Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan
makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte
edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde
yayınlanmaktadır.
1 Temmuz
1949 tarihinde İstanbul Kadıköy'de, Halitağa Caddesi üzerinde üç katlı ahşap
bir evde, anneannemle dedemin evinde, dünyaya gelmişim.
Daha
sonra bu evde, Kadıköy'deki benzeri ahşap evler gibi, önündeki leylak ve incir
ağacları kesilerek Karadenizli bir müteahhidin (Süleyman Kalfa'nın) yaptığı
betonarme ilave ile bir apartmana dönüştürülmüş ve ben doğduğum evin apartman
olmadan önceki hâlini ne yazık ki hatırlamıyorum.
Doğumumu "Ebe
İsmet Hanım" yaptırmış.
Akça
pakça, 4.5 kg ağırlığında gürbüz bir bebek olmam ve gülücüklerim; bir yıl
içinde aileye gelen "ikinci kız bebek" şokunu kolayca atlatmalarını
sağlamış olacak ki beni büyük bir sevgi ile bağırlarına basmışlar.
Üst üste
gelen iki bebeğine layıkıyla bakamamaktan çekinen annem, anne sütüyle beslenmem
sona erdiğinde, beni anneannemlerde bırakarak benden bir yaş büyük olan ablam
Artemis'le birlikte evimize dönmüş.
Babam o
sıralarda hâkim olarak Beypazarı'nda görevli olduğu için evimiz de
Beypazarı'ndaymış.
Ben bir
yıl kadar anneannem, dedem ve o sıralarda henüz bekâr bir üniversite talebesi olan
dayımla birlikte İstanbul'da yaşamışım. O günlere ilişkin bana anlatılanlardan
aklımda kalan en önemli olay, bir gece ağır bir havale geçirerek onları çok
telaşlandırdığım ve üzdüğümdür. Dayım hâlâ, o zaman üzüntüsünden "bir
hafta doğru dürüst yemek bile yiyemediğini" anlatır.
Oysa ben
çok iştahlı bir çocukmuşum, onları yemek konusunda hiç üzmemişim. Hatta
zaman zaman fazla yemek yemenin bana dokunacağından endişe bile duyarlarmış.
O yaz
adli tatil başlayıp da annemler İstanbul'a yaz tatiline geldiklerinde annemi
çok yadırgadığımı ve ondan "Arte anne" yani Artemis'in annesi diye
bahsettiğimi anlatırdı anneannem.
Bu duruma
üzülmüş ve artık benim hasretime de dayanamamış olacaklar ki dönüşlerinde beni de
beraberlerinde Beypazarı'na götürmüşler.
O
sıralarda bekâr olan halam, "Adana Lisesi"nde öğretmenmiş ve yazları tatil için
babaannemle birlikte Beypazarı'na, bizim yanımıza geliyorlarmış. O yaz da
geldiklerinde, babaannem; annemin iki küçük torununa yeterince bakamadığına
kanaat getirmiş olacak ki, dönerken ablamı da beraberlerinde Adana'ya
götürmüşler.
Ablam
Adana'ya gittikten sonra, yaz tatilleri dışında, tek çocuk olarak büyümüşüm. O
günlere ait fotoğraflarıma baktığımda, sarılmış kıvır kıvır saçlarım, cicili
bicili elbise ve tuvaletlerimden, kürk etollerimden annemin bana büyük bir
özen gösterdiğini tahmin ediyorum.
Tek çocuk
olmanın saltanatı ve tabii bu arada yalnızlığı da 5 yaşıma kadar, yani küçük
kardeşim Tomris doğana kadar sürmüş.
Ben kardeşim
Tomris'in doğumunu hatırlıyorum, onun için bundan sonraki sahifelerde, bana
anlatılanları değil de hafızamda kalanları yazmaya çalışacağım...
Anı dizisi, gelecek yazı olan, "Beypazarı Günleri"yle devam edecek.
Bir önceki yazı: "Okurla Yeniden Tanışmak"...
Semiramis Kanbak