ve ardından da şunları yazmış: “Hükümeti eleştirmediğin sürece en iyi baba da sen olursun, en iyi kazanan da. İki günlük baba oldun da ne oldu? Paylaştığım fotoğrafla mesajı alan almıştır zaten, fazla söze gerek yok.”(3). Mehmet Ali Erbil'in "Paylaştığım fotoğrafla mesajı alan almıştır zaten" dediği fotoğraf, Cem Yılmaz'ın Emine Erdoğan'ın elini öperken çekilen fotoğrafıdır. Zaten haberde kullanılan bu fotoğrafın üstüne "M.Ali Erbil bu fotoğrafa laf çaktı" ibaresi yazılmış.
Cem Yılmaz Sanatçı Değil Hokkabazdır!
Cem Yılmaz, Levent Kırca'ya ve onun şahsında Gezi Parkı Protestocularına "Bulaşık teliyle kese yapılmaz" demekle tam olarak neyi kastetti emin değilim. Ancak vücuda nüksetmiş bazı kirlerin arınmasında bazen bulaşık teli bile yetersiz kalabilir ki; o kirlerin başında beyne, gönle, kalbe ve mideye girmiş kirler gelir. Ancak yine de pek sevdim Cem Yılmaz'ın dilinde vücut bulmuş "Bulaşık teliyle kese yapılmaz" şeklindeki özlü sözü! Evet, Cem Yılmaz doğru söylüyor. Bence de bulaşık teliyle kese yapılmaz. Ancak bunun yanında bence, zımpara kağıdı ile de kıç silinmez! Ayrıca devrin siyasi otoritesinden yana tavır koyarak sanat da yapılmaz. Çünkü sanat bir tür protesto yöntemidir ve sanatçılar genelde protest insanlardır. Dolayısıyla bu kıstaslara göre; Cem Yılmaz sanatçı, yaptığı da sanat değildir. Cem Yılmaz olsa olsa bir hokkabaz ve soytarı, yaptığı da olsa olsa, hokkabazlık ve bir nevi soytarılıktır.
Esasen Cem Yılmaz, "Hokkabaz" isimli bir sinema filmi çevirerek sanatçı değil bir nevi "Hokkabaz"olduğunu kabul etmiş bulunmaktadır. Hiç kimse Cem Yılmaz'ın geniş kitleleri güldürdüğünü, oynamış olduğu sinema filmlerinin Türkiye'de en çok gişe yapan filmler olduğunu düşünerek Cem Yılmaz'ın büyük sanatçı olduğunu filan söylemesin bana. Uluslararası alanda ödül alan sinema filmleri G.O.R.A, A.R.O.G ve HOKKABAZ değil, Türkiye'de hiç gişe yapmayan ve hatta gösterilme imkanı bile bulamayan UZAK, ÜÇ MAYMUN ve BAL gibi filmlerdir. Çünkü bu milletin sanat ve bilgi seviyesi, ancak G.O.R.A, A.R.O.G ve RECEP İVEDİK'i anlayabilecek noktadadır. Eğer böyle olmasaydı; Ilıcalı Acun'un hazırlamış olduğu birbirinden sulu programlar bu ülkede hiç reyting rekorları kırabilir miydi? Eğer böyle olmasaydı yıllar önce ölen Rahmetli Kemal Sunal'ın belki binlerce kez gösterilen son derece absürt ve argo ile örülü filmleri hala seyirci bulabilir miydi bu ülkede? Böyle bir topluma, Nuri Bilge Ceylan ve Semih Kaplanoğlu gibi sanat yanı ağır basan filmler çeken yönetmenler ne yapabilir ki...
Öte yandan, pek çok kişiye göre olduğu gibi bize göre de; seyirlik sanatlarla meşgul olan bir sanatçı ancak seyircisinin önünde eğilebilir. Oysa Cem Yılmaz dönemin siyasi otoritesinin önünde eğilmiştir. Eğilmekle de kalmamış elini, eteğini öpmüştür bu otoritenin...
Bakın 16. yüzyılın ünlü Divan Şairi Bâki, bir gazelinde Cem Yılmaz gibilere ne güzel ders veriyor:
Cem Yılmaz Levent Kırca'ya seslenirken "Bu kadar bilmemek yakışmıyor sana" dediğine göre kendisi çok bilgili birisi olmalıdır. Onun için şiiri bugünkü dile çevirmeye gerek duymadık. O nasıl olsa anlamıştır ne demek istediğimizi...
Ömer Sağlam
|