Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Osmanlı'nın son dönemlerinden itibaren,
daha doğrusu farklı partilerin kurulmaya başladığı Osmanlı döneminden itibaren
Türkiye'de üç ana siyasi düşünce ve görüş siyasette baskın olmuştur. Yusuf
Akçura, "Üç Tarzı Siyaset" isimli eserinde bu görüşleri
kısaca İslamcılık, Batıcılık ve Türkçülük olarak hülasa etmiştir.
O günlerden bu günlere kadar Türk
siyasetine bu üç ana düşünce yön vermiştir. İsimleri farklı farklı olsa da
diğer siyasi düşüncelerin, mesela komünizmin, sosyalizmin, liberalizmin fazla
bir etkisi yoktur bizim siyasi hayatımızda. Esasen Batıcılık akımının da fazla
bir etkisi bulunmamaktadır bizim siyaset tarihimizde. Batıcılık fikrinin etkisi
yadsınamaz ise de bu düşünce, diğer iki düşüncenin uzantısı ya da bir nevi
garnitürü halinde yansımıştır Türkiye siyasetine. Mesela; görünüşte batıya en
yakın duran ve devletin müktesebatını batı normlarına en çok uydurmaya çalışan
parti 12 yıldır iktidarda bulunan AKP olmuştur bu ülkede. Ancak gelin görün ki;
gerçekte batıya en uzak partidir AKP. İktidara gelen diğer partilerin batıya
yaklaşımı da AKP'den çok farklı olmamıştır bu ülkede.
Dolayısıyla; Türk siyasal yaşamına egemen
olan iki temel düşünce Türkçülük, diğer bir deyişle Türk Milliyetçiliği ve
İslamcılık olmuştur. Türkiye'de İslamcılığın bugünkü temsilcisi iktidardaki
AKP, Türk Milliyetçiliğinin temsilcileri ise muhalefetteki CHP ve MHP'dir. Siz bakmayın, farklı farklı isimler
taşımalarına, az çok birbirinden farklı parti programları ve farklı ilkeleri
olmasına. Özünde hem CHP, hem de MHP, genel hatlarıyla Türk Milliyetçiliği
felsefesi üzerine bina edilen İttihat ve Terakki Fırkası'nın bugünkü
uzantılarıdır! AKP ise tam anlamıyla Damat Feritlerin ve Ali Kemallerin
yönetiminde, ancak Mustafa Sabrilerin ve Atıf Hocaların sahip oldukları
zihniyetin etkisinde palazlanan İslamcı Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın bugünkü
devamıdır. Sevap ve günah anlamında İttihat ve Terakki Fırkası, tarihte ne
kazandıysa onun mirasçıları bugünkü CHP ve MHP'dir. Hürriyet ve İtilaf Fırkası
tarihte günah ve sevap anlamında ne kazandıysa onun da siyasi mirasçısı da
bugünkü AKP'dir!
İttihat ve Terakki'nin en büyük günahı,
birinci Dünya Savaşı'na girmektir diyeceğiz ama bu biraz da kaçınılmaz bir
sonuçtu. Tıpkı II. Abdülhamit'in torunu Ertuğrul Osman'ın açık yüreklilikle
dile getirdiği üzere; Avusturya ve Rus İmparatorlukları gibi Osmanlı
İmparatorluğu'nun çökmesinin kaçınılmaz olduğu gibi. Ancak gelin görün ki;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuranlar da yine İttihat ve Terakki'nin önder
kadroları olmuştur. Bana göre; İttihat ve Terakki'nin cumhuriyeti kurmakla
kazandığı sevap, günahından kat be kat fazladır.
Bakınız, II. Abdülhamit'in torunlarından
Orhan Osmanoğlu Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk için
neler söylemiş:
“Atatürk bizi
kovmadı. Yurt dışına çıkartarak saltanat düşmanlarının elinden kurtardı. Bugün
Türkiye’de olmamızı ve hayatımızı Atatürk’e borçluyuz... Kimse kendine puslu
havada av aramasın. Ben bugün çıkıp Mustafa Kemal’e laf söyleyen insanı cahil
olarak görürüm. Bu vatana gelebilmemizi, sağ kalmamızı ona borçluyuz. Mustafa
Kemal ailemizi tehlike olarak görmedi. Bizi de kovmadı. Ailemizin başına
tehlike gelebilir diye bizi yurtdışına çıkardı. O zamanlarda bir saltanatçılar
vardı bir de saltanat düşmanları. Saltanat düşmanları bizi bir gecede yok
edebilirdi. Burada kalmamız çok tehlikeliydi. Onun için cumhuriyetle barışık
yaşıyoruz. İş için Ankara’ya gittiğimde Anıtkabir’i de ziyaret ettim. Ama ben
saygı duruşu yerine Fatiha okudum. Gidip Atatürk’ün huzurunda iki dakika put
gibi durmaktansa ruhuna Fatiha okumak daha mantıklı geliyor. Bu konuları bize
sormaktan vazgeçin artık.”(1).
Hürriyet ve İtilaf Fırkası ise hem
Mondros Mütarekesi'ni, hem Sevr Anlaşmasını imzalamakla, hem de Milli
Mücadele'ye ve Ulus devlete karşı çıkmakla büyük günah işlemiştir. Bu partinin
bugünkü uzantıları ise hakikaten Ulus devletin ve devletin üniter yapısının
altını oyacak uygulamalara imza atmakla veya göz yummakla adeta Türkiye
Cumhuriyeti'ni kuranlardan intikam almaya çalışır gibidirler. Zira BDP'liler,
artık açıktan açığa özerklikten ve devamında bağımsız devlet kurmaktan
bahsedebilmektedirler bu ülkede. "Bu ülkenin özerkliğe ihtiyacı var. Herkesin bu konuyu konuşması
gerekir. Türkiye’nin demokrasi çıtasının yükselmesi için, bu zorunlu bir değişimdir... Özerklik konusu, Başbakan,
hükümet ve akademisyenlerce tartışılınca sorun olmuyor da Kürtler bu konuyu
tartıştıklarında mı sorun oluşuyor?... Kazanmak ve başarmak her zamankinden daha yakın ve kolay...” şeklindeki sözler, BDP Eş Genel Başkanı ve bu partinin Diyarbakır Büyükşehir
Belediye Başkan Adayı Gültan kışanak'a aittir ve bu görüşler, uygulamalarından
Cumhuriyetle sorunu olduğu anlaşılan AKP iktidarı döneminde neşvü nema bulmuş
gözüküyor(2).
Ülkücü CHP
Devrimci MHP
|
Atatürk'ün hazırlattığı
altıoklu CHP bayrağı |
Böyle
kışkırtıcı bir başlığı durduk yerde atmadım elbette. Dün facebook'ta rastladım,
"Ülkücü" olarak bilinen bir
yayınevi sahibi, yayınlamış olduğu bir kitabın tanıtımını yapıyordu. Kitabın
adı "Milli Devrimci Ülkücü Atatürk", bu
kitabı okuyuculara hararetle tavsiye eden yayıncı "CHP'nin ilk amblemi"
olduğunu söylediği bir de fotoğraf yayınlamış.
Herhalde
Mustafa Kemal Paşa tarafından da onaylanan bu amblemde, sağ üst köşedeki
güneşten çıkan 6 adet ok (güneş ışını), üzerinde ay yıldız ve bozkurt var. Kitabın adı da muhtemelen bu amblemden
hareketle oluşturulmuş. Doğrusu ilginç bir düşünce. Ancak ne var ki; Mustafa
Kemal Paşa ve Cumhuriyeti kuran kadronun, bugünkü anlamda Ülkücülükleri
tartışılsa bile onların birer Türk Milliyetçisi oldukları tartışmasızdır.
Bununla birlikte eğer Ülkücülük, sadece belli bir grubu veya zümreyi değil de
topyekun Türk Milliyetçiliği anlamında kullanılıyor ise bu takdirde Cumhuriyeti
kuranlar da birer Ülkücüydüler! Zira onların da büyük ülküleri vardı ki; bu
ülkülerin en yücesi, Türk Milleti'ni muasır medeniyetin üzerine çıkarmak ve
Türk Milleti'ni ilelebet payidar kılmaktı...
Öte yandan
bugün CHP'nin ilkeleri olarak da benimsenen Cumhuriyet'in temel ilkeleri, ya da
başlangıçta CHP'nin ilkeleri olarak belirlenmekle birlikte daha sonra Anayasaya
eklenerek Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkeleri haline getirilen ilkelerle,
Ülkücülerin Cumhuriyet'in temel ilkelerine ilave olarak benimsedikleri Merhum
A.Türkeş tarafından belirlenen "Dokuz Işık Doktrini"
arasında büyük benzerlikler, hatta aynılıklar vardır. Şu halde öncelikle
yapmamız gereken, aynı zamanda cumhuriyetimizin temel ilkeleri olan CHP'nin altı okunun ne anlama geldiğini
ortaya koymaktır.
Bunlar; Cumhuriyetçilik,
Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Devrimcilik
(inkılapçılık).
Peki,
Ülkücülerin benimsedikleri 9 ışık, ya da 9 umde nedir? Onlar da şunlardır: Milliyetçilik, Ülkücülük, Ahlakçılık,
İlimcilik, Toplumculuk, Köycülük, Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik, Gelişmecilik
ve Halkçılık, Endüstricilik ve Teknikçilik.
Görüldüğü
gibi; Ülkücülerin hareket noktası olarak belirlenen ilkeler ya da umdeler,
adeta Cumhuriyetin temel ilkelerini, diğer bir deyişle ülkülerini
gerçekleştirmek için uyulacak esasları anlatır gibidir. Cumhuriyetin temel
ilkelerini "YASA" kabul edersek, 9 ışık, ya da 9 umde,
Ülkücüler açısından "TÜZÜK" hükmündedir. Ve tamamı, büyük bir Türk
Milliyetçisi olan Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın, muhtelif zamanlarda söylediği
sözlerden esinlenerek belirlenmiştir. CHP'nin ambleminin ilk halinde nasıl ki;
güneşten çıkan 6 adet ışık hüzmesi varsa, Merhum Alparslan Türkeş tarafından
belirlenen 9 umdenin bilinen adı da kısaca 9 Işık'tır. Bana göre; 9
umdeyi belirleyen ve tıpkı Mustafa Kemal Paşa gibi bir Türk Milliyetçisi olan
Merhum Alparslan Türkeş'in asker kişiliğinin ve Atatürk'e bağlılığının da bu
konuda direk etkisi bulunmaktadır.
|
CHP'nin kuruluşunda kullanılan simgeler |
Bu tür
benzetmeler, muhtemelen bazı Ülkücüler için zorlama benzetmeler olarak
algılanabilir. Özellikle bu kardeşlerimiz için söyleyelim ki; MHP ve bu
partinin savunduğu fikirler gökten zembille inmemiştir. Bu fikirlerin de bir
temeli ve tarihi derinliği vardır. Öncelikle söyleyelim ki; MHP'nin temelini
teşkil eden "Millet Partisi"nin kurucuları arasında İttihat ve
Terakki'ye yakın isimler de vardır. Bunlardan birisi Mareşal Fevzi Çakmak'tır
ve Fevzi Çakmak 1908 yılında ilan edilen 2. Meşrutiyet'ten sonra kısa bir süre
de olsa, İttihat ve Terakki Partisi'nin Mitroviça şubesinin gizli yönetim kuruluna seçilmiştir. Arkasından aynı zamanda asker
sıfatıyla ve İstanbul Milletvekili olarak kısa bir süre (1924'e kadar) İttihat
ve Terakki'nin fikri temelinde kurulan CHP içinde yer aldığı bilinmektedir.
Fevzi Çakmak, askerliği politikaya tercih etmekle birlikte İttihat ve Terakki
ve CHP ile sürekli dirsek temasında olmuştur. Ki; bu sebeple olacak, 1944
yılına kadar, yani yaş haddinden emekliye ayrılıncaya kadar görevde kalmış,
İsmet Paşa'nın Cumhurbaşkanı olmasında da direk etkili olmuştur. Yani MHP'yi
oluşturan siyasi fikirler yumağının temeli de tıpkı DP gibi, yine CHP'liler
tarafından atılmıştır.
*
Bugün her ne kadar, siyasi istikbal ve siyasi ikbal uğruna zaman zaman birbirlerinin aleyhine laf söylüyor olsalar da ve parti programları az çok birbirinden farklı bulunsa da CHP ile MHP arasındaki düşünce ve felsefe farkı, birbirinden çok uzak değildir. Bu fark, tıpkı ünlü "ÇAĞRI" filminde Habeşistan Necaşisi (kralı) Eshame'nin Müslüman sığınmacıların reisi Cafer b. Ebi Talip'e söylediği ünlü replikteki kadardır. Elindeki sopayla yere bir çizgi çektikten sonra ne diyordu Necaşi: "Sizin dininizle bizim dinimiz arasındaki fark ancak bu çizgi kadardır!". Bence CHP ile MHP arasındaki fark da ancak o çizgi kadardır. Her iki parti de en azından bugünkü iktidarın uygulamaları karşısında aynı şeyleri savunuyor ve aynı kaygıları paylaşıyor. Tek farkları MHP, inançlı toplum kesimlerini fazla gücendirmek ve kaybet istemiyor, CHP ise aynı toplum kesimlerini kazanmaya çalışmanın yanında kendilerini sosyal demokrat olarak tanımlayan toplum kesimlerini de kaybetmek istemiyor. Her iki partinin bunun dışındaki söylemleri aşağı yukarı birbirinin aynısı, zıt kutuplardaki söylemleri ise büyük ölçüde siyaseten söylenmiş lafı güzaftan ibaret şeylerdir.
Dolayısıyla;
Türk Milliyetçiliği fikri üzerine kurulu bulunan, Enver Paşa ve Kuşçubaşı Sami
örneğinde olduğu gibi içlerinde tıpkı
bugünkü bazı Ülkücüler gibi "TURAN" hayalleri kuranların da siyaset
yaptığı İttihat ve Terakki geleneğinden
gelen CHP ve MHP'nin, İslamcı Hürriyet ve İtilaf Fırkası geleneğinden gelen
AKP'ye karşı gerekirse seçim ittifakı yapmalarında kanaatimizce hiçbir sakınca yoktur.
|
CHP'nin altıoklu bayrağı ve Atatürk
yazısı içindeki ay yıldızla kurt
|
Geçenlerde
kendisini "Ülkücülerin ileri gelenlerinden birisi olarak" lanse
etmeye çalışan, bir arkadaşla Ankara ve Mansur Yavaş örneğinden hareketle, bu
konuyu tartıştığımızda, bana demediğini bırakmadı yazmış olduğu mesajlarla. Ona
göre Mansur Yavaş, cemaatin, yani bugünkü yaygın deyimle "Paralel Devlet"in
adamıydı ve kendisini Ülkücü olarak tanımlayan insanlar ona oy veremezlerdi! "Peki,
madem Mansur Yavaş cemaatin adamı, o halde neden kaç dönemdir MHP'de siyaset
yaptı?" şeklindeki sorumu ise kem kümle ve biraz sertleşerek
geçiştirdi. Aynı tonda cevap versem kavga yapmamız kaçınılmazdı. Zira ona göre;
Mansur Yavaş bir hain ve bozguncuydu!
Bereket
versin MHP'de herkes ve bütün Ülkücüler onun gibi düşünmüyor. Onun gibi düşünmeyenlerden birisi de MHP'nin
Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mevlüt Karakaya. Yani 30 Mart için
Mansur Yavaş'ın en güçlü rakiplerinden birisi. Şöyle demiş TGRT Haber TV'de
katılmış olduğu bir programda: "...Mansur Yavaş'ın CHP'ye oy atması bile şüpheli, belki kendisi de alışkanlıkla MHP'ye oy
atacak"(3). Yani Mevlüt Karakaya, bu
sözleriyle açıkça, rakibi Mansur Yavaş'ın Ülkücü ve MHP'li olduğunu tescil ve
ilan ediyor aslında!
Dolayısıyla;
CHP'nin Ülkücü Mansur Yavaş'ı bünyesine alıp sindirmesinde ve kendisini "Ülkücü"
olarak tanımlayan bazı Türk Milliyetçileri'nin Mansur Yavaş'a oy vermelerinde
şaşılacak bir durum yoktur. Nihayetinde
hem CHP, hem de MHP aynı siyasi gelenekten gelen iki partidir ve bu iki
partinin mensuplarının, yakın geçmişte birbirlerinin canlarına kastedecek
derecede birbirlerine zarar vermeleri, milletimizin içinde bulunduğu bugünkü
ortamı dikkate aldığımızda ayrışma ve kamplaşma sebebi olamaz, olmamalıdır da.
Sayın Mevlüt Karakaya aynı programda, "Mansur Yavaş'ın CHP'den aday
gösterilmesi bir operasyonun ürünüdür" demiştir. Eğer Sayın
Karakaya, buna gerçekten inanıyorsa, şu halde 1980 öncesinde Türkiye'de dökülen
kardeş kanının da bir operasyonun ürünü olduğuna inanmak zorundadır. Bize düşen ise, hem Sayın Mevlüt Karakaya'ya,
hem de Sayın Mansur Yavaş'a başarı dilemekten ibarettir. Bu ikisinden kim
kazanırsa kazansın Ankara'yı; her iki ahvalde de kazanacak olan Ankaralıdır,
Türk Milleti ve Türk Milliyetçiliğidir. En azından biz, böyle düşünüyoruz...
Ömer Sağlam
_________
1-http://haber.gazetevatan.com/Ataturk_hayatimizi_kurtardi/262639/1/gundem
2-http://www.iha.com.tr/gultan-kisanak-bu-ulkenin-ozerklige-ihtiyaci-var-politika-333171
&
http://www.ozgur-gundem.com/?haberID=72953&haberBaslik=Zafere%20y%C3%BCr%C3%BCme%20zaman%C4%B1nday%C4%B1z&action=haber_detay&module=nuce,
3- http://www.radikal.com.tr/politika/mhp_ankara_adayi_mansur_yavas_chpye_oy_atmayabilir-1177719