Bozoklu Celal'den Yozgatlı Bekir'e Değişen Ne? [Ömer Sağlam]
Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Çiçeği burnunda Yozgatlı Adalet Bakanı Bekir
Bozdağ'ın, 17 Aralık 2013 tarihinde patlak veren "Yolsuzluk Operasyonu" nu takip eden günlerde bizzat
İstanbul'a giderek İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı ile görüşmek,
arkasından müsteşarı Kenan İpek'e İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Baş'ı aratarak
tehdit ettirmek ve ismi geçenlerle birlikte birçok savcı ve yargıcın yerlerini
değiştirtmek suretiyle yargıya direk müdahale etmesi üzerine hakkında "Fezleke" hazırlandığını,
Yozgatlı TBMM Başkanı ve Eski Adalet Bakanlarından birisi olan Cemil Çiçek'in "Türkiye'de bağımsız yargı
ölmüştür" anlamındaki sözlerini ve Ergenekon Davası ile ünlenen
Yozgatlı Zekeriya Öz'ün iktidarla cemaat arasındaki kirli savaşa kurban gidip
iktidar tarafından bir anlamda "Milli
Ordu'ya kurulan kumpasın figüranı" ilan edilerek tığ teber şahı
merdan pozisyonuna getirildiğini duyunca, 29 Mart 2010 tarihinde yayınlanan "Deli Fadik Tavrı ve Çapanoğlu
Anayasası" başlıklı yazım geldi aklıma.
Söz konusu yazının yayınlandığı tarihlerde,
özellikle Çapanoğlu soyadı taşıyan Yozgatlı okurlarımdan oldukça yoğun
tepkiler, hatta tehditler aldım! Üzülerek söylemek isterim ki; içlerinde
okumuş, yazmış ve prof. unvanı taşıyanlar bile vardı bu kişilerin(1).
Özellikle ailenin geçmişi hakkında asli kaynaklardan istifade ederek aktarmış
olduğum bilgiler, her nedense ailenin bugünkü fertlerinin hiç hoşuna gitmedi.
Oysa suçlar şahsidir ve geçmişte işlenen suçlar dolayısıyla, o suçları
işleyenlerin bugünkü torunları asla itham edilemez ki; buna en güzel örnek
Cumhuriyet'i kuranlarca açıkça "Hain"
olarak yaftalanan, yaftalanmakla kalmayıp Sakallı Nurettin Paşa'nın
askerlerince linç edilerek öldürülen Ali Kemal'in ailesidir.
Bilindiği gibi; Ali Kemal, Ankaar Hükümeti'nin
adamlarınca İstanbul'dan kaçırılarak Ankara'ya getirilirken İzmit civarında 1.
Ordu Kumandanı Sakallı Nurettin Paşa'nın askerlerinin eline düşmüş ve
yargılanmaya gerek duymaksızın linç edilerek öldürülmüştür. O sırada Lozan'a
gitmek üzere İzmit'e gelen İsmet Paşa, olayı öğrenince Nurettin Paşa'ya kızmış
ve kendisine tiksinti ile bakmıştır. Mustafa Kemal Paşa da olayı üzüntü ile
karşılamış ve Nurettin Paşa'ya kızmıştır. Hatta Mustafa Kemal Paşa (elbette
başka sebeplerin de etkisiyle), Nutuk'ta Nurettin Paşa hakkında "Zaferin şanına en az layık olanlardın
birisidir" tanımlaması bile yapmıştır.
Sonraki yılarda Ali Kemal'in oğlu Zeki Kuneralp'in
hariciyeye intisabı sırasında, onun Ali Kemal'in oğlu olduğunu beyanla
kendisini hariciyeye almak istemeyenlere İsmet Paşa, "Babaların suçunun cezasını oğulları çekemez" diyerek,
Zeki Kuneralp'in dış işlerine intisabını sağlamış ve Merhum Zeki Kuneralp,
birçok başkentte Türkiye'yi başarı ile temsil etmiştir. Hatta Madrid
Büyükelçiliği sırasında ASALA militanlarının silahlı saldırısına uğramış ve bu
saldırıda eşini yetirmiştir. Oğlu Selim Kuneralp, birkaç yıl öncesine kadar
birçok ülkede Büyükelçi olarak Türkiye'yi temsil etmiş, bakanlık merkezinde de
birçok bürokratik görevde bulunmuştur.
Dolayısıyla; Çapanoğlu ailesinin bugünkü
fertlerinin, bu ailenin bazı fertlerinin geçmişteki hataları yüzünden rahatsız
olmaları ve bu kusurları dile getiren yazılardan incinmeleri ve üzüntü
duymaları yersizdir, gereksizdir ve tamamen bir kuruntudan ibarettir. Bizim
amacımız, ne bu insanların dedelerine ne de hemşerilerine çamur atmak değildir.
Umarım geçen zaman içinde beni daha iyi anlamıştır bu insanlar. Ya da en
azından anlayışla karşılayacak duruma gelmişlerdir. Zira bizim bütün amacımız,
onlarla birlikte içinde bulunduğumuz devlet gemimizin, karaya oturmadan, yan
yatmadan veya büsbütün denizin dibine batmadan yüzmeye devam etmesini sağlamaya
çalışmaktır. Bu konuda herhalde onlar da bizden pek farklı düşünmüyorlardır.
12 Eylül 2010 Anayasa referandumundan önce olmak
üzere; bundan yaklaşık 4 yıl önce yayınlanan "Deli Fadik Tavrı ve
Çapanoğlu Anayasası" başlıklı yazımızın sonunda, Yozgatlı Cemil Çiçek,
Bekir Bozdağ ve Zekeriya Öz'ün bugün içinde bulundukları durumu sanki 4 yıl
öncesinden görürcesine şu kehanette bulunmuştuk:
"Vermiş oldukları
görüntülerle Türkiye’nin gündemine oturan bizim kahraman Yozgatlılar, umarım
AKP yönetimi tarafından özellikle ileri mevzilere sürülmüş çağdaş azap
askerleri olarak tarihe geçmek durumunda kalmazlar…"
Özellikle
Yozgatlı Adalet Bakanımız Bekir Bozdağ'ın ve Ergenekon Davası ile ünlenen
Zekeriya Öz'ün bugün içinde bulunduğu müşkül durumu gördükçe, gerçekten
kendimde bir miktar kâhinlik vehmetmeye bile başladım ben! İster misiniz 4 yıl önce yazılmış o yazımızı
hep birlikte bir kez daha okuyalım. Buyurun o zaman:
Deli Fadik Tavrı ve Çapanoğlu Anayasası
Geçmiş
zamanların birisinde bizim komşu köylerden birisinde “Deli Fadik”
namıyla bir kadın yaşamış. Aklından zoru olduğu için, daha doğrusu kafasındaki
tahtalardan birkaçı eksik olduğu için haklı olarak kendisine “Deli Fadik”
derlermiş! Deli Fadik’in en önemli karakteristik özelliği, her şeye “He”, yani “Evet”
demesiymiş. Onun lügatinde “Yo” diye
bir kelime yokmuş. Yani hiçbir şeye “Hayır” diyemezmiş. Öyle ki; Deli
Fadik’in bu tavrı, bizim oralarda darbı mesel haline gelmiş durumdadır. Her
şeye “Evet” diyenler hakkında bizim oralarda derler ki;
“Deli Fadik gibi, ona he, buna he, bir kez seni
öpebilir miyim diyene de he…”
Cümledeki
“öpebilir miyim” sözünün, çok daha galiz cinsel bir istek
şeklinde telaffuz edildiğini pek ala düşünebilirsiniz!
Kimse
kusura bakmasın, bizim millet de biraz bu hikâyedeki Deli Fadik gibidir. Tıpkı
onun gibi siyasiler tarafından sorulan her soruya her şeye “HE” der.
Asla “YO” demeyi beceremez. Bunu nereden mi biliyorum? Şuradan
biliyorum. Bildiğiniz gibi bu milletin çoğunluğu Merhum Adnan Menderes’i hep
rahmetle anar. Oysa Adnan Menderes ve arkadaşlarını asan (astıran) bu milletin
ta kendisidir! Çünkü 27 Mayıs 1960 İhtilali’ni yapanların hazırlatmış olduğu
1961 Anayasasına çekinmeden “HE” demiştir bu millet. E böyle
olunca da Menderes ve arkadaşları çaresiz ipi boylamışlardır! Şimdi gündemde
yeni bir anayasa değişikliği var. Neymiş efendim, “Bu 12 Eylül Anayasası
değişmeliymiş!” İyi de kardeşim 12 Eylül Anayasası’nı da bu millet kabul
etmedi mi? Hem de yüzde doksanların üzerindeki bir oy oranıyla!
AKP
yönetimi, bizim milletin Deli Fadik’lik yanını iyi bildiği için anayasa
değişikliğini referanduma götürmeyi planlıyor. Şimdiden söyleyelim; sonuç
kesinlikle “HE”dir. Yani “EVET”. Çünkü bu millet “YO” demesini bilmiyor. “HE”
demeyi, fazilet, büyüklük, âlicenaplık, cömertlik ve asalet göstergesi olarak
algılar bu millet. O sebepledir ki; önce 12 Eylül darbesini yapanların
hazırlatmış oldukları 1982 Anayasası’na “HE” diyerek Demirel, Ecevit,
Erbakan ve Türkeş’i siyaset dışında bırakmış, arkasından hemen 5 yıl sonra 1987
yılında yine “HE” diyerek onlara tekrar siyaset yolunu açmıştır.
Siz
bakmayın Merhum Özal’ın, Güneş Taner’in tişörtüne bastırdığı “NO” kelimesiyle
bayraklaşan “HAYIR” kampanyasına rağmen milletin referandumda “EVET” demesine.
Ve referandum sonucunun “EVET” çıkmasını, Türk Milleti’nin demokrasiyi içine
sindirmesinin sonucu olarak yorumlayanların yapmış oldukları yorumlara. 1987
yılındaki referandum sonucunun “EVET” çıkmasının demokrasi ile uzaktan yakından
alakası yoktur! Bana göre bu millet “HAYIR” demesini bilmediği için siyasi
yasakların kalkmasına yönelik referandumda “EVET” oyu vermiştir. Eğer “EVET”
oylarının sonucunda siyasi yasaklar devam edecek olsaydı, eminim ki; bu millet
yine “EVET” derdi. Çünkü Deli Fadik tavrı budur; sonucunu düşünmeden her şeye “EVET”
demek. Merhum Menderes’in, bu millet için “Eğer siz isterseniz bu ülkeye
şeriatı da getirirsiniz” demesi işte bu sebepledir…
Dilimizde
“Çapanoğlu çıkarmak” diye bir deyim vardır. Oyunbozanlık etmek, sudan
sebep bahanelerle kural dışı hareket etmek anlamına gelir bu deyim. Türk Dil
Kurumu’nca hazırlanan sözlükte “Çapanoğlu” kelimesi hakkında şu bilgiler
verilmektedir:
(Çapanoğlu
ailesinin adından)Başa dert olacak durum. Altından çapanoğlu çıkmak: Bir
işte başa dert olacak bir durumla, bir sorunla karşılaşmak. Çapanoğlunun
abdest suyu gibi (içilecek şeyler için): Sulu, tatsız ve kötü görünüşte
olan(2).
Halk
arasında kullanılan “Hangi taşı kaldırsan altından Çapanoğlu çıkar”
şeklindeki atasözü (ve 'altından Çapanoğlu çıkmak' deyimi) de
yine aynı kategoride zikredilecek bilgilerdendir(3). Anlaşılacağı gibi; (neresinden bakarsanız bakın) Çapanoğlu
(kavram olarak), iyi şeyler çağrıştırmıyor bizim kültürümüzde.
Peki, kimdir ya da nedir bu Çapanoğlu hikâyesi:
Çapanoğlu,
aslında ünlü bir ailenin adıdır. Çapanoğlu Ailesi, eski adıyla Bozok olan
bugünkü Yozgat şehrinin kurucusu da olan bir âyan ailesidir. Ailenin, Türkmen
oymağından geldiği söylenmektedir. Ailenin kurucusu Koca Ömer Ağa’dır. Aile,
Bozok şehrini kurup o yöreye egemen olduktan sonra 18. Yüzyılın başında bir ara
Kayseri, Niğde, Amasya, Çorum ve Ankara’ya kadar egemen olmuştur. Ailenin, 18.
Yüzyılın başlarından başlayarak İstanbul hükümeti ile sürekli bir çatışma
içinde olduğu biliniyor. Aile, aynı çatışma ve sürtüşmeleri, Milli Mücadele’nin
önderlerine karşı da sürdürmüştür. Güya padişah ve halife yanlısı olduklarını
söyleyerek Kuvay-ı Milliye’ye karşı gelmişlerdir. Hem de Yunan kuvvetlerine
karşı genel bir taarruza geçilmeye hazırlanıldığı sırada (1920 yılında) Yozgat
ve çevresinde iki kez olmak üzere ayaklanmışlardır. Aynı zamanda Damat Ferit
Paşa liderliğindeki Hürriyet ve İhtilaf Fırkası’nın Yozgat yöneticisi de olan
Çapanoğlu Edip Bey ve kardeşi Celal, Milli Mücadele’ye karşı ayaklanmışlar,
sonuçta Kuvayı Milliye tarafından, özellikle Çerkez Ethem kuvvetlerince
bastırılıp tasfiye edilmişlerdir.
“Çapanoğlu”
isminin, deyim ve atasözü olarak dilimize yerleşmiş olması boşuna değildir
yani. Aile 1700’lerden başlayıp (III.Selim ve Nizam-ı Cedit dönemi hariç)
1920’lere gelinceye kadar sürekli olarak oyunbozanlık etmiş, devlete
başkaldırmış, Milli Mücadele’ye ve elbette Cumhuriyete karşı çıkmıştır(4). Buna rağmen Çapanoğlu adı, bugünkü
Yozgat için yine de çok önemlidir. Öyle ki; bugün Yozgat’ta pek çok yerin ismi,
bu arada şehrin en büyük camisinin adı da yine Çapanoğlu adıyla anılmaktadır(5).
...
Bugünlerde
televizyon ekranlarında çok sık gördüğümüz iki şahsiyet var. Bunlardan birisi
Cemil Çiçek, diğeri de Bekir Bozdağ. Her ikisinin ortak yanı, iktidar partisi
olan AKP’nin hukukçu kurmayları arasında yer alıyor olmaları ve AKP’nin ileri
gelenleri arasında bulunuyor olmalarıdır. Aynı zamanda Başbakan Yardımcısı ve
Hükümet Sözcüsü de olan Cemil Çiçek, AKP’nin ağır toplarındandır. Partinin
ağabeylerindendir. Cemil Çiçek’in bir başka özelliği de “Her devrin adamı”
olmasıdır. Fırıldak Kubi (Kubilay Uygun) kadar sık (aralıklarla) değiştirmese
de değiştirmiş olduğu parti sayısı en az onunki kadar vardır. Siyasi arenada
yeni yeni palazlanmaya başlayan Bekir Bozdağ ise AKP’nin Grup Başkan
Vekili’dir.
Bu
kilinin, ekranlardaki görüntüleri ise şöyledir; önde koltuğunun altına
sıkıştırmış olduğu Anayasa Değişiklik Paketi Dosyası ile Cemil Çiçek, arkasında
kırıtarak ve alaycı bir tavırla sırıtarak yürüyen (bu arada yürüyüşü ve gülüşü
başta olmak üzere pek çok hareketi hiç hoşuma gitmeyen) Bekir Bozdağ.
Yanlarında da Adalet Bakanı Sadullah Ergin. Kapı kapı dolaşıp Anayasa
Değişiklik Paketini pazarlıyorlar! Pardon anlatıyorlar.
Cemil
Çiçek ve Bekir Bozdağ’ın belki de dikkatlerden kaçan en önemli ortak yanlarından
birisi de her ikisinin de Yozgat’lı olmalarıdır. Yani her iki şahsiyet de
Çapanoğlu Koca Ömer Ağa’nın torunu olmasalar bile en azından manevi evlatları,
ya da hemşerileri durumunda. Bu ikilinin yanına Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ü
eklemek ne kadar doğrudur bilmiyorum ama en azından Zekeriya Öz’ün de Yozgat’lı
olduğunu belirtmek gerekir(6).
Yani
anlayacağınız; şu anda Cumhuriyet’e ve Atatürk Türkiye'sine yeniden şekil
vermeye çalışanların en önde gidenleri, öteden beri “Yiğidin harman
olduğu yer” olarak bilinen Bozok yaylalarının soğuk sularını içerek
büyüyenler. Yozgatlılar bu hemşerileriyle ne kadar gurur duyuyorlar emin
değilim ama ben, özellikle Sayın Cemil Çiçek ile Bekir Bozdağ’ı bir arada her gördüğümde,
nedense Çapanoğlu Edip Bey ve kardeşi Bozoklu Celal’i hatırlıyorum! Edip Bey ve
kardeşi Celal, Milli Mücadele’ye karşı giriştikleri (ya da bugünkü torunlarının
tabiriyle içine çekildikleri) ayaklanmalarda başarı sağlayamamışlar ve Çerkez
Ethem kuvvetlerince tasfiye edilmişlerdir. Sayın Cemil Çiçek ve Bekir Bozdağ
Anayasa Değişiklik Paketi konusunda başarıya ulaşacaklar mı bilmiyorum! Gerçi
bu milletteki “Deli Fadik Tavrı” devam ettiği sürece
Çapanoğlu’nun torunlarının, giriştikleri mücadelede başarılı olmamaları için
hiçbir sebep bulunmuyor. Meğer Sayın Deniz Baykal Çerkez Ethemlik yaparak erken
davranıp referandumdan önce Anayasa Değişiklik Paketini Anayasa Mahkemesi’ne
götüre. Mahkeme süreci referandumu engelliyor mu onu da herhalde Cemil Çiçek ve
Bekir Bozdağ hesap etmiş olmalıdırlar.
Vermiş
oldukları görüntülerle Türkiye’nin gündemine oturan bizim kahraman Yozgatlılar,
umarım AKP yönetimi tarafından özellikle ileri mevzilere sürülmüş çağdaş azap
askerleri(7) olarak tarihe geçmek
durumunda kalmazlar.
Ömer Sağlam
_____________________
1- http://www.turkishnews.com/tr/content/2010/03/29/deli-fadik-tavri-ve-capanoglu-anayasasi/,
2- Türkçe Sözlük, c,1, s,436, TDK Yayını, Ankara,1998.
3- http://www.anlam.net/nedir/deyimler-sozlugu/altindan-capanoglu-cikmak,
4-Ayrıntılı bilgi için bkz. Büyük Larousse, c,5, s, 2576, Milliyet Yayınları,
5-Yozgat
Valiliği'nin resmi internet sitesinde bulunan "Çapanoğlu İsyanı"
başlıklı yazıda şöyle denilmektedir: "Çapanoğlu isyanı; Milli Mücadele
yıllarının başında çıkan bir olaydır. Bu hareket, Çapanoğulları ailesi dışında
başlamış 'Çapanoğlu isyanı' denilmiştir. Bu geniş ailenin sadece bir
kısmı isyana teşebbüs etmiş, diğerleri tamamen olayın dışında kalmıştır. Zaten,
Yozgat halkı da bu olayı hiç benimsememiş, hatta Milli Mücadele’nin başarıya
kavuşması için gayret sarf etmiştir. Çapanoğlu İsyanı’nın lideri konumunda olan
Edip, Celal ve Halit Bey’ler Çapanoğlu Süleyman Bey’in üçüncü kuşaktan torunu
olan Hacı Osman Nuri Bey’in oğullarıdır. Hacı Osman Nuri Bey’in dördüncü oğlu
olan Salih Bey ise, bu hadisenin tamamen dışında kalmıştır..."( bkz.http://yozgat.gov.tr/sayfalar/sayfa-goster/1240-capanoglu-isyani.html).
6-İnternet ortamında Savcı Zekeriya
Öz'ün, Balkan göçmeni bir ailenin çocuğu olarak Bursa'da doğduğu
belirtilmektedir. Yozgatlı bir dostumuzun vermiş olduğu bilgiye göre; Zekeriya
Öz'ün ailesi, devlet tarafından öncelikle Yozgat'ın Çekerek ilçesine
yerleştirilmiş, aile sonraki tarihlerde Bursa'ya taşınmıştır.
7-Azap askerleri, Osmanlı döneminde genelde bekar ve
yapılı gençlerden seçilirdi. Bir nevi ileri garnizon birliği olarak, Ordunun ön
saflarına yerleştirilir, bu sebeple de herhangi bir düşman taarruzunda en fazla
kaybı onlar verirdi. Yozgatlı Zekeriya Öz'ün, özel yetkileri alınarak İstanbul
Cumhuriyet Başsavcı vekilliğinden alınıp Bakırköy Cumhuriyet Başsavcı
vekilliğine gönderilmesi, korumalarının azaltılıp altındaki zırhlı aracının
alınması, Yozgatlı Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında henüz bir ay bile
dolmadan "Fezleke" hazırlanmış olması, bu çağdaş azap askerlerinin de
bir anlamda kırıma uğramak üzere olduklarının habercisi gibi geldi bize...
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.