Sabık Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'na Açık Mektup [Ömer Sağlam]
Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Prof. Dr. Ali Bardakoğlu,
Sabık Diyanet İşleri Başkanı
İSAM Yönetim Kurulu Üyesi
Sayın Bardakoğlu,
29.02.2012 tarihinde, yani bundan yaklaşık 1.5 yıl önce e-posta kanalıyla size bir mektup göndermiş ve şahsınıza bazı sorular yöneltmiştim. Bu mektubun elinize ulaştığına ve mektubu okuduğunuza eminim. Zira gönderide herhangi bir hata oluşmadı. Yani, "e-postanız adresine ulaşmadı" şeklinde herhangi bir dönüş olmadı. Bu demektir ki; mektubum elinize ulaştı, siz de içeriğine vakıf oldunuz. Bana cevap vermediğinize göre; "Sükût ikrardan gelir" sözü gereğince yazdıklarımı onaylıyorsunuz, hatanızı kabul ediyorsunuz ve bana verecek herhangi bir cevabınız bulunmuyor değil mi? Bence böyle...
Ancak ne var ki; gerçeği bilmeyen ve bir zamanlar birlikte çalıştığınız bir kısım densizler, benim din ve diyanet hakkında yazmış olduğum yazıları, "Diyanet'teki işime son verilmesinden dolayı Diyanete duymuş olduğum kin ve nefret dolayısıyla yazdığımı..." iddia etmektedirler. Yani adam akıllı cevap bulup veremeyince hemen bu konuyu gündeme getirip belden aşağı vurmaya başlıyorlar. Yani hayatları boyunca hep yaptıkları gibi yine aynı şeyleri yapıyorlar. Faullü ve kaçak dövüşüyorlar!
Bir yazar olarak olayın gerçek mahiyetini birçok kere kamuoyuna açıklamış olsam da, bu secereleri bulanık, cemaziyelevvelleri ise karışık ve karanlık adamları bir türlü söylediklerime inandıramıyorum. O bakımdan hiç değilse bu açık mektuba cevap vererek bana yardımcı olmak zorundasınız. Aksi takdirde bilmiş olun ki; benim buğzumdan ve bedduamdan yakanızı kurtaramazsınız. Madem Allah mazlumların ahını mutlaka duymaktadır, şu halde benim ahımı da er veya geç mutlaka duyacaktır. Buna kesinlikle inanıyorum. Çünkü ben bir mazlumum ve beni mazlum durumuna düşüren de sizlersiniz!
Sayın Ali Bardakoğlu,
Eski çalışanlarınızdan olan ve yönetmiş olduğunuz TDV'de Emlak İşleri Müdürü, Personel ve İdari İşler Müdürü ve en son Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi Müdür Yardımcısı olarak görev yaptıktan sonra emekli olan Sayın Mahmut Süleymanoğlu'nun, şifahen tarafıma vermiş olduğu bilgiye göre;
2006 yılında intikam amacıyla aleyhimize açılan bir davada, daha sonra davacıların sulh talebini kabul etmeyip, mahkemenin vereceği karara saygılı olacağımı belirttiğim ve bunda ısrarlı olduğum için dönemin Vakıf Genel Müdürü Ahmet İhsan Sarımert, Diyanet İşleri Başkanı ve TDV Mütevelli Heyeti Başkanı sıfatıyla size gelip, durumu aktarmış, siz de "Sözleşmesini feshedin gitsin!"demişsiniz. Ancak bu halde benim davaya büsbütün asılacağım ve sulha kesinlikle yanaşmayacağım dikkate alınarak davanın düşmesine kadar beklendikten sonra sözleşmemin feshinin çok daha uygun olacağı kararına varılmıştır. Evet; eski bir çalışanınız ve davranışları itibarıyla sofi derecesinden dindar bir Müslüman olan Sayın Mahmut Süleymanoğlu'nun bana söyledikleri özetle bunlar.Mübarek gün işte size en büyük yemin: Hem vallahi hem billahi.
Gerçi netice hemen hemen denildiği gibi de oldu zaten. Zira davanın 2008 yılında düşmesi üzerine 2009 yılının Haziran ayına gelindiğinde sözleşmem feshedilerek TDV'deki işime son verildi. Yani yaşadıklarım, Mahmut Süleymanoğlu'nun yukarıdaki sözlerini doğrular niteliktedir...
Mahmut Bey'in Erzurum eşrafından olmakla, söylediği sözlere sahip çıkacak kadar şerefli bir insan olduğuna kesinlikle kaniyim. Herhalde bana söylediklerinin arkasında duracaktır. Şu halde, dönemin TDV Genel Müdürü Ahmet İhsan Sarımert ile birlikte günahıma girmiş bir vatandaş olarak töhmet altındasınız Sayın Başkan. Bu durumu bana ve kamuoyuna açıklamak ve itiraf etmek zorundasınız. Aksi takdirde; kendini bilmez bir takım densizlerin olur olmadık yerde hakkımda yapmış oldukları yanlış değerlendirmeler yüzünden hem siz, hem de bizatihi bu densizler günah işlemeye devam edeceksiniz. Şu mübarek günde, sizinle helalleşerek günah işlemekten kurtarmak istiyorum. Umarım kendinize bu fırsatı verme cesaretini gösterirsiniz. Bu büyük jestimi de unutmayın lütfen...
Sayın Ali Bardakoğlu,
Ben bu konuyu daha önceki yazılarımda üstü kapalı olarak(*), size yazmış olduğum hususi mektupta ise isimler vererek açıkladım. Ancak sizden herhangi bir açıklama ve izahat gelmeyince bu kez isim vererek konuyu kamuoyuyla, beni tanıyanlarla ve okuyucularımla paylaşmak zorunluluğu doğmuştur. Beni anlayışla karşılayacağınızı umuyorum. Çünkü ben, en başta bir yazarım ve bu yüzden okuyucularımın nezdindeki itibarımı ve güvenilirliğimi korumak zorundayım. Dolayısıyla; olayı özet olarak bir kez daha anlatmak farz olmuştur.
Bildiğiniz gibi TDV, sizden önceki dönemlerde, yani 1990'lı yıllarda bir sürü şirket ve iktisadi işletme kurmuştur. Bunun yanında birçok şirkete de hissedar olmuştur. Bu şirketlerden birisi de "İhlas Holding" bünyesindeki "İhlas Finans Kurumu" idi. Ancak ne var ki; sizden bir önceki Diyanet İşleri Başkanı olan Sayın Mehmet Nuri Yılmaz döneminde, belki biraz da 28 Şubat sürecinin etkisiyle TDV, çoğunluk sermayesi kendisine ait şirketleri tek çatı altında birleştirme, başka şirketlerdeki küçük hisseleri de elinden çıkarma yönünde bir prensip kararı almış ve bu karar 2001 yılında hayata geçirilmiştir. TDV şirketleri "Tasfiyesiz İnfisah" yoluyla kısa adı KOMAŞ AŞ olan ve küçük bazı sermayedarlar dışındaki sermayesinin hemen tamamı (yanılmıyorsam toplam sermayenin %99.4'ü)kendisine ait olan şirketin çatısı altında birleştirilmiştir. Ayrıca, bu konudaki prensip kararı gereğince elindeki küçük şirket hisselerinden bir kısmını piyasada satmış, satılamayanları ise yine adı geçen şirketin bünyesine aktarmıştır. Bu hisselerden birisi de yaklaşık 300.000 (eski para birimiyle 300 milyar) TL. olan İhlas Finans hisseleriydi.
O dönemin KOMAŞ AŞ Yönetim Kurulu üyeleri ise Şemsettin Yazırlı, A.İhsan Sarımert, Mahmut Süleymanoğlu, Demirhan Dinç ve Ömer Sağlam olarak bizler idik. Sizin de bildiğiniz gibi, adımız her ne kadar Şirket Yönetim Kurulu üyesi olsa da, hepimiz birer TDV çalışanı olarak bizim herhangi bir yaptırım gücümüz bulunmuyordu ki; hukuk dilinde bizim gibi adamların konuya ilişkin iradesine "Bağlı İrade" veya "Tutulu İrade" denilir. Öte yandan biz, büyük sermayedar TDV'yi temsil ettiğimiz için mecburen TDV'nin menfaatleri doğrultusunda hareket etmek zorundaydık. Bunlara ilave olarak TDV'nin en yetkili karar organı olan Mütevelli Heyeti'nin kararıyla MH Üyesi Şemsettin Yazırlı başkanlığında bir komisyon oluşturulmuş ve bu komisyon da hazırlamış olduğu raporda küçük hisselerin KOMAŞ AŞ'ye devri yönünde görüş bildirmiştir.
Dolayısıyla; bizim yukarıdaki şirket birleşmelerine ve hisse devirlerine karşı durma yetkimiz yoktu. Her taraftan bağlanmıştık! Üstelik; söz konusu işlem Vakfın ve KOMAŞ AŞ'nin menfaatine olan bir işlemdi. Zira bu işlemle, hem TDV, kendi şirketi olan KOMAŞ AŞ'den zaman içinde nakden almış olduğu ve ödeme güçlü çektiği yüklüce borçlarını ödemiş, hem de KOMAŞ AŞ. belki de hiçbir zaman tahsil edemeyeceği alacaklarından dolayı ödemek zorunda kaldığı milyarlarca TL'lik Kurumlar Vergisi'ni ödemekten kurtulmuştur. Çünkü KOMAŞ AŞ, büyük sermayedar olarak şirketin sahibi olsa da, TDV'ye vermiş olduğu borçları faiz ve döviz karşılığı vermişti ve tahakkuk eden, ancak hiç bir zaman eline geçmeyen bu faiz ve kur farkı gelirleri için sürekli Kurumlar Vergisi ödüyor, Vakfın şirkete olan borcu ise kartopu gibi sürekli büyüyordu. 2001 yılında yapılan birleştirme işlemi, işte bu handikabı ortadan kaldırmıştır. Gelin görün ki; intikam hırsıyla yanıp tutuşan bir takım zavallılar, bu başarılı işlemi bir türlü hazmedememişlerdir. Bu sebeple bizden intikam almak zorundaydılar ve onun için birleşen ve devredilen hisseler içinde en zayıf halka olan İhlas Finans Hissesi'ne sarılmışlardır.
Bu hisseler bidayette; daha doğrusu 1990'lı yıllarda TDV yönetimince (İhlas Holding adına Ankara'da ziyaretlerine gelen Ali Coşkun ve ilahiyatçı Prof. Dr. Orhan Karmış'ın ricasıyla)direk İhlas Finans Kurumu'ndan satın alınarak bu kuruma ciddi derecede (yanılmıyorsam toplam sermayenin %10'u seviyesinde) ortak olunmuş, ancak hisselerin bir kısmı zaman içinde kârlı bir şekilde satılmış, her nedense ve mahiyetini bilemediğimiz bir sebeple yaklaşık 300.000 TL'lik hisse vakfın elinde kalmış, yaşanan Ekonomik krizler sebebiyle ve BDDK'nın kararıyla İhlas Finans'ın tasfiyesi gündeme gelince, bu sefer satma imkanı büsbütün ortadan kalkmıştır. Kalan bu hisseler, dediğimiz gibi, diğer şirketler ve bazı küçük şirket hisseleriyle birlikte 2001 yılında TDV tarafından KOMAŞ AŞ'ye aktarılmıştır.
2006 yılına gelindiğinde bu kez, şirket yönetimine gelen ve 2001 yılında şirket birleşmeleri yüzünden işsiz kalan bir takım zevatı muhterem, 2001 yılında iş akitlerini maddi ve manevi zorunluluklar sebebiyle ve üstelik yasal hakları ödenmek kaydıyla fesheden Yönetim Kurulu üyeleri olarak, sırf bizden intikam almak için bu hisseleri bahane ederek aleyhimize "Tazminat Davası" açmışlardır. Elbette bu konuda KOMAŞ AŞ'yi denetleyen Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müfettişi Hazbetullah Akyüz'ün yazmış olduğu raporun da etkisi vardır ve bu rapor, aleyhimize dava ikame eden zevata adeta can simidi gibi gelmiş, ellerini ovuşturarak işin üzerine atlamışlardır.
Oysa, yukarıda da anlatıldığı gibi; ortada ne bizim sebep olduğumuz bir yanlış işlem vardı ne de bir zarar söz konusu idi. Çünkü devir ve birleştirmeler, bir blok halinde olduğu için zarar eden kuruluşların yanı sıra kâr eden kuruluşlar daha fazla idi. Nitekim birleşmeden hemen sonra İhlas Sigorta hisseleri katlı fiyatına satılmış, Kuveyt Türk Evkaf Kurumu'ndaki hisseler ise BDDK'nın adı geçen finans kurumuna "Katılım Bankası" yetkisi vermesiyle kat be kat değerlenmiştir. Ayrıca, birleştirmeye konu olan VETAŞ ve GİNTAŞ gibi şirketlerin faaliyet alanları ise yeniden şekil verilen KOMAŞ AŞ'nin temel faaliyet alanı haline gelmiştir. Yoksa, KOMAŞ AŞ, Antalya'da kiralık bir mülke zararına olarak yapmış olduğu trilyonluk yatırımla baş başa kalan bir şirket olmaktan öte gidemeyecekti.
Bu konudaki işleri çıkmaza sokan tek şirket, kısa adı 29 MAYIS AŞ olan ve temel uğraş alanı sağlık hizmetleri olmakla birlikte, sermayesinin hemen tamamını, aynı ismi taşıyan ve bugün Ankara ve İstanbul'da olmak üzere iki hastaneye sahip olan işletmeye faiz karşılığı borç vermekten başka hiç bir işe yaramayan şirket olmuştur. Sadece kâğıt üzerinde olan bu fason şirketin işlemiş olduğu günah ve vebal, tamamıyla Tayyar Altıkulaç'ın has adamları durumundaki Mehmet Kervancı ve arkadaşlarına aittir biline. Tıpkı aleyhimize dava konusu yapılan İhlas Finans Kurumu hisselerinin günahının da, uzun süre Genel Müdür sıfatıyla Türkiye Diyanet Vakfı'nı temsilen, İhlas Finans Kurumu'nda yüksek miktarlı hakkı huzur ücretleriyle Yönetim Kurulu üyeliği yapan ve kendi kızını bu kurumda işe yerleştiren Mehmet Kervancı ve arkadaşlarına ait olduğu gibi.
Zira bu adamlar, 29 Mayıs Sağlık Hizmetleri A.Ş.'nin sahip olduğu sermayeyi, tıpkı bir banka veya kredi veren diğer finans kurumları gibi faiz karşılığı 29 Mayıs Sağlık Hizmetleri İşletmesi'ne kullandırmakla sanal faiz gelirleri elde edilmesine, ancak bu sanal faiz gelirleri üzerinden gerçek anlamda yüzlerce milyar TL. Kurumlar Vergisi ödenmesine sebebiyet vermişlerdir. Bu yolla, 29 Mayıs Sağlık İşletmesi'nin ve dolayısıyla TDV'nin adı geçen şirkete doğan yüklü miktardaki borçlarını kapatmak için, TDV'nin mülkiyetinde bulunan ve halen kıytırık iki otopark olarak kullanılmak zorunda kalınan Ankara'nın Küçükesat semtindeki iki adet arsanın mülkiyetini o günün şartlarında fahiş değer üzerinden bedelsiz olarak şirkete devrederek, yani bir anlamda katakulli yöntemiyle kapatma yoluna gitmişlerdir. Bu konuda bağımsız yetkili kuruluşlardan EKSPERTİZraporu istendi mi emin değilim.
Bütün bunlar dikkate alındığında; KOMAŞ AŞ adına 2001 yılında yapılan işlem, totalde son derece kârlı bir işlemdi. Ancak ne var ki; 2006 yılında yönetime gelen ve aralarında Ethem Alimoğlu, Lütfullah Yücel ve Yılmaz Aydoğdu gibi, 2001 yılında zulme uğradıklarına inanan bir grup insanın da bulunduğu Yönetim Kurulu ve diğer şirket yöneticileri, her türlü karşı çıkmamıza ve gerekli izahatları yapmamıza rağmen bahsi geçen İhlas Finans hisselerini bahane ederek aleyhimize dava açmakta ısrarcı olmuşlar ve açmışlardır da. Üstelik, şirket hesabından 17.000 TL. avukatlık ücreti ödemeyi göze alarak! İşin garibi dava aşamasında bu hisseler bir miktar fazlasıyla (yanılmıyorsam 301.000 TL'ye) satılmıştır. Yani şirket cüz'i de olsa bu satıştan kâr elde etmiştir.
Sayın Ali Bardakoğlu,
Bütün bu gelişmeler olurken, siz kılınızı kıpırdatmadınız ve bizim canhıraş karşı çıkmalarımıza karşın oralı bile olmadınız. Muteber adamlarınızdan Lütfi Şentürk bile, Vakıf Temsilcisi olarak iştirak ettiği şirket genel kurulunda hem de şirket Denetim Kurulu'nun lehimize olan raporuna rağmen hakkımızda dava açılması yönünde oy kullanmıştır. Netice de Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müfettişi Hazbetullah Akyüz, İhlas Finans hisselerini satın almakla şirketi zarara soktuğumuzu belirterek söz konusu zararın bizden tahsilini istemişti ya; eğer bu işlemi yapmazlarsa bey efendiler sorumlu olabilirler, bu sefer de zararın onlardan tahsili istenebilirdi! Oysa Müfettiş, raporunu yazarken sanki bizim bu hisseleri piyasadan veya direk İhlas Finans Kurumu'ndan satın aldığımızı düşünerek yanlış kanaate varmış ve yanlış teklifte bulunmuştur. Sonuçta siz de, KOMAŞ Yönetim Kurulu üyeleri ve has adamınız Lütfi Şentürk gibi düşünerek bu davanın açılmasına seyirci kaldınız.
Ancak ne var ki; dava sürecinde nihai BİLİRKİŞİ RAPORU lehimize gelince aleyhimize dava ikame edenler, bu sefer de davadan feragat etmemiz ve bizim "SULH" ve "UZLAŞMA" yoluyla davayı bitirmemiz konusunda ısrarcı olmaya başladılar. Sayın Şükrü Öztürk ve Ahmet Zeki Elturan'ın yalvaran ifadeleri hala gözümün önündedir. Her ikisine de saygılar sunuyorum. Bu tür yalvaran ricaların, sizin bilginiz dahilinde yapıldığını yakından biliyorduk. Oysa biz haklıydık ve özellikle ben, davanın devam etmesi gerektiğini, sulhun bizim için AKLANMA anlamına gelmeyeceğini, asıl aklanmanın mahkemenin vereceği hüküm olacağını ifade ederek başlangıçta sulha yanaşmadım.
Ancak diğer davalılar A.İhsan Sarımert, Demirhan Dinç ve Mahmut Süleymanoğlu, bilemediğim bir sebeple ve belki de güven eksikliği sebebiyle sulha rıza göstererek beni yalnız bırakmışlar, üstelik benim de sulha rıza göstermem için yalvar yakar olmuşlardır. Ben de bu adamların ısrarlı yalvarmaları karşısında ve biraz da sizin gazabınızı üzerime çekmekten çekindiğim için "hiç değilse o güne kadar yapmış olduğumuz mahkeme masraflarının davacı şirket tarafından karşılanması gerektiğini, ancak bu şekilde ve kerhen sulha razı olacağımı" söyledim. Çünkü o güne kadar dört kişi toplam18.000 TL'lik fuzuli masraf yapmıştık ve hakkaniyet ilkeleri, bu masrafın davacı tarafından bize iadesini gerektiriyordu. Ancak şirket buna bir türlü yaklaşmamıştır. Buna rağmen Ahmet İhsan Sarımert, Demirhan Dinç ve Mahmut Sülemanoğlu kendi aralarında anlaşarak benim yapmış olduğum4.500 TL'lik masrafı da karşılamaya karar vermişler ve karşılamışlardır da. Böylece sulh işlemi gerçekleşmiş oldu.
Sayın Ali Bardakoğlu,
Eski çalışanlarınızdan Mahmut Süleymanoğlu'nun bana aktardığına ve elbette benim kanaatime göre de; benim iş akdim, yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım kararlı ve onurlu duruşum sebebiyle feshedilmiştir. Çünkü, yetkili mahkeme, TDV yönetimi olarak tarafınızca "Vakfın yeniden yapılanması ve personel sayısında azaltmaya gitme" şeklinde belirtilen gerekçeyi geçersiz kılıp, işe iade ve tazminat yönünde karar verdiğine göre; benim iş akdim başka bir sebeple feshedilmiş olmalıdır değil mi?
Sayın Ali Bardakoğulu;
Şimdi sizin bilimsel namusunuza, din adamı kimliğinize, yüksek şeref, haysiyet ve vicdanınıza güvenerek, ayrıca yukarıda ismi geçen kişilerin ve hassaten sözleşmemin feshi kararının altında imzaları bulunanlardan halen Diyanet İşleri Başkanı ve TDV Mütevelli Heyeti Başkanı da olan Sayın Prof. Dr. Mehmet Görmez ile halen TDV Denetim Kurulu Üyesi olan Prof. Dr. Şerafettin Gölcük'ün şu mübarek günde oruçlu ağızlarıyla doğru söyleyeceklerine inanarak, sizlere tekrar ve son kez soruyorum;
1-Benim söz konusu olayın seyri konusunda yukarıda anlattıklarım doğru mu, değil mi?
2-Sayın Mahmut Süleymanoğlu'nun yukarıda anlattıkları doğru mu, değil mi?
3-Dönemin TDV Genel Müdürü A.İhsan SARIMERT veya diğer vakıf yöneticileri ile aranızda, benim işten atılmam konusunda herhangi bir diyalog geçti mi geçmedi mi?
4-Eğer aranızda böyle bir diyalog geçtiyse kendisine/kendilerine ne cevap verdiniz? Yani sizin bu konudaki tutumuz neydi?
5-Mahmut Süleymanoğlu'nun anlattıkları eğer doğru değilse, beni 2006 yılından 2009 yılına kadar yaklaşık üç yıl süreyle hiçbir iş vermeksizin neden emriniz altında tutmaya, bana maaş ve ikramiye ödemeye devam ettiniz?
6-Bu anlatılanların hiçbirisi doğru değilse ve mahkeme de sizin göstermiş olduğunuz gerekçeyi geçersiz saydığına göre, şu halde benim sözleşmemi hangi gerekçe ile feshettiniz Sayın Başkan?
Özellikle bahse konu olay ve şahsım hakkında sağda, solda ileri geri yorum yapan densizlere bir cevap olması bakımından, yukarıdaki sorulara makul ve mantıklı bir cevap verdiğiniz takdirde size olan dünyalık hakkımı helal etmeye hazır olduğumu bildirmek isterim. Aksi halde size olan hakkımı helal etmeyeceğimden emin olabilirsiniz...
17 Temmuz 2013/09 Ramazan 1434
Ömer Sağlam
________________
(*) Bkz. "Enver Ören’i nasıl bilirdiniz?" başlıklı yazımız. http://www.haberiniz.com.tr/ yazilar/koseyazisi72267-Enver_ Oreni_nasil_bilirdiniz_.html
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.