Yani bu fıkrası ile hocamız demek ister ki; hal, hareket, tavır, eylem ve söylemleriniz yerine ve zamanına uygun olmalıdır. Aksi takdirde, sizin niyetinizi ve maksadınızı, yani gerçeği bilmeyen kişiler hakkınızda farklı değerlendirmelerde bulunabilirler...
...
Yine adamın birisi, bir caminin genişçe olan avlusunun bir kenarında ahlaka ve adaba mugayir bir eylem üstünde bulunurken adamın bu halini gören bir başka kişi adamı ayıplayarak "Tu" deyip tükürdükten sonra "Allah belanı versin. Bu işi yapacak uygun bir mekan bulamadın mı?" diye söylenince iş üstündeki adam şu cevabı vermiş:
-"Şu işimi bitireyim de sana caminin avlusuna tükürmenin ne demek olduğunu gösteririm..."
Yani fıkradaki adama göre; her türlü pisliği ve ahlaksızlığı gerekirse caminin avlusunda yap, ancak sakın ola caminin avlusuna tükürme! Çünkü caminin avlusuna tükürmek büyük günahtır!
...
Meşhur fıkradır; padişahın soytarısı olan İncili Çavuş, günün birinde büyük bir gafa imza atmış ve padişahın gazabını üzerine çekmiştir. Padişah nasıl olsa boynu vurulacak gibisinden düşünerek bunca zaman kahrını çeken İncili Çavuş'a bir şans daha vermek istemiş ve demiş ki;
-"İncili gafının cezası bellidir. Ancak sana bir şans daha vereceğim. Bana karşı öyle bir kabahat işle ki; sonra dileyeceğin özür bu kabahatinden büyük olsun..."
Padişahtan almış olduğu bu ruhsatla başlamış İncili düşünüp taşınmaya ve sonunda da bulmuş çareyi. Bir gün padişah kaftanını savura savura önde, İncili, boynu bükük arkada sarayın merdivenlerinden çıkarlarken İncili sağ elinin orta parmağını ağzında ıslattıktan sonra kaftanının altından yallah etmiş Padişah'ın poposuna!
Padişah;
-"Bire köftehor! Bilmez misin zaten idamlıksın. Bir de kalkmış mabadıma parmak atarsın! Sende hiç akıl ve iz'an yok mu? Bu ne cür'et! Tez yıkalasun karşımdan..."diye bağırdığında, İncili boynunu bükmüş ve şöyle demiş;
-"Affedin yüce hünkârım, ben sizi haseki hanım sultan zannettim!"
Padişah düşünmüş; "Tamam" demiş. "Özrün kabahatinden büyüktür. Verdiğim söz üzerine seni bu seferlik affettim..." demiş.
...
Bunca fıkrayı neden anlattığımıza gelince; geçtiğimiz Haziran ayının son haftasında medyada, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in, Dolmabahça Bezmialem Valide Sultan Camii'nde içki içildiği konusundaki iddiasını ısrarlı bir şekilde sürdüren Sayın Başbakan'ın bu iddiasının doğru olup olmadığına ortaya çıkaracak teftiş raporunu açıklayacağına dair haberler yer aldı(1). Bu tür haberler üzerine toplum haliyle Mehmet Görmez'in yapacağı açıklamaya kilitlendi. Camide içki içildiğine inananlar, ellerini ovuşturarak, inanmayanlar ise "Acaba" diyerek endişeli bir bekleyişe geçtiler. Habere göre Diyanet İşleri Başkanı, birkaç gün içinde açıklayacaktı raporun içeriğini. Ancak söz konusu açıklamayı yaklaşık 15 gün sonra yaptı Mehmet Görmez. Yapmış olduğu açıklama ise evlere şenlik türünden bir açıklamaydı. Geçtiğimiz 6 Temmuz günü Habertürk TV'de yapmış olduğu açıklamaların konumuza dair kısmı tam olarak şöyle Mehmet Görmez'in:
"Bir mümin olarak, bu cübbeyi, bu sarığı giymiş bir din hizmetkârı olarak herhangi bir olayda, suçu ne olursa olsun, dini, rengi ne olursa olsun... Bir insan can havliyle yaralı olarak bir mabede sığınırsa o bize Allah'ın emanetidir. Ancak bizim burada kabul edemeyeceğimiz çok önemli bir husus var. İçinde her türlü şiddeti barındıran bir kalkışma hareketinde bir camiyi üs olarak, karargâh olarak kullanabilir miyiz, kullanamaz mıyız? Kamuoyu daha çok içki içildi mi içilmedi mi tartışması yaptı. Ama bence daha çok üstünde durulması gereken nokta burası. Biz bunu kabul edemeyiz. Rapordan anlaşıldığı kadarıyla önceden oraya getirilen tıbbi malzemeler ve diğer malzemeler bunu gösteriyor. O camide namaz kılan cemaat olarak, vatandaş olarak kabul edemeyiz... Caminin bir masuniyeti olduğunu, içinde nasıl davranılması gerektiğinin belli olduğunu kaydeden Görmez, şöyle devam etti: 'Benim alnımı secdeye koyduğum yeri birisi gelip ayakkabıyla çiğneyemez. İçeride her türlü hareket var. Mesela -Arkadaşlar burası Allah'ın evi- diye ikaz eden de var, dışarıdan sarhoş olmuş içeriye girip mihrapta oturan da var. Üstünü başını soyup orada gezinen de var. Köşesinde oturup dışarısı sakinleştiğinde dışarı çıkmak isteyen de var. Camiye giren gençlerin bütün tavırlarını düşüncelerini aynı kabul etmek de yanlış. Cami içinde kız arkadaşını öpen de var, edebiyle oturan da var'"(3)
Mehmet Görmez: Gezi Olayları Şiddet İçerikli Toplu Kalkışmadır!
Sayın Mehmet Görmez'in sözlerini yukarıda anlatılan fıkraların da ışığında nasıl yorumlamak gerekir emin değilim. Ancak şöyle bir yorum yapılabilir bu sözlerden hareketle: Gösteri yürüyüşü ve şiddet içerikli toplu kalkışma eylemleri dışında hangi suçu işlersen işle, hangi ahlaksızlığı yaparsan yap, hangi pisliğe bulaşırsan bulaş, kendini kurtarmak için ve polisten kaçarak can havliyle gelip camiye sığınırsan, bizim için sen Allah'ın emanetisindir, seni koruruz. Yeter ki; bizim secde yaptığımız yere ayakkabılarınla basma!
Mehmet Görmez, ortada şiddet içerikli toplu bir kalkışma olmadığını, şiddet uygulayanların devletin polisi olduğunu ve polisin şiddeti karşısında göstericilerin de zaman zaman benzer eylemlere başvurduğunu bile bile söylüyor bütün bunları. Bay Başkan'ın iddiasına göre şiddet içerikli toplu bir kalkışma eylemi var ama ortada ne göstericiler tarafından öldürülen bir kamu görevlisi var ne de göstericilerce yakılan bir kamu veya özel sektör binası var ortada. Ne yağmalanan bir market var ne de soyulan bir banka mevcut. Böyle bir toplu kalkışmaya can kurban...
Üstelik Sayın Diyanet İşleri Başkanı, bütün bunları, Kahire'deki Raibatül Adeviye Camii'nin, değil Bezmialem Valide Sultan Camii gibi caminin bir köşesinin yaralıların tedavi edildiği bir revire çevrilmesi, Mısır'daki Müslüman Kardeşler örgütü tarafından bir nevi askeri karargâh ve sahra hastanesi haline çevrildiğini göre göre ve zorunlu durumlarda camilerin ibadet dışındaki meşru faaliyetler için de kullanılabileceğini bile bile söylüyor iyi mi? Mısır'dakiler insan da Türkiye'dekiler insan değil mi Sayın Başkan? Ya da İstanbul'dakiler cami de Kahire'dekiler cami değil mi?
Böyle bir yaklaşım, yukarıda ikinci fıkradaki yaklaşıma benziyor değil mi? Yani her türlü pisliği yap, ancak cami avlusuna zinhar tükürme şeklindeki yaklaşıma. Oysa Mehmet Görmez de iyi biliyor ki; Suudi Arabistan'da hiçbir sebep yokken bile özellikle askerler, postallarıyla cami ve mescitlere girerek rahatlıkla namazlarını kılabiliyorlar. Ben bunu kendi gözlerimle bizzat gördüm; hem vallahi, hem billahi. Elbette bunu söylerken, camilere ayakkabılarla girilebileceğini ve ayakkabılarla namaz kılınabileceğini söylemek istemiyoruz. Zira böyle bir namaz, en başta namazın farzlarından olan "Necasetten Teharet" ilkesine aykırıdır...
Mehmet Görmez: Camide İçki İçilmemiş Ancak Zina Yapılmıştır!
Mehmet Görmez'in sözlerinde, başbakanın ısrarla dile getirdiği şekilde caminin içinde içki içildiğine dair bir ifade yok ama, tıpkı yukarıdaki İncili Çavuş fıkrasında olduğu gibi "özrü kabahatinden büyük" bir ifade vardır. Çünkü Mehmet Görmez, açıkça camide zina yapıldığını söylemektedir! Tam olarak "zina yapılmıştır" demiyor da "Cami içinde kız arkadaşını öpen de var.." diyerek camide açıkça zina eylemine en azından tevessül edenler olduğunu söylüyor.
Bilmeyenler için söyleyelim; aralarında mahremiyet bulunmayan (bir takım ulemaya göre bulunanlar da dahil), karşı cinslerin birbirlerini öpmeleri zinadır çünkü. İmam-Hatip okullarında ve Kur'an Kursları'nda öğretildiğine göre (bize de böyle öğretilmiştir); zina sadece kadın ve erkeğin cinsel ilişkiye girmeleriyle gerçekleşen bir eylem değildir. Ayrıca göz zinası, el zinası, ayak zinası, burun zinası ve kulak zinası gibi çeşitleri vardır zinanın! Örneğin erkek veya kadın olarak elinizi nikâh düşen bir karşı cinse mi dokundunuz. Tamam işiniz bitti. Siz bir zânisinizdir artık! Çünkü el zinası yaptınız. Karşı cinsle tokalaşmayanların hareket noktası işte budur. Sakın ola "Güzele bakmak sevaptır"diyerek karşı cinsin içine düşercesine bakmayın ha. O halde siz göz zinası yapıyorsunuz demektir! Cinsi latiflerin güzel kokularını içinize çekerek sakın ola "Oooh" demeyin, o halde burun zinası yapıyorsunuz demektir! Karşı cinse doğru cinsel dürtülerle gidiyorsunuz ya; ona ulaşamasanız da artık siz bir zânisinizdir! Ne zânisi? Ayak Zânisi!
Bu tür zinalara göre; Mehmet Görmez'in bahsetmiş olduğu zina, bayağı bayağı bir zinadır bey efendiler ve hanım efendiler. Hazretin dediğine göre; adamlar camide şapır şupur öpüşmüşler yahu! Öpüşmenin bir adım sonrasının ne olduğunu aklı başında herkes bilir bu ülkede. Üstelik Sayın Başkanın açıklamalarında bunu ima eden ifadeler de var. Diyor ki; "Üstünü başını soyup orada gezinen de var..." Tövbe tövbe. Yapma Sayın Başkan! Herkesin çoluğu, çocuğu var...
Mehmet Görmez'in bahsetmiş olduğu öpüşme sahnesi, kimler arasında oldu bilmiyoruz. Kim bilir belki de iki kardeş, birbirini teselli etmek ve korkularını yenmek için yaptılar bu eylemi. Belki de karı koca veya aralarında nikah akdi de olan iki nişanlıydılar ve istemeyerek yaptılar o eylemi. Kim bilir belki de delikanlı, korku ve ağlama nöbetleri geçiren kız arkadaşını teselli etmek için onun alnına küçük bir buse kondurdu. Olamaz mı yani bütün bunlar. Pek ala olabilir. Zira Mehmet Görmez'in ifadelerinden delikanlının, yanındaki kızı neresinden ve nasıl öptüğü ve aralarındaki yakınlık derecesi kesinlikle anlaşılmıyor.
Bu durumda kendilerini tanımayan ve birbirlerine mahrem olup olmadıklarını bilmeyen insanların içinde, yani ulu orta yanındaki kadını veya kızı öpen adam, tam da tuvalette sakız çiğneyen adamın pozisyonuna düşmüş bulunmaktadır değil mi?
Özetle; Diyanet İşleri Başkanı, Sayın Başbakan'ın ısrarlı bir şekilde dile getirdiği"camide içki içtiler" iddiasını çürütmüştür çürütmesine de, bu çürütmeyi yaparken çok daha büyük bir gafa imza atmıştır. Nedir o gaf derseniz; camide zina gafıdır! Yani camide öpüşmelerin olduğunu dile getirmesidir. Üstelik kim kimi öptü orası bile belli değildir. Belki de oğul annesini öptü veya delikanlı kardeşini öptü. Yada bu eylemi yapan eşşek her kimse bulup bu eşşeği ve yapmış olduğu eşşekliğin boyutunu da açıklamak gerekmez miydi. Belki bu iş Diyanet İşleri Başkanı'nın görevi değildir. Ancak Sayın Başkan, en azından camide öpüşme eylemini gerçekleştirenlerin kimliklerini ve birbirine yakınlık derecelerini polisten öğrendikten sonra konuşmalıydı diye düşünüyorum. Gelin görün ki; Sayın Başkan da Sayın Başbakan gibi düşünüyor.
Gezi Parkı eylemcileri için ne demişti Tayyip Bey, 15 Haziran günü partisince Sincan'da düzenlenen mitingteki ünlü konuşmasında:
"Sosyal medyada sahte hesaplar üzerinden yalan haberlerle akıl almaz provokasyon gerçekleştirildi. Sokaklarda, caddelerde, çadırların içinde dışında milletin değerleriyle örtüşmeyen, edep, adapla örtüşmeyen görüntüler yaşandı..."(3).
Başbakanın "Sokaklarda, caddelerde, çadırların içinde dışında milletin değerleriyle örtüşmeyen, edep, adapla örtüşmeyen görüntüler yaşandı..."şeklinde tasvir ettiği görüntüler acaba hangi görüntülerdi? Öpüşme ve sevişme sahneleri mi? Bu elbette mümkündür. Ancak 2005 yılında bu ülkenin kanunlarından zinayı suç olmaktan çıkararak kürtajda patlama yaratanların(4) bu tür lafları etmeye hiç hakları yoktur, ne dersiniz?